English Topics - Questions We've Been Asked

Alisha: Hi everybody! Welcome back to English Topics.

Alisha: Herkese merhaba! İngilizce Konulara tekrar hoş geldiniz.

My name is Alisha and I'm here today again with…

Benim adım Alisha ve bugün yine buradayım ...

Michael: Michael. Hello!

Michael: Michael. Merhaba!

Alisha: And today, we're going to be talking about, “Questions that We Have Been Asked.”

Alisha: Ve bugün, "Bize Sorulan Sorular" hakkında konuşacağız.

So, let's begin.

Öyleyse başlayalım. Bugün tartışmak

What is the first question that you would like to discuss today, Michael?

istediğin ilk soru nedir , Michael?

Michael: I would like to discuss, “What's the main difference between British and American

Michael: " İngiliz İngilizcesi ile Amerikan İngilizcesi arasındaki temel fark nedir

English?”

?" konusunu tartışmak istiyorum.

So, for me, I'd like to get this out of the way.

Yani, benim için bunu yoldan çıkarmak istiyorum .

Canadians and Americans sound pretty much the same.

Kanadalılar ve Amerikalılar kulağa hemen hemen aynı geliyor.

It's hard for us to tell the difference.

Farkı söylemek bizim için zor.

Even native English speakers--there's a couple of telltale signs--say some things but it's

Anadili İngilizce olan kişiler bile -birkaç işaret vardır- bazı şeyler söyler ama bu

usually regional.

genellikle bölgeseldir.

So, I guess North Americans, and then like UK English and again, there's a lot of different

Yani, sanırım Kuzey Amerikalılar ve sonra Birleşik Krallık İngilizcesini seviyorlar ve yine birçok farklı

accents and dialects, it all depends.

aksan ve lehçe var, her şey duruma bağlı.

But for me, the easiest way is Americans enunciate every word.

Ama benim için en kolay yol, Amerikalıların her kelimeyi telaffuz etmesi.

We're very loud and we open our mouths a lot.

Çok gürültülüyüz ve ağzımızı çok açıyoruz.

“Hello.”

"Merhaba."

“How are you?”

"Nasılsın?"

“Where are you from?”

"Nerelisin?"

“Teacher…”

“Hocam…”

“Water…”

“Su…”

We enunciate every sound.

Her sesi telaffuz ederiz.

So, for me, a dead giveaway is that “R,” that end “R.”

Yani, benim için ölü bir hediye, "R" ile biten "R" dir.

Alisha: Right, it's tough.

Alisha: Doğru, zor.

I listen for vowel sounds and try to guess based on that.

Ünlü sesleri dinliyorum ve buna göre tahmin etmeye çalışıyorum.

So, your question is about British English and American English.

Yani, sorunuz İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi ile ilgili.

There's also Australian English, there Scottish English, there's Irish English, there are

Ayrıca Avustralya İngilizcesi var, İskoç İngilizcesi var, İrlanda İngilizcesi var,

so many different English-speaking dialects.

İngilizce konuşulan pek çok farklı lehçe var.

Honestly, sometimes it's hard for us to understand.

Dürüst olmak gerekirse, bazen anlamak bizim için zor.

We're both from relatively the same part of America so we have the same speaking style.

İkimiz de nispeten Amerika'nın aynı bölgesindeniz, bu yüzden aynı konuşma tarzına sahibiz.

Our accents are the same.

Aksanlarımız aynı.

But to go through all of the different dialects and others to try and approximate-- to try

Ancak tüm farklı lehçeleri ve diğerlerini gözden geçirmek ve yaklaşık olarak denemek -

and say them badly, it would probably just be a waste of time.

onları kötü bir şekilde söylemeye çalışmak, muhtemelen sadece zaman kaybı olacaktır.

But you're on the Internet, look it up.

Ama internettesin, bak.

Okay.

Tamam aşkım.

I guess we'll go to the next one.

Sanırım bir sonrakine geçeceğiz.

Let's see.

Görelim.

My question is--I'm going to start with a grammar question that I get a lot.

Sorum şu: Çokça aldığım bir gramer sorusuyla başlayacağım.

A grammar question that I come across--students asked me this question.

Karşılaştığım bir gramer sorusu - öğrenciler bana bu soruyu sordu.

“The present tense versus the progressive tense.”

"Şimdiki zamana karşı ilerici zamana karşı."

What is the difference?

Fark ne?

When should I use present tense versus progressive tense?

Şimdiki zamana karşı ilerici zamana karşı ne zaman kullanmalıyım ?

So, by this, I mean of verbs.

Yani bununla fiilleri kastediyorum.

The present tense is used for facts, things which are always true, things which are part

Şimdiki zaman, gerçekler, her zaman doğru olan şeyler, düzenli programınızın bir parçası olan şeyler için kullanılır

of your regular schedule.

.

The progressive tense has a few different meanings to it, a few different uses to it.

Progresif zamanın birkaç farklı anlamı, birkaç farklı kullanımı vardır.

But, one of the meanings or one of the uses is to express something which is temporary.

Ancak manalardan veya kullanımlardan biri de geçici olan bir şeyi anlatmaktır.

which is not part of your regular schedule or another use is to describe a trend.

Normal programınızın bir parçası olmayan veya başka bir kullanım, bir eğilimi tanımlamaktır.

To use a very common mistake, as an example, if I ask the question, “Where do you work?”

Çok yaygın bir hatayı örnek olarak kullanmak gerekirse, “Nerede çalışıyorsunuz?”

A lot of times the response I get from my students is, “I am working in America.”

Çoğu zaman öğrencilerimden aldığım yanıt "Amerika'da çalışıyorum" oluyor.

Depending on the situation, that sentence could be correct.

Duruma göre bu cümle doğru olabilir.

But, if you're talking about the place where you work always, every day you go to that

Ama sürekli çalıştığın yerden bahsediyorsan, her gün o

job.

işe gidersin.

It could be the location of your office, it could be the country or the city where you

Ofisinizin yeri olabilir, çalıştığınız ülke veya şehir olabilir

work.

.

If it's a part of your regular schedule, you want to explain a fact that is true about

Normal programınızın bir parçasıysa, hayatınız hakkında doğru olan bir gerçeği açıklamak istersiniz

your life.

.

You should use the present tense, not the progressive tense.

Şimdiki zamanı kullanmalısın, ilerici zamanı değil.

So, the correct version of that sentence should be “I work in America.”

Yani, bu cümlenin doğru versiyonu “Amerika'da çalışıyorum” olmalıdır.

That's part of my regular schedule.

Bu benim düzenli programımın bir parçası.

If, however, you're only in America for the week, for example.

Ancak, örneğin, yalnızca bir haftalığına Amerika'daysanız .

you can use the progressive tense, but it's more natural to say for example, “This week

ilerici zamanı kullanabilirsiniz, ancak örneğin "Bu hafta

I'm working in America.”

Amerika'da çalışıyorum" demek daha doğaldır.

That's a much more natural sentence to use.”

Bu çok daha doğal bir cümle.”

Michael: “How do I pronounce the “TH” sound?”

Michael: "TH" sesini nasıl telaffuz ederim ?

So, depending on who I'm teaching English to, they'll have problems with different pronunciation

Yani, kime İngilizce öğrettiğime bağlı olarak , farklı telaffuz sesleriyle ilgili sorunları olacak

sounds.

.

But, for me, I think one that's common with a lot of different cultures is the “TH”

Ama benim için, birçok farklı kültürde ortak olanın "TH"

sound and again, this goes back to like the different ways of speaking and how Americans

sesi olduğunu düşünüyorum ve yine bu, farklı konuşma biçimlerini sevmeye ve Amerikalıların

enunciate every word and push our way to speak to the very tip of our mouth.

her kelimeyi telaffuz etmelerine ve konuşma yolumuzu çok zorlamalarına kadar uzanıyor. ağzımızın ucu.

That's the “TH” sound.

Bu “TH” sesidir.

So, most people are capable of making the “TH” sound but they're just a little shy

Yani, çoğu insan "TH" sesini çıkarma yeteneğine sahiptir, ancak sadece biraz utangaçtırlar

and it just doesn't seem natural.

ve bu doğal görünmez. Sesi söylerken adeta dilinizin

It's almost as if you can bite the tip of your tongue off when you say the sound.

ucunu ısırarak kopartabilirsiniz .

Right?

Sağ?

And then, just another thing to note is that “TH” can have a hard or a soft or voiced

Ve sonra, not edilmesi gereken başka bir şey, "TH" nin sert veya yumuşak veya sesli

or unvoiced sound.

veya sessiz bir sese sahip olabileceğidir.

So, “the” is hard or voiced.

Yani, “the” sert veya seslidir.

You hum, “the.”

"the" diye mırıldanıyorsun.

And then with “think,” it's a soft or unvoiced.

Ve sonra "düşün" ile yumuşak veya sessizdir.

You don't hum, you don't vibrate, you just say “think.”

Mırıldanmaz, titreşmezsin, sadece "düşün" dersin.

But it's still the tongue goes touches your teeth, “think.”

Ama yine de dilin dişlerine değiyor , “düşün”.

“That…”

“Bu…”

Alisha: This is another grammar point that I get questions about from time to time.

Alisha: Bu, zaman zaman hakkında sorular aldığım başka bir gramer noktası.

It is the “present perfect tense versus the simple past tense.”

Bu, “basit geçmiş zamana karşı şimdiki mükemmel zaman ” dır.

The question is “When do I use them?”

Soru, "Onları ne zaman kullanırım?"

So present perfect tense--let's see, an example of present perfect tense would be, “I have

Şimdiki mükemmel zaman kipi - bakalım, şimdiki mükemmel zaman kipine bir örnek "

been to Paris.”

Paris'te bulundum" olabilir.

A simple past tense would be, “I went to Paris.”

Basit bir geçmiş zaman, "Paris'e gittim " olurdu.

What is the difference?

Fark ne?

We use the present perfect tense to talk about a life experience or something which occurred

Present perfect tense'i bir yaşam deneyiminden ya da

in the past but which still affects the present.

geçmişte olan ama bugünü hala etkileyen bir şeyden bahsederken kullanırız.

So, in this case, in my Paris example sentence, it's something that happened in the past but

Yani bu durumda, Paris örnek cümlemde, geçmişte olan bir şey ama

exactly “when” is not important.

tam olarak “ne zaman” olduğu önemli değil.

We just want to say, “I have had the life experience of going to Paris.”

Sadece “ Paris'e gitmenin yaşam deneyimini yaşadım” demek istiyoruz.

Simple past, however, is used to refer to a specific point in time in the past.

Bununla birlikte, basit geçmiş, geçmişte belirli bir noktaya atıfta bulunmak için kullanılır.

So, for example, “I went to Paris last summer.”

Örneğin, "Geçen yaz Paris'e gittim."

It's important that you know I went last summer.

Geçen yaz gittiğimi bilmen önemli.

If the time point when you went to Paris is not important, use the present perfect tense.

Paris'e gittiğiniz zaman noktası önemli değilse, şimdiki mükemmel zamanı kullanın.

So, this is really useful for talking about your travel experiences, for talking about

Bu, seyahat deneyimlerinizden,

your study experiences, foods you have and have not eaten.

çalışma deneyimlerinizden, yediğiniz ve yemediğiniz yiyeceklerden bahsetmek için gerçekten yararlıdır.

So, just try to keep in mind when you should use these two.

Bu yüzden, bu ikisini ne zaman kullanmanız gerektiğini aklınızda tutmaya çalışın .

They're very commonly used together.

Birlikte çok yaygın olarak kullanılırlar.

For example, you might use the present perfect tense to introduce a question, “Have you

Örneğin, "

ever been to Paris?”

Hiç Paris'te bulundunuz mu?" sorusunu sormak için şimdiki mükemmel zamanı kullanabilirsiniz.

And the follow-up answer, “Oh yes, I have been to Paris,” using the present perfect

Ve devam eden cevap, "Oh evet, Paris'e gittim", yine şimdiki mükemmel

tense again.

zamanı kullanarak.

But then, a common pattern is to follow that answer up with a simple past question “When

Ama sonra, yaygın bir model, bu yanıtı "Ne zaman

did you go?”

gittin?" Sorusuyla takip etmektir.

So, you can see.

Yani görebiliyorsun.

it changes from present perfect tense to simple past tense, a larger life experience to a

şimdiki mükemmel zamandan basit geçmiş zamana, daha geniş bir yaşam deneyiminden

more simple life experience.

daha basit bir yaşam deneyimine dönüşür.

They're used together but just be careful.

Birlikte kullanılırlar ama dikkatli olun.

Try to be aware of, “Am I talking about an overall life experience or a very specific

" Genel bir yaşam deneyiminden mi yoksa çok özel bir

life experience?”

yaşam deneyiminden mi bahsediyorum?"

This is one that many of my students struggle.

Bu, öğrencilerimin çoğunun mücadele ettiği bir şey.

Michael: This is more cultural.

Michael: Bu daha kültürel.

“Why do Americans wear shoes inside the house, on the bed, etc.?”

"Amerikalılar neden evin içinde , yatağın üzerinde vs. ayakkabı giyerler?"

I feel like this depends and this is starting to change, I take my shoes off in most houses

Bu duruma bağlı ve değişmeye başlıyor gibi hissediyorum , çoğu evde ayakkabılarımı çıkarıyorum

but I guess it's more so for comfort whereas I feel like, on the east side of the world,

ama sanırım bu daha çok rahatlık için, oysa dünyanın doğusunda

it's more of like a cleanliness kind of a thing.

daha çok temizlik gibi hissediyorum. şey.

And if you do still wear your shoes, it's pretty taboo.

Ve hala ayakkabılarını giyiyorsan, bu oldukça tabu.

Whereas in the States, I feel like most people, from my experience, anecdotal evidence, just

Oysa Amerika'da, deneyimlerime, anekdota dayalı kanıtlara, sadece

personal experience, most places, you take off your shoes.

kişisel deneyime göre çoğu insanın ayakkabılarını çıkardığını hissediyorum.

But if they have a party, they let people wear shoes inside the house.

Ama bir partileri varsa, insanların evin içinde ayakkabı giymesine izin veriyorlar.

They don't care.

Umurlarında değil.

And a lot of my friends will see American movies and they see somebody, the main character,

Ve birçok arkadaşım Amerikan filmlerini izleyecek ve birisini, ana karakteri

wearing their shoes on the bed, on the couch, something like that.

yatakta, kanepede ayakkabılarını giymiş olarak görecekler, buna benzer bir şey.

Again, from my experience, it's not that big of a deal but typically you wouldn't do that.

Yine, deneyimlerime göre, bu o kadar da büyük bir anlaşma değil ama tipik olarak bunu yapmazsınız.

For me, the rule of thumb, the unsaid rule is that you can put your shoes up but you

Benim için temel kural, söylenmemiş kural, ayakkabılarını kaldırabilirsin ama

don't let your shoes touch the couch.

ayakkabılarının kanepeye değmesine izin vermemendir.

You kind of hang off, right.

Biraz uzaklaşıyorsun, değil mi?

So, if you want to lay on the couch without taking your shoes off, you let your feet hang

Yani, ayakkabılarınızı çıkarmadan kanepede uzanmak istiyorsanız , ayaklarınızı

off.

sarkıtın.

Because, of course, they're going to get dirty but it's just not as emphasized as much in

Çünkü elbette kirlenecekler ama bizim kültürümüzde bu kadar vurgulanmıyor

our culture.

.

I don't know.

Bilmiyorum.

Alisha: The last question I have is “Can I ask a question?”

Alisha: Son sorum " Bir soru sorabilir miyim?"

The answer is “Yes.”

Cevap Evet."

In probably 95% of cases the answer to the question, “Can I ask a question?” is “Yes.”

Muhtemelen vakaların %95'inde “Bir soru sorabilir miyim?” Evet."

Okay.

Tamam aşkım.

Why did I choose this question?

Neden bu soruyu seçtim?

My students sometimes will put their hands up in my lesson and say, “Can I ask a question?”

Öğrencilerim bazen dersimde ellerini kaldırıp “Bir soru sorabilir miyim?”

One, this is your English class.

Birincisi, bu sizin İngilizce dersiniz.

Yes, please ask questions.

Evet, lütfen soru sorun.

But two, also this is a discussion I've been having with a few people recently.

Ama iki, bu da son zamanlarda birkaç kişiyle yaptığım bir tartışma. İngilizce konuşurken

Just about the mindset that I think is really important when speaking English.

gerçekten önemli olduğunu düşündüğüm zihniyet hakkında .

We have experience teaching in Asia where maybe there's a different approach to conversations.

Konuşmalara farklı bir yaklaşımın olabileceği Asya'da öğretim deneyimimiz var.

I don't know if this is the same cultural approach to conversations that people from

Bu, diğer ülkelerden insanların konuşmalarına yönelik kültürel yaklaşımın aynısı olup olmadığını bilmiyorum

other countries have but don't wait for permission to speak.

ama konuşmak için izin beklemeyin .

Don't wait to jump into a conversation.

Bir sohbete atlamak için beklemeyin.

Just go for it.

Sadece bunun için git.

Don't wait for someone to say, “Oh, would you like to speak now?” because that's never

Birinin "Oh, şimdi konuşmak ister misin?" demesini beklemeyin. çünkü bu asla

going to happen.

olmayacak.

Michael: So, don't be shy.

Michael: Yani, utangaç olma.

Get your tongue out and say things and don't worry if it sounds rude or too polite or whatever.

Dilini çıkar ve bir şeyler söyle ve kulağa kaba mı yoksa fazla kibar mı geliyorsa endişelenme.

Yeah, I couldn't agree more.

Evet, daha fazla katılamazdım.

Alisha: Yeah, it's a shift in mindset.

Alisha: Evet, zihniyette bir değişiklik.

When you start speaking that second language, like you said, if you just change your mind,

O ikinci dili konuşmaya başladığında, senin de söylediğin gibi, eğer fikrini değiştirirsen,

just a little bit, just make a small shift in your mindset maybe you'll see, “Ah, that's

sadece birazcık, zihniyetinde küçük bir değişiklik yaparsan, belki "Ah,

what it takes.”

olması gereken bu."

Just let go a little bit of your home language and see what happens.

Sadece biraz ana dilinizi bırakın ve ne olduğunu görün.

Great!

Harika!

So those are some questions that we have been asked about teaching, about English, about

Bunlar öğretim, İngilizce ve kültür hakkında bize sorulan sorulardan bazıları

culture.

. Bu

If you have any other questions, by the way, please make sure to leave them in a comment

arada başka sorularınız varsa, ya da

for us or if there's something that you've always wondered about or if there's something

her zaman merak ettiğiniz bir şey varsa ya da

that you've encountered recently that confused you, whatever.

son zamanlarda karşılaştığınız ve kafanızı karıştıran bir şey varsa, lütfen bize yorum olarak bırakmayı unutmayın.

leave it in a comment for us and maybe we'll talk about it in the future.

bizim için bir yorumda bırakın ve belki gelecekte bunun hakkında konuşuruz. English Topics'in

Thanks very much for watching this episode of English Topics.

bu bölümünü izlediğiniz için çok teşekkürler .

Please make sure to subscribe to our channel if you haven't already and we will see you

Lütfen kanalımıza hala abone değilseniz abone olmayı unutmayın, bir

again next time. Bye

dahaki sefere görüşürüz. Hoşçakal