'ABRACADABRA' -- magic words and phrases / English Addict eXtra / LIVE chat / Wed 23rd NOV 2022

Oh, yes, we have made it.

Oh, evet, başardık.

We are back together once again on a rather beautiful day.

Yine çok güzel bir günde beraberiz.

It is a nice day.

Güzel bir gün.

We have sunshine, we have wind and we have some beautiful autumn colours as well.

Güneş ışığımız var, rüzgarımız var ve bazı güzel sonbahar renklerimiz de var.

Hello everyone.

Herkese merhaba.

Welcome this is English Mandate coming to you live

Hoş geldiniz, İngilizcenin doğduğu yerden size canlı olarak gelen İngilizce Mandası'na hoş geldiniz

from the birthplace of the English language, which just happens to be.

.

Yes, you are right.

Evet haklısın.

It is England

Burası İngiltere

and to

ve

whom?

kime?

Hello.

Merhaba. İşte

There he is.

Hello. Hello, hello. Wonderful viewers.

burada.

Merhaba. Merhaba Merhaba. Harika izleyiciler.

Hello, Mr. Duncan.

Merhaba, Bay Duncan.

I know I am going to get shouted at for leaving my echo on, but it's off now.

Yankıyı açık bıraktığım için bana bağırılacağını biliyorum ama artık kapalı.

Hello, then I want an echo.

Merhaba, o zaman bir eko istiyorum.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan and also Mr. Steve.

Bu Bay Duncan ve ayrıca Bay Steve.

Of course, from now on, almost every Wednesday,

Elbette bundan sonra, neredeyse her Çarşamba

Steve will be joining us and you have just been outside.

Steve bize katılacak ve sen az önce dışarıdaydın.

What's the weather like?

Hava nasıl?

Well, Mr.

Duncan, you were thinking today of doing a live stream outside, not.

Bay

Duncan, bugün dışarıda canlı yayın yapmayı düşünüyordunuz, değil. Ben ...

I was.

idim.

We did discuss it this morning.

Bu sabah tartıştık.

And you were contemplating contemplating

Ve bunun

trying to decide whether it would be a good idea?

iyi bir fikir olup olmayacağına karar vermeyi düşündünüz mü?

Well, I think you chose the right decision to stay indoors because it was very windy.

Bence içeride kalmakla doğru kararı verdin çünkü hava çok rüzgarlıydı.

Yes. It's not cold, but

Evet. Hava soğuk değil ama

there was a rain shower when I went for my walk. Hmm.

yürüyüşe çıktığımda yağmur sağanağı vardı. Hmm.

And hence, I've just come back

Bu yüzden, daha yeni döndüm

and I haven't really had time to get changed.

ve üzerimi değiştirecek vaktim olmadı.

I know.

Biliyorum. Geri dönüp çitin üzerinden atladığımda

I thought I would have plenty of time when I got back, hopped over the fence.

bolca zamanım olacağını düşünmüştüm .

The clock said 3 minutes to two.

Saat ikiye 3 dakika diyordu.

And I thought, Mr.

Ben de Bay

Duncan will be saying, Where is Mr. Steve?

Duncan'ın, Bay Steve nerede?

He is not here. I told.

O burada değil. söyledim.

I knew this would happen if he went for a walk.

Yürüyüşe çıkarsa bunun olacağını biliyordum.

Anyway, I'm here.

Her neyse, buradayım.

I'm not going to be here for long, of course.

Burada uzun süre kalmayacağım elbette. Bu

So I'm just wearing this white top because that's what was underneath my warm fleece.

yüzden sadece bu beyaz bluzu giydim çünkü sıcak tutan yünümün altında o vardı.

I hope I've explained that sufficiently, Mr.

Umarım bunu yeterince açıklamışımdır, Bay

Duncan. Almost too much.

Duncan. Neredeyse çok fazla.

So for those wondering what the hell this is, it is the English addict.

Yani bunun ne olduğunu merak edenler için, İngiliz bağımlısı.

And I'm here normally on Sunday and Wednesday from 2 p.m.

Ve normalde Pazar ve Çarşamba günleri saat 14:00'ten itibaren buradayım.

UK time.

İngiltere saati.

That's lovely, Steve. Well.

Bu çok hoş, Steve. Kuyu.

Because it's quite cold outside.

Çünkü dışarısı oldukça soğuk.

It's making my nose run.

Burnumu akıyor.

Well, to be honest with you, I think we may have pick something up from that

Pekala, sana karşı dürüst olmak gerekirse, seyirciler arasında bir sürü [ __ ] gibi kokan insanla oturmak zorunda kaldığımız o kanlı gösteriden bir şeyler kapmış olabileceğimizi düşünüyorum

bloody show that we went to where we we had to sit with lots

of stinky, smelly people in an audience.

.

And I think we both have picked something up,

Ve sanırım ikimiz de bir şeyler kaptık,

maybe a slight cold or slight fever because I don't feel right.

belki hafif bir soğuk algınlığı ya da hafif bir ateş çünkü kendimi iyi hissetmiyorum.

My nose is all strange.

Burnum çok garip.

And you've been sneezing a lot.

Ve çok hapşırıyorsun.

Sneezing? Yes.

Hapşırma? Evet.

Not a full blown cold, as you say.

Dediğiniz gibi tam bir soğuk algınlığı değil.

Not a full on culvert.

Tam bir menfez değil.

Just a feeling that you've picked up something slightly under the weather.

Havanın biraz altında bir şey kaptığınız hissi.

If you're under the weather, it means you're not feeling too good.

Havanın altındaysanız, kendinizi pek iyi hissetmiyorsunuz demektir.

No, but nothing to stop us doing anything like this live stream.

Hayır, ama bu canlı yayın gibi bir şey yapmamızı engelleyecek hiçbir şey yok .

So this always happens whenever we go somewhere and there's lots of people nearby.

Yani bu, ne zaman bir yere gitsek ve yakınlarda bir sürü insan varken oluyor.

And you know what people are like, you know, it doesn't matter about lockdown.

Ve insanların nasıl olduğunu biliyorsun, biliyorsun, kilitlenmenin bir önemi yok.

People have learnt nothing they are still is disgusting

İnsanlar hala iğrenç

and a cough and they sneeze and they

ve öksürdükleri ve hapşırdıkları ve

they don't wipe their bottom properly

popolarını düzgün bir şekilde silmedikleri

and then they don't wash their hands afterwards properly.

ve ardından ellerini düzgün bir şekilde yıkamadıkları hiçbir şey öğrenmediler.

And we've caught.

Ve yakaladık.

So I'm sure we've caught a slight cold or something from from that show that we went to.

Bu yüzden gittiğimiz şovdan biraz soğuk algınlığı falan kaptığımıza eminim .

It's amazing, actually, how vulnerable you do

Aslında,

feel after all the lockdowns that we had.

sahip olduğumuz tüm kilitlenmelerden sonra kendinizi ne kadar savunmasız hissettiğiniz şaşırtıcı.

When you go somewhere now where there's a lot of people and I would say in that

Şimdi çok sayıda insanın olduğu bir yere gittiğinizde ve o

concert hall that we went

konser salonunda

to the the Grand Theatre in Wolverhampton,

which holds around 900, 950 people, I'd

yaklaşık 900.950 kişilik Wolverhampton'daki Grand Theatre'a gittiğimizi söylersem,

probably think that was probably about 700 there at least.

muhtemelen orada yaklaşık 700 kişi olduğunu düşünürdüm. en az .

And you're very close to people.

Ve insanlara çok yakınsın.

You don't know who you're going to sit next to.

Kimin yanına oturacağını bilmiyorsun.

You do tend to think, well, you know, if somebody got something, I'm probably going to catch it.

Düşünme eğilimindesin, yani, eğer biri bir şey kaptıysa, muhtemelen onu yakalayacağım.

But I don't think I know it.

Ama bildiğimi sanmıyorum.

People haven't learnt anything.

İnsanlar hiçbir şey öğrenmediler.

They're still filthy and in it as disgusting as they ever have been.

Hâlâ pis ve içinde hiç olmadığı kadar iğrençler.

Well, it's just even if they're not, if they've got a cold

Pekala, onlar soğuk algınlığına yakalanmışlarsa

and you're in close proximity.

ve siz de yakındaysanız, öyle olmasalar bile olur.

Nearby.

Yakında.

Nearby, somebody, then the chances are if if it's a prefer prolonged

Yakınlarda, birisi, o zaman muhtemelen uzun bir

period of time, you are probably probably going to catch what they've got.

süre tercih edilirse, muhtemelen sahip olduklarını yakalayacaksınız.

And we are sort of not used to catching lots of cold like we used to.

Ve eskisi gibi çok fazla nezle olmaya alışkın değiliz.

And but

you're right, particularly if there's lots of children around

Ama

haklısın, özellikle de etrafta

who are always sort of full of bugs, aren't they?

her zaman böceklerle dolu bir sürü çocuk varsa, değil mi?

Children that work everything?

Her şeyi çalıştıran çocuklar?

I don't know what's worse.

Neyin daha kötü olduğunu bilmiyorum.

Very young people or very old people.

Çok genç insanlar veya çok yaşlı insanlar. Dürüst olmak gerekirse,

They both seem to have the same lack of hygiene standards, to be honest.

ikisi de aynı hijyen standartlarına sahip değil gibi görünüyor .

It's not so much the hygiene standards, Mr. Duncan.

Hijyen standartları o kadar da önemli değil, Bay Duncan.

It's just if you've got a cold or something, then you are going to sneeze.

Sadece nezle falan kaparsan hapşırırsın.

If people are going to sneeze, you do it into a handkerchief.

İnsanlar hapşıracaksa, bunu bir mendile yaparsın.

I know, but you didn't.

Biliyorum, ama yapmadın.

You didn't.

yapmadın

Well, that's what I just said.

Ben de öyle dedim.

You're just proving my point.

Sen sadece benim fikrimi kanıtlıyorsun.

I'd rather be near older people than children.

Çocuklardansa yaşlıların yanında olmayı tercih ederim.

Yes, because I think the children are the ones more likely to give you the bugs.

Evet, çünkü bence size böcek bulaştırma olasılığı daha yüksek olan çocuklar.

I know, Mr.

Biliyorum, Bay

Duncan, because I have been in lots of shows where there have been a lot of children in those shows.

Duncan, çünkü o şovlarda çok sayıda çocuğun olduğu birçok şovda bulundum.

And, you know, half the rehearsals, sometimes I couldn't even go to them

Ve bilirsiniz, provaların yarısı, bazen onlara gidemezdim

because I'd picked up some bug from the week before and I couldn't sing or something.

çünkü önceki haftadan bir böcek almıştım ve şarkı falan söyleyemiyordum.

And it's the children. Well, let us not forget,

Ve çocuklar. Unutmayalım,

Mr. Steve gave me

Bay Steve bana

COVID. I caught Mr.

COVID verdi. Bay

Steve's COVID.

Steve'in COVID'sine yakalandım.

He he caught it from one of his

stinky, smelly friends in show business.

Gösteri dünyasındaki [ __ ] gibi kokan arkadaşlarından birinden kaptı.

And then he came back and gave COVID to me, so I got it from him.

Sonra geri geldi ve bana COVID verdi, ben de ondan aldım.

In fact, most of the illnesses I get normally come via Mr.

Aslında, normalde aldığım hastalıkların çoğu Bay Steve aracılığıyla geliyor

Steve.

.

Well, that's because I'm the one that goes out drinking and you're the one that stays.

Çünkü içmeye giden benim ve kalan sensin. Bir

Hangs around with sort of people who.

tür insanlarla takılıyor.

Hang around with particularly just normal people.

Özellikle normal insanlarla takılın.

We just have such bad, bad hygiene.

Çok kötü, kötü hijyenimiz var.

They don't it's nothing to do with that.

Bununla ilgisi yok.

They just people get bugs and so they pass them on

Sadece insanlar böcek kaparlar ve bu yüzden onları

being very disingenuous.

çok samimiyetsiz olarak geçirirler.

I, I'm not I'm being completely genuine.

Ben, ben tamamen gerçek değilim.

Well, honey, dangerous.

Tatlım, tehlikeli.

You know, you're not being fair to people. No.

İnsanlara karşı adil olmadığını biliyorsun. Hayır.

I think it's fair to say.

Bence söylemesi adil.

I'm sure you will agree.

Eminim kabul edeceksiniz.

You will say out there, Mr.

Orada, Bay

Duncan, everyone is really, really disgusting.

Duncan, herkesin gerçekten ama gerçekten iğrenç olduğunu söyleyeceksiniz.

Is it, Lewis, his birthday today, people are asking that.

Lewis, bugün onun doğum günü mü, insanlar bunu soruyor.

I don't know. I haven't launched the live chat yet.

Bilmiyorum. Canlı sohbeti henüz başlatmadım.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

I literally said

just before starting my hellos in the live chat, who was first?

Canlı sohbette merhabalarıma başlamadan hemen önce, kelimenin tam anlamıyla ilk kimdi dedim.

I wonder who is first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette kimin birinci olduğunu merak ediyorum.

That's horrible. Oh, oh, interesting.

Bu korkunç. İlginç.

Oh, hello.

Oh merhaba.

And guess what you are first today.

Ve bugün birinci olduğunuzu tahmin edin.

Yes, Lewis Mendez is here today.

Evet, Lewis Mendez bugün burada.

Congratulations.

Tebrikler.

But don't whatever you do, do not receive that kiss.

Ama ne yaparsan yap, o öpücüğü alma.

It's full of. Bugs.

Dolu. Böcekler

You will be sick for days and days after.

Günlerce ve günler sonra hasta olacaksın.

But is it really Lewis's birthday?

Ama gerçekten Lewis'in doğum günü mü?

I don't know.

Bilmiyorum.

We're having a look at the live chat now, but.

Şimdi canlı sohbete bir göz atıyoruz, ama.

I was saying that it is.

olduğunu söylüyordum.

Hello, Lewis Mendez.

Merhaba Lewis Mendez.

We also have Beatrice here.

Burada Beatrice de var.

Chance Mohsen.

Şans Mohsen.

Paolo is here also we have Maria.

Paolo burada ayrıca Maria da var.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Is it now? Here we go.

Şimdi mi? İşte başlıyoruz.

Is it your birthday today?

Bugün senin doğum günün mü?

Lewis Mendez, is it? Please let me. Know.

Lewis Mendez, değil mi? Lütfen izin ver. Bilmek.

Well, Victoria says that they wrote it on their calendar.

Victoria, takvimlerine yazdıklarını söylüyor.

Okay, so they saying that it is you see, this is it once you admit it's your birthday

Tamam, yani diyorlar ki sensin, doğum günün olduğunu kabul ettiğinde bu böyle

because we are all such lovely friends on here,

çünkü burada hepimiz çok sevimli arkadaşız,

people will take note, they'll put it into their phone so that it alerts them.

insanlar not alacak, onları uyarmak için telefonlarına koyacaklar.

That's what I do with my friends.

Arkadaşlarımla yaptığım şey bu.

I put an alert on the phone and then it will tell people

Telefona bir uyarı koydum ve sonra insanlara

it will tell you that it's somebody taking his birthday. Yes.

birinin doğum gününü kutladığını size söyleyecek. Evet.

Lewis isn't admitting to it.

Lewis bunu kabul etmiyor.

So so the only person who isn't saying

Yani

that it's Lewis Mendez birthday today is Lewis.

bugünün Lewis Mendez'in doğum günü olduğunu söylemeyen tek kişi Lewis.

He's very modest, you see.

O çok mütevazı, görüyorsun.

And but they

Ama

Palmira says, I look cosy

Palmira diyorlar ki,

in this white top, but I look like I'm in hospital.

Bu beyaz bluzun içinde rahat görünüyorum ama hastanedeymişim gibi görünüyorum.

You do look like you've escaped from from a secure ward.

Güvenli bir koğuştan kaçmış gibi görünüyorsun.

I will.

Repeat, this isn't what I would normally where I didn't have time to change

Yapacağım.

Tekrar ediyorum, uzun yürüyüşe çıktıktan sonra üzerimi değiştirecek zamanım olmadığında normalde yapacağım şey bu değildi

after going for my long walk, so I just took my fleecy top. Off.

, bu yüzden yumuşacık üstümü çıkardım. Kapalı.

Can we not do that again?

Bunu tekrar yapamaz mıyız?

Just explaining how me.

Sadece nasıl olduğumu açıklıyorum.

It wasn't done at the beginning, but yes, I will make.

Başlangıçta yapılmadı ama evet, yapacağım. BT

It. Reminds me a bit of the the costumes that they wore

. Bana biraz

in that famous movie with Jack Nicholson

Jack Nicholson

Over the Cuckoo's One Flew Over the Cuckoo's Nest.

Over the Cuckoo's One Flew Over the Cuckoo's Nest filmindeki ünlü filmde giydikleri kostümleri hatırlattı.

You look like one of the resident.

Sakinlerden birine benziyorsun.

Brains working today, Mr.

Bugün beyinler çalışıyor Bay

Duncan, and it really is Lewis's birthday.

Duncan ve bugün gerçekten Lewis'in doğum günü.

He has confirmed it.

Bunu onayladı.

Okay, so. Wow, congratulations. It's.

Tamam, peki. Vay tebrikler. Onun.

We should take note of this. What date is it today, Mr. Duncan?

Bunu not almalıyız. Bugünün tarihi nedir, Bay Duncan?

What date is 23rd?

23 hangi tarih?

23rd? Right.

23'üncü mü? Sağ.

20th of November 2002.

20 Kasım 2002. O

I'm writing that down planet now on when we know it's somebodys birthday, we're going to write it down

gezegeni şu anda birinin doğum günü olduğunu bildiğimizde yazıyorum, bunu yazacağız

because we should have known that really?

çünkü bunu gerçekten bilmemiz gerekirdi?

I should think you.

seni düşünmeliyim

Actually did this before. Oh, by the way.

Aslında bunu daha önce yaptı. Bu arada.

So so somewhere there is a piece of paper

Yani bir yerlerde

with Lewis Mendez and all of the people

Lewis Mendez'in ve

from our live chat, their list of birthdays.

canlı sohbetimizdeki tüm insanların, doğum günleri listelerinin olduğu bir kağıt parçası var.

I'm going to put you into my phone.

Seni telefonuma koyacağım.

You know what's going to happen now?

Şimdi ne olacak biliyor musun? Önümüzdeki yarım saat boyunca

Everyone is going to tell us their birthdays for the next half an hour.

herkes bize doğum günlerini söyleyecek .

Now, you can only tell us when if it's your birthday on the live stream.

Artık canlı yayında bize sadece doğum gününüz olup olmadığını söyleyebilirsiniz.

And then from there, I suppose you could tell us and then we.

Ve oradan, sanırım bize ve sonra bize söyleyebilirsin.

Well, I definitely put Lewis's into my phone.

Lewis'inkini kesinlikle telefonuma koydum.

Yeah.

Evet. Gelecek yıl bu zamanlar

And then if we're on a Wednesday or a Sunday or any other time this time

çarşamba, pazar ya da başka bir zamanda olursak

next year, we can congratulate him. Yes.

, onu tebrik edebiliriz. Evet.

If we're if we're still here.

Eğer öyleysek, eğer hala buradaysak.

On, we won't ask what your age is.

Açık, yaşını sormayacağız.

We're not going to be, you know, rude, although if you wanted to share it, you could.

Kaba olmayacağız, biliyorsun, paylaşmak isteseydin paylaşabilirdin.

But I'm sure it's it's it's one probably worth celebrating.

Ama bunun muhtemelen kutlamaya değer olduğundan eminim.

So can I say happy birthday to Lewis Monday

Lewis'e mutlu yıllar diyebilir miyim Pazartesi,

means it is your birthday today.

bugün senin doğum günün anlamına gelir.

I hope it is as super duper as you wish.

Umarım istediğin kadar süper kandırılmıştır.

Happy birthday, Lewis. And Lewis is

Doğum günün kutlu olsun Lewis. Ve Lewis

making a decision to

come home on his birthday onto this live stream, so.

doğum gününde bu canlı yayında eve gelmeye karar veriyor.

That's wonderful. Yeah.

Bu harika. Evet.

So a special happy birthday to you.

Bu yüzden sana özel mutlu yıllar.

I'm sure you've got something better to do later.

Eminim daha sonra yapacak daha iyi bir işin vardır.

Maybe.

Maybe you're going out for a meal, or you have somebody cooking

Belki.

Belki bir yemeğe çıkıyorsunuz, ya da biri

you a meal or your meeting up with family and friends.

size yemek yapıyor ya da aileniz ve arkadaşlarınızla buluşuyorsunuz.

What are you doing later?

Sonra ne yapıyorsun?

Look, it's probably around the same time in France as it is here.

Bak, muhtemelen burada olduğu gibi Fransa'da da aynı zamanlarda.

Well, maybe you are doing what I do on my birthday.

Belki de benim doğum günümde yaptığım şeyi yapıyorsundur.

I just crawl into a corner and I cry myself to sleep.

Bir köşeye çekiliyorum ve uyumak için ağlıyorum.

That's what I normally do these days on my birthday.

Normalde bu günlerde doğum günlerimde yaptığım şey bu.

That's lovely there.

He says he's a bit emotional.

Orası çok güzel.

Biraz duygusal olduğunu söylüyor.

Yes. Well, this is what you know.

Evet. Bildiğin bu.

This is what Mr.

Bu, Bay

Douglas created, this lovely place where everyone can say hello to each other.

Douglas'ın yarattığı şey, herkesin birbirine merhaba diyebileceği bu sevimli yer.

And that's why we've got to meet up.

İşte bu yüzden buluşmalıyız.

Mr. Duncan, these are very special people on here.

Bay Duncan, buradakiler çok özel insanlar.

Yes, I've said this before. We've got to meet again.

Evet, bunu daha önce söyledim. Tekrar görüşmeliyiz.

I don't know when it will be my year.

Benim yılım ne zaman olur bilmiyorum.

Next year might be the year after.

Gelecek yıl ondan sonraki yıl olabilir.

It might be it might be 2030.

2030 olabilir.

You know, that's the way the world's going.

Biliyorsunuz dünya böyle gidiyor.

We might all be in lockdown again.

Hepimiz tekrar kilit altında olabiliriz.

Apparently, they want to put us all in lockdown again.

Görünüşe göre, hepimizi yeniden tecrit altına almak istiyorlar.

Steve, who does?

Steve, kim biliyor?

Well, people here in this country, they are saying that because lots of people are now suffering from

Pekala, bu ülkedeki insanlar bunu söylüyor çünkü birçok insan artık

from not just COVID, but the after effects of COVID.

sadece COVID'den değil, COVID'in sonraki etkilerinden de muzdarip. Uzun COVID denilen şeye sahip

They're saying that we should start having those similar situations again, where

everyone wears masks to protect those who have that thing called long COVID.

olanları korumak için herkesin maske taktığı benzer durumları tekrar yaşamaya başlamamız gerektiğini söylüyorlar .

And that's in this country.

Ve bu, bu ülkede.

But I don't think it's going to happen somehow.

Ama bir şekilde olacağını sanmıyorum.

I mean, let's face it, England,

Yani, kabul edelim İngiltere,

we have enough problems at the moment.

şu anda yeterince sorunumuz var.

We do. We have so many problems here.

Yaparız. Burada çok fazla sorunumuz var. O

I'm thinking of getting

on one of those little dinghies and going over to France.

küçük botlardan birine binip Fransa'ya gitmeyi düşünüyorum.

Do it the opposite way round.

Bunu tam tersi şekilde yapın.

Yes, I might have to become an immigrant.

Evet, göçmen olmak zorunda kalabilirim. Bir

There's lots of.

sürü var.

There's lots of dinghies somewhere on off the south coast of England.

İngiltere'nin güney kıyılarında bir yerlerde bir sürü sandal var.

But what happens are all these dinghies, we don't know.

Ama bütün bu botlar ne oluyor, bilmiyoruz.

So a lot of people are coming over here at the moment across the English Channel in little ripper boats.

Yani şu anda pek çok insan küçük teknelerle İngiliz Kanalı'nı geçerek buraya geliyor.

But I'm thinking of doing the opposite and getting into one of the boats

Ama tam tersini yapmayı ve daha önce kullandıkları teknelerden birine binmeyi

that they've already used and going back over there

ve oraya geri dönmeyi

and trying my best to get into France and just say, please, please let me in.

ve Fransa'ya gitmek için elimden gelenin en iyisini yapmayı ve sadece, lütfen, lütfen beni içeri al, demeyi düşünüyorum.

I'm from England. Please.

İngiltere. Lütfen.

You don't know how bad things are there.

Orada ne kadar kötü şeyler olduğunu bilmiyorsun.

It's terrible.

Bu korkunç.

There was might say, don't bother coming here.

Buraya gelme zahmetine girmeyin diyebilirdi.

It might not.

Olmayabilir.

I don't know if it would be any better in France,

Fransa'da daha iyi olur mu bilmiyorum

but. Well, it certainly would be.

ama. Kesinlikle olurdu.

It would be. The food would be better.

Olurdu. Yemek daha iyi olurdu.

Probably.

Muhtemelen.

What are you saying?

Sen ne diyorsun?

My food is not very good, Mr.

Yemeğim pek iyi değil Bay

Duncan, because I cook most of the meals.

Duncan çünkü yemeklerin çoğunu ben yaparım.

So you're saying my food is not very good?

Yani yemeğimin pek iyi olmadığını mı söylüyorsun?

No, I'm not saying that.

Hayır, bunu söylemiyorum.

I I'm just saying.

Ben sadece söylüyorum.

Just saying generally.

Sadece genel olarak söylüyorum.

Yes. So I think you are taking it slightly too far.

Evet. Bu yüzden biraz fazla ileri gittiğinizi düşünüyorum.

So that's going in.

My my come to Spain, says Luisa.

İspanya'ya geliyorum, diyor Luisa.

I'm not sure if my rubber dinghy would would last that long.

Lastik botumun o kadar uzun süre dayanabileceğinden emin değilim.

Well, we we we we have threatened to do a tour

Pekala, biz biz biz çeşitli ülkeler etrafında bir tur yapmakla tehdit ettik

around various countries,

,

so something would definitely be on that list.

bu yüzden kesinlikle o listede bir şeyler olurdu.

Have you discovered a monetary or something?

Bir para falan mı keşfettin?

You do realise that it cost thousands and thousands of pounds but.

Binlerce liraya mal olduğunun farkındasınız ama.

We, we're going to be funded won't because if somebody wanted us to visit their particular location,

Biz, biz finanse edilmeyeceğiz çünkü eğer birileri bizim belirli yerlerini ziyaret etmemizi isteseydi,

they would be funding is with tickets and all sorts of spending money and things like that.

biletlerle ve her türlü para harcamayla ve bunun gibi şeylerle finanse edeceklerdi.

You really don't seem to have a grasp of the financial situation, not just here but around the world.

Sadece burada değil, dünyanın her yerindeki mali durum hakkında gerçekten bir fikriniz yok gibi görünüyor.

I don't think anyone is going to start sending aeroplane tickets to us, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse kimsenin bize uçak bileti göndermeye başlayacağını sanmıyorum.

I don't.

I'm, you know, I'm joking, Mr. Dimon.

Yapmıyorum.

Şaka yapıyorum Bay Dimon.

I can never tell these days.

Bu günleri asla söyleyemem.

Well, as you say, we we will get one of those dinghies is we probably get them at a special cut price rate

Pekala, dediğin gibi, o botlardan birini alacağız, muhtemelen onları özel bir indirimli fiyattan alacağız

and then we can, you know, go back maybe I don't know how much you would have to pay.

ve sonra geri dönebiliriz, belki ne kadar ödemek zorunda kalacağını bilmiyorum.

If you're wondering what a dinghy is.

Bir botun ne olduğunu merak ediyorsanız. Normalde kauçuktan yapılmış

It's a it's a type of small boat normally made of rubber.

küçük bir tekne türüdür . Kulağa

It's it sounds very strange, but that's exactly what it is.

çok garip geliyor, ama tam olarak olan bu.

But lots of people have been coming over here from from camps

Ama

where people have got into friends illegally.

insanların yasadışı yollardan arkadaş edindiği kamplardan buraya birçok insan geliyor.

And that's basically what they called illegal immigrants.

Ve temelde yasadışı göçmenler dedikleri şey buydu.

And now they're coming over here across the English Channel.

Şimdi de Manş Denizi'ni geçerek buraya geliyorlar.

But I'm thinking of doing the opposite to see how far I get

Ama diğer yoldan geri gidersem ne kadar ilerleyeceğimi görmek için tam tersini yapmayı düşünüyorum

if I go the other way

back.

.

You can film it all live as well. Mr.

Hepsini canlı olarak da çekebilirsiniz. Bay

Duncan could do a live stream from my rubber dinghy.

Duncan lastik botumdan canlı yayın yapabilir.

I think he's

Bence

not technically I don't think

teknik olarak

they're illegal going to France, because I think

Fransa'ya gitmelerinin yasadışı olduğunu düşünmüyorum çünkü

the countries that they're coming from are part of the European Union.

geldikleri ülkelerin Avrupa Birliği'nin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Bu

So they are perfectly entitled to travel to France.

nedenle, Fransa'ya seyahat etme konusunda mükemmel haklara sahipler.

But but anyway, that's that's just.

Ama her neyse, bu kadar. Bir

Some of some are from from Syria.

kısmı Suriye'den.

I'm not sure if Syria is in Europe, but again.

Suriye Avrupa'da mı emin değilim ama yine.

Is Albania in Europe? I think it is, yes.

Arnavutluk Avrupa'da mı? Bence öyle, evet.

Well, Albania is a completely different situation and one I'm not going to get into.

Arnavutluk tamamen farklı bir durum ve içine girmeyeceğim.

But that. Yes.

Ama bu. Evet.

Because I have a feeling we might have people watching at the moment in Albania.

Çünkü şu anda Arnavutluk'ta izleyen insanlar olabileceğine dair bir his var içimde.

Hello. We do. Hello.

Merhaba. Yaparız. Merhaba.

I hope we did, but we can.

Umarım başardık ama yapabiliriz.

We can hopefully improve your English and then you can come here legally.

Umarım İngilizcenizi geliştirebiliriz ve sonra yasal olarak buraya gelebilirsiniz.

Of course, we'd prefer it if you came here legally.

Tabii buraya yasal olarak gelmenizi tercih ederiz.

Yes, but you. Can.

Evet ama sen Olabilmek. Olay bu

That's the thing.

You can you can buy a plane ticket and fly in fly here from Albania.

. Arnavutluk'tan buradan

uçak bileti alıp uçakla uçabilirsiniz.

And if you've got good English, then we'll give you a job

Ve eğer iyi bir İngilizcen varsa, o zaman sana bir iş veririz

because there are plenty of jobs available.

çünkü bir sürü iş var. Birleşik

We will in the UK, not as persons in,

Krallık'ta olacağız,

you know, Great Britain.

bilirsiniz, Büyük Britanya'daki kişiler olarak değil.

There are plenty of jobs available in the UK

Birleşik Krallık'ta pek çok iş var

because lots of UK people don't want to do the tough jobs.

çünkü Birleşik Krallık'taki pek çok insan zor işleri yapmak istemiyor.

Yes. When you say tough jobs, what do you mean?

Evet. Zor işler derken neyi kastediyorsunuz?

What, like like a heart surgeon?

Ne, kalp cerrahı gibi mi?

No, I'm talking about jobs, like in the

Hayır, masalarda beklemek gibi işlerden bahsediyorum

waiting on tables.

.

What what's the phrase I'm looking for in the service?

Serviste aradığım ibare nedir?

In the service industry?

Hizmet sektöründe mi? Hizmet sektöründe

That's the phrase I looking for

aradığım tabir bu

service industry.

. Bu ülkede

We haven't got enough people willing to do their jobs in this country because we pay them more.

işlerini yapmaya istekli yeterince insan yok çünkü onlara daha fazla para ödüyoruz.

So basically all the crappy jobs.

Yani temelde tüm berbat işler.

Is that what you're saying? Yes.

Bunu mu söylüyorsun? Evet.

So then from that, you can get trained in something else and then move on to a better job.

Böylece bundan sonra, başka bir konuda eğitim alabilir ve daha sonra daha iyi bir işe geçebilirsiniz.

That's what you that's what that's what you would do.

yapacağın şey buydu. İşe

You would start off, come to the country, start off in a low paid job

başlarsın, ülkeye gelirsin, düşük ücretli bir işe başlarsın

and get some education, and then do what you want to do later on.

ve biraz eğitim alırsın ve sonra ne yapmak istiyorsan onu yaparsın.

That's that's, you know, welcome to England.

İşte bu, bilirsiniz, İngiltere'ye hoş geldiniz.

Now, we need you to wait on these tables and wash these dishes,

Şimdi bu masalarda beklemenize, bulaşıkları yıkamanıza

and we need you to pull up these vegetables on the freezing cold.

ve dondurucu soğukta bu sebzeleri kaldırmanıza ihtiyacımız var .

Because British people are too lazy to do it themselves.

Çünkü İngilizler bunu kendi başlarına yapamayacak kadar tembeller .

That's almost a threat, really, isn't it?

Bu neredeyse bir tehdit, değil mi?

It's always a good reason not to go.

Gitmemek için her zaman iyi bir sebeptir.

You see, I spoke to a friend of my mother's.

Bak, annemin bir arkadaşıyla konuştum.

A friend of your mother's?

Annenin bir arkadaşı mı?

Oh, I knew you were going to get this in.

Oh, bunu içeri alacağını biliyordum.

Well, this is an interesting story.

Pekala, bu ilginç bir hikaye.

So this shows you what is what people are capable of doing if they work hard.

Bu size, insanların çok çalışırlarsa neler yapabileceklerini gösterir.

So she's from India, obviously.

Yani belli ki Hindistan'dan.

My mother passed, passed away a few months ago.

Annem vefat etti, birkaç ay önce vefat etti.

But one of her friends who she was very good friends

Ama çok iyi arkadaş olduğu bir arkadaşı,

with came to live off quite close to us only a few miles away.

sadece birkaç kilometre ötemizde, bize oldukça yakın bir yerde yaşamaya geldi.

And I contacted her to let her know

Ve

after my mother passed that my mother had died

annem öldükten sonra annemin öldüğünü bildirmek için onunla iletişime geçtim

and of course, she was very sad

ve tabii cenazeye gidemediği için çok üzüldü

she couldn't go to the funeral, but she said, Will you come and visit me?

ama gelip beni ziyaret eder misin dedi.

So I did.

Ben de yaptım.

So I'd never met her before.

Yani onunla daha önce hiç tanışmamıştım.

So we met up in fact, we've met up twice now.

Yani aslında tanıştık, şimdi iki kez buluştuk.

And she was telling me her sort of life story because I said to her,

Ve bana kendi hayat hikayesini anlatıyordu çünkü ona dedim ki,

you know, how did you get to because she's 80 something.

bilirsin, nasıl oldun çünkü o 80 falan.

We're not getting the whole lifestyle.

Tüm yaşam tarzını alamıyoruz.

Did you get to come into the UK?

İngiltere'ye gelebildin mi?

And she said her father, the family came here

Ve babasının, ailenin

in the mid-fifties 1950s and he was quite clever,

1950'lerin ortalarında buraya geldiğini ve oldukça zeki olduğunu,

but he started off as a very lovely paid

ancak çok güzel ücretli bir

service job and he worked in a factory

hizmet işi olarak başladığını ve bir fabrikada

and then eventually he worked and worked his way up.

çalıştığını ve sonunda çalışıp yükseldiğini söyledi.

He, he opened his own business and became quite wealthy.

Kendi işini açtı ve oldukça zengin oldu.

So he found that opportunity.

Böylece bu fırsatı buldu.

So he started from nothing came to the UK with nothing.

Böylece sıfırdan başladı ve Birleşik Krallık'a hiçbir şey olmadan geldi.

So they came with like £2 or something

Yani 2 sterlin gibi bir şeyle geldiler

and there wouldn't have been benefits in those days.

ve o günlerde faydaları olmazdı.

That's a lot.

Now there wouldn't have been the benefits system in place.

Bu çok fazla.

Şimdi, yerinde yardım sistemi olmazdı.

And then he found a job which is my own, his own business, etc., etc..

Ve sonra bana ait bir iş buldu , kendi işi vs. vs.

So, you know, it's anyone can do this.

Yani, bilirsiniz, bunu herkes yapabilir.

And it was quite a quite a nice story.

Ve oldukça güzel bir hikayeydi.

I found that quite sort of, you know, it's hope for everybody.

Bunu oldukça iyi buldum, bilirsiniz, bu herkes için bir umut.

What was the business?

İş neydi?

It was a plastics. Assassin.

Bu bir plastikti. Suikastçı.

And now it was the plastics industry making plastics for the industry through.

Ve şimdi plastik endüstrisi, endüstri için plastik üretiyordu. İterek

Drink pushing.

iç.

So he obviously found this friend of my mother's

Yani belli ki annemin babasının bu arkadaşını bulmuş

father, found this opportunity

,

because he worked in a factory and then presumably there weren't enough materials available.

bir fabrikada çalıştığı için bu fırsatı bulmuş ve muhtemelen o zaman yeterli malzeme yokmuş.

He saw this opportunity.

Bu fırsatı gördü.

If he could supply other factories with these raw

Diğer fabrikalara bu

materials, processed materials, he could make money from them.

hammaddeleri, işlenmiş malzemeleri tedarik edebilseydi onlardan para kazanabilirdi.

Indeed, he was in plastic.

Gerçekten de plastik içindeydi.

He was he wasn't making rubber dinghies.

O lastik bot yapmıyordu.

Well, who knows? But I don't think so.

Kim bilir? Ama ben öyle düşünmüyorum.

But yeah.

Ama evet.

So just shows you if you go to another country, start from nothing.

Yani başka bir ülkeye gidersen sıfırdan başlamanı gösteriyor.

You can become successful.

Başarılı olabilirsiniz.

Yeah, which I think something is often a lot of people

Evet, bence çoğu insan bir şeyi

forget that, that even if you may assume that they're coming

unutuyor, insanlardan geldiklerini varsaysanız bile

from people, a lot of people think they're in poverty in this country.

, birçok insan bu ülkede yoksulluk içinde olduklarını düşünüyor .

I mean, they're not in reality compared to what people would have been back in the 1950s.

Demek istediğim, 1950'lerde insanların olacağıyla karşılaştırıldığında gerçekte değiller .

But you can work your way up. Yes.

Ama yolunuza devam edebilirsiniz. Evet.

And of course, many, many stories like that

Ve tabii ki,

of lots of particularly immigrants from India, from the Indian continent,

özellikle Hindistan'dan, Hindistan kıtasından çok sayıda göçmenin hikayesine benzer pek çok hikaye,

came to us in the fifties and sixties because we needed the labour.

ellili ve altmışlı yıllarda bize geldi çünkü emeğe ihtiyacımız vardı.

And, you know, we've got a whole community now from that and lots of very successful

Ve bilirsiniz, bundan böyle koca bir topluluğumuz var ve çok sayıda çok başarılı

people built, very successful businesses, became doctors, etc..

insan kurdu, çok başarılı işler kurdu, doktor oldu, vb.

So yeah,

Yani evet,

positive immigration.

olumlu göç.

We might, we might all be going back, but we might all be getting on boats because I'm half French anyway.

Belki hepimiz geri dönüyor olabiliriz ama hepimiz teknelere biniyor olabiliriz çünkü ben zaten yarı Fransızım.

I've got, I've got some French half, I've got a French man inside me that 10%.

Bende, biraz Fransız yarımı var, içimde bir Fransız adam var, o %10.

Yes. Anyway but you're all yes but we're not going to do percentages all the way.

Evet. Her neyse, ama hepiniz evetsiniz ama yüzdeleri sonuna kadar yapmayacağız.

Who's who's doing that.

Kim yapıyor bunu.

No one so half is always better.

Yarım kalan kimse her zaman daha iyidir.

You are from French lineage?

Fransız soyundan mısınız?

Yes, my and I have.

Evet, benim ve benim var.

I have distant relatives in France.

Fransa'da uzak akrabalarım var.

So I could go back.

Böylece geri dönebilirdim.

Technically, I could get. Yes.

Teknik olarak alabilirim. Evet.

On a rubber dinghy.

Lastik botta.

I could go across there and I could just give them my real name

Oraya gidebilirdim ve onlara gerçek adımı verebilirdim

and they would say, oh, oh, hello, you.

ve onlar da, oh, oh, merhaba, sen derlerdi.

Have got a French surname.

Bir Fransız soyadı var.

Bone Jaw. Bone jaw.

Kemik Çenesi. Kemik çene.

Come back then. Yes. It's nice to see you back.

O zaman geri gel. Evet. Seni tekrar görmek güzel.

Yes, and that's it.

Evet ve bu kadar.

Mr. Duncan. Surname is French. Yes. So.

Bay Duncan. Soyadı Fransız. Evet. Bu yüzden.

Exactly. We could.

Kesinlikle. Yapabiliriz.

Yeah, I think we've got to.

Evet, bence yapmalıyız.

That's what we're going to see. This is.

Göreceğimiz şey bu. Bu.

Continues. Well, well, I could do it.

Devam ediyor. Pekala, yapabilirdim.

I'm not sure about you.

senden emin değilim

Well, you know, partners, you know, we allow, you know.

Biliyorsunuz ortaklar, biliyorsunuz, izin veriyoruz, biliyorsunuz.

French, we do not take kindly to people who,

Fransızca, hey,

hey, do not speak French and B

Fransızca bilmeyen ve B

try to speak French.

Fransızca konuşmaya çalışan insanlara kibar davranmıyoruz.

That's true, though, isn't it?

Bu doğru ama değil mi?

French people hate that.

Fransızlar bundan nefret ediyor.

They hate people who don't speak French

Fransızca bilmeyen insanlardan

and they hate people who try to speak French.

ve Fransızca konuşmaya çalışan insanlardan nefret ederler.

I think that's probably just Paris.

Bence bu muhtemelen sadece Paris.

But I think I mean, my experience of when I went used to go with friends

Ama demek istediğim, arkadaşlarımla gittiğim zamanki deneyimim,

is that I never, you know, a way from the cities.

bilirsiniz, şehirlerden asla uzaklaşmam.

It's the same in the UK, in London, London people are quite unfriendly.

İngiltere'de de aynı, Londra'da, Londra insanları oldukça düşmanca.

New York people are known for being unfriendly.

New York halkı düşmanca olmakla bilinir.

People in Paris are.

Paris'teki insanlar öyle.

So if you go into the other parts of the country, I think you'll find that.

Yani ülkenin diğer bölgelerine giderseniz, bunu bulacağınızı düşünüyorum.

I mean, I used to speak a bit of French and I used to go

Yani, biraz Fransızca konuşurdum ve

with friends and I can't remember where they lived in a suburb of France.

arkadaşlarımla giderdim ve Fransa'nın bir banliyösünde nerede yaşadıklarını hatırlayamıyorum.

Yes, it was like a small town village type set up

Evet, küçük bir kasaba köy tipi kuruluydu

and we used to go to the boulangerie in the morning.

ve sabahları fırıncıya giderdik.

The blue lingerie.

Mavi iç çamaşırı.

They love it. If I tried, if I spoke something.

Onu seviyorlar. Deneseydim, bir şey konuşsaydım.

Like his head with his French words, boulangerie.

Fransızca kelimeleri olan boulangerie ile kafası gibi.

Oh, he can't beat some nice, crusty French bread.

Oh, biraz güzel, çıtır çıtır Fransız ekmeğini yenemez.

Served by a crusty old French peasant.

Huysuz yaşlı bir Fransız köylüsü tarafından servis edilir.

So it was what was lovely, actually good.

Yani güzel olan buydu, aslında iyi.

And Palmira says, I don't suppose in much.

Ve Palmira, Pek sanmıyorum, diyor.

Wenlock there are many immigrants.

Wenlock çok sayıda göçmen var.

Well, technically we are.

Teknik olarak öyleyiz.

We were immigrants.

Biz göçmendik.

We escaped from the war torn

Savaşın parçaladığı

city of Wolverhampton

Wolverhampton şehrinden kaçtık

and we had to come across, we had to sail across the River Severn

ve karşı karşıya gelmek zorunda kaldık, küçük bir tekneyle Severn Nehri'ni geçmek zorunda kaldık

in a small boat and we came here to much Wenlock to get,

ve buraya,

to get freedom and, and equality.

özgürlük ve eşitlik elde etmek için Wenlock'a geldik.

So we left Wolverhampton behind

Böylece Wolverhampton'ı geride bıraktık

and we managed to get asylum here in much Wenlock.

ve burada, Wenlock'ta sığınma hakkı elde etmeyi başardık. Her

Although they they, I don't think they want us to stay here particularly.

ne kadar öyle olsalar da, özellikle burada kalmamızı istediklerini sanmıyorum.

They keep trying to send us back. But, but yes.

Bizi geri göndermeye çalışıyorlar. Ama, ama evet.

No there are, you're right.

Yok yok haklısın

Well probably on the farms

Muhtemelen çiftliklerde

there may well be seasonal workers,

mevsimlik işçiler olabilir,

what we call seasonal workers that come at times of the year when, when, when,

mevsimlik işçiler dediğimiz, çiftliklerin onlara ihtiyaç duyduğu zamanlarda, ne zaman, ne zaman,

when the farms need them, like planting crops, picking fruit, that sort of thing.

ekin ekme, meyve toplama gibi, bu tür şeyler gibi mevsimlik işçiler olabilir.

So this again, this this also sounds like the rubbish jobs.

Yani bu yine, bu da saçma sapan işler gibi geliyor.

Yeah, I used to do that and for these jobs and so would.

Evet, bunu ve bu işler için yapardım ve yapardım.

Have a good job.

İyi bir işe sahip olmak.

I went to work in an office with lots of lovely people in a corner office.

Bir köşe ofiste bir sürü sevimli insanın olduğu bir ofiste çalışmaya gittim.

I'd have no one to have an office with a view

Manzaralı bir ofise sahip olacak kimsem olmazdı

and I want to have it overlooking the Eiffel Tower.

ve onun Eyfel Kulesi'ne bakan olmasını istiyorum.

Am I asking too much there.

Orada çok şey mi istiyorum?

When you've got to work your way up to that, Mr..

Bunu başarmak için uğraşmanız gerektiğinde Bay..

Dembele. Yes, or down.

Dembele. Evet ya da aşağı. Ben

I could work my way down as well.

de aşağı doğru çalışabilirim.

Uh, and Libby says you can, Mr.

Uh, ve Libby gelebileceğinizi söylüyor Bay

Duncan, if you come, if I'm still alive.

Duncan, eğer gelirseniz, ben hala hayattaysam.

Oh, we certainly hope you will be.

Oh, kesinlikle öyle olacağını umuyoruz.

I will provide you with a room.

Sana bir oda vereceğim.

You see. There you. Go. Yes. Good. Got somewhere to go.

Anlıyorsun. Burdasın. Gitmek. Evet. İyi. Gidecek bir yerim var.

Victoria says anything about me but you you'll find.

Victoria benim hakkımda bir şey söyler ama sen bulursun.

Victoria said I would like you to come to Italy.

Victoria, İtalya'ya gelmeni istediğimi söyledi.

Dear Mr.

Sevgili Bay

Duncan and Mr.

Duncan ve Bay

Steve, I would prepare you some speciality specialities.

Steve, size bazı özel spesiyaliteler hazırlayacağım.

All right. Well, Italy. Mm.

Elbette. İtalya. mm.

Well, we had pizza last night, so we did. Yes.

Dün gece pizza yedik, öyle de yaptık. Evet.

Yes, that sounds like a very good idea.

Evet, kulağa çok iyi bir fikir gibi geliyor.

So I will give you the address in a few moments

O yüzden birazdan size adresi vereceğim,

that you can send your your plane tickets to

uçak biletlerinizi gönderip

say we can come over here.

buraya gelebiliriz diyebilirsiniz.

That would be very nice.

Bu çok güzel olurdu.

But the sad news was that it is sad news today.

Ancak üzücü haber, bugünün üzücü bir haber olmasıydı.

Just before coming on, I heard the the sad news that one of our famous

Gelmeden hemen önce , İngiltere'deki ünlü gitaristlerimizden birinin vefat ettiğine dair üzücü haberi duydum

guitarists here in the UK has passed away.

.

I'm sure you know who I am all about, Mr.

Eminim kim olduğumu biliyorsunuzdur, Bay

Williams. No.

Williams. Hayır.

Wilko Johnson

from Dr. Feelgood.

Dr. Feelgood'dan Wilko Johnson.

You know him.

Onu biliyorsun.

He has the amazing way of playing the guitar.

Gitar çalmanın inanılmaz bir yolu var.

He passed away on Monday, I think he was 71 after several after suffering from cancer.

Pazartesi günü vefat etti, sanırım birkaç kanser hastası olduktan sonra 71 yaşındaydı.

Well, he had pancreatic cancer.

Şey, pankreas kanseriydi.

And then

Ve sonra

and then he received some some unusual treatment.

ve sonra bazı alışılmadık muamele gördü.

And he was clear for quite a while.

Ve bir süredir açıktı.

But unfortunately, it did return.

Ama ne yazık ki geri döndü.

So he passed away.

Böylece vefat etti.

And if you've never heard any Dr.

Ve hiç Dr.

Feelgood music, look it up on YouTube.

Feelgood müziği duymadıysanız, YouTube'da arayın.

And I can tell you now, there is no way that you're going to sit

Ve size şimdi söyleyebilirim ki,

and watch it and listen to it without moving around.

kıpırdamadan oturup onu izlemenizin ve dinlemenizin hiçbir yolu yok.

Brilliant.

Muhteşem.

Yes. Classic group from the 1970s.

Evet. 1970'lerin klasik grubu.

So that that's really sad.

Bu gerçekten üzücü.

I was I must admit, I felt a little bit teary when I heard that, because

İtiraf etmeliyim ki bunu duyduğumda biraz gözlerim doldu çünkü

he's an unusual character, slightly eccentric.

o alışılmadık bir karakter, biraz eksantrik.

He was and and suffered quite a lot in his life,

Hayatında çok acı çekti ve çekti,

but still had a great sense of humour

ama yine de harika bir mizah anlayışı

and also a brilliant guitarist as well.

ve aynı zamanda harika bir gitaristi vardı.

Quite a presence on the stage

because of the particular way he used to do his his guitar playing.

Gitar çalmayı özel bir şekilde yapması nedeniyle sahnede oldukça varlık gösteriyor.

He used to move around a lot on the stage. Yes.

Sahnede çok dolaşıyordu. Evet.

And also he had a very unique way of playing the guitar, which is actually very hard to do.

Ayrıca gitar çalmak için çok benzersiz bir yolu vardı ki bunu yapması gerçekten çok zor.

He used all of his fingers and it's a very sort of erratic way of playing the guitar. So.

Tüm parmaklarını kullandı ve bu, gitar çalmanın çok düzensiz bir yolu. Bu yüzden.

That's right.

Bu doğru.

I have to say, I sometimes you hear of celebrities passing away

Söylemeliyim ki, bazen ünlülerin vefat ettiğini duyarsınız

and you go, oh, but I rarely did I actually had it to come to my

ve gidersiniz, oh, ama nadiren yaptım aslında kendime gelmem gerekiyordu

I because I he's one of my little heroes

çünkü ben o benim küçük kahramanlarımdan biri

because of the way he used to handle himself.

çünkü eskiden kendisiyle başa çıkma şekli.

And he was an eccentric.

Ve o bir eksantrikti.

He he had strange ways sometimes behaving.

Bazen garip davranışları vardı.

He had a great presence on stage.

Sahnede büyük bir varlığı vardı.

So I thought that was a little sad, actually.

Aslında bunun biraz üzücü olduğunu düşündüm.

Yes. If you if you look him up, there's a particular clip from

Evet. Ona bakarsanız, aslında Pops'un tepesinden belirli bir klip var

the top of the Pops actually.

.

See, it's the old grey whistle test.

Bak, bu eski gri düdük testi.

Oh, the old grey whistle.

Oh, eski gri düdük.

There is there are two good songs, Roxette and also go back to the night.

İki iyi şarkı var, Roxette ve ayrıca geceye geri dön.

They are two amazing songs.

Onlar iki harika şarkı.

If you've never heard the music of Dr.

Feelgood'un müziğini hiç duymadıysanız

Feelgood, I suggest you have a look not now, because then you will miss me.

, şimdi bakmamanızı öneririm çünkü o zaman beni özleyeceksiniz.

No, not now.

Hayır şimdi değil.

Not now. Sammy Alam. Hello, Samia.

Şimdi değil. Sammy Alam. Merhaba Samia.

And also Victoria.

Ve ayrıca Victoria.

And not Victoria.

Ve Victoria değil.

Zika are talking about

Zika,

having trouble speaking. Hmm.

konuşmada sorun yaşamaktan bahsediyor. Hmm.

I'm guessing it's nothing medical.

Sanırım tıbbi bir şey değil.

Are you talking about speaking English

İngilizce konuşmaktan mı bahsediyorsunuz?

and. Yes.

Evet.

So this is what this channel is all about, too? Yes.

Yani bu kanalın da konusu bu mu? Evet.

So you can listen

Böylece dinleyebilir

and then practise

ve sonra da pratik yapabilirsiniz

as well, because if you missed it

, çünkü kaçırdıysanız

and can be better off explaining that.

ve bunu açıklamanız daha iyi olabilir.

But the more you can practise

Ama ne kadar çok

speaking English, the better you will become.

İngilizce konuşma pratiği yapabilirsen, o kadar iyi olursun.

Well, that's one of the reasons why I like to do this.

Bunu yapmayı sevmemin nedenlerinden biri de bu.

I like to do my live streams because it gives you a chance to listen to English being spoken.

Canlı yayınlarımı yapmayı seviyorum çünkü size konuşulan İngilizceyi dinleme şansı veriyor.

And this is live.

Ve bu canlı.

So this is not rehearsed.

Yani bu prova değil.

This is not practised.

Bu uygulanmaz.

This is not anything. It is live.

Bu bir şey değil. canlı.

So what you're watching now is actually happening right now, and that is one of the best ways of learning

Yani şu anda izlediğiniz şey aslında şu anda oluyor ve bu, İngilizce öğrenmenin en iyi yollarından biri

English, is to listen to a natural environment where it is being used.

, onun kullanıldığı doğal bir ortamı dinlemek .

And that's why Mr.

İşte bu yüzden Bay

Steve joins as well.

Steve de katılıyor.

It's quite often a lot like yourself, Sam.

Çoğu zaman senin gibi oluyor, Sam.

You're probably very good at writing English, but not so good at speaking it.

Muhtemelen İngilizce yazmakta çok iyisin ama konuşmakta o kadar iyi değilsin.

And this is what this channel is about.

Ve bu kanalın konusu da bu.

We also have radio on today, radio

Bugün radyomuz da var, radyo

Abu Baker, Abu

Ebu Bekir, Ebu

Bakr, who said it's his first time or their first time.

Bekir, onun ilk seferi ya da onların ilk seferi diyen.

Sorry.

Üzgünüm.

Writing on the live chat.

Canlı sohbette yazıyor.

Good. So congratulations. Right.

İyi. Tebrikler. Sağ.

And you've taken that step.

Ve sen o adımı attın.

I like that because I know a lot of people watch this,

Bunu beğendim çünkü birçok insanın bunu izlediğini biliyorum

but they are too afraid to actually type on the live chat.

ama canlı sohbete yazmaktan çok korkuyorlar.

And there is no need.

Ve gerek yok.

You don't have to be nervous.

Gergin olmana gerek yok.

You don't have to worry. It's all right.

Endişelenmene gerek yok. Her şey yolunda.

We are all very friendly. Yes, not here we are.

Hepimiz çok dostuz. Evet, burada değiliz.

All this is a very friendly, safe environment

Tüm bunlar,

with which you can practise and

pratik yapabileceğiniz ve İngilizce öğrenmeye

associate with

other like minded people who are trying to to learn English.

çalışan benzer düşünen diğer insanlarla ilişki kurabileceğiniz çok samimi, güvenli bir ortamdır .

And Mohsin has has reached out, I think.

Ve sanırım Mohsin elini uzattı.

To, by the way.

Bu arada.

On his nights for that.

Bunun için gecelerinde.

I haven't even mentioned today what I'm talking about today.

Bugün neden bahsettiğimden bahsetmedim bile .

I'm talking about a very interesting subject.

Çok ilginç bir konudan bahsediyorum.

It is the subject of magic

Büyülü

things that are

şeylerin, harika

magical things that seem

görünen büyülü şeylerin

amazing, things

,

that seem almost too unbelievable.

neredeyse inanılmaz görünen şeylerin konusudur.

We say that these things are magic,

Bunların sihir olduğunu söylüyoruz

and that's what I'm looking at today.

ve bugün baktığım şey bu.

That's what I'm. Doing.

Ben buyum. Yapmak.

And I shall let you continue with that in a minute. Mr.

Ve bir dakika içinde buna devam etmenize izin vereceğim. Bay

Duncan will go and have some lunch because I'm hungry.

Duncan gidip biraz yemek yiyecek çünkü ben açım.

Uh, Dario says that you don't like him because he's a street musician.

Dario, onu sokak müzisyeni olduğu için sevmediğini söylüyor.

Oh, yes, I do.

Ah, evet, istiyorum.

I know what you're saying there?

Orada ne söylediğini biliyorum?

Because a few weeks ago, if you remember, I was complaining because there was a guy

Çünkü birkaç hafta önce, hatırlarsanız, şikayet ediyordum çünkü orada gitar çalan bir adam vardı

playing the guitar and he was doing some really,

ve o adam gerçekten çok

really depressing songs in the town square.

iç karartıcı şarkılar söylüyordu.

And it didn't cheer me up at all.

Ve beni hiç neşelendirmedi.

So we feel music.

Yani müziği hissediyoruz.

If your music is lively and it has a great rhythm

Müziğiniz canlıysa, harika bir ritmi varsa

and the songs are positive to

ve şarkılar kime olumlu geliyorsa

to who?

?

I want to listen to some doctor feel that now.

Şimdi bir doktorun bunu hissetmesini dinlemek istiyorum.

Definitely so. Don't worry about that.

Kesinlikle öyle. Bunun için endişelenme.

Yes, I'm sure I'm sure you are amazing.

Evet, eminim harika olduğundan eminim.

Just a passing comment.

Sadece geçen bir yorum.

Well, we're not we're not judging at all.

Biz hiç yargılamıyoruz. Bana

Send me a video.

video Gönder.

Send me a video of you playing the guitar.

Bana gitar çaldığın bir video gönder.

As long as it's nothing in copyright, because I can't play it then.

Telif hakkı olmadığı sürece, çünkü o zaman oynayamam.

But send me a video of you playing something,

Ama bana bir şey çalarken çekilmiş bir videonu gönder,

maybe your own composition,

belki kendi besteni ve

and send it to my email address and I might play it on the air. Yes.

e-posta adresime gönder, ben de yayında çalayım. Evet. Bu

So just to prove that I do like it and I love it a lot.

yüzden sadece ondan hoşlandığımı ve onu çok sevdiğimi kanıtlamak için.

Right.

Sağ.

Just as Belarus's Claudia has arrived, I am leaving.

Beyaz Rusya'dan Claudia geldiği gibi ben de ayrılıyorum.

So I wish you all adieu and have a lovely lesson with Mr.

Bu yüzden hepinize güle güle ve Bay Duncan sihirden bahsederken onunla güzel bir ders geçirmenizi diliyorum

Duncan as he talks about magic.

.

Maybe he's going to magic me away. Hmm.

Belki de beni büyüleyecek. Hmm.

Are you now, or are you just going to fade me away in the usual way?

Şimdi öyle misin, yoksa beni her zamanki gibi gözden mi kaçıracaksın?

We are actually going to have a look at an autumn walk

Aslında birazdan bir sonbahar yürüyüşüne bakacağız

in a moment and then we have today's main subject, which is all about

ve ardından bugünün ana konusuna sahibiz, ki bu tamamen

magic words connected to magic, a wonderful subject.

sihirle bağlantılı sihirli kelimeler, harika bir konu.

You might even say that it is magical.

Büyülü olduğunu bile söyleyebilirsin.

All of that coming a little bit later.

Bunların hepsi biraz sonra geliyor.

I'll see you all on Sunday.

Hepinizle Pazar günü görüşürüz.

Have a lovely lesson.

Have a lovely time, Mr.

İyi dersler.

İyi vakit geçirin, Bay

Duncan. I'll see you later for a cup of tea.

Duncan. Daha sonra bir fincan çay için görüşürüz.

Oh, yes. I can't wait.

Oh evet. bekleyemem

See you on Sunday. Bye.

Pazar görüşürüz. Hoşçakal.

I suppose you might say that it is late autumn here now in the UK.

Sanırım artık Birleşik Krallık'ta sonbaharın sonları diyebilirsiniz.

Some people think that maybe winter has already arrived.

Bazı insanlar belki de kışın çoktan geldiğini düşünüyor.

Well, it hasn't just yet.

Henüz değil.

It doesn't feel like winter at the moment.

Şu anda kış gibi görünmüyor.

However, apparently as December arrives

Ancak, görünüşe göre Aralık geldiğinde,

it's going to get very cold

just to show that winter is on its way.

kışın geldiğini göstermek için çok soğuk olacak.

We have a regular visitor.

Düzenli bir ziyaretçimiz var.

In fact, we have lots of them.

Aslında bizde onlardan çok var.

They come to the back of the house at this time of year and they like to sit in the trees

Yılın bu zamanında evin arka tarafına gelirler ve ağaçların arasında oturup

and eat all of the berries

that are now out looking very colourful.

şu anda çok renkli görünen tüm meyveleri yemeyi severler.

And the birds in question

Söz konusu kuşlar

are also very colourful as well.

da oldukça renklidir.

They are called Red Wings

Onlara Red Wings deniyor

and I have been busy over the past couple of days filming them

ve son birkaç gündür onları

at the back of the house. I

evin arka tarafında çekmekle meşguldüm.

mean, they are back.

Yani, geri döndüler.

The Red Wings have returned

Red Wings

every year they come.

geldikleri her yıl geri döndüler.

And I suppose it is a sign that winter is definitely on the way

Ve sanırım bu, kışın kesinlikle gelmekte olduğunun bir işareti,

because they have flown all the way here

çünkü ta

from Scandinavia and also Russia.

İskandinavya'dan ve ayrıca Rusya'dan buraya kadar gelmişler.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

We also have Red Wings in Scotland as well.

İskoçya'da da Red Wings'imiz var.

Apparently they come from a different part of the world.

Görünüşe göre dünyanın farklı bir yerinden geliyorlar.

They come from up north from Iceland.

Kuzeyden, İzlanda'dan geliyorlar.

So we do get Red Wings coming to this country from many different places.

Bu yüzden bu ülkeye pek çok farklı yerden Red Wings geliyor.

In fact, thank you very much for joining me today.

Aslında, bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Yes, we do have a lot to talk about.

Evet, konuşacak çok şeyimiz var.

We have today's subject, which is magic,

Bugünün konusu sihir

and that is coming up in a moment.

ve birazdan gündeme gelecek.

Please don't go away.

Lütfen gitme.

Stay right here, please.

Burada kalın lütfen.

And you can enjoy some new words, maybe even some new phrases.

Ve bazı yeni kelimelerin, hatta belki bazı yeni ifadelerin tadını çıkarabilirsiniz.

Who knows?

There might be something there for you to enjoy

Kim bilir?

Odada onları eğlendirecek bir şeyler olabilir

them in

the room.

.

English addict is what we are.

Biz İngiliz bağımlısıyız.

That is what we like to do.

Yapmayı sevdiğimiz şey bu.

We love the English language and I have a feeling if you are new here,

İngilizceyi seviyoruz ve burada yeniyseniz,

you might also fall in love with English as well.

İngilizceye de aşık olabileceğinizi hissediyorum.

Today we are taking a look at, a subject all about

Bugün bir göz atıyoruz, bugünün konusuyla ilgili bir konu

the subject today is magic.

sihirdir.

And now you can see there is a little rabbit and also a magic wand.

Ve şimdi küçük bir tavşan ve ayrıca sihirli bir değnek olduğunu görebilirsiniz.

If you are going to do magic,

Sihir yapacaksanız,

you do need to have your magic wand

sihirli değneğinizin

in your hand all the time.

her zaman elinizde olması gerekir.

So we are looking at words and phrases connected to magic.

Bu yüzden sihirle bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz.

Of course, something that is magic might be something that is unbelievable.

Elbette sihir olan bir şey inanılmaz bir şey olabilir.

Maybe something that seems unreal,

Belki gerçek dışı görünen

but actually is something that you can see that you don't believe.

ama aslında inanmadığınızı görebildiğiniz bir şeydir .

You might actually say that it is magic.

Aslında bunun sihir olduğunu söyleyebilirsin.

So let's have a look at some of the words.

O halde bazı kelimelere bir göz atalım.

First of all, the word magic can be used as a noun

Öncelikle sihir kelimesi isim olarak kullanılabileceği gibi

or as an adjective or as a verb.

sıfat veya fiil olarak da kullanılabilir.

So magic is the thing.

Yani sihir şey.

Magic is the appearance.

Sihir görünüştür.

And of course, magic can be the actual action,

Ve elbette sihir gerçek eylem olabilir,

the action of doing something that is magic.

sihir olan bir şeyi yapma eylemi olabilir.

It appears to be magic.

Sihir gibi görünüyor.

So there are many ways of using the word magic in the English language,

Yani İngilizcede sihir kelimesini kullanmanın birçok yolu vardır ,

the appearance of having influence,

etkiye,

objects or events is magic.

nesnelere veya olaylara sahip görünmek sihirdir.

One thing has an effect on something else

quite often when you see a person performing magic,

Sihir yapan birini gördüğünüzde sıklıkla bir şey başka bir şeyi etkiler,

we call that person a magician,

biz o kişiye sihirbaz diyoruz,

a person who can perform magic.

sihir yapabilen kişiye.

Or quite often these days people don't say magic.

Ya da bu günlerde insanlar sihir demiyorlar.

They often say tricks.

Sık sık hileler söylerler.

So a magician perform tricks.

Yani bir sihirbaz numaralar yapar.

But these days we often use tricks instead of magic.

Ancak bu günlerde genellikle sihir yerine numaralar kullanıyoruz.

We say tricks even though there are some people who still like to think

that magicians are really doing magic,

Sihirbazların gerçekten sihir, örneğin

an object that

appears to possess supernatural powers

such as a magic wand.

sihirli bir değnek gibi doğaüstü güçlere sahip gibi görünen bir nesne yaptığını düşünmekten hoşlanan bazı insanlar olmasına rağmen, hileler diyoruz.

As we saw a few moments ago that I mentioned over there, you can see

Biraz önce orada bahsettiğim gibi,

there is my little magic wand right there.

orada benim küçük sihirli değneğimi görebilirsiniz.

You wave your wand and you make some magic.

Asanı sallarsın ve biraz sihir yaparsın.

So maybe a magic wand.

Yani belki sihirli bir değnek.

Some people also use spells as well.

Bazı insanlar da büyü kullanır.

Maybe they say a magic word

Belki sihir yapmak için sihirli bir kelime söylüyorlar

to perform magic, for example.

mesela.

You can do it.

Bunu yapabilirsin.

You can actually perform magic.

Aslında sihir yapabilirsiniz.

You are carrying out a trick, a magical trick.

Bir numara yapıyorsun, sihirli bir numara.

For example, he magic act the rabbit into thin air.

Örneğin, tavşanı ince havaya sihirle hareket ettirir.

So you might make something disappear if you make something vanish

Yani bir şeyi yok edebilirsin, bir şeyi

suddenly we can say that you've made it disappear

birdenbire yok edersen, onu yok ettin

or vanish into thin air.

ya da yok ettin diyebiliriz.

And we can thank William Shakespeare

Ve

for coming up with that phrase.

bu cümleyi bulduğu için William Shakespeare'e teşekkür edebiliriz.

Also, we might express something as magic

Ayrıca, inanılmaz veya inanılmaz görünen bir şeyi sihir olarak ifade edebiliriz

if it seems incredible or unbelievable.

.

So that is to say that the thing that is magic

Yani bu, sihir olan şeyin

is something that seems unbelievable.

inanılmaz görünen bir şey olduğunu söylemektir.

You might see it with your own eyes, but you still don't believe it.

Kendi gözlerinle görebilirsin ama yine de inanmazsın.

It is magic.

Bu büyü.

It seems as if it can't actually happen or exist.

Gerçekte olamaz ya da var olamaz gibi görünüyor.

Something out of the ordinary is magic.

Sıra dışı bir şey sihirdir.

So when we that something is out of the ordinary,

Yani bir şey olağandışı olduğunda,

it is something unusual, strange, weird.

bu alışılmadık, tuhaf, tuhaf bir şeydir.

Maybe something that can't be explained so quite often.

Belki de çok sık açıklanamayan bir şey.

One of the great illusions of magic

Büyünün en büyük yanılsamalarından biri,

is the appearance of it

görünüşünün

being very unusual.

çok sıra dışı olmasıdır.

Something that can't be explained, for example,

Örneğin açıklanamayan bir şey

might be described as magic.

sihir olarak tanımlanabilir.

I always think I would love to bring someone forward

Her zaman

in time who lived maybe 100 years ago.

belki 100 yıl önce yaşamış birini zamanda ileri götürmeyi çok isterim diye düşünmüşümdür.

I would love to bring them to the present day and show them the world that we live in.

Onları günümüze getirmeyi ve içinde yaşadığımız dünyayı onlara göstermeyi çok isterim.

And they would probably think that everything around was magic.

Ve muhtemelen etraftaki her şeyin sihir olduğunu düşünürler.

They would not believe this.

Buna inanmayacaklardı.

Can you imagine showing someone from 100 years ago a computer

100 yıl öncesinden birine bir bilgisayar

or a video screen or smartphone?

veya video ekranı veya akıllı telefon gösterdiğinizi hayal edebiliyor musunuz?

They would probably assume

Muhtemelen

that it was magic, some sort of magic

bunun sihir olduğunu varsayarlardı, örneğin bir tür sihirli

television, for example,

televizyon,

wasn't around 100 years ago, although it probably was.

muhtemelen öyle olmasına rağmen, yaklaşık 100 yıl önce değildi.

I know someone's going to say, Oh, Mr.

Biliyorum birisi diyecek ki, Bay

Duncan, you're wrong, but you know what I mean?

Duncan, yanılıyorsunuz, ama ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Ne

You know what I mean?

demek istediğimi biliyorsun?

Let's not be pedantic.

Bilgiçlik yapmayalım.

A magic thing might be something that is desired

Sihirli bir şey, arzulanan veya amaçlanan bir şey olabilir

or being aimed for, may be something that you want to achieve.

, elde etmek istediğiniz bir şey olabilir.

Might be your magic goal.

Sihirli hedefin olabilir.

The things that you want to reach, the thing that you want to attain.

Ulaşmak istediğin şeyler, ulaşmak istediğin şeyler.

Gains or gain might be

Kazanımlar veya kazanımlar

magic to you.

sizin için sihir olabilir.

Something you've always wanted, something you've always wanted to do

Hep istediğin, hep yapmak istediğin bir şey

can be described as magic.

sihir olarak tanımlanabilir.

Some people have a magic number.

Bazı insanların sihirli bir numarası vardır.

A magic number might be seen as lucky,

Sihirli bir sayı şanslı olarak görülebilir

or it might mark a goal that has been sent.

veya gönderilmiş bir hedefi işaretleyebilir.

So maybe I suppose a good example is if you are losing weight,

Yani belki iyi bir örnek, eğer kilo veriyorsanız,

maybe you are 13 stone

belki 13 kilosunuz

and you want to reduce your weight down to ten stone.

ve kilonuzu 10 kiloya düşürmek istiyorsunuz.

So that is your magic number or your magic

Yani bu sizin sihirli sayınız veya sihirli

weight.

ağırlığınızdır.

The magic number might be seen as lucky.

Sihirli sayı şanslı olarak görülebilir.

You might do the lottery every week.

Piyangoyu her hafta yapabilirsin.

So if you are doing the lottery and you choose your magic numbers,

Yani piyango çekiyorsanız ve sihirli numaralarınızı seçiyorsanız,

we might say that you are choosing your lucky numbers.

şanslı numaralarınızı seçiyorsunuz diyebiliriz.

They are your magic numbers.

Onlar sizin sihirli numaralarınızdır.

Maybe are significance to you.

Belki senin için önemi vardır.

Perhaps a birthday

Belki bir doğum günü

or an anniversary, something that you hold dearly

ya da yıl dönümü,

when something imagined becomes reality.

hayal ettiğiniz bir şey gerçeğe dönüştüğünde çok değer verdiğiniz bir şey.

We might describe it as magic.

Bunu sihir olarak tanımlayabiliriz.

Something that seems almost impossible.

Neredeyse imkansız görünen bir şey.

And I suppose it relates also to what I just said

Ve sanırım

about bringing somebody from the past into the present and showing them

geçmişten birini günümüze getirmek ve onlara

all of the amazing things we can do now, not only

sadece

with television and radio and the internet,

televizyon, radyo ve internetle değil,

I suppose also being able to travel

sanırım aynı zamanda seyahat edebilmekle de şimdi yapabileceğimiz tüm harika şeyleri göstermekle ilgili az önce söylediğim şeyle de ilgili.

off the planet to go into space.

uzaya gitmek için gezegenden

Those things would have been, well, I suppose you would describe them as magic.

O şeyler olurdu, sanırım onları sihir olarak tanımlardın.

They seem unreal and perhaps impossible.

Gerçek dışı ve belki de imkansız görünüyorlar.

A wonderful experience is magical.

Harika bir deneyim büyülüdür.

So you are describing the complete sensation

Yani

or feeling of that event at a magical place.

büyülü bir yerde o olayın tüm hissini veya hissini tarif ediyorsunuz.

I remember many years ago when Disney

Yıllar önce Disney'in

first opened Disney World, they would use the word magical

Disney World'ü ilk açtığını hatırlıyorum, büyülü kelimesini

quite often a magical place, I believe.

oldukça sık kullanırlardı, inanıyorum ki büyülü bir yer.

They also called the castle.

Kaleyi de aradılar.

There, the magical castle or the enchanted castle.

Orada, büyülü kale veya büyülü kale.

So something that appears magical,

Yani büyülü görünen bir şey,

an experience, something you've done.

bir deneyim, yaptığınız bir şey.

You had a magical day, a magical experience,

Büyülü bir gün geçirdiniz, büyülü bir deneyim,

an amazing place that stirs the imagination is magical.

hayal gücünü harekete geçiren harika bir yer, büyülü.

An amazing place that stirs the imagination.

Hayal gücünü harekete geçiren harika bir yer.

It makes you think it makes you wonder in your mind

something you see might inspire you

Gördüğünüz bir şeyin size

to do something similar.

benzer bir şey yapmanız için ilham verebileceğini düşünmenize neden oluyor.

It is magical.

Bu büyülü.

It excites you.

Seni heyecanlandırıyor.

It encourages your imagination

Hayal gücünüzü teşvik eder

and outstanding talent or ability

ve olağanüstü yetenek veya yetenek,

might be described as magic, something that seems so incredible.

inanılmaz görünen bir şey olan sihir olarak tanımlanabilir.

Maybe an amazing singer or a performer.

Belki harika bir şarkıcı ya da oyuncu.

They do something that seems magic, or maybe a sports star,

Sihir gibi görünen bir şey yapıyorlar ya da belki bir spor yıldızı,

maybe a person who plays basketball,

belki basketbol oynayan biri

or maybe they are very good at a particular skill in sport.

ya da belki sporda belirli bir beceride çok iyiler.

Maybe they are very good at playing snooker.

Belki bilardo oynamakta çok iyidirler.

They have

their magic skill

when they are playing the game,

Oyunu oynarken sihir yeteneklerine sahipler,

everything they do seems like magic.

yaptıkları her şey sihir gibi görünüyor.

It is incredible.

Bu inanılmaz. Birine büyü yapmak için

There are many words and phrases relating to magic

sihirle ilgili birçok kelime ve deyim vardır

to put a spell on someone.

.

When we say that you put a spell on someone,

Birine büyü yaptığınızı söylediğimizde,

it means you cast some magic onto another person.

bu, başka birine büyü yaptığınız anlamına gelir.

It might affect their life or their behaviour in some way.

Yaşamlarını veya davranışlarını bir şekilde etkileyebilir.

We often use it figuratively, so it's not real magic.

Sık sık mecazi olarak kullanırız, bu yüzden gerçek sihir değildir.

You are not actually performing magic.

Aslında sihir yapmıyorsun.

Maybe a beautiful girl or handsome boy that you see.

Belki de gördüğün güzel bir kız ya da yakışıklı bir erkek.

They might put a spell on you.

Sana büyü yapabilirler.

You feel so attracted towards them.

Onlara karşı çok çekici hissediyorsun.

It is almost like a spell or

Sanki üzerinize bir büyü ya da

magic has been cast onto you.

sihir yapılmış gibi.

Has that ever happened to you?

Bu hiç sizin başınıza geldimi?

Have you ever fallen in love with someone?

Hiç birine aşık oldun mu? Büyülenmiş olarak bırakılmak

Did it feel like magic

sihir gibi hissettirdi mi

to be left spellbound?

?

The feeling of amazement wonder can be spellbound.

Şaşkınlık duygusu büyülenebilir.

A person is left

Bir insan

almost speechless Something that is spellbound

neredeyse suskun kalır Büyülenmiş bir şey

Something that leaves you amazed

Sizi hayrete düşüren

and maybe something you can't believe.

ve belki de inanamayacağınız bir şey. Sihir

You are spellbound by it

to conjure up

yapmak, şapkalı

conjure means to make something appear make

so you might make something appear

such as a rabbit in a hat.

bir tavşan gibi bir şeyi görünür kılmak için bir şeyi varmış gibi göstermek anlamına gelir.

So maybe you make the rabbit appear in the hat.

Belki de tavşanı şapkada gösterirsin.

As if by magic we say that

Sanki sihirle,

you conjure up to produce

or make something appear seemingly

out of nowhere, maybe late at night.

belki gece geç saatlerde, bir şeyi üretmek ya da hiçbir yerde yokmuş gibi görünmesini sağlamak için büyü yaptığınızı söylüyoruz.

You want a meal, you have to go into the kitchen and you conjure up a meal.

Yemek yemek istiyorsun, mutfağa gitmen gerekiyor ve bir yemek uyduruyorsun.

You do it very quickly.

çok çabuk yaparsın

It almost seems magical.

Neredeyse büyülü görünüyor.

Here's another one

İşte

to wave your magic wand.

sihirli değneğinizi sallamanız için bir tane daha.

We often use this figuratively to express a person

Bunu genellikle olağanüstü bir şey yapan bir kişiyi ifade etmek için mecazi olarak kullanırız

doing something extraordinary.

.

So maybe if you wave your magic wand, you are doing something

Yani belki sihirli değneğinizi sallarsanız,

that others might think is incredible.

başkalarının inanılmaz olduğunu düşünebileceği bir şey yapıyorsunuzdur.

I just wave my magic wand and all of the food appears on the table.

Sihirli değneğimi sallıyorum ve tüm yiyecekler masanın üzerinde beliriyor.

Quite nice.

Gayet iyi.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

I will go into the kitchen now and wave my magic wand.

Şimdi mutfağa gidip sihirli değneğimi sallayacağım.

So they're a very good example of using a magic wand

Bu yüzden, bir şeyi çok hızlı bir şekilde yaptığınızı göstermenin mecazi bir yolu olarak sihirli bir değnek kullanmanın çok iyi bir örneğidirler

as a figurative way of showing that you are doing

something very quickly and almost

ve teknik bir şeyde iyi olmak

it almost seems like magic

neredeyse sihir gibi görünür,

to be good at something technical might lead

to one being described as a wizard.

birinin sihirbaz olarak tanımlanmasına yol açabilir.

He is a wizard with computers.

Bilgisayarları olan bir sihirbazdır.

So a wizard is a male, which

Yani bir sihirbaz bir erkektir ki

I think

bence büyücüdür

wizard.

.

I'm sure if you are a fan of Harry Potter

Eminim Harry Potter

or maybe Lord of the Rings,

veya belki de Yüzüklerin Efendisi hayranıysanız,

you will know all about Wizard.

Sihirbaz hakkında her şeyi bileceksiniz.

To take something or someone away without warning

Bir şeyi veya birini uyarmadan alıp götürmek

is to be magic away.

sihirden uzaklaşmak demektir.

So maybe something that suddenly happens that means that you have to go to another place

Yani belki birdenbire olan bir şey, başka bir yere gitmeniz gerektiği anlamına gelir,

you magic your self away.

kendinizi sihirle uzaklaştırırsınız.

It almost seems as if you've disappeared

Sanki

suddenly you've gone somewhere,

birdenbire ortadan kaybolmuşsun, bir yere gitmişsin,

you've travelled to another place

başka bir yere seyahat etmişsin. O

She magic to me away on a romantic weekend in Paris

beni Paris'te romantik bir haftasonunda

You take that person away, you magic them away.

büyüledi.

Maybe something that is a

Belki de yaptığınız bir şey,

you are doing something that means a person

bir kişinin

or a group of people suddenly have to go somewhere.

veya bir grup insanın aniden bir yere gitmesi gerektiği anlamına gelir. Sen

You are magic, act away.

sihirsin, harekete geç.

So this is often used when we are talking about going somewhere

Yani bu genellikle

romantic or maybe somewhere special.

romantik bir yere veya belki de özel bir yere gitmekten bahsederken kullanılır.

To do something unexpected and ingenious

Beklenmedik ve dahiyane bir şey yapmak,

might mean that you will have to pull

a rabbit out of a hat like this.

bunun gibi bir şapkadan tavşan çıkarmak zorunda kalacağınız anlamına gelebilir.

You see, if you pull a rabbit out of the hat,

Görüyorsunuz, eğer şapkadan tavşan çıkarırsanız,

we are using this phrase figuratively to mean

bu tabiri mecazi olarak

you are having to do something that seems impossible.

imkansız gibi görünen bir şeyi yapmak zorunda olduğunuzu anlatmak için kullanıyoruz.

Maybe you have to do something by a certain time, but you don't have much time left.

Belki belirli bir zamana kadar bir şeyler yapmalısın, ama fazla zamanın kalmadı.

You have to pull a rabbit out of the hat.

Şapkadan tavşan çıkarmalısın.

You have to do something very quickly and it might seem like magic.

Bir şeyi çok hızlı yapmalısın ve bu sihir gibi görünebilir.

For example, to get this project finished,

Örneğin, bu projeyi bitirmek için

we need to pull a rabbit out of a hat.

şapkadan tavşan çıkarmamız gerekiyor.

We need to perform a miracle

Bir mucize

or magic.

veya sihir gerçekleştirmemiz gerekiyor.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

A person who is resourceful can be described

Becerikli bir kişi,

as having a few tricks up their sleeve.

elinde birkaç numara olan kişi olarak tanımlanabilir.

The sleeve is the long part of a shirt.

Kol, gömleğin uzun kısmıdır.

As you can see today, the sleeve on my shirt are short,

Bugün gördüğünüz gibi gömleğimin kolları kısa

but if you have a long sleeve,

ama eğer uzun bir kolunuz varsa

you might have something hidden up there.

orada bir şeyler saklamış olabilirsiniz.

A person who is resourceful can be described as having

Becerikli bir kişi,

a few tricks up their sleeve.

elinde birkaç numara olan kişi olarak tanımlanabilir.

Maybe they are very good at solving problems or difficulties.

Belki sorunları veya zorlukları çözmede çok iyidirler .

They have a very good way of solving problems.

Sorunları çözme konusunda çok iyi bir yöntemleri var.

They have a few tricks up their sleeve,

just like a magician.

Tıpkı bir sihirbaz gibi ellerinde birkaç numara var.

Something that sounds like nonsense or misleading

Saçma veya yanıltıcı gibi görünen bir şey

might be described as hocus pocus.

hokus pokus olarak tanımlanabilir.

Hocus pocus is something that is often used

Hokus pokus,

when a person is casting a spell.

bir kişi büyü yaparken sıklıkla kullanılan bir şeydir.

Of course,

Tabii ki

magic isn't real.

sihir gerçek değil.

When a magician

Bir sihirbaz

is performing a trick, they are not really performing magic.

bir numara yaptığında, aslında sihir yapmıyordur.

They are creating an illusion

Bir yanılsama

or trick.

veya hile yaratıyorlar.

But sometimes people maybe as a joke,

Ama bazen insanlar şaka olsun diye

or maybe if they are making a comment about something

ya da gerçekten inanmadıkları bir şey hakkında yorum yapıyorlarsa, "

they don't really believe in, they will say, Oh, no, I don't believe in that.

Hayır, buna inanmıyorum" derler.

I don't believe that.

Buna inanmıyorum.

It's all hocus pocus.

Hepsi hokus pokus.

It it isn't real.

Gerçek değil.

It isn't true.

Bu doğru değil.

So quite often people will use that when they are reacting

Bu nedenle, insanlar inanmadıkları bir şeye tepki verirken sıklıkla bunu kullanırlar

to something that they don't believe in.

.

For example, some people think that homeopath Cathy

Örneğin, bazı insanlar homeopat Cathy'nin

is just a load of hocus pocus.

sadece bir hokus pokus yükü olduğunu düşünür.

Some people believe that homeopathy

Bazı insanlar homeopatinin

is just a load of hocus pocus.

sadece bir hokus pokus yükü olduğuna inanır. Buna

They don't believe that it's real, even though there are many people who do believe in it.

inanan birçok insan olmasına rağmen gerçek olduğuna inanmıyorlar.

So there you have some words and phrases connected to

Yani orada sihirle bağlantılı bazı kelimeler ve deyimler var

magic.

.

Some people like watching magic, some people don't,

Bazı insanlar sihir izlemeyi sever, bazıları sevmez,

some people find it rather boring.

bazıları ise oldukça sıkıcı bulur.

Some people don't like watching Magic at all.

Bazı insanlar Magic izlemekten hiç hoşlanmazlar.

Maybe they don't believe in it.

Belki de buna inanmıyorlar.

Maybe they think it is evil and wicked.

Belki de kötü ve kötü olduğunu düşünüyorlar.

It is all

Bu tamamen

the individual's choice and that is it.

bireyin tercihidir ve o kadar.

I will make this disappear

Bunu

like magic.

sihir gibi ortadan kaldıracağım.

It's gone and very soon I will also go as well.

Gitti ve çok yakında ben de gideceğim.

Can I say a big thank you before I go to Irene?

Irene'e gitmeden önce büyük bir teşekkür edebilir miyim?

A prank seen who sent a lovely photograph of

Güzel bir ekmek fotoğrafı gönderen bir şaka görüldü

some bread.

.

Now, this looks amazing.

Şimdi, bu harika görünüyor.

I have to say, if there is one thing I enjoy more than potatoes,

Söylemeliyim ki, patatesten daha çok sevdiğim bir şey varsa,

it is bread, especially fresh bread.

o da ekmek, özellikle de taze ekmek.

So thank you very much, Irene, for your lovely photograph

Bu yüzden kendi yaptığın taze ekmeğinden gönderdiğin güzel fotoğrafın için çok teşekkür ederim Irene

that you sent of your fresh bread that you made yourself.

.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

And that is almost eight for me for today.

Ve bu benim için bugün için neredeyse sekiz.

I hope you have had a good time.

Umarım iyi vakit geçirmişsindir.

Don't forget to give me a lovely light because this is a very magic thing.

Bana güzel bir ışık vermeyi unutma çünkü bu çok sihirli bir şey.

It can help other people on YouTube find my videos.

YouTube'daki diğer kişilerin videolarımı bulmasına yardımcı olabilir. İşte

So there it is.

orada.

Give me a lovely light under this video, please.

Bu videonun altında bana güzel bir ışık ver lütfen.

And it will help lots of other people

Ayrıca birçok kişinin

find my lessons and also my live streams.

derslerimi ve ayrıca canlı yayınlarımı bulmasına yardımcı olacak.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim.

Don't forget to check out Dr.

Feelgood'a göz atmayı unutmayın

Feelgood.

.

You can find it on YouTube, some great music from the 1970s,

1970'lerden bazı harika müzikleri YouTube'da bulabilirsiniz

and I can guarantee that you will be moving.

ve hareket edeceğinizi garanti edebilirim.

You will be tapping your finger or maybe your feet.

Parmağınıza veya belki de ayaklarınıza dokunacaksınız.

I think so.

Bence de.

Thank you very much for your time here today.

Bugün burada geçirdiğiniz zaman için çok teşekkür ederim.

I do appreciate it as always and of course, Mr.

Her zamanki gibi minnettarım ve elbette Bay

Steve, thank you as well for joining us today.

Steve, bugün bize katıldığınız için ben de teşekkür ederim.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

He will be back on Sunday as well.

Pazar günü de dönecek.

I from 2 p.m.

Ben saat 2'den

UK time catch you later.

İngiltere zamanı sizi sonra yakalar.

Enjoy the rest of your day.

Günün geri kalanının tadını çıkar. Saat 14.00'te canlı sohbette

Thank you very much for spending time with myself

benimle ve burada bulunan herkesle vakit geçirdiğiniz için çok teşekkür ederim.

and also everyone here on the live chat 2 p.m.

UK time on Sunday is when I am back with you.

Pazar günü Birleşik Krallık saati, sizinle tekrar birlikte olduğum zamandır.

I also have

Ayrıca Pazar günü

some big news

bazı büyük haberlerim var, o

coming up on Sunday so I hope you will join me then.

yüzden umarım bana katılırsınız.

This is Mr.

Duncan in the birthplace of English, saying, Thanks for watching, see you on Sunday.

Bu,

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, İzlediğiniz için teşekkürler, Pazar günü görüşürüz, diyor.

And of course, until the next time we meet, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki görüşmemize kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Go on. Give me a smile.

Devam et. Gülümse bana.

Yeah, that's it.

Evet işte bu.

I feel so much better now.

Şimdi çok daha iyi hissediyorum.

ta ta for now.

Şimdilik ta ta.