A Short Random English Lesson Because I Ran Out Of Time!

Well, hello and welcome

Pekala, merhaba ve

to this English lesson in the rain.

yağmurda bu İngilizce dersine hoş geldiniz.

I don't like to skip making a lesson.

Ders çalışmayı atlamayı sevmiyorum.

Each week, I like to make a lesson

Her hafta bir ders yapmayı

and have it available for you on Tuesdays,

ve bunu Salı günleri sizin için hazırlamayı seviyorum,

but this week the weather did not cooperate.

ancak bu hafta hava işbirliği yapmadı.

Every day I had the best intentions.

Her gün en iyi niyetim vardı.

Every day I thought,

Her gün

"I'll go outside and I'll make that lesson today."

"Dışarı çıkacağım ve o dersi bugün yapacağım" diye düşündüm.

But then the weather would be awful.

Ama sonra hava berbat olurdu.

It would be rainy and windy,

Yağmurlu ve rüzgarlı olurdu

and kind of like it is right now.

ve şu an olduğu gibi.

So even though I had the best intentions

Bu yüzden, en iyi niyetim olmasına rağmen,

the weather did not cooperate.

hava işbirliği yapmadı.

And so making the English lesson for this week

Ve böylece bu haftaki İngilizce dersini yapmak

always fell to the bottom of the list.

her zaman listenin en altına düştü. Bu

When something doesn't cooperate, by the way,

arada, bir şey işbirliği yapmadığında,

it means that it doesn't do what you want it to do.

yapmasını istediğin şeyi yapmıyor demektir.

And when you have the best intentions

Ve en iyi niyetiniz olduğunda,

it means that you wanted to do it,

bunu yapmak istediğiniz anlamına gelir,

but there were a number of things

ancak

that prevented you from doing it.

bunu yapmanıza engel olan birkaç şey vardı.

And then when something falls to the bottom of your list

Ve sonra bir şey listenizin en altına düştüğünde, bu

it means that other things take priority

diğer şeylerin öncelikli olduğu anlamına gelir.

And that was the other problem,

Ve bu diğer sorundu,

things kept popping up,

bir şeyler çıkmaya devam etti,

Things kept coming up in my life

Hayatımda

that prevented me from making an English lesson, as well.

beni İngilizce dersi yapmaktan alıkoyan şeyler gelmeye devam etti.

So I thought this morning, "You know what?

Ben de bu sabah, "Biliyor musun?

I'm just going to go outside and do it."

Ben sadece dışarı çıkıp bunu yapacağım" diye düşündüm.

It'll be a really short lesson.

Çok kısa bir ders olacak.

This is probably going to be

Bu muhtemelen

one of my shortest lessons ever.

şimdiye kadarki en kısa derslerimden biri olacak.

Let's all hope that over the next few days,

Hepimiz önümüzdeki birkaç gün boyunca

I have the best intentions

to make an actual, long English lesson.

gerçek, uzun bir İngilizce dersi yapmak için en iyi niyetim olduğunu umalım.

Let's all hope that the weather cooperates

Hepimiz

over the next few days,

önümüzdeki birkaç gün boyunca havanın işbirliği yapmasını umalım,

so that next week there is a proper English lesson for you.

böylece önümüzdeki hafta sizin için uygun bir İngilizce dersi olsun.

And let's hope that things don't keep popping up in my life,

Ve umalım ki hayatımda birdenbire bir şeyler ortaya çıkmasın, bir

that things don't keep coming up,

şeyler sürekli ortaya çıkmasın,

that prevent me from making an English lesson.

bu da İngilizce dersi almamı engelliyor.

Hopefully, everything, let me see,

Umarım, her şey, bir bakayım,

what's another good English phrase?

başka güzel bir İngilizce deyim var mı?

Hopefully, the stars align.

Umarım yıldızlar hizaya gelir.

In English, when you say the stars align,

İngilizce'de yıldızların hizalandığını söylediğinizde,

it means everything works out

bu her şeyin yolunda olduğu

and you're able to accomplish something

ve başarmak istediğiniz bir şeyi başarabileceğiniz anlamına gelir

that you want to accomplish.

.

You can see my umbrellas moving quite a bit.

Şemsiyelerimin biraz hareket ettiğini görebilirsiniz.

Did you notice there's little flowers on it?

Üzerinde küçük çiçekler olduğunu fark ettin mi?

I'm not sure if you did.

Emin değilim. Her

So anyways, this is a little English lesson

neyse, bu

that isn't really an English lesson.

gerçekten bir İngilizce dersi olmayan küçük bir İngilizce dersi. Bir

It's sort of an English lesson.

nevi İngilizce dersi.

I think every time I make a video,

Sanırım her video yaptığımda

it becomes an English lesson.

bu bir İngilizce dersi oluyor.

I can't help myself.

kendime engel olamıyorum

In English, when you say you can't help yourself,

İngilizce'de, kendine hakim olamayacağını söylediğinde, bir

it means you do something without even thinking about it.

şeyi düşünmeden yaptığın anlamına gelir .

So whenever I talk on camera, I can't help myself.

Bu yüzden ne zaman kamera önünde konuşsam kendime engel olamıyorum.

I always end up teaching a little bit of English.

Her zaman biraz İngilizce öğretiyorum.

So a number of phrases there for you.

Bu yüzden sizin için bir takım ifadeler var.

Let me see, can I think of any other ones right now?

Bakalım, şu anda başkalarını düşünebilir miyim?

Not really.

Tam olarak değil.

All I can say is that the weather today

Söyleyebileceğim tek şey, bugün havanın

is not being very cooperative.

pek uyumlu olmadığı.

That's another way to say it.

Bunu söylemenin başka bir yolu.

I'm not even sure if the audio

on this little English lesson will be good.

Bu küçük İngilizce dersinin sesinin iyi olup olmayacağından bile emin değilim. Rüzgardan gelen

It might be a little bit,

like have little weird noises from the wind.

küçük garip sesler gibi biraz olabilir.

I hope my umbrella doesn't pop the other way.

Umarım şemsiyem başka bir şekilde patlamaz.

You know how they go inside out sometimes?

Bazen nasıl içten dışa çıktıklarını biliyor musun?

But anyways, thanks for watching.

Ama yine de, izlediğiniz için teşekkürler.

There will be a proper English lesson next week,

as long as I get everything in order

Her şeyi yoluna koyduğum

and get outside to do it.

ve bunu yapmak için dışarı çıktığım sürece, önümüzdeki hafta düzgün bir İngilizce dersi olacak.

So see you then, bye.

Öyleyse görüşürüz, hoşçakal.