LET YOUR HAIR DOWN !!! / English Addict - Episode 217 - LIVE chat & learning - Sun 9th October 2022

Hello

Herkese

Everybody.

merhaba.

How are you?

Nasılsın?

Everybody.

Herkes.

It's so nice to see you all here where you belong.

Hepinizi burada, ait olduğunuz yerde görmek çok güzel.

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

We are back with you.

Sizinle geri döndük.

And yes, we are definitely 100%.

Ve evet, kesinlikle %100'üz.

Life as life can be coming to you live

Life as life,

from the birthplace of the English language, which just happens to be.

İngilizcenin doğduğu yerden canlı olarak geliyor olabilir, ki bu tesadüfen öyledir. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

Tell your friends, tell your relatives, tell everyone you know.

Arkadaşlarına söyle, akrabalarına söyle, tanıdığın herkese söyle.

It comes live from England.

İngiltere'den canlı geliyor.

It does.

öyle

A lot of people don't believe me.

Birçok insan bana inanmıyor.

They say, Mr.

Bay

Duncan, there is no way that you come live from England.

Duncan, İngiltere'den canlı gelmenizin hiçbir yolu yok diyorlar.

But yes, we are now live from England.

Ama evet, artık İngiltere'den canlı yayındayız.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr.

Ben

Duncan in England.

İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope so. Are you happy?

? Umarım. Mutlu musun?

I hope so.

Umarım.

We are talking all about having fun today because

Bugün tamamen eğlenmekten bahsediyoruz çünkü

and I'm sure you don't need me to remind

ve eminim size hatırlatmama gerek yok

you, things are a little bit gloomy at the moment

, şu anda işler

in many ways, not just events

birçok yönden biraz kasvetli, sadece dünyadaki olaylar değil

around the world, but also this time of year.

, yılın bu zamanı da .

The days are getting shorter.

Günler kısalıyor.

Everything is becoming a little gloomy.

Her şey biraz kasvetli hale geliyor.

Maybe as autumn arrives, even though we have the beautiful colours,

Belki de sonbahar geldiğinde, her ne kadar güzel renklere sahip olsak da, giderek daha az ışık aldığımız için

it can also be a rather depressing time of year

yılın oldukça iç karartıcı bir zamanı olabilir

as we get less and less light.

.

And they all people.

Ve hepsi insanlar.

It might seem strange

even now, even though many people now believe that this is a real thing.

Pek çok insan bunun gerçek bir şey olduğuna inansa da, şimdi bile garip gelebilir.

There are people who become depressed and sad

during the winter months because they don't get enough light.

Kış aylarında yeterince ışık alamadıkları için bunalıma giren ve üzülen insanlar var.

Seasonal Affective Disorder

Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu kelimenin

is literally a thing that exists,

tam anlamıyla var olan bir şeydir

and that is one of the reasons why more people feel

ve bu kış aylarında daha fazla insanın

depressed and maybe sad down

depresif ve belki üzgün

and maybe

ve belki

perhaps a little gloomy as well during these winter months.

biraz da kasvetli hissetmesinin nedenlerinden biri de budur .

However, I can tell you now I am here to put a smile on your face

Ancak, şimdi size şunu söyleyebilirim ki, yüzünüze bir gülümseme kondurmak için buradayım

because we are all here for the same reason to talk about that wonderful thing.

çünkü hepimiz aynı nedenle bu harika şey hakkında konuşmak için buradayız.

Yes, I am one of those.

Evet, ben onlardan biriyim. Senin de

And I have a feeling you might be one of those as well.

onlardan biri olabileceğine dair bir his var içimde.

An English addict because you love the English language so much.

İngilizceyi çok sevdiğiniz için bir İngiliz bağımlısısınız.

My name is Mr.

Benim adım Bay

Duncan and yes, I do talk about the English language

Duncan ve evet, İngiliz dili hakkında

quite often, and that's what we're doing today, to be honest.

oldukça sık konuşuyorum ve dürüst olmak gerekirse bugün bunu yapıyoruz.

I hope you've had a good week.

Umarım iyi bir hafta geçirmişsindir.

I hope the weekend has gone well for you

Umarım hafta sonu sizin için iyi geçmiştir

and I hope you have had a little bit of fun this weekend.

ve umarım bu hafta sonu biraz eğlenmişsinizdir.

And if you haven't, well, maybe we can have some today.

Ve eğer yapmadıysanız, belki bugün biraz yiyebiliriz.

Does that sound like a good idea?

Kulağa iyi bir fikir gibi mi geliyor?

I think so.

Bence de.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Yes, it's nice to see you here on the end.

Evet, sonunda seni burada görmek güzel.

We have reached the end of another weekend.

Bir haftasonunun daha sonuna geldik.

Yes, it's Sunday, BBC.

Evet, bugün Pazar, BBC.

Did you give me the opportunity to

Bana

how is your Sunday

Pazar gününün nasıl

going so far?

geçtiğini sorma fırsatı verdin mi?

I hope it's going all right.

Umarım her şey yolunda gidiyordur.

I will try my best to put a smile on your face.

Yüzünüzü güldürmek için elimden geleni yapacağım.

Also joining us today, we have the man.

Ayrıca bugün aramıza katılan adamımız var.

He is back with us today.

Bugün tekrar aramızda.

Mr. Steve is coming good as usual, on a Sunday.

Bay Steve her zamanki gibi Pazar günü iyi geliyor.

He is keeping himself very busy

Kendini çok meşgul ediyor, bu

that is literally what Mr.

tam anlamıyla Bay

Steve was doing yesterday for the final time this year.

Steve'in dün bu yıl son kez yaptığı şeydi.

He was cutting the grass in the garden.

Bahçedeki çimleri biçiyordu. Bahse

I bet you really wanted to know that.

girerim bunu gerçekten bilmek istiyordun.

I'm sure last night you were lying in bed wondering whether Mr.

Eminim dün gece yatakta uzanmış Bay

Steve has cut the grass.

Steve'in çimleri kesip biçmediğini merak ediyordunuz.

Well, I can answer the question.

Pekala, soruyu cevaplayabilirim.

Yes, he has.

Evet, yaptı.

In fact, he's cut the grass.

Aslında, çimleri biçti.

And this morning we noticed.

Ve bu sabah fark ettik.

Would you like to see Mr.

Bay Steve'i donuyla görmek ister miydiniz

Steve in his underpants?

?

Really?

Gerçekten mi?

You really do want to see Mr. Steve in his underpants?

Bay Steve'i gerçekten donuyla görmek istiyor musun?

Well, this morning we noticed that the cows at the back of the garden

Bu sabah bahçenin arkasındaki ineklerin

are actually eating the grass that Mr.

aslında Bay

Steve kept yesterday.

Steve'in dün tuttuğu otları yediklerini fark ettik.

So all of the cuttings, all of the little pieces of grass that Mr.

Bütün budamalar, Bay Steve'in dün biçtiği tüm küçük çim parçaları

Steve trimmed yesterday and look at that besides Mr.

ve şuna bakın, Bay Steve'in yanı sıra

Steve in the garden, in his underpants, you can also see the cows as well.

bahçede iç çamaşırlarıyla inekleri de görebilirsiniz.

They are eating

the large pile of grass that Mr.

Bay

Steve has left for them.

Steve'in onlar için bıraktığı büyük ot yığınını yiyorlar.

I'm not sure if we should be showing Mr.

Steve in his underwear in the garden, but there it is.

Bahçede Bay Steve'i iç çamaşırlarıyla göstermeli miyiz emin değilim ama işte orada.

It's too late. It's happened.

Çok geç. Oldu.

So if YouTube come round later today

YouTube bugün gelip bana

and tell me that I must delete Mr.

Bay

Steve's underpants. Well, I will.

Steve'in külotunu silmem gerektiğini söylerse. Peki, yapacağım.

I will try my best to do something so I don't offend anyone.

Kimseyi kırmamak için elimden geleni yapacağım.

But it's too late. I suppose we've. We've seen it.

Fakat çok geç. Sanırım yaptık. Onu gördük.

You might say that the cat is out of the bag.

Kedi çantadan çıktı diyebilirsiniz.

Oh, look, you can also see one of the cameras running down as well.

Oh, bak, ayrıca kameralardan birinin de çalıştığını görebilirsin. Yemek

Another one has come down to join in the eating fun.

yeme eğlencesine katılmak için bir kişi daha geldi. Bundan

We might see a little bit more of that later on.

sonra biraz daha fazlasını görebiliriz.

So we are here today and I hope you are having a good day.

Bu yüzden bugün buradayız ve umarım iyi bir gün geçiriyorsunuzdur.

I wonder who was first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette ilk kimin olduğunu merak ediyorum.

Shall we have a look? Oh, very interesting.

Bir göz atalım mı? Çok ilginç.

First, today we have flour.

Birincisi, bugün unumuz var.

I spoke to.

ile konuştum.

Congratulations.

Tebrikler.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Good. Congratulations, Flour.

İyi. Tebrikler Un. Fas'tan gönderdiğiniz güzel fotoğrafınız için

Can I also say thank you very much to you

size de çok teşekkür edebilir miyim

for your lovely photograph that you sent from Morocco?

?

I have to say, and I'm going to say this a few times today,

Söylemeliyim ve bunu bugün birkaç kez söyleyeceğim

because we have some more holiday photographs to show you.

çünkü size gösterecek daha çok tatil fotoğrafımız var. Şu anda

I am very jealous of anyone who is having a holiday at the moment because I am not having one.

tatil yapan herkesi çok kıskanıyorum çünkü ben tatil yapmıyorum.

You see, I'm here doing this every Sunday,

Bakın ben burada her pazar bunu yapıyorum,

so I can't go very far away at the moment because I have my responsibilities.

o yüzden şu an çok uzağa gidemem çünkü sorumluluklarım var.

So thank you very much.

Bu yüzden çok teşekkür ederim.

Flour, for sending the photograph.

Fotoğrafı göndermek için un.

And that is a very beautiful country

Ve bu Fas adında çok güzel bir ülke

called Morocco and the Sea

ve Deniz

and the landscape and everything there looks very inviting.

ve manzara ve oradaki her şey çok davetkar görünüyor.

I have to say congratulations

once again

for for being first at today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birinci olduğunuz için bir kez daha tebrik etmeliyim.

I don't know what that was, by the way.

Bu arada, bunun ne olduğunu bilmiyorum.

You might notice behind me the scenery at the moment

Arkamdaki manzaranın şu anda

is looking rather nice.

oldukça güzel göründüğünü fark edebilirsiniz.

Autumnal.

Sonbahar.

Yesterday we took a lovely walk. Mr.

Dün güzel bir yürüyüş yaptık. Bay

Steve and myself, we have started walking much more

Steve ve ben, normalde yaptığımızdan çok daha fazla yürümeye başladık

than we normally do.

.

We are making the most of the weather at the moment.

Şu an hava durumunu en iyi şekilde değerlendiriyoruz.

We are having some nice weather.

Güzel bir hava yaşıyoruz. Bu

So we have been having regular walks this week and we are trying to

yüzden bu hafta düzenli yürüyüşler yapıyoruz ve yapmaya çalışıyoruz, sağlığımızı biraz

I would say that we are trying to improve

iyileştirmeye çalışıyoruz diyebilirim

our health a little bit.

.

So this is yesterday.

Yani bu dün.

Would you like to have a look?

Bir göz atmak ister misin?

Now you can see that autumn is definitely in the air.

Artık sonbaharın kesinlikle havada olduğunu görebilirsiniz.

So this is

Bu

well, this is a video taken yesterday during one of our walks.

iyi, dün yürüyüşlerimizden birinde çekilmiş bir video .

And you can see the leaves on the trees are now falling

Ve ağaçlardaki yaprakların artık döküldüğünü

and autumn is definitely in the air.

ve sonbaharın kesinlikle havada olduğunu görebilirsiniz.

You can really feel

even from this video image, you can see that

Bu video görüntüsünden bile gerçekten hissedebiliyorsunuz,

autumn has definitely arrived and it was a nice day yesterday, I have to be honest.

sonbaharın kesinlikle geldiğini görebiliyorsunuz ve dün güzel bir gündü, dürüst olmalıyım.

We had a lovely walk.

Güzel bir yürüyüş yaptık. Her şeyin yolunda olduğu

It was one of those perfect autumnal days

o mükemmel sonbahar günlerinden biriydi

where everything is just right.

.

It wasn't too hot, it wasn't too cold, it was absolutely lovely.

Çok sıcak değildi, çok soğuk değildi, kesinlikle güzeldi.

And we had some nice sunshine as well

Ve tadını çıkarabileceğimiz güzel bir güneşimiz de vardı

to enjoy, which was rather nice to say the least.

, bu en azını söylemek oldukça güzeldi.

Today we are looking at a very interesting subject

Bugün

by trying to cheer everyone up, by having some fun words and phrases connected to fun.

herkesi neşelendirmeye çalışarak, eğlenceli sözler ve eğlenceyle bağlantılı ifadeler kullanarak çok ilginç bir konuya bakıyoruz.

Maybe we can also talk about the last time we had any fun at all.

Belki en son ne zaman eğlendiğimiz hakkında da konuşabiliriz . En

When was the last time you had a fun time?

son ne zaman eğlendin?

When was the last time you had a big smile on your face

En son ne zaman yüzünüzde kocaman bir gülümseme vardı

and you were enjoying something?

ve bir şeyden keyif alıyordunuz?

It could be anything.

Herhangi bir şey olabilir.

Well, almost anything.

Neredeyse her şey.

Let's just say

Diyelim ki

we also have Palmira on the live chat.

canlı sohbette Palmira da var.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

Vitus is here watching

Vitus burada izliyor

and you are in fourth place today.

ve bugün dördüncü sıradasın.

We also have Anna who is slightly

Ayrıca

ahead of you today on the live chat.

bugün canlı sohbette sizden biraz önde olan Anna var.

Valentin we have Mazen we have go see.

Valentin bizde Mazen var gidip bakalım.

Paolo is here as well.

Paolo da burada.

Nice to see you.

Sizi görmek güzel.

Welcome, Zico.

Hoş geldin Zico.

Inaki is here as well.

Inaki de burada.

Hello, Alfie.

Merhaba Alfie.

And we will.

Ve yapacağız.

Dani, hello to you.

Dani, sana merhaba.

Yes, we are live right now.

Evet, şu anda canlı yayındayız.

It is 2:16 o'clock on a Sunday afternoon.

Pazar öğleden sonra saat 2:16.

And today we are we are letting our hair down.

Ve bugün saçlarımızı açık bırakıyoruz.

I know it's not easy for me to do that or Mr.

Bunu yapmanın ne benim ne de Bay Steve için kolay olmadığını biliyorum

Steve, but today we are letting our hair down.

ama bugün saçlarımızı açık bırakıyoruz.

It is a great expression which we will talk about

a little bit more later on today.

Bugün biraz daha sonra bahsedeceğimiz harika bir ifade.

Hello, Bruno.

Merhaba Bruno.

Hello, Bruno.

Merhaba Bruno.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

We have

who else is here today?

Bugün burada başka kim var?

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Christina, I hope you are feeling 100% today.

Christina, umarım bugün %100 hissediyorsundur.

Christina, nice to see you joining us as well.

Christina, senin de bize katıldığını görmek güzel.

Who else is here?

Burada başka kim var?

Victoria, nice to see you back.

Victoria, seni tekrar görmek güzel.

Also very nice to see so many people joining in

Ayrıca şimdiden canlı sohbete bu kadar çok kişinin katıldığını görmek çok güzel

on the live chat already.

.

I had, you know, I like to share these things with you.

Ben, bilirsin, bu şeyleri seninle paylaşmaktan hoşlanıyorum.

I had the most amazing sleep last night.

Dün gece en harika uykuyu uyudum.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

Over the past few nights, I've slept, kept like a log.

Son birkaç gecedir uyudum, bir kütük gibi tutuldum.

I've slept solidly, completely.

Tamamen, tamamen uyudum.

I close my eyes, I go to sleep, I wake up, it's morning.

Gözlerimi kapatıyorum, uyuyorum, uyanıyorum, sabah oluyor.

It almost seems like just a few moments of time.

Neredeyse sadece birkaç dakika gibi görünüyor.

But I'm having I'm having a lovely, solid

Ama geceleri güzel, sağlam bir

sleep at night and I don't know why.

uyku çekiyorum ve nedenini bilmiyorum.

I feel very rested at the moment, very laid back.

Şu anda kendimi çok dinlenmiş, çok rahatlamış hissediyorum.

It's not the right word to use.

Kullanılacak doğru kelime değil.

You be rich.

zengin ol

If you are laid back, it means you are relaxed.

Eğer rahatsanız, rahatlamışsınız demektir.

You are feeling good about things.

Bazı şeyler hakkında iyi hissediyorsun.

However, I don't know why I've had the most amazing

Ancak, neden en harika uykuları aldığımı bilmiyorum

sleeps,

,

even though sometimes and this is a confession,

bazen ve bu bir itiraf olsa da,

I'm sure you do the same thing as well in the afternoon

eminim öğleden sonraları da aynı şeyi yapıyorsun

because Steve is not working anymore.

çünkü Steve artık çalışmıyor. Gün içinde bir şeyler yapmak için

We have a lot of free time during the day to do things and quite often

çok fazla boş zamanımız olur ve çoğu zaman

we will have a little nap.

biraz şekerleme yaparız.

I know I've talked about this before,

Bundan daha önce bahsettiğimi biliyorum

but it is popular in many cultures.

ama birçok kültürde popüler.

Many people do like to have a little sleep in the afternoon.

Birçok insan öğleden sonra biraz uyumayı sever .

So that's what we we also do.

Biz de öyle yapıyoruz.

We only have a little sleep around about 4:00 in the afternoon.

Sadece öğleden sonra 4:00 civarında biraz uyuyoruz.

I don't know why, but I still manage to have a good night's sleep as well,

Nedenini bilmiyorum ama yine de iyi bir gece uykusu çekmeyi başarıyorum,

because a lot of people don't like to go to sleep during the day

çünkü birçok insan

because they think that later on

daha sonra uyuyamayacaklarını düşündükleri için gündüzleri uyumaktan hoşlanmazlar.

they won't be able to get to sleep when they should.

gerektiği zaman uyumak.

However, I don't know why.

Ancak nedenini bilmiyorum.

At the moment I am loving.

Şu anda seviyorum.

I'm loving the experience

of going to sleep, Alfie Yan says.

Alfie Yan, uyuma deneyimine bayılıyorum, diyor.

Maybe Mr.

Belki Bay

Duncan, perhaps you are more tired because of the extra walking.

Duncan, belki fazladan yürümekten dolayı daha yorgunsunuzdur.

Yes, you might be right.

Evet, haklı olabilirsin.

I didn't think of that.

Bunu düşünmedim.

I did not think of that.

Bunu düşünmedim.

So thank you for suggesting that.

Bu yüzden bunu önerdiğin için teşekkür ederim.

Yes, I think you might be right that

Evet,

we are certainly getting more exercise these days

bugünlerde kesinlikle daha fazla egzersiz yaptığımız konusunda haklı olabilirsiniz

because Steve is now not working.

çünkü Steve artık çalışmıyor.

So we do have a lot of free time and we are trying our best

Bu yüzden çok fazla boş zamanımız var ve

to enjoy this beautiful or terminal weather.

bu güzel ya da terminal havanın tadını çıkarmak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.

Everything is so nice at the moment.

Şu an her şey çok güzel.

The days are becoming shorter, but it doesn't matter.

Günler kısalıyor ama önemli değil.

You know why?

Neden biliyormusun?

Because autumn

Çünkü sonbahar

is the most beautiful time of year.

yılın en güzel zamanıdır.

We love the autumn weather.

Sonbahar havasını seviyoruz.

We love it so much.

Onu çok seviyoruz. Sonbaharın

The colour, the feeling,

rengi, hissi,

everything about autumn

her şeyi

is really, really lovely.

gerçekten çok güzel.

So now Autumn has arrived.

Yani artık Sonbahar geldi.

Definitely here, Francesco says

Kesinlikle burada, Francesco

a sleep in the afternoon is called a siesta.

öğleden sonra uyumaya siesta dendiğini söylüyor.

Yes, a lot of people do have siestas.

Evet, birçok insan siesta yapar.

I think one of the main reasons, of course, is

Bence bunun ana nedenlerinden biri, tabii ki,

maybe if you live in a hot country,

eğer sıcak bir ülkede yaşıyorsanız,

it's too hot to go outside and work

dışarı çıkıp çalışamayacak kadar sıcak

or it's too hot to do anything.

veya herhangi bir şey yapamayacak kadar sıcak olabilir.

So quite often having a rest in the afternoon during the hot

Bu nedenle, çoğu zaman, sıcak bir dönemde öğleden sonra dinlenmek

period of time is actually a good thing.

aslında iyi bir şeydir.

So, yes, you might have

Yani, evet,

a good point there,

burada haklı olabilirsiniz,

although I do not know what my excuse is, to be honest, because I have

ama mazeretimin ne olduğunu bilmesem de, dürüst olmak gerekirse, çünkü size karşı dürüst

I have started enjoying my afternoon naps, if I was honest with you.

olmam gerekirse, öğleden sonra şekerlemelerimin tadını çıkarmaya başladım .

We have some more photographs to show you.

Size gösterecek birkaç fotoğrafımız daha var. Bu

By the way, I mentioned holidays earlier on.

arada tatillerden daha önce bahsetmiştim.

Can I first of all, say hello to Claudia?

Öncelikle Claudia'ya merhaba diyebilir miyim?

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

I know that you are having a good time at the moment.

Şu an iyi vakit geçirdiğini biliyorum.

We will look at that in a few seconds from now.

Bundan birkaç saniye sonra buna bakacağız.

But last week, if you remember last Wednesday,

Ama geçen hafta, hatırlarsanız geçen Çarşamba,

I was talking about what was cooking in Claudia's pot

Claudia'nın tenceresinde ne piştiğinden

and Claudia was making a fish pie, and I was interested to see it.

ve Claudia'nın balık turtası yaptığından bahsediyordum ve onu görmek ilgimi çekmişti.

Well, guess what?

Öyleyse tahmin et?

Here it is.

İşte burada.

Here is the actual fish pie that Claudia made last week.

İşte Claudia'nın geçen hafta yaptığı gerçek balık turtası.

And I have to say, I've never seen

Ve söylemeliyim ki,

anything like that before.

daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim.

I've never seen an actual fish pie that had pastry.

Hamur işi olan gerçek bir balık turtası hiç görmedim.

And as I mentioned last week, we often have a type of fish pie

Ve geçen hafta bahsettiğim gibi, burada genellikle patatesle yapılan bir tür balıklı börek yeriz

here that is made with potatoes.

.

So instead of pastry, you actually put potatoes on top of the fish.

Yani hamur işi yerine aslında balığın üzerine patates koyuyorsunuz.

But we still call it fish pie.

Ama yine de balık böreği diyoruz.

So thank you, Claudia, for sending that photograph to me.

O fotoğrafı bana gönderdiğin için teşekkürler Claudia.

And I have to say,

Ve

it does look rather delicious.

oldukça lezzetli göründüğünü söylemeliyim.

Another photograph from Claudia here

Claudia'dan bir başka fotoğraf da

is Claudia on holiday at a place called Mar del Plata.

Claudia'nın Mar del Plata adlı bir yerde tatilde olduğu.

Mar del Plata or platter?

Mar del Plata mı yoksa tabak mı?

Isn't that fantastic?

Bu harika değil mi?

Beautiful beach.

Güzel plaj.

I like the palm trees, by the way.

Bu arada palmiye ağaçlarını severim. Bahçemde buna

I have some palm trees very similar

çok benzeyen bazı palmiye ağaçlarım var

to that in my garden, but does not look lovely. So.

ama hoş görünmüyorlar. Bu yüzden.

So Claudia is having the time of her life

Demek Claudia kumsalda hayatının en güzel anlarını yaşıyor

on the beach.

.

And I have to say, I am slightly jealous.

Ve söylemeliyim ki, biraz kıskandım.

But the big question is, where is Claudia? Where are you?

Ama asıl soru, Claudia nerede? Neredesin?

Claudia, can we see a photograph of you enjoying yourself on the beach?

Claudia, sahilde eğlenirken çekilmiş bir fotoğrafını görebilir miyiz ?

Yes, we can, apparently.

Evet, görünüşe göre yapabiliriz. İşte

There it is.

burada.

Claudia, you are having a great time on the beach.

Claudia, sahilde harika vakit geçiriyorsun.

I hope you had a good time.

Umarım iyi zaman geçirmissindir.

I noticed there is a man behind you.

Arkanda bir adam olduğunu fark ettim.

I wonder if you were watching him because he has no shirt on at the moment

Acaba o fotoğrafta şu an üzerinde gömleği olmadığı için mi onu izliyordunuz

in that photograph, what were you doing?

, ne yapıyordunuz?

Were you watching the hunky man on the beach?

Sahildeki yakışıklı adamı mı izliyordun?

I wonder. I'm starting to wonder now.

Merak ediyorum. Şimdi merak etmeye başladım.

Anyway, I hope you had a good time, Claudia.

Neyse, umarım iyi vakit geçirmişsindir, Claudia.

And yes, I am slightly jealous because you are having a good time by the sea.

Ve evet, deniz kenarında iyi vakit geçirdiğin için biraz kıskandım.

Very nice.

Çok güzel.

I love seeing your photographs.

Fotoğraflarını görmeyi seviyorum.

Even if I sometimes feel slightly jealous.

Bazen biraz kıskançlık hissetsem de.

A little bit jealous because you're doing those things

Biraz kıskanç çünkü sen bunları yapıyorsun

and I'm not.

ve ben yapmıyorum.

Is Lewis here today?

Lewis bugün burada mı?

Yes, we have.

Evet, biz sahibiz.

Lewis Mendez.

Lewis Mendez.

Guess what, Lewis?

Bil bakalım ne oldu, Lewis?

I also have one of your photographs here to show you.

Ayrıca size göstermek için bir fotoğrafınıza sahibim.

So this is a photograph taken?

Yani bu çekilmiş bir fotoğraf mı?

I think it's a lake, but apparently

Sanırım bir göl ama görünüşe göre

it's at the park of Lewis's house.

Lewis'in evinin parkında.

So I think you are very lucky to have something so beautiful

Bu yüzden, bu kadar güzel bir şeye

as close it is, it is to your house.

evinizin yakınında sahip olduğunuz için çok şanslı olduğunuzu düşünüyorum.

So I think that's very nice,

Bence bu çok güzel,

I have to say.

söylemeliyim.

Can I ask a question here, Lewis?

Burada bir soru sorabilir miyim, Lewis?

You've sent me another photograph as well,

Bana başka bir fotoğraf da göndermişsin

but I'm not sure what I am looking at.

ama neye baktığımdan emin değilim.

Is that wine

Bu şarap mı

or is it something else?

yoksa başka bir şey mi?

So I'm intrigued to find out what that is.

Bu yüzden bunun ne olduğunu öğrenmek için meraklıyım.

I can see some grapes, so I have a feeling

Biraz üzüm görebiliyorum, bu yüzden

maybe this is something that you like to have as a snack

so I can see some grapes in the photograph

fotoğrafta biraz üzüm

and also something else, but I'm not sure what it is.

ve ayrıca başka bir şey görebiliyorum, ama bunun ne olduğundan emin değilim.

So maybe it is wine, maybe it is a type of wine.

Yani belki şaraptır, belki bir şarap türüdür.

Please let me know on the live chats and then I can tell everyone else what it is

Lütfen canlı sohbetlerde bana haber verin, sonra herkese bunun ne olduğunu anlatayım

and then I will know as well.

ve ben de öğreneyim.

Thank you for your photographs.

Fotoğraflarınız için teşekkür ederim.

You can send almost anything to me if you want.

İstersen bana hemen hemen her şeyi gönderebilirsin.

Here is the email address.

İşte e-posta adresi.

I will keep it on the screen for a few moments maybe.

Belki birkaç dakikalığına ekranda tutacağım.

Beep. Beep, beep, beep.

bip Bip, bip, bip.

Beep, beep, beep.

Beep, beep, beep.

Bip, bip, bip.

Bip, bip, bip.

Beep, beep, beep.

Bip, bip, bip.

Beep, beep, beep, beep.

Bip, bip, bip, bip.

Keep it.

Sakla.

There is the email address

E-posta adresi var

and if you want to send me a photograph or

ve bana bir fotoğraf göndermek veya

just say hello, you can always say hello.

sadece merhaba demek isterseniz, her zaman merhaba diyebilirsiniz.

You could just say hello. Mr. Duncan.

Sadece merhaba diyebilirsin. Bay Duncan. Merhaba kelimesinden başka bir şey olmayan

I do receive a lot of emails

pek çok e-posta alıyorum ki

that have nothing but the word hello,

which is rather nice.

bu oldukça hoş.

It certainly makes them easier to read

if they're very short.

Çok kısa olmaları kesinlikle okumayı kolaylaştırır.

I do receive a lot of emails and all they say is Hello Mr.

Çok sayıda e-posta alıyorum ve tek söyledikleri Merhaba Bay

Duncan or Hello,

Duncan veya Merhaba, ki

which is nice.

bu güzel.

So if you want to send a photograph, a message or anything at all,

Yani bir fotoğraf, mesaj veya herhangi bir şey göndermek istiyorsanız,

you can send it to this email address.

bu e-posta adresine gönderebilirsiniz.

So now we know.

Şimdi biliyoruz.

Back to today's live stream.

Bugünkü canlı yayına geri dön.

English addict apparently.

Görünüşe göre İngiliz bağımlısı.

Oh, Sandra says maybe that is whisky, maybe.

Oh, Sandra belki bunun viski olduğunu söylüyor, belki.

Oh, it could be.

Olabilir.

I'm not sure what it is actually, Louis,

Aslında ne olduğundan emin değilim Louis,

if you're watching now, please let us know what it is.

eğer şimdi izliyorsan lütfen bize ne olduğunu söyle.

Because even even I am intrigued.

Çünkü ben bile meraklıyım.

I want to find out what it is. So there it is again.

Ne olduğunu öğrenmek istiyorum. İşte yine orada.

What is it?

Nedir?

What is in the bottle?

Şişede ne var?

Is it alcohol?

Alkol mü?

Maybe it is something else.

Belki başka bir şeydir.

Maybe it is syrup, maybe it's something alcoholic.

Belki şuruptur, belki alkollü bir şeydir.

Or maybe it is something that you add to your food.

Veya belki de yemeğinize eklediğiniz bir şeydir.

I wonder.

Merak ediyorum.

Hmm. Yes, it does look like a type of

Hmm. Evet, belki de bir tür

wine, maybe.

şaraba benziyor.

I think it might be.

Ben bunun olabileceğini düşünüyorum.

Anyway, the only person who can tell us what it is

Her neyse, bize ne olduğunu söyleyebilecek tek kişi

is Louis.

Louis.

So what is it?

Peki nedir?

Louis, please put this out of our mystery.

Louis, lütfen bunu gizemimizden çıkar.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Mr. Steve will be here in a few moments.

Bay Steve birkaç dakika içinde burada olacak.

We are looking at funny things.

Komik şeylere bakıyoruz.

I also received something very nice yesterday.

Ayrıca dün çok güzel bir şey aldım.

It isn't very often that I am left speechless,

Çok sık suskun kalmıyorum

but yesterday morning I received something really nice through the post.

ama dün sabah gönderi aracılığıyla gerçekten güzel bir şey aldım.

I was very moved, very touched by it.

Çok duygulandım, çok duygulandım.

We will be talking about that

Bundan da bahsedeceğiz,

also if

you see Mr.

Steve in a few moments,

birazdan Bay Steve'i görürseniz,

ask him about his car

ona arabasını sorun

because he wants to talk about his car today,

çünkü bugün arabası hakkında konuşmak istiyor

but he's feeling a little bit shy about it.

ama bu konuda biraz utangaç hissediyor.

So when we see Mr.

Steve today, ask him

Bugün Bay Steve'i gördüğümüzde, ona

about his car, just say Mr.

arabasını sorun, sadece Bay

Steve, tell us all about your car, because he's been busy

Steve deyin, bize arabanızı anlatın, çünkü

this week doing something to his car.

bu hafta arabasına bir şeyler yapmakla meşgul.

I have a feeling he may have

a very strange obsession going on.

İçimde çok garip bir takıntısı olabileceğine dair bir his var.

So Steve will be here with us in a few moments.

Yani Steve birkaç dakika içinde burada bizimle olacak.

Up until that moment of time, we will take a little break and then Steve will be with us.

O ana kadar biraz ara vereceğiz ve sonra Steve bizimle olacak.

We are having some fun, some enjoyment today.

Bugün biraz eğleniyoruz, biraz eğleniyoruz.

In fact, we are looking at words and phrases connected to having fun.

Aslında, eğlenmekle bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz .

All of that coming up right after this.

Bütün bunlar hemen ardından geliyor.

There was Mr.

Steve walking around in the rain, but don't worry,

Yağmurda dolaşan Bay Steve vardı ama merak etmeyin,

he had protection.

koruması vardı. İşte

Here he is again...

yine burada...

Hello. Hello.

Merhaba. Merhaba.

Wonderful, wonderful people from across the globe.

Dünyanın dört bir yanından harika, harika insanlar.

And hello again to you, Mr.

Ve size tekrar merhaba Bay

Duncan, because we have been apart

Duncan, çünkü

for a few hours while you've been preparing for this live stream.

siz bu canlı yayına hazırlanırken biz birkaç saattir ayrı kaldık.

I've been doing lots of things outside.

Dışarıda pek çok şey yapıyorum.

Sun is always a strange day, isn't it?

Güneş her zaman garip bir gündür, değil mi?

Yes, because we're always busy.

Evet, çünkü her zaman meşgulüz.

Most people in England are actually being lazy and just lying around doing nothing.

İngiltere'deki çoğu insan aslında tembellik yapıyor ve hiçbir şey yapmadan öylece yatıyor.

We have possibly, certainly these days because Steve is no longer working.

Muhtemelen, kesinlikle bugünlerdeyiz çünkü Steve artık çalışmıyor.

I think Sun is probably one of the busiest days of the week for both of us now.

Sanırım şu anda ikimiz için de haftanın en yoğun günlerinden biri güneş. Bu arada,

So being so busy sweat from my brow,

alnımdan akan terlerle o kadar meşgul olduğumdan, üzerimi

by the way, I've just noticed I was watching the live stream upstairs before I got changed.

değiştirmeden önce yukarıda canlı yayını izlediğimi fark ettim.

It's a bottle of cognac that Louis has there. Yes.

Louis'de bir şişe konyak var. Evet.

Oh, how lovely.

Ah, ne güzel. İşte bu

So it is. It is alcoholic.

. alkollüdür.

Like that friend of mine was in Britain that his son has got a vineyard. Oh,

Sanki o arkadaşım Britanya'daymış gibi, oğlunun bir bağı var. Oh,

it's cancer cultured.

kanser kültürü yapılmış.

Well, Louis, you know, in cognac, Louis, I imagine there will be a queue of people

Pekala, Louis, bilirsin, konyak içinde, Louis,

now wanting to visit the Vineyard, to be honest.

dürüst olmak gerekirse, şimdi Vineyard'ı ziyaret etmek isteyen bir sıra insan olacağını hayal ediyorum. İşte

So that's that's.

bu kadar.

Yes, well, I didn't know what it was.

Evet, ne olduğunu bilmiyordum.

I thought it was syrup.

Şurup sanmıştım.

And you see, I thought it was syrup to go with the grapes.

Ve görüyorsun, üzümlerin yanına pekmez zannettim.

But apparently it's not.

Ama görünüşe göre öyle değil.

Apparently, apparently it's alcohol.

Görünüşe göre, görünüşe göre alkol.

Well, it's just as I said, it's so cultured.

Aynen dediğim gibi, çok kültürlü.

Sounds so cultured.

Kulağa çok kültürlü geliyor.

Everybody, Louis, there is this culture coach.

Millet, Louis, bir kültür koçu var. Bir

He'd be telling his next he's going to the opera

sonrakine operaya falan gideceğini söylerdi

or something like that.

.

Okay, well, you know, dressing up in a bow tie

Tamam, bilirsin, bir papyon giymek

and a dinner a dinner jacket to get some are really high class and cultured.

ve bir akşam yemeği ceketi giymek gerçekten birinci sınıf ve kültürlü. İşte

Well, that's it.

When you're in France.

bu kadar.

Fransa'dayken.

Everything, everything is high class. Everything is

Her şey, her şey birinci sınıf. Her şey

high class.

yüksek sınıf.

Slightly understated culture, history,

Biraz abartılmamış kültür, tarih,

gravitas, it's all there.

ağırbaşlılık, hepsi orada.

A far cry from football matches.

Futbol maçlarından çok uzak.

Okay. Yes.

Tamam aşkım. Evet.

Louis is doing lots of work.

Louis çok iş yapıyor.

He's got to complete it by the 20th of October.

20 Ekim'e kadar tamamlaması gerekiyor.

Whatever that is.

Her neyse.

Must be some sort of maintenance.

Bir çeşit bakım olmalı.

Steve, Christina has a question for you.

Steve, Christina'nın sana bir sorusu var.

You have to go down a bit more.

Biraz daha aşağı inmelisin.

Christina, Christina, that we get out.

Christina, Christina, dışarı çıkalım.

What about your car? Well, what about my car?

Peki ya araban? Arabam ne olacak?

I noticed as well that Thomas asked the same question.

Thomas'ın da aynı soruyu sorduğunu fark ettim.

Have you been saying something? Mr.

Bir şey mi söylüyordun? Bay

me, I haven't been saying anything, but yes, yes.

ben, hiçbir şey söylemedim ama evet, evet.

Apparently a lot of people want to know about your car because

Görünüşe göre pek çok insan araban hakkında bilmek istiyor çünkü

okay, I'm going to admit it.

tamam, kabul edeceğim.

I did mention it.

Ben bahsettim.

I'm getting obsessed.

takıntılı oluyorum

Steve has become a little bit obsessed.

Steve biraz takıntılı hale geldi.

And this does happen sometimes, doesn't it?

Ve bu bazen oluyor, değil mi?

I get obsessed, but because I'm not working, of course now I can do all those things

Takıntılı oluyorum ama çalışmadığım için tabii ki

which I've always enjoyed doing, but

her zaman yapmaktan zevk

I've never

had the time to do, like polishing the car.

aldığım ama araba cilalamak gibi hiç vaktim olmadığı tüm o şeyleri şimdi yapabilirim.

But this is not polishing.

Ama bu parlatma değil.

Polishing is when you go outside and give your car

Cilalama, dışarı çıkıp arabanızı

a little bit of a rub to make it look clean.

temiz görünmesi için biraz ovaladığınız zamandır.

But Steve has taken cleaning your car

Ancak Steve, arabanızı temizlemeyi

to a new level of craziness, professional detailing.

yeni bir çılgınlık düzeyine, profesyonel detaylandırmaya götürdü.

They call it detailing. Detailing.

Detaycılık diyorlar. detaylandırma

It's not just just a one off polish.

Bu sadece tek seferlik bir cila değil.

Well, I always used to love doing it.

Şey, bunu yapmayı her zaman sevmişimdir.

I always take great pride in my.

Kendimle her zaman büyük gurur duyarım.

You know, what obsession I've got with cars?

Arabalara karşı nasıl bir takıntım var biliyor musun?

Yes. They've got to look nice.

Evet. Güzel görünmeleri gerekiyor.

The windows always get coated in this.

Pencereler her zaman bununla kaplanır.

This special solution to the water beat off.

Suyun akıp gitmesine bu özel çözüm.

That's great. In the winter, it's safe.

Bu harika. Kışın güvenlidir.

But the bodywork.

Ama vücut işi.

I hadn't polished this car for four years because I've been so busy with work

Bu arabayı dört yıldır cilalamamıştım çünkü işle çok meşguldüm

and I've removed all the tar from it

ve üzerindeki tüm katranı

with special remover it twice.

iki kez özel sökücü ile temizledim.

This is it.

Well, I'm going to explain from the start Steve ordered

Budur.

Pekala, en başından açıklayacağım Steve arabasını o kadar parlak göstermek için

loads of things different products

bir sürü farklı ürün sipariş etti ki

for making his car look like it's

so shiny when you look at it now you have to wear sunglasses.

ona baktığınızda artık güneş gözlüğü takmanız gerekiyor.

You literally do your makeup in any of the panels.

Makyajınızı tam anlamıyla panellerin herhangi birinde yapıyorsunuz.

You could comb your hair if you had any.

Varsa saçlarını tarayabilirsin.

That is, I was I was worried that you might actually rub all of the paint

Yani, gerçekten tüm boya

water, just beads off, beads, beads off.

suyunu ovalayabileceğinizden endişelendim, sadece boncuklar, boncuklar, boncuklar.

So that's actually an action bead.

Yani bu aslında bir hareket boncuğu.

If something beads, it means it runs away very

Bir şey boncuksa, kaçıyor demektir, çok

it turns into little beads and then runs off. Yes.

küçük boncuklara dönüşür ve sonra akıp gider. Evet.

So one thing is repelling.

Yani itici olan bir şey var.

Another thing, the water will bead away.

Başka bir şey, su boncuk gibi uzaklaşacak.

And there are many products you can buy nowadays

Ve günümüzde

for protecting your car and the windows, especially,

arabanızı ve camlarınızı korumak için alabileceğiniz pek çok ürün var, özellikle bence

I think the worst part of a car to keep clean is the window.

bir arabanın temiz tutulması gereken en kötü yanı camlarıdır .

It's the hardest part, I think

Bu en zor kısım, sanırım

I just like doing it

bunu

as good exercise as well for your muscles, you know, build your build your muscles.

kaslarınız için iyi bir egzersiz olarak yapmayı seviyorum, bilirsiniz, kaslarınızı geliştirin.

All that polishing.

Tüm bu cilalama.

Yes. So, yes, it's looking lovely

Evet. Yani evet, çok güzel görünüyor

and it should be now protected from the winter elements.

ve artık kış unsurlarından korunması gerekiyor.

And I just feel proud of it, mind you.

Ve bununla gurur duyuyorum, dikkat et.

You see, I gave up doing this years ago.

Bak ben bu işi yıllar önce bıraktım.

Let me tell you about an incident that happened about.

Başımdan geçen bir olayı anlatayım.

Stand by, everyone.

Herkes beklemede kalsın.

Steve.

Steve.

Steve is going to tell you a story of an incident, an inside dent

Steve size bir olayın hikayesini anlatacak,

that upset me greatly

beni çok üzen

and stopped me from ever polishing cars again.

ve bir daha araba cilalamamı engelleyen bir iç göçük.

I used to do it ever since I had my first car when I was about 22

22 yaşımdayken ilk arabamı aldığımdan beri bunu yapardım

polished. Everything looked after.

. Her şey sonra baktım.

And then one day I was probably I just finished this lovely,

Ve sonra bir gün muhtemelen bu güzel,

lovely car, beautiful deep blue colour, and I polished it one weekend.

sevimli arabayı, güzel koyu mavi rengi yeni bitirdim ve bir hafta sonu cilaladım.

Did you know I spent all weekend doing it?

Tüm hafta sonunu bunu yaparak geçirdiğimi biliyor muydun?

I took it to Birmingham to holiday with some friends.

Birkaç arkadaşımla tatil yapmak için onu Birmingham'a götürdüm.

This is probably in around 2004, something like that.

Bu muhtemelen 2004 civarında, buna benzer bir şey.

I know what's coming.

Neyin geldiğini biliyorum.

Parked the car in Birmingham came back and somebody had smashed

Birmingham'da park halindeki araba geri geldi ve birisi

the side window and broken into the car.

yan camı kırarak arabanın içine girdi.

And not only that, they had obviously

Ve sadece bu da değil, belli ki

to get smashed that side window.

o yan camı kırmaları gerekiyordu.

They must have used a rock because there was a huge dent in the door

Taş kullanmış olmalılar çünkü kapıda

where they'd missed the first time and hit the door.

ilk seferinde ıskalayıp kapıya çarptıkları yerde büyük bir göçük vardı.

So all that beautiful paintwork, all that work.

Yani tüm o güzel boya işleri, tüm bu işler.

And I vowed I was very upset by that.

Ve buna çok üzüldüğüme yemin ettim.

I vowed I made a vow.

yemin ettim yemin ettim

I said, I'm never going to bother polishing or doing anything to a car ever again

Dedim ki, bir daha asla cilalama veya bir arabaya herhangi bir şey yapma zahmetine girmeyeceğim

because it's too heartbreak when you spend all that time and and another car

çünkü bu kadar zaman harcarken ve başka bir araba da

scratched a key or down the side of it as well.

bir anahtarı veya yan tarafını çizdiğinde çok üzülüyorum.

That was it, I said, never again.

İşte bu, dedim, bir daha asla.

But I have relented relented. Yeah, it's gone.

Ama ben pes ettim pes ettim. Evet, gitti.

What does that mean?

That means I've gone back on what I said. Yes.

Bu ne anlama gelir?

Bu, söylediklerimden geri döndüğüm anlamına geliyor. Evet.

If you relent, you go. You think, Oh, no, maybe not.

Eğer pes edersen gidersin. Oh, hayır, belki de değil diye düşünüyorsun.

So you give it a second thought, just a second thought.

Yani bir kez daha düşündün, sadece bir saniye düşündün.

And I thought, No, I'm just going to do it.

Ve düşündüm ki, Hayır, sadece yapacağım.

So hopefully I won't park it in Birmingham any more.

Umarım artık onu Birmingham'a park etmem.

It might get broken into. So a little tip there.

Araya girebilir. Yani orada küçük bir ipucu.

You are learning things today.

Bugün bir şeyler öğreniyorsun.

Don't park your car in the centre of Birmingham

Arabanızı çok güzel cilaladıysanız Birmingham'ın merkezine park etmeyin

if you've just given it a very high polish because people will think that

çünkü insanlar

you might be very wealthy.

sizin çok zengin olabileceğinizi düşünecektir.

You see enock use as a good freight phrase.

Enock kullanımını iyi bir navlun ifadesi olarak görüyorsunuz.

Hey, hello Inaki.

Merhaba Inaki.

I guess you are meticulous.

titizsin sanırım

Yes, I think that is a good word.

Evet, bence bu güzel bir söz.

That is a fantastic word.

Bu harika bir kelime.

I think that's a brilliant word introduced to everybody, meticulous. Yes.

Bence bu herkese tanıtılan harika bir kelime , titiz. Evet.

Fine details, doing everything,

İnce ayrıntılar, her şeyi yapmak,

you know, not just doing it ad hoc.

bilirsiniz, sadece geçici olarak yapmak değil.

Just doing it to find details going every every little inch.

Bunu sadece her bir santimde bir ayrıntıları bulmak için yapıyorum .

Every little square. Meticulous. Yes.

Her küçük kare. Titiz. Evet.

I always think being meticulous can also be

Her zaman titiz olmanın

maybe a of disorder

belki bir düzensizlik

can be can be, because I think you can become too obsessed.

olabileceğini düşündüm, çünkü bence çok takıntılı hale gelebilirsin.

That's what I thought was happening this week.

Bu hafta olacağını düşündüğüm şey buydu. İşte

I thought, well, that's it.

bu kadar diye düşündüm.

Mr. Steve finally flipped.

Bay Steve sonunda tersledi.

Well, I've got time now. Time on my hands.

Pekala, artık zamanım var. Zaman ellerimde.

Tom asks, How does it feel being away from work?

Tom, İşten uzakta olmak nasıl bir duygu?

Do you miss it a bit? Yes, I do, actually. Hmm.

Biraz özlüyor musun? Evet, aslında istiyorum. Hmm.

I do miss it. Well,

özlüyorum. Şey,

the thing is, we've had, you know,

olay şu ki,

after I stopped working a week later,

bir hafta sonra çalışmayı bıraktıktan sonra,

as you know, Saturday, my mother died.

bildiğiniz gibi Cumartesi, annem öldü. Bu

So I've had a lot of things to think about

yüzden

in the last few weeks and in the months since that's happened.

son haftalarda ve bu olaydan sonraki aylarda düşünecek çok şeyim oldu.

So I haven't really had a chance to think about it

Bu yüzden

too much about not being in work.

işte olmama konusunda çok fazla düşünme şansım olmadı.

But, yes, I well, I'm not missing it

Ama evet, pekala,

as much as I thought I would. Mm.

sandığım kadar özlemiyorum. mm.

Thank you for asking.

Sorduğun için teşekkürler.

But I think, you know, as the winter months

Ama bence, bilirsiniz, kış ayları

progressed, as there's less to do outside in the garden, R.V.

ilerledikçe, dışarıda bahçede yapacak daha az şey olduğundan, R.V.

twiddling my thumbs, thinking, What am I doing?

başparmaklarımı oynatarak, ne yapıyorum diye düşünüyorum.

And I will probably miss talking to people at work.

Ve muhtemelen işteki insanlarla konuşmayı özleyeceğim.

Mm. Contacting my customers.

mm. Müşterilerimle iletişim kurmak.

I used to enjoy that

Bundan zevk alırdım

and I probably will miss it.

ve muhtemelen özleyeceğim.

And I might at that point start looking for another job maybe.

Ve o noktada belki başka bir iş aramaya başlayabilirim .

Yeah. Mr.

Evet. Bey

doesn't think and doesn't want me to get out of town.

şehir dışına çıkmamı düşünmüyor ve istemiyor.

Well, I guess it is your life choice.

Pekala, sanırım bu senin yaşam tercihin.

If there is one thing that I always say to Steve, it's it's up to you.

Steve'e her zaman söylediğim bir şey varsa o da sana kalmış.

It's your choice. If you are here. I'm happy.

Bu senin seçimin. Eğer buradaysan. Mutluyum.

If you are working, I'm happy because you are happy and that's it.

Eğer çalışıyorsan, ben mutluyum çünkü sen mutlusun ve o kadar.

So as long as you are happy with

whatever it is you are doing, I am happy at the moment with within walking into town.

Yaptığın her ne ise, sen mutlu olduğun sürece, ben de şu anda kasabaya yürümekten mutluyum.

Yes, yes.

Having cups of coffee and all.

Evet evet. Bir

fincan kahve içmek falan. Çok

It's been lovely.

güzeldi.

And the lovely weather. Yes.

Ve güzel hava. Evet.

Shafiq. Daniel.

Şefik. Daniel.

Is there a difference between meticulous and OCD behaviour?

Titiz ve OKB davranışı arasında bir fark var mı?

Oh yes, that's a. Oh, definitely.

Ah evet, bu bir. Kesinlikle.

I. Not necessarily though you can.

I. Mümkün olsa da değil.

Yes, I think it's I think it's a very fine

Evet, bence bu çok ince bir

line.

çizgi.

The balance is very fine.

Denge çok iyi.

You can be meticulous lists, but I think when you become obsessed,

Listeleri çok titiz olabilirsiniz ama bence takıntılı hale geldiğinizde

that thing then takes over your whole life.

o şey tüm hayatınızı ele geçiriyor.

It becomes everything.

Her şey olur.

So you don't stop doing that thing.

Yani o şeyi yapmayı bırakma.

Or maybe a habit that you can't break out of and it starts to disrupt

Ya da belki bir türlü vazgeçemediğiniz ve

or damage your your life in some way.

hayatınızı bir şekilde bozmaya veya zarar vermeye başlayan bir alışkanlık.

Well, that's OCD behaviour is like when you go out of your house

Bu, OKB davranışı, evinizden dışarı çıktığınızda

and you keep going back to check that you've locked the door. Yes.

ve kapıyı kilitleyip kilitlemediğinizi kontrol etmek için geri döndüğünüzde olduğu gibi. Evet.

Or you keep checking, you've switched off a light switch.

Veya kontrol etmeye devam edersiniz, bir ışık anahtarını kapatmışsınızdır.

Meticulous just means you spending a lot of time on a task doing it

Titizlik, bir göreve çok zaman harcamak ve onu

very well to the finest detail.

en ince ayrıntısına kadar çok iyi yapmak anlamına gelir.

You want to have pride in what you've done.

Yaptıklarınla ​​gurur duymak istiyorsun.

You want to be able to enjoy the thing you've done.

Yaptığın şeyden zevk alabilmek istiyorsun.

So quite often a person will be meticulous.

Bu nedenle, çoğu zaman bir kişi titiz olacaktır.

Maybe a person who is creating things,

Belki bir şeyler yaratan bir kişi,

maybe if they are, they are a person, an artist.

belki eğer öyleyse, onlar bir insan, bir sanatçıdır.

Maybe they they want to make sure the thing they are doing or producing is perfect.

Belki de yaptıkları veya ürettikleri şeyin mükemmel olduğundan emin olmak istiyorlar.

So they will be very meticulous.

Bu yüzden çok titiz olacaklar.

They will do it very carefully.

Bunu çok dikkatli yapacaklar.

Yeah, but I think obsessive compulsion

Evet ama bence obsesif kompulsiyon

is when you go too far.

çok ileri gittiğin zamandır.

So that is that is always a type of disorder.

Yani bu her zaman bir tür bozukluktur.

And normally

Ve normalde hayatınızda

it will cause some sort of negative disruption

bir tür olumsuz bozulmaya

or affect on your life.

veya etkiye neden olur.

Yes, that's right. So, I mean, Mr.

Evet bu doğru. Demek istediğim, Bay

Duncan is meticulous in the way that he prepares

Duncan

his lessons, his recorded lessons to go out.

derslerini, kayıtlı derslerini hazırlarken titiz davranıyor.

He goes over it and over it to make sure the music is just right, everything is just right.

Müziğin doğru olduğundan, her şeyin yolunda olduğundan emin olmak için üzerinden tekrar tekrar geçer.

Perfect the way he wants it.

Onun istediği şekilde mükemmel.

You can do a report at work

İşyerinde bir rapor hazırlayabilir

and you can go through every word to make sure there aren't any spelling mistakes, that there aren't

ve herhangi bir yazım hatası olmadığından, raporda yanlış

anything

wrong with the report everything's in that you want you going over it

bir şey olmadığından emin olmak için her kelimenin üzerinden geçebilirsiniz.

with a fine tooth comb is another way of saying it.

söylemenin başka bir yolu.

Just checking it for mistakes. Yes.

Sadece hatalar için kontrol ediyorum. Evet.

And to make sure there's nothing wrong with it. But.

Ve yanlış bir şey olmadığından emin olmak için. Ancak.

But yes. Meticulous. It's a good word for that to know.

Ama evet. Titiz. Bunu bilmek için güzel bir kelime.

It is a good word. I like it. I like it a lot.

Bu iyi bir kelime. Beğendim. Onu çok severim.

People were talking about having a nap earlier, having afternoon naps.

İnsanlar daha önce kestirmekten, öğleden sonra kestirmekten bahsediyorlardı.

Did you discuss that? It's all a new habit, you see.

Bunu tartıştınız mı? Bunların hepsi yeni bir alışkanlık, görüyorsun.

Have you already discussed it?

Zaten tartıştınız mı?

Well, I was saying that over the past few nights I've had really good sleeps.

Şey, son birkaç gecedir gerçekten iyi uyuduğumu söylüyordum.

So my sleeping pattern, my habit has become very stable and very

Yani uyku düzenim, alışkanlığım çok istikrarlı hale geldi ve

I suppose I wake up every morning and I really do feel as if I've had a sleep.

sanırım her sabah uyanıyorum ve gerçekten de uyumuş gibi hissediyorum.

But we've also got into the habit of having a little sleep in the afternoon

Ama aynı zamanda öğleden sonraları biraz uyuma alışkanlığı edindik

and quite often people do in hot countries when it's too hot to go outside,

ve sıcak ülkelerde dışarı çıkılamayacak kadar sıcak olduğunda insanlar bunu sıklıkla yapar,

the best place to be is in a cool room lying on the bed, I think.

en iyi yer serin bir odada, yatakta uzanmaktır, sanırım. .

So what is the meaning of OCD?

Peki OKB'nin anlamı nedir?

Yes, I'm a bit of obsessive compulsive disorder.

Evet, biraz obsesif kompulsif bozukluğum var.

So a person who develops habits that they can't stop doing.

Yani yapmaktan vazgeçemeyeceği alışkanlıklar geliştiren bir kişi .

But also these habits take over their whole life.

Ama aynı zamanda bu alışkanlıklar tüm yaşamlarını ele geçirir.

And quite often the habits also mean

Ve çoğu zaman bu alışkanlıklar,

that maybe even the simplest task that they carry out during the day

belki de gün içinde yaptıkları en basit işin bile

becomes much more than it normally is.

normalden çok daha fazla olması anlamına gelir. Az önce

You just gave a very good example locking your door, so maybe the person will go back.

kapını kilitlemek için çok güzel bir örnek verdin, belki kişi geri döner.

The person with OCD will still will keep going back

OKB'si olan kişi yine de

to check to check that the door is locked

kapının kilitli olup olmadığını kontrol etmek için geri dönecek

and then they will do it again, check.

ve ardından tekrar yapacak, kontrol edecektir.

And then they go away and then they go back again and still check.

Sonra giderler ve sonra tekrar geri dönerler ve yine de kontrol ederler.

They are they really need to make sure

to assure themselves that the door is locked

Kapının kilitli olduğundan

and that over time can become a type of disorder.

ve zamanla bir tür düzensizliğe dönüşebileceğinden emin olmaları gerekiyor.

Whereas with my polishing the car, I've done it.

Oysa arabayı cilalarken, bunu yaptım.

Now it's done.

Şimdi bitti.

I was just meticulous in getting it,

Alırken çok titizdim,

but I'm not going to keep going back to check now that I've done it.

ama şimdi yaptığım için tekrar kontrol etmeyeceğim .

Right.

Sağ.

So it's yeah, some people wash their hands a lot as well

Yani evet, bazı insanlar da ellerini çok sık yıkar

because they're a bit obsessed with germs on, their hand.

çünkü ellerindeki mikroplara biraz takıntılıdırlar .

I think a lot of people are like that now and you cannot in fact, I know somebody that does that

Bence şu anda pek çok insan böyle ve aslında bunu yapamazsınız, bunu yapan birini tanıyorum

and they're always washing their hands and they get sores all over their hands.

ve her zaman ellerini yıkıyorlar ve ellerinin her tarafı yara oluyor.

The constant that's probably OCD. Yeah,

Muhtemelen OKB olan sabit. Evet,

because you obviously don't need to wash your hands that much,

çünkü belli ki ellerini o kadar çok yıkamana gerek yok ,

but it can become you know, I can imagine how that could happen.

ama bilirsin, bunun nasıl olabileceğini hayal edebiliyorum.

I mean, I'm a bit like that.

Yani ben biraz öyleyim.

You can the people often say I'm a bit OCD

İnsanlar genellikle benim biraz OKB'ye sahip olduğumu

with as a bit of a sort of a light hearted sort of joke.

bir tür hafif yürekli şaka olarak söyleyebilirler.

Well, some people believe that they are, even if it's just a very small thing,

Pekala, bazı insanlar çok küçük bir şey olsa bile öyle olduklarına inanıyorlar,

but really that they don't.

ama gerçekte öyle değiller.

I think I think a lot of people like to label themselves with these things

Bence pek çok insan bir şekilde dikkat çekmek için kendilerini bu şeylerle etiketlemeyi seviyor

to get some sort of attention.

.

So a lot of people say, oh, I'm so OCD, but.

Pek çok insan, oh, ben çok OKB'yim, ama diyor.

But they're not.

Ama değiller.

They're not. Yes.

Onlar değil. Evet.

When you get that sort of disorder, it takes over your whole life when it's.

Bu tür bir düzensizliğe yakalandığınızda, tüm hayatınızı ele geçirir.

Yes, some people say, well, I'm a bit OCD with cleaning my bathroom

Evet, bazı insanlar, banyo lavabomu falan ya da başka bir şeyi ya da tuvaleti temizlerken biraz OKB olduğumu söylüyor

sink or something or that or the toilet

or it could be when you're locking your car,

ya da arabanı kilitlerken olabilir,

even you lock your car, then you Oh, did I lock it then you go back.

hatta arabanı kilitlesen bile, o zaman sen Oh, yaptım mı? kilitle sonra geri dönersin

I do, I do that. Yeah.

Yaparım, bunu yaparım. Evet.

I could say I'm a bit OCD with locking the car, but you're not.

Arabayı kilitleme konusunda biraz OKB olduğumu söyleyebilirim ama sen değilsin.

But it's not a disorder.

Ama bu bir bozukluk değil.

It's just that I forget I've done it.

Sadece yaptığımı unutuyorum.

And then I, you know, in that situation, you were just making sure you were just checking.

Ve sonra ben, bilirsin, o durumda, sadece kontrol ettiğinden emin oluyordun.

So that's that's very different from, from doing it

Yani bu,

a thousand times every day in a certain way.

her gün belirli bir şekilde binlerce kez yapmaktan çok farklı.

So speaking of fun.

Yani eğlenceden bahsetmişken.

Oh, Tom EK. Hello, Tom EK.

Tom EK. Merhaba Tom EK.

That he pulled his tooth out this week.

Bu hafta dişini çektiğini.

Well, that doesn't sound like fun to me.

Pekala, bu bana pek eğlenceli gelmiyor.

Did you know that they could?

yapabileceklerini biliyor muydunuz?

Because of the rising prices of things, everything is becoming more and more expensive.

Eşyaların fiyatlarının artması nedeniyle her şey giderek daha pahalı hale geliyor.

You may have noticed, however, this is still free.

Fark etmiş olabilirsiniz, ancak bu hala ücretsizdir. Bu

This, by the way, is free.

arada, bu ücretsiz.

It doesn't cost anything.

Hiçbir maliyeti yok.

It costs us a lot to do it. But

Bunu yapmak bize çok pahalıya mal oluyor. Ama

it doesn't cost you anything.

sana hiçbir maliyeti yok.

So don't worry about that. Okay.

Bu yüzden endişelenme. Tamam aşkım.

We've got somebody watching from Crimea today.

Bugün Kırım'dan bizi izleyen biri var.

I was going to say sorry.

Üzgünüm diyecektim. Dişçiye gidecek paraları olmadığı için

I was going to say a lot of people that are doing their own dentistry

kendi diş hekimliğini yapan ve bu yüzden

because they can't afford to go to the dentist, so they are pulling their own teeth out.

kendi dişlerini çeken birçok insan diyecektim.

That's what Timex doing. Obviously. Yes.

Timex'in yaptığı da bu. Açıkça. Evet.

So sorry, Steve.

Çok üzgünüm Steve.

You do make do your own ear ringing as well.

Kendi kulak çınlatmanızı da yaptırırsınız.

We saw that.

Bunu gördük.

No, don't don't do that.

Hayır, bunu yapma.

Don't put anything in your ear and do your own ears arranging

Kulağınıza hiçbir şey sokmayın ve kulak düzenlemenizi kendiniz yapın

because you can you can damage burst an eardrum.

çünkü kulak zarına zarar verebilirsiniz.

Yeah but you see what this is on.

Evet ama bunun ne olduğunu görüyorsun.

We watched a programme last night and it's true in the UK it's very difficult.

Dün gece bir program izledik ve İngiltere'de bunun çok zor olduğu doğru.

You used to be able to get your ears.

Eskiden kulaklarınızı alabiliyordunuz.

Sorry, but nobody knows what you're talking about to get wax out of your ears.

Üzgünüm ama kimse kulaklarını tıkamak için neden bahsettiğini bilmiyor .

Sometimes people have this condition where the wax builds up in the ear and you can't hear properly.

Bazen insanlar, kulakta kirin biriktiği ve düzgün duyamadığınız bu duruma sahiptir.

So you have to go to the doctor and they have the nurse and they do something and take the wax out.

Yani doktora gitmeniz gerekiyor ve hemşireleri var ve bir şeyler yapıp ağdayı çıkarıyorlar. Birleşik

You used to be able to get it used to be able to get it done for free in the UK.

Krallık'ta ücretsiz olarak yaptırabilmek için alıştırabiliyordunuz.

I think you still can.

Bence hala yapabilirsin.

Well, not only in some places, most doctor surgeries stopped doing it for free now.

Eh, sadece bazı yerlerde değil, çoğu doktor ameliyatı artık ücretsiz yapmayı bıraktı.

And I know that because my mum used to have to have that done and you have to go and pay to have it done.

Ve bunu biliyorum çünkü annem bunu yaptırmak zorundaydı ve yaptırmak için gidip para ödemeniz gerekiyor.

But it's very tricky because you can get burst eardrums and you don't do that

Ama bu çok aldatıcı çünkü kulak zarları patlayabilir ve bunu

yourself and that never put anything in your ears.

kendin yapmazsın ve bu asla kulaklarına bir şey sokmaz.

Anything, your finger.

Herhangi bir şey, parmağın.

Yes, I suppose your finger is okay.

Evet, sanırım parmağınızda sorun yok. Bu

So I sometimes like to put my finger in my ear

yüzden bazen parmağımı kulağıma sokmayı

and have a little poke cotton wool buds and it's comfortable.

ve biraz pamuklu çubuklar dürtmeyi seviyorum ve bu çok rahat.

But sometimes I like to smell my finger as well.

Ama bazen parmağımı koklamayı da seviyorum.

Guesting afterwards, I don't know why I always

Daha sonra konuk olmak, neden her zaman

find the smell of my ear wax quite, quite enjoyable.

kulak kiri kokusunu oldukça, oldukça keyifli bulduğumu bilmiyorum.

Is that weird?

Garip değil mi?

That is we use yes.

Yani evet kullanıyoruz.

We have somebody watching from Crimea,

Kırım'dan izleyen biri var

but the name is it's Cyrillic.

ama adı Kiril.

So I couldn't couldn't, couldn't pronounce the name.

Yani yapamadım, adını telaffuz edemedim.

Hello. Hello. You've been on the news.

Merhaba. Merhaba. Haberlere çıktınız.

We saw it. You know, we saw that.

Onu gördük. Biliyorsun, bunu gördük.

What's happened to your bridge?

Köprünüze ne oldu?

You know, now that that's a lot going on, isn't that?

Biliyorsun, artık bu çok oluyor, değil mi?

Why are you laughing? I'm not laughing. Oh, okay.

Niye gülüyorsun? Ben gülmüyorum. Tamam.

But but yes, it's nice to have you on

Ama evet, sizinle birlikte olmak güzel ve neler olduğu

and be nice to hear, you know, any comments that you want to make about

, köprünüze ne olduğu hakkında yapmak istediğiniz herhangi bir yorumu duymak güzel.

what's happening, what's happened to your bridge?

Are we going oh, are going to have World War Three?

Gidiyor muyuz, Üçüncü Dünya Savaşı mı çıkacak?

Well, I'm hoping to

Şey, umarım

I have to say, I've always wondered what it would be like.

söylemeliyim ki, bunun nasıl bir şey olduğunu hep merak etmişimdir.

So you want to find out?

Yani öğrenmek istiyor musun?

So I know that's the problem. It's fun. Fun today, Mr.

Sorunun bu olduğunu biliyorum. Eğlenceli. Bugün eğlenceli, Bay

Duncan. Fun. Okay.

Duncan. Eğlence. Tamam aşkım.

What we're going to talk about war.

Savaş hakkında ne konuşacağız. ben

I started it. I know it's my fault.

başlattım Bunun benim hatam olduğunu biliyorum. Konuyu

It's you that kind of brought it up. Yes.

bu şekilde açan sensin. Evet.

But anyway, it's exciting to have somebody watching from Crimea.

Ama her neyse, Kırım'dan izleyen birinin olması heyecan verici.

I thought.

Düşündüm.

I thought you're going to say it's exciting having World War Three.

Üçüncü Dünya Savaşı'nın heyecan verici olduğunu söyleyeceğini sanmıştım.

I mean,

Yani,

I suppose it is kind of exciting, but

sanırım biraz heyecan verici ama

I guess I wouldn't like to do it more than once.

sanırım bunu bir kereden fazla yapmak istemezdim.

Even cotton wool buds in your ear is dangerous.

Kulağınızdaki pamuk tomurcukları bile tehlikelidir.

That is true.

Bu doğru.

Never stick anything in your ears because you can you can damage your ear drum.

Kulaklarınıza asla bir şey sokmayın çünkü kulak zarınıza zarar verebilirsiniz.

You can get infections, all sorts of things like that. Yes.

Enfeksiyon kapabilirsin, bunun gibi her türlü şey. Evet.

People people ignore their ears, though.

Yine de insanlar kulaklarını görmezden geliyor.

You never really think of your ears.

Asla kulaklarını düşünmüyorsun.

They're there on the side of your head on either side.

Her iki tarafta da kafanızın yanındalar.

Most people have them, but

Çoğu insan bunlara sahiptir, ancak yanlış gidene kadar

you never really think about them very much

onlar hakkında asla çok fazla düşünmezsiniz

until they go wrong.

.

And then suddenly it's everything is, oh, the world is coming to an end because your ears have a problem.

Ve sonra birdenbire her şey, ah, kulaklarınızın bir sorunu olduğu için dünyanın sonu geliyor.

But yes, it's true, Tom. We keep talking about Tommy.

Ama evet, bu doğru, Tom. Tommy hakkında konuşmaya devam ediyoruz.

He's mentioned about you, and we have discussed this

Senden bahsetmişti ve biz de

about you selling your merchandise merch.

mal ürünlerini satmanla ilgili bunu tartıştık.

Yeah, it's your t shirt.

Evet, bu senin tişörtün.

And we have discussed this.

Ve bunu tartıştık.

In fact, we were only talking we've spoken about it in previous weeks.

Aslında daha önceki haftalarda konuştuğumuz sadece konuşuyorduk.

Yes. We could sell mugs as well.

Evet. Bardak da satabiliriz.

Well, let's just Steve, if you want one.

Pekala, istersen sadece Steve yapalım.

Steve, I have to be honest.

Steve, dürüst olmalıyım.

A lot of people on YouTube over the years I've done this

Yıllar boyunca YouTube'da pek çok kişi bunu yaptım

and they have got into a lot

ve başları çok

of trouble. Why?

belaya girdi. Neden?

Because they can't sell the things.

Çünkü malları satamazlar.

So it always appears to be a great thing when you think of merchandise, maybe a mr.

Bu yüzden, malları düşündüğünüzde her zaman harika bir şey gibi görünüyor , belki bir bay.

Duncan Cup or maybe a mr.

Duncan Kupası veya belki bir bay.

Duncan Hat.

Duncan Şapkası.

But when you think about it,

Ama bunu düşündüğünüzde,

why, why, why would you go around the streets

neden, neden, neden

in your local area wearing this?

mahallenizdeki sokaklarda bunu giyesiniz ki?

I mean, really, why?

Yani, gerçekten, neden?

Why why would you do it?

Neden neden yapasın ki?

Maybe you're a teacher and you'd like all your students to wear one.

Belki bir öğretmensiniz ve tüm öğrencilerinizin bir tane giymesini istersiniz.

Yes, that's that's a that's a very small market.

Evet, bu çok küçük bir pazar.

If you would like if we can if if we can get it

Eğer yapabilirsek, eğer yapabilirsek yüze çıkarabiliriz

to a hundred, then we'll do it.

, o zaman yaparız.

Now, it has to be more than that. Steve Thousand then.

Şimdi, bundan daha fazlası olmalı. Steve Thousand o zaman.

Yes, it has to be at least a thousand bit good because there are overheads

Evet, en az bin bit iyi olması gerekiyor çünkü bir de genel giderler var

as well.

It's an overhead.

.

Bu bir ek yük.

Mr. DENTON Overhead is, is the expense of doing something.

Bay DENTON Genel gider, bir şey yapmanın masrafıdır.

So whenever you do anything, certainly commercial,

Bu nedenle, ne zaman bir şey yapsanız, kesinlikle ticari,

anything, commercial, anything from a business point of view, there is also always

herhangi bir şey, ticari, iş açısından herhangi bir şey , her zaman

a certain amount of money that you have to spend yourself to, to operate

kendinizi harcamanız, işletmeniz

and to to get the materials.

ve malzemeleri almanız gereken belirli bir miktar para vardır.

So this this is a great idea.

Yani bu harika bir fikir.

I didn't realise people would actually want this t shirt, but we will see what happens.

İnsanların bu tişörtü gerçekten isteyeceğini düşünmemiştim ama ne olacağını göreceğiz.

Yeah, if you do, let is know.

Evet, yaparsan haber ver.

But I get to a certain level we can do it.

Ama bunu yapabileceğimiz belli bir seviyeye geliyorum. Kendilerini birçok soruna bulaştıran

I do know from experience there are some YouTubers

bazı YouTuber'lar olduğunu deneyimlerime dayanarak biliyorum

who have got themselves into a lot of problems.

.

Well because the positive because. No I'm not.

İyi çünkü olumlu çünkü. hayır değilim

Well I'm not I'm not being negative I'm just talking about other people's experiences.

Olumsuz değilim, sadece diğer insanların deneyimlerinden bahsediyorum.

So, yes, I'm a little wary.

Yani, evet, biraz temkinliyim.

I'm not quite sure at the moment,

Şu anda pek emin değilim

but if we have a thousand people who want one of my t shirts, then maybe yes. But

ama tişörtlerimden birini isteyen bin kişi varsa, o zaman belki evet. Ama

it has to be a lot of people, unfortunately, because that's the way it works.

ne yazık ki çok sayıda insan olması gerekiyor çünkü bu iş böyle yürüyor.

Oh, we don't know what the break even is.

Oh, aranın ne olduğunu bile bilmiyoruz.

Do we have to work to work out very well?

Çok iyi çalışmak için çalışmak zorunda mıyız?

I know what it is. It's about a thousand, right?

Bunun ne olduğunu biliyorum. Bin civarında, değil mi?

Okay. Yes.

Tamam aşkım. Evet.

Olga says Hello, Olga.

Olga merhaba diyor Olga.

It's interesting you're speaking about ear wax

Kulak kiri hakkında konuşmanız ilginç

because today I pulled a lot of wax from my son's ear.

çünkü bugün oğlumun kulağından çok fazla kulak kiri çıkardım.

Okay, you. Yeah, I would.

Tamam sen. Evet, yapardım.

I would collect it and then, you know,

Onu toplardım ve sonra, bilirsiniz,

because of the the energy problem we've got at the moment,

şu anda sahip olduğumuz enerji sorunu nedeniyle,

collect all your ear wax, make it into a candle,

tüm kulak kirinizi [ __ ], bir mum haline getirir

and then you can use that to save on electricity.

ve sonra bunu elektrikten tasarruf etmek için kullanabilirsiniz. Kulağa

That sounds disgusting.

iğrenç geliyor.

I wonder if it would work.

İşe yarayacak mı merak ediyorum.

Maybe you could just put a wick inside your son's ear and just light it.

Belki de oğlunun kulağına bir fitil sokup onu yakabilirsin.

Yeah.

And he could walk around the house with a little, little flame.

Evet.

Ve evin içinde biraz alevle dolaşabiliyordu.

Yes, I.

Evet, ben.

Yeah, yeah.

Evet, evet.

Well, apparently already there's a shortage of candles in this country.

Görünüşe göre bu ülkede zaten bir mum kıtlığı var.

People have gone mad, they've gone crazy.

İnsanlar çıldırdı, çıldırdı. İngiltere'de

They've all gone out because they think the electricity

elektriğin iyi gitmeye başlayacağını düşündükleri için hepsi dışarı çıktı

in the UK is going to start well going off.

.

So they will be spending nights in darkness.

Bu yüzden geceleri karanlıkta geçirecekler.

So lots of people now have gone mad.

Artık pek çok insan çıldırdı.

They've gone crazy as they always do.

Her zaman olduğu gibi çıldırdılar.

First it was toilet paper during coronavirus

Önce koronavirüs sırasında tuvalet kağıdıydı

and now we have the energy crisis and lots of people have gone crazy buying candles.

ve şimdi enerji krizi yaşıyoruz ve birçok insan mum alırken çıldırdı.

Candles.

mumlar.

What will happen is that people will buy candles.

Ne olacak, insanlar mum alacak.

There will be a power cuts and then people will set fire to their homes and cities in the states. Yes.

Elektrikler kesilecek ve ardından eyaletlerde insanlar evlerini ve şehirlerini ateşe verecek. Evet.

So instead of having power cuts, we'll just have lots of house fires.

Yani elektrik kesintileri yerine bir sürü ev yangını yaşayacağız.

You'd be better off probably buying some batteries

Muhtemelen biraz pil satın almanız

and and getting some some love energy torches. Yes.

ve biraz sevgi enerjisi meşalesi almanız daha iyi olur. Evet.

And, you know, rechargeable batteries that I think

Ve bilirsiniz, güvenli olacağını düşündüğüm şarj edilebilir piller

that would be safe and candles sound nice.

ve mumların sesi güzel.

But there are a lot of house fires every year caused by people to burn candles. Yes.

Ancak her yıl insanların mum yakması nedeniyle çok sayıda ev yangını çıkıyor. Evet.

So, you know, it's something to be wary of.

Yani, bilirsin, dikkatli olunması gereken bir şey.

They're doing a lot of service today, by the way.

Bu arada, bugün çok hizmet ediyorlar.

We're giving lots of good advice.

Pek çok iyi tavsiye veriyoruz.

Don't put your finger in your ear or anything in your ear.

Parmağınızı kulağınıza veya kulağınıza herhangi bir şey sokmayın.

Don't put it into fire.

Ateşe atmayın.

And also, if you are going to

Ayrıca

to make sure you are prepared for your power cuts,

elektrik kesintilerine karşı hazırlıklı olmanızı sağlayacaksanız mum yerine

use torch or a battery operated light instead of candles.

meşale veya pilli ışık kullanın .

So I think we're doing a very good job today.

Bu yüzden bugün çok iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyorum. İnsanlara yardım ettiğimiz için

I think we deserve some sort of Nobel prise

bir çeşit Nobel ödülünü hak ettiğimizi düşünüyorum

for helping people. Yes.

. Evet.

I was going to say then, this is not in my head.

O zaman diyecektim ki, bu benim kafamda değil.

Yeah, they're talking about us having to have three hour power cuts.

Evet, üç saatlik elektrik kesintisi yapmamız gerektiğinden bahsediyorlar.

Yeah.

Evet.

Because if, you know, not to not have gas coming across,

Çünkü eğer, bilirsiniz, karşıdan gaz gelmemesi ,

okay, that's not that's not going to work.

tamam, bu işe yaramayacak.

It's highly unlikely.

Bu pek olası değil.

And if it if it is, it's not probably not going to be at night.

Ve eğer öyleyse, muhtemelen gece olmayacak.

So. Well, they're saying they're not buying candles.

Bu yüzden. Mum almadıklarını söylüyorlar.

Well, they are.

They're saying in the evening, 3 hours in the evening, between four and seven.

Öyleler.

Akşam 3 saat, dört ile yedi arası diyorlar.

But when you're cooking empty, well, that's what I can't believe.

Ama boş yemek pişirirken, işte buna inanamıyorum.

The stupid Thames River power cuts.

Aptal Thames Nehri elektrik kesintileri.

The last time we had power cuts, when the electricity was purposely

cut off around the country, was in the 1970s.

Ülke genelinde elektriğin kasıtlı olarak kesildiği en son 1970'lerdeydi.

So that's the last time it actually happened was when everything when in fact,

Yani bu gerçekten en son gerçekleştiği zamandı, aslında her şey

thinking about it, the 1970s,

düşünüldüğünde, 1970'ler,

at least the mid 1970s, are very similar to what we're experiencing now.

en azından 1970'lerin ortaları, şu anda deneyimlediğimiz şeye çok benziyor.

Energy problems, energy shortages,

Enerji sorunları, enerji kıtlıkları,

everything became very expensive, lots of economic problems.

her şey çok pahalı hale geldi, bir sürü ekonomik sorun.

So it is strange.

Bu yüzden garip. Şu anda

We're having a very strange feeling

çok garip bir

of déja vu at the moment.

deja vu duygusu yaşıyoruz.

It would appear that we are reliving the 1970s,

Görünüşe göre 1970'leri yeniden yaşıyoruz,

earlier, as Jane says,

daha önce, Jane'in dediği gibi,

we might wear your t shirt while

watching your lessons if you want to sell some.

biraz satmak istersen derslerini izlerken senin tişörtünü giyebiliriz.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

Anyway, we will see what happens there.

Her neyse, orada ne olacağını göreceğiz.

It's a it's a very big commitment

Bu benim açımdan çok büyük bir taahhüt

on my part.

.

Yeah.

She's sort of done that before, haven't you?

Evet.

Bunu daha önce yaptı, değil mi?

Well, I've never actually done it before.

Aslında daha önce hiç yapmadım.

I went well it's not, it's not going to be fun, fun, fun.

İyi gittim değil, eğlenceli, eğlenceli, eğlenceli olmayacak.

Brenda. Venus. Hello, Brenda.

Brenda. Venüs. Merhaba Brenda.

Something happy we have Brenda for the first time.

Brenda'ya ilk kez sahip olduğumuz için mutlu bir şey.

Brenda Lammas.

Brenda Lammas.

Hello to you, Brenda.

Sana merhaba Brenda.

Can I say hi and welcome.

Merhaba ve hoşgeldiniz diyebilir miyim?

It's nice to see you here today from Argentina.

Bugün Arjantin'den sizi burada görmek güzel.

Argentina. We have a lot of people watching.

Arjantin. İzleyen çok insanımız var.

We do.

Yaparız.

From from South America.

Güney Amerika'dan.

Yes. Brazil, Argentina, Brazil.

Evet. Brezilya, Arjantin, Brezilya.

A lot of people.

Bir çok insan.

So you are not alone.

Yani tek başına değilsin.

You're going to have lots of friends of

Şili'de bir sürü arkadaşın olacak

Chile. Yes.

. Evet.

Really? I'm not. I'm fine.

Gerçekten mi? Değilim. Ben iyiyim.

I'm quite warm, actually.

Aslında oldukça gerginim.

That was a joke.

Şakaydı.

Chile, if you say you're Chile, that's a country.

Şili, Şili'yim dersen, orası bir ülkedir.

But if you're Chile means you cold as an English word, doesn't it, Mr.

Ama eğer Şili iseniz, İngilizce bir kelime kadar soğuksunuz demektir, değil mi, Bay

General? It does explain these things.

General? Bu şeyleri açıklıyor.

The spelling is different in Spanish it's different, but the pronunciation is the same.

İspanyolca'da yazım farklıdır, farklıdır, ancak telaffuz aynıdır.

Yes, they are homophones.

Evet, onlar sesteş sözcüklerdir.

Yes, that's what it is.

Evet, olan bu.

Two words that sound similar.

Kulağa benzer iki kelime.

They sound the same,

Kulağa aynı geliyor,

Palmira says.

diyor Palmira.

I avoid eating apples in bed. I wonder why?

Yatakta elma yemekten kaçınırım. Nedenini merak ediyorum?

What's?

Ne var?

There is a sentence I did not expect to hear today.

Bugün duymayı beklemediğim bir cümle var.

I like eating apples in bed now I avoid doing it says probably.

Yatakta elma yemeyi seviyorum artık yapmaktan kaçınıyorum muhtemelen diyor.

Yes, it's probably good because I don't know why.

Evet, muhtemelen iyi çünkü nedenini bilmiyorum.

Oh yes, an apple could have come out of your ears

Ah evet, duyusal olarak kulaklarınızdan bir elma çıkmış olabilir ki,

as sensory know something to do with the wax.

balmumu ile ilgili bir şeyler bilin.

Well, that's what my mother used to say to me.

Şey, annem bana böyle derdi.

Well, my mother used to say to me, your ears are full of wax.

Şey, annem bana derdi ki, kulakların balmumu dolu.

And she said, there are carrots growing inside your ears.

Ve dedi ki, kulaklarının içinde büyüyen havuçlar var.

That's what my mum used to say to me.

Annemin bana söylediği buydu.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

I mean, first of all, it's physically impossible to have carrots

Yani, her şeyden önce,

growing inside your ears, but that's what it means to sack children, isn't it?

kulaklarınızın içinde havuç büyümesi fiziksel olarak imkansız, ama çocukları kovmak da bu demek, değil mi?

Yeah, it's what they say to children.

Evet, çocuklara öyle derler.

Oh, yes.

Oh evet.

Christina says if you have a Turkish bath

Christina, Türk hamamınız varsa

and we would say sauna. Hmm.

sauna deriz diyor. Hmm.

So lots of steam.

Çok fazla buhar.

Yeah.

That improves the.

Evet.

Bu iyileştirir.

The earwax situation. Oh, yes.

Kulak kiri durumu. Oh evet.

Because it will loosen it up, won't it?

Çünkü onu gevşetecek, değil mi?

Will it all fall out? Maybe it will.

Hepsi düşecek mi? Belki olur.

It may be.

Olabilir.

It's very slippery inside a Turkish bath because everyone's earwax is coming out.

Hamamın içi çok kaygandır çünkü herkesin kulak kiri dışarı çıkar.

They'll melt and you might slip up.

Eriyecekler ve ayağınız kayabilir.

You know, you end up looking like a melted candle.

Bilirsin, sonunda erimiş bir mum gibi görünürsün.

Yeah.

You've got these sort of dribbles of wax coming out of your ear.

Evet. Kulağınızdan

bu tür kulak kiri damlaları çıkıyor.

But when you have to sort of soften the I mean, my mother used to have this problem,

Ama bir nevi yumuşatmanız gerektiğinde , yani annemin bu sorunu vardı,

you just have to put oral drops in to soften the wax.

sadece ağdayı yumuşatmak için ağızdan damlalar sürmeniz yeterli.

And so it must be a similar thing going into a steam.

Ve bu yüzden buhara giden benzer bir şey olmalı.

Yeah, we'll have to get one, Mr. Duncan.

Evet, bir tane almamız gerekecek, Bay Duncan.

Not that we've got earwax problems.

Kulak kiri problemimiz olduğundan değil.

No, I don't. It's not something I suffer from.

Hayır, bilmiyorum. Bu benim muzdarip olduğum bir şey değil.

Thankfully, everything else is going wrong with my ears.

Neyse ki, kulaklarımda her şey ters gidiyor.

I have I have tinnitus that sometimes gets on my nerves, especially at night.

Bazen, özellikle geceleri sinirlerimi bozan bir kulak çınlamam var.

I can hear

in my ear and having a bit of that haven't even my ear

Kulağımın içinde duyabiliyorum ve bunun biraz olması kulağımın kulak kirini bile

earwax heals councils says

iyileştirmedi konseylerin söylediği

and interesting to hear so straight out of here and then under there.

ve buradan ve sonra oradan bu kadar doğru duymak ilginç .

Or maybe you have to get somebody else's earwax.

Ya da belki başka birinin kulak kirini almalısın.

You have to go up to somebody in the street and you have to say, Could I have some of your earwax,

Sokakta birinin yanına gitmeli ve 'Kulak kirinden biraz alabilir miyim

please?

lütfen?

We've got our cold here from Colombia.

Nezlemizi burada Kolombiya'dan kaptık. Bynea soyumuza göre

I've know I've probably taken your name incorrectly

muhtemelen adını yanlış anladığımı biliyorum

according to our Bynea line.

.

Sorry, I can't pronounce your language.

Üzgünüm, dilinizi telaffuz edemiyorum. Sen

You're from Colombia.

Kolombiyalısın.

So there we have somebody else from South America.

Yani orada Güney Amerika'dan başka biri var.

We do.

Yaparız.

We have we have is in South America, isn't it?

Güney Amerika'da var, değil mi?

I mean, I'm

Yani,

you know, I might look stupid by saying that. Yes.

biliyorsun, bunu söyleyerek aptal gibi görünebilirim. Evet.

I mean, you look stupid saying is it.

Yani, öyle mi diyerek aptal görünüyorsun.

Well, I did. I'm not

İyi ben yaptım.

100% familiar with Colombia is definitely.

Kolombiya'ya kesinlikle %100 aşina değilim.

Yes, yes.

Evet evet.

I can assure you, Christine is suffering from tonight as well.

Sizi temin ederim, Christine de bu gecenin acısını çekiyor.

It's quite common, probably all your days in nightclubs when you were younger

Oldukça yaygın, muhtemelen daha gençken gece kulüplerinde geçirdiğin tüm günlerin ve

and when you were doing radio or maybe just doing headphones,

radyoculuk yaptığın ya da belki sadece kulaklık taktığın,

maybe just doing this live stream with you shouting in my ear, we'll have to get like that.

belki sadece bu canlı yayını yaparken kulağıma bağırdığın zamanlarda, böyle olmamız gerekecek.

Like a a plastic sort of babble.

Plastik bir tür gevezelik gibi.

Okay.

Tamam aşkım.

They do that now in orchestras

Bunu şimdi orkestralarda yapıyorlar

because if some of the

çünkü bazıları

say you're in an orchestra and you've obviously got

bir orkestrada olduğunuzu ve

the brass instruments like the trumpet, the trumpets are very loud and the. Yes.

trompet gibi nefesli çalgılara sahip olduğunuzu söylüyorsa, trompetler çok gürültülü ve üflemeli çalgılar var. Evet.

Well that they now put these baffles up, these plastic screens so that the people

Peki, şimdi bu bölmeleri , bu plastik perdeleri koydular ki

in front of the brass instruments

pirinç enstrümanların önündeki insanlar

don't get ear problems from that, from the noise of that.

bundan, bunun gürültüsünden kulak problemi olmasın.

Same with the drums.

Davullarla aynı.

Yeah.

Evet.

You see it quite often in bands.

Bunu gruplarda oldukça sık görürsünüz.

Yes, quite often. The drum section.

Evet, oldukça sık. Davul bölümü.

The drummer will be behind some sort of screen because the other musicians

Davulcu bir çeşit ekranın arkasında olacak çünkü diğer müzisyenler

are very close to the impact, the actual sound of the drum.

darbeye, davulun gerçek sesine çok yakın.

So it causes a percussive reaction.

Bu yüzden vurmalı bir reaksiyona neden olur.

And if you have that for too long or too many times, it can really.

Ve buna çok uzun süre veya çok fazla sahipseniz, gerçekten olabilir.

It can really mess your ears.

Gerçekten kulaklarınızı karıştırabilir.

Yeah.

Evet.

Like if you you're working in any noisy environment, say you're working on digging roads

Mesela herhangi bir gürültülü ortamda çalışıyorsanız, diyelim ki yol kazma işinde çalışıyorsunuz

and you've got a pneumatic drill or in a factory, people used to get it.

ve havalı matkabınız var ya da bir fabrikada, insanlar onu alırdı.

So that's could be why you've got a bit of that tinnitus or tinnitus.

O yüzden biraz kulak çınlaması veya kulak çınlaması yaşamanızın nedeni bu olabilir.

Yeah. So deafness

Evet. Yani sağırlıktan

because of the deaf and I used to Hasan Hasan.

dolayı sağırlık ve ben Hasan Hasan'a alışkınım.

He's an interesting story about you better be.

O senin hakkında ilginç bir hikaye.

It's interesting and it's fun if feels right.

Doğru hissettiriyorsa ilginç ve eğlenceli.

So when I used to go to nightclubs the next day,

Yani ertesi gün gece klüplerine gittiğimde

your hearing is gone a bit, hasn't it?

biraz işitmen gitti değil mi?

So your hearing is being reduced the next day.

Yani ertesi gün işitmeniz azalıyor.

You're aware it takes a so I got into the habit thinking

Biliyorsunuz bu biraz zaman alıyor, ben de yaşlandıkça işitme duyumun azalmasını istemem diye düşünmeyi alışkanlık haline getirdim

I don't want to my hearing to decrease as I got older the damage

so I used to buy these ear plugs

these wax ear plugs which you can buy from a chemist.

.

When you say wax, though, it's not else's ear wax.

Ancak kulak kiri deyince başkasının kulak kiri değil.

No, it looks like sort of white.

Hayır, biraz beyaza benziyor.

You can get these these sort of foam things to put in your ears.

Bu tür köpük şeyleri kulaklarına takabilirsin.

So this is a fun story. Well, I'm saying it's fun.

Yani bu eğlenceli bir hikaye. Eh, eğlenceli olduğunu söylüyorum. Bu

It is. Bear with me.

. Benimle kal.

I didn't like the foam ones because they're bright yellow and they look stupid in a nightclub.

Köpüklü olanları sevmedim çünkü parlak sarılar ve bir gece kulübünde aptalca görünüyorlar.

So I used to buy these black swans, that little wax sort of cylinders,

Bu siyah kuğuları, o küçük balmumu türünden silindirleri alırdım

and you mow them and you push them into area and it just takes all the

ve onları biçersiniz ve onları bir alana itersiniz ve bu, bildiğiniz her şeyi alır

you know, it protects your ears against the sound of the loud music.

, yüksek sesli müziğin sesine karşı kulaklarınızı korur.

Okay, so I used to do this every time I went out to a nightclub.

Tamam, bunu ne zaman bir gece kulübüne gitsem yapardım.

But one day

Ama bir gün

when you get hot, they they get very soft.

ısınınca çok yumuşarlar.

And one morning I couldn't get it out.

Ve bir sabah çıkaramadım.

It had gone right inside my ear.

Kulağımın içine gitmişti.

This wax from this ear defender, a defender, I call it.

Bu kulak koruyucudan gelen bu balmumu, ben ona koruyucu diyorum.

And I had to go to the doctors.

Ve doktorlara gitmek zorunda kaldım.

And then I was referred to the hospital because they couldn't get it out, because it had gone

Sonra hastaneye sevk edildim çünkü çıkaramadılar, çünkü

solid in my ear and I had to go and have somebody

kulağıma sağlam bir şekilde girmişti ve gidip

with a pair of tweezers pull it out of my ear.

cımbızla kulağımdan çıkarması gerekiyordu.

This is your fun story.

Bu senin eğlenceli hikayen.

I mean, it's fun.

Demek istediğim, eğlenceli.

It's fun.

It was fun because we were laughing

Eğlenceli.

Eğlenceliydi çünkü kulaklarımı sesten korumak için

at the fact that I'd done something to try and protect my ears from the sound.

bir şeyler yaptığım gerçeğine gülüyorduk .

Yes, I got the wax stuck in my ears.

Evet, kulaklarıma kulak kiri takıldı.

So you've got to be careful where you get the irony.

Bu yüzden ironiyi nerede yakaladığınıza dikkat etmelisiniz.

But you're happy anyway.

Ama yine de mutlusun.

You're hearing's pin sharp. You can hear that.

Keskin bir ses duyuyorsunuz. Bunu duyabilirsin.

You can hear everything you can.

Duyabildiğin her şeyi duyabilirsin.

A lot of people wake up the next morning

Pek çok insan,

after going to a nightclub and they find

bir gece kulübüne gittikten sonra ertesi sabah uyanır ve vücutlarının çeşitli yerlerinde

a lot of strange things stuck

pek çok tuhaf şeyin sıkışmış olduğunu görür

in various parts of their body.

.

Yeah, it's dope.

Evet, uyuşturucu.

So you can buy Louis. You can actually buy the chemist.

Böylece Louis'i satın alabilirsin. Aslında eczane satın alabilirsiniz.

These these ear defenders, they're called.

Bunlara kulak koruyucular deniyor.

Okay, and they are made of wax.

Tamam, ve balmumundan yapılmışlar.

You can get the foam ones, but you can also get wax ones.

Köpük olanları alabilirsin ama ağda olanları da alabilirsin.

And they are designed better than the foam ones and they don't.

Ve köpük olanlardan daha iyi tasarlanmışlar ve değiller.

They're discreet as well.

Onlar da sağduyulu.

You can't see them.

Onları göremezsiniz.

Where is the foam one? The bright yellow. They stick out.

Köpük olan nerede? Parlak sarı. Dışarı çıkıyorlar.

You look stupid. Oh, you're being sponsored by them.

Aptal görünüyorsun. Oh, onlar tarafından destekleniyorsun.

But you can definitely get the the wax is very it's a bit like candle wax,

Ama ağdayı kesinlikle elde edebilirsiniz, biraz mum gibi

but it's softer and you can mould it. Yes.

ama daha yumuşak ve kalıplayabilirsiniz. Evet.

So it's it's a real thing.

Yani bu gerçek bir şey.

You got to be careful not to push it into.

İçine atmamaya dikkat etmelisin.

After spending 40 minutes telling people not to not stick things in their ears, Mr.

İnsanlara kulaklarına bir şey sokmamalarını söyleyerek 40 dakika geçirdikten sonra , Bay

Steve tells you that he likes sticking things into it.

Steve size kulaklarına bir şeyler sokmayı sevdiğini söylüyor.

Well, I think I just put it too far.

Şey, sanırım çok ileri götürdüm.

It went too far in young people.

Gençlerde çok ileri gitti.

Yes, it better make sense. Earwax stories is a fun now.

Evet, mantıklı olsa iyi olur. Earwax hikayeleri artık eğlenceli. Bugün

Did you contemplate Mr.

Bay Duncan'ı düşündünüz mü

Duncan today?

?

We might end up talking about earwax.

Sonunda kulak kiri hakkında konuşabiliriz.

No, there's always some surprise on the live stream.

Hayır, canlı yayında her zaman bir sürpriz olur.

Is when there's always some subject we didn't plan to talk about.

Her zaman hakkında konuşmayı planlamadığımız bir konu olduğunda.

But because of you wonderful people

Ama buradaki harika insanlar sayenizde

on here, then we

suggesting all these things to us.

tüm bunları bize öneriyoruz.

Then we can.

O zaman yapabiliriz.

We end up talking about all sorts of different subjects.

Sonunda her türden farklı konu hakkında konuşuyoruz.

We are having fun today.

Bugün eğleniyoruz.

It might not look like it.

Öyle görünmeyebilir.

It might not look like it where you are sitting at the moment.

Şu anda oturduğunuz yerde öyle görünmeyebilir.

But we are having fun

Ama

today.

bugün eğleniyoruz.

I hope you are enjoying yourself this morning.

Umarım bu sabah keyfin yerindedir.

Oh yes.

Wants to buy boxer shorts with your face on boxer shorts

Oh evet.

Senin yüzün

with my face on the front or the back.

benim yüzüm önde veya arkada olacak şekilde boxer şort üzerinde olacak şekilde boxer şort satın almak istiyor.

Maybe it maybe they want my face on the back

Belki de

to remind them where they are is

nerede olduklarını hatırlatmak için yüzümü arkada bırakmak istiyorlar

because, because my face, you see, I forget it.

çünkü, çünkü yüzüm, anlıyor musun, onu unutuyorum.

Talking of underpants.

Külottan bahsetmişken.

Here's Mr.

Bay

Steve in the garden this morning. In his underpants?

Steve bu sabah bahçede. İç çamaşırında mı?

Oh, Mr. Duncan, why are you showing that up?

Oh, Bay Duncan, bunu neden gösteriyorsunuz?

It's.

I don't share that, Mr..

Onun.

Bunu paylaşmıyorum Bay.. Bay

Don't get Mr.

Steve in the garden this morning in his underpants.

Steve'i bu sabah bahçeye donuyla sokma.

I don't know what he was doing with those cows, but he looks

O ineklerle ne yaptığını bilmiyorum ama

very excited, I thought.

çok heyecanlı görünüyor, diye düşündüm.

Mr. Duncan Well, that's funny.

Bay Duncan Bu çok komik.

I suppose that is funny.

Sanırım bu komik. Demek

That is that you mean that Mr.

istediğin, Bay

Steve in his underpants in the garden.

Steve'in iç çamaşırlarıyla bahçede olması.

Why were you walking around the garden this morning in your underpants

Neden bu sabah bahçede donunla dolaşıyordun ki

while I was not fully dressed and I saw the cows

ben tam giyinmedim ve

you see in the garden eating, the grass cuttings

bahçede gördüğün inekleri yemek yerken gördüm, dün

that I put out for them because I cut the grass yesterday, hopefully for the last time.

çimleri biçtiğim için onlar için çıkardığım biçmeler , umarım son olur. zaman.

Okay, good.

Tamam iyi.

Before winter.

Kıştan önce.

And I'm always excited when the cows come out.

Ve inekler çıktığında hep heyecanlanırım.

So I went out and had a look at them and I hadn't got any

Bu yüzden dışarı çıktım ve onlara bir göz attım ve bende hiç yoktu, zaten

just I couldn't be bothered to go upstairs

yukarı çıkıp

and go what I look like anyway.

göründüğüm gibi gitmeye canımı sıkamazdım.

Yes. Oh, Mr.

Evet. Bay

Duncan, what are you wearing?

Duncan, ne giyiyorsunuz?

Oh, those are those underpants.

Oh, bunlar o iç çamaşırları.

I'm not going to say what they are. I think they are underpants.

Ne olduklarını söylemeyeceğim. Bence iç çamaşırları.

I'm not going to say what they are.

Ne olduklarını söylemeyeceğim.

Mr. Steve is walking around the garden in his underwear

Steve Bey bahçede iç çamaşırlarıyla dolaşıyor

and we wonder why the neighbours always complain about his salary.

ve komşuların neden sürekli maaşından şikayet ettiğini merak ediyoruz.

She says Hello and goodbye.

Merhaba ve hoşçakal diyor.

I'm in the street waiting the rent.

Sokakta kirayı bekliyorum.

I'm on holiday.

Tatildeyim.

Yes, I mean, I'm in Mar del Plata.

Evet, yani, Mar del Plata'dayım.

Yes, we know because we looked earlier.

Evet, daha önce baktığımız için biliyoruz.

Would you like to see who he is?

Kim olduğunu görmek ister misin?

Claude, here on the beach, Mr. Steve?

Claude, burada, sahilde mi, Bay Steve? O

That she is.

öyle.

She's having fun.

Eğleniyor.

Claudia is on the beach.

Claudia sahilde.

Having fun. Having fun.

Eğlenmek. Eğlenmek.

She's having fun. David, look at that. I'm jealous.

Eğleniyor. David, şuna bak. Kıskancım.

Yeah, I'm jealous. I said that earlier.

Evet, kıskandım. Bunu daha önce söyledim.

We are very jealous because we want to have a holiday,

Tatil yapmak istediğimiz için çok kıskanıyoruz

but it looks as if we're not going to have a holiday well, we were thinking of going abroad.

ama görünüşe göre iyi tatil yapamayacakmışız , yurt dışına gitmeyi düşünüyorduk.

It's not it's not looking good.

İyi görünmüyor değil.

It's already mid-October. And to be honest with you,

Zaten Ekim ortası. Ve size karşı dürüst olmak gerekirse, yılın bu zamanında

the weather in Europe is not great at this time of year.

Avrupa'da hava pek iyi değil .

I will be honest with you. Well, thank you, Christine.

sana karşı dürüst olacağım Teşekkürler, Christine.

What's that?

Bu da ne?

Resilience.

I've got beautiful legs.

Dayanıklılık.

Güzel bacaklarım var.

A lot of people do.

Birçok insan yapar.

You shouldn't be so worried then about your your journey

O halde

into the garden this morning in your underpants.

bu sabah bahçeye donunla çıktığın yolculuk için bu kadar endişelenmene gerek yok.

So you shouldn't worry about it.

Bu yüzden endişelenmemelisin.

It's it's probably it's probably going to get us

Muhtemelen bize

lots of new view is like this you see so there is Mr.

pek çok yeni görüş kazandıracak, bunun gibi, Bay

Steve talking to the cows this morning in his underwear

Steve bu sabah iç çamaşırlarıyla ineklerle konuşuyor

and the cows don't look very interested for some reason.

ve inekler nedense pek ilgili görünmüyor .

I know the cows don't appreciate my legs at all.

İneklerin bacaklarımı hiç takdir etmediğini biliyorum.

No, they don't.

Hayır, yapmazlar.

They're sturdy runners.

Dayanıklı koşuculardır.

Those are all years of cross-country running. Okay.

Bunların hepsi kros koşusu yılları. Tamam aşkım.

Although it's played havoc with my hips. Yes.

Kalçalarımı mahvetmesine rağmen. Evet.

Mr. Steve at the moment has an obsession with his hips.

Bay Steve'in şu anda kalçalarıyla ilgili bir takıntısı var.

He believes he he believes that

maybe his hips are starting to wear away.

Kalçalarının yıpranmaya başladığına inandığına inanıyor.

So he is a little bit worried he might have to have his hips replaced.

Bu yüzden kalçalarını değiştirmek zorunda kalabileceğinden biraz endişeli.

I'm thinking, you know, I'm going to book myself, book myself in

Düşünüyorum da, bilirsiniz, kendime yer ayıracağım,

because there's a 2 to 3 year waiting list in the UK to have your hips replaced. Yes.

çünkü Birleşik Krallık'ta kalçalarınızın değiştirilmesi için 2 ila 3 yıllık bir bekleme listesi var. Evet.

Well that's it.

İşte bu kadar.

So I need to, you know, get to the doctor

Yani, bilirsin, doktora gidip,

and say, book me in now, book your place now.

beni şimdi ayırtın, yerinizi şimdi ayırtın demeliyim.

Because I think in 2 to 3 years time I'm

Çünkü 2-3 yıl sonra

going to be hobbling around with sticks. Yeah.

sopalarla ortalıkta topallayacağımı düşünüyorum. Evet.

Because of all the running

I've done in my formative years,

Biçimlendirici yıllarımda yaptığım tüm koşular yüzünden,

over many years has worn my hips away.

uzun yıllar kalçalarımı yıprattı.

I don't think it's that serious, actually, but I've got to be careful.

Aslında o kadar ciddi olduğunu düşünmüyorum ama dikkatli olmalıyım.

But yes. So fun, Mr. Duncan.

Ama evet. Çok eğlenceli, Bay Duncan.

Don't do that. Mr.

Bunu yapma. Bay

Duncan, please.

Duncan, lütfen.

What?

Ne?

What, what if anyone went past walking their dog?

Ya biri köpeğini gezdirirken yanından geçerse?

Well, yes. Well, the neighbour could have seen me.

İyi evet. Komşu beni görmüş olabilir. O

They would had they would have been outraged by that that sight.

manzara karşısında çileden çıkacaklardı.

That's almost obscene.

Bu neredeyse müstehcen.

There are people that hang around local parks doing that and there is Mr.

Bunu yaparak yerel parklarda dolaşan insanlar var ve

Steve taunting the cows.

ineklerle alay eden Bay Steve var.

Yes, Inaki, I will do that.

Evet, Inaki, bunu yapacağım.

You will have to take a video shot for Mr.

Bay

Duncan behind his back without him knowing.

Duncan'ın haberi olmadan onun arkasından video çekimi yapmanız gerekecek.

Oh, yes.

Oh evet.

And an embarrassing one.

Bir de utanç verici.

Oh, but the thing is, Inaki, I wouldn't know how to put on. Mr.

Oh, ama olay şu ki, Inaki, nasıl giyineceğimi bilemem. Bay

Duncan has full control, so I therefore

Duncan tam kontrole sahip, bu yüzden ben

just.

sadece.

I think that's why the cows came over, because they obviously saw me.

Sanırım inekler bu yüzden geldi çünkü beni gördükleri belliydi.

Yeah.

Evet.

You know, in my hand, they must have thought you were the bull.

Biliyor musun, benim elimde senin boğa olduğunu düşünmüş olmalılar. Bay

I don't know how the

nasıl bilmiyorum

Mr.. We're not going to go there, although it is fun.

.. Eğlenceli de olsa oraya gitmeyeceğiz.

We're having fun.

Eğleniyoruz.

So we are talking about we're talking about fun today.

Yani bugün eğlenceden bahsediyoruz.

Fun things.

Eğlenceli şeyler.

Do you like to have fun?

Eğlenmek ister misin?

I know I do sometimes.

Bazen yaptığımı biliyorum.

Apparently, Mr. Steve is rowdy.

Görünüşe göre, Bay Steve kabadayı.

I'm not sure if Mr. Steve is rowdy.

Bay Steve'in kabadayı olup olmadığından emin değilim.

He might be causing.

O sebep olabilir.

Causing some distress to the local wildlife fun.

Yerel vahşi yaşam eğlencesinde biraz sıkıntıya neden oluyor.

We're having fun. That's all it is.

Eğleniyoruz. Hepsi bu kadar.

Although if there is a hungry bird nearby, there might be a little for them to bite into.

Yakınlarda aç bir kuş olsa bile, ısıracakları küçük bir yer olabilir.

You see, I just love that.

Görüyorsun, bunu seviyorum.

I don't even know what you're doing there.

Orada ne yaptığını bile bilmiyorum.

Well, I was just trying to touch the cow because I like to make contacts, okay?

Temas kurmayı sevdiğim için ineğe dokunmaya çalışıyordum, tamam mı?

With my fellow creatures.

Yaratıklarımla.

And that's my Lord, the judge and the prosecution is Mr.

Ve bu benim Lord'um, yargıç ve iddia makamı Bay

Steve Defence.

Steve Defence.

I'd to hug a cow, but they don't seem to like it.

Bir ineğe sarılırdım ama pek hoşlarına gitmedi.

No, they don't.

Hayır, yapmazlar.

Whenever you try, they sort of run off, especially when you're in your underpants.

Ne zaman denesen, bir şekilde kaçarlar, özellikle de külotun içindeyken.

Yes, maybe They think I'm going to try and do something inappropriate

Evet, belki onlara uygun olmayan bir şey yapmaya çalışacağımı düşünüyorlar

to them, you know.

.

Okay.

Tamam aşkım.

And so we just leave that there, right there with how well it happens.

Ve böylece bunu orada, ne kadar iyi olduğuyla birlikte orada bırakıyoruz .

If you do things to animals that you're not supposed to, what other can the police be called?

Hayvanlara yapmamanız gereken şeyler yaparsanız , polise başka ne denir?

Yes, it's illegal.

Evet, yasa dışı. Bu mu

Is it? Yes, I didn't know that. Very, very.

? Evet, bunu bilmiyordum. Çok çok.

And what

Ve ne

can we talk about?

hakkında konuşabiliriz?

Earwax again, I know that suddenly earwax seems like a much more interesting

Yine kulak kiri, biliyorum ki birdenbire kulak kiri Steve'in yöneldiğinden çok daha ilginç bir konu gibi geldi

subject than what Steve was was heading towards bear.

.

Anyway, we've all seen your underwear today, Omar in Colombia as well,

Her neyse, bugün hepimiz senin iç çamaşırını gördük , Omar Kolombiya'da da

to people from Colombia, South America.

Kolombiya'dan, Güney Amerika'dan insanlara.

Oh, yes.

We like to know where you all are we like to know.

Oh evet.

Hepinizin nerede olduğunu bilmek istiyoruz.

I was touched yesterday.

Dün duygulandım.

What did you call the police?

Polisi ne aradın?

I was touched deeply.

Derinden etkilendim.

Oh You mean touched in an emotional way?

Ah, duygusal bir şekilde dokunulmasını mı kastediyorsun?

My heart skipped a beat because your sister sent

Kalbim atladı çünkü kız kardeşin,

something lovely as thank you gift for my support

during your recent bereavement

son yas sırasındaki desteğim

and the things I helped to do during.

ve bu sırada yapılmasına yardım ettiğim şeyler için teşekkür hediyesi olarak güzel bir şey gönderdi.

The funeral service and I received this yesterday from Steve's sister.

Cenaze servisi ve ben bunu dün Steve'in kız kardeşinden aldık.

Isn't that lovely?

Bu çok hoş değil mi?

A box of biscuits. And on the front it says.

Bir kutu bisküvi. Ve ön tarafta yazıyor.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Written out in lovely icing letters.

Güzel buzlanma harfleriyle yazılmış.

Isn't that great?

Bu harika değil mi? Bu

So I haven't eaten those yet, but

yüzden henüz onları yemedim, ama daha sonra

I can guarantee later on I will be eating those.

onları yiyeceğimi garanti edebilirim.

So thank you very much to Janice, Mr.

Bu yüzden, Bay

Steve's sister, for sending those yesterday to me with a lovely personal message as well.

Steve'in kız kardeşi Janice'e, dün bunları bana güzel bir kişisel mesajla birlikte gönderdiği için çok teşekkür ederim.

And I have to say, I was moved.

Ve söylemeliyim ki, duygulandım.

Yes, she to Mr.

Evet, Bay

Duncan, have you explained what you did at the funeral?

Duncan'a cenazede ne yaptığınızı anlattınız mı? Bir

I've explained some of it, but I don't really want talk too much about it. No.

kısmını açıkladım ama bu konuda çok fazla konuşmak istemiyorum.

So I did I did record.

Hayır. Ben de kayıt yaptım.

I did I did film the funeral service for your mother

Annen için cenaze törenini filme aldım

because many relatives couldn't get along to see it.

çünkü birçok akraba bunu göremedi.

And so Mr. Duncan filmed it.

Ve böylece Bay Duncan onu filme aldı.

But you set the cameras up and then you sat down, obviously. Yes.

Ama kameraları kurdun ve tabii ki oturdun. Evet.

Okay. Yes. So, yeah.

Tamam aşkım. Evet. Yani evet.

And then I edited the film and we were able

Sonra filmin kurgusunu yaptım ve

to send that to particularly Mum's

bunu özellikle annemin erkek

brothers and sisters and

ve kız kardeşlerine ve

siblings who because of their elder, they couldn't travel.

büyükleri nedeniyle seyahat edemeyen kardeşlerine gönderebildik.

Yeah, all the distance and they've really appreciate it.

Evet, tüm mesafe ve gerçekten takdir ettiler.

And my sister sent that as a thank. Yes.

Ve kız kardeşim bunu bir teşekkür olarak gönderdi. Evet.

So I thought I thought that was really nice.

Bu yüzden bunun gerçekten güzel olduğunu düşündüm.

It is some too.

O da biraz.

Sometimes you do things you don't think that you're going to get something in return.

Bazen karşılığında bir şey alacağınızı düşünmediğiniz şeyler yaparsınız.

Quite often I do things and I don't think one day I will get some sort of reward.

Sık sık bir şeyler yaparım ve bir gün bir çeşit ödül alacağımı düşünmüyorum.

I don't think about that.

Bunu düşünmüyorum.

So I did that because I thought it was the right thing to do

Ben de bunu yaptım çünkü yapılacak doğru şeyin bu olduğunu düşündüm

because many people could not attend your mother's funeral.

çünkü birçok insan annenin cenazesine katılamadı.

So I write the it, film it and those are biscuits and we eat though.

Ben de yazıyorum, filme alıyorum ve bunlar bisküvi ve biz yine de yiyoruz.

The strange thing is we might actually have a business idea there.

Garip olan şu ki, orada gerçekten bir iş fikrimiz olabilir.

Maybe that's something we could start doing.

Belki de yapmaya başlayabileceğimiz bir şey budur.

Filming funerals for people.

İnsanlar için cenazeleri filme almak.

That sounds like fun. Yes.

Kulağa eğlenceli geliyor. Evet. En

Well, it's it at least it's it's easy to control the crowds.

azından kalabalıkları kontrol etmek kolay.

You never have any drunk behaviour at a funeral.

Cenazede asla sarhoş davranışın olmaz.

Everyone's normally very still and quiet, so I would imagine the environment must be very good.

Normalde herkes çok sakin ve sessizdir, bu yüzden ortamın çok iyi olduğunu tahmin ediyorum.

But yeah, maybe, maybe it could be a big thing.

Ama evet, belki, belki büyük bir şey olabilir.

Victorious. Yes.

Muzaffer. Evet.

DUFFY Yeah.

DUFFY Evet.

BE Victoria says lovely present.

BE Victoria güzel bir hediye diyor.

She must be as nice as her brother. Thank you.

Ağabeyi kadar güzel olmalı. Teşekkür ederim.

Well, my sister and I,

Şey, ablam ve ben,

my mother said, you know

dedi annem, bilirsin

what siblings like brothers and sisters, they don't always get on well.

kardeşler kardeş gibidir, her zaman iyi anlaşamazlar.

And they have sort of arguments or differences of opinion.

Ve bir tür argümanları veya fikir ayrılıkları var.

Yes, but my mother,

Evet, ama annem,

when she was in hospital not long before she passed, she said,

vefatından kısa bir süre önce hastanedeyken, "

I don't want you to meaning me and my sister to argue.

Beni ve kız kardeşimi tartışmak için kastetmeni istemiyorum" dedi.

So we have been very good.

Bu yüzden çok iyiydik.

I mean, we do. We are quite opposite in character.

Yani, yapıyoruz. Karakter olarak çok zıtız.

Yeah, I think so. I Think that's fair to say.

Evet bence de. Bence bunu söylemek adil.

But we are we haven't argued at all over anything to do with the funeral.

Ama cenazeyle ilgili hiçbir konuda tartışmadık.

And we're not going to we're not going to because, you know, I that's all I've got

Ve gitmeyeceğiz de gitmeyeceğiz çünkü, biliyorsun, bende kalan tek şey

left is my sister now because, you know, my father's died.

artık kız kardeşim çünkü, biliyorsun, babam öldü.

The mother's died. I've only got the sister.

Annesi öldü. Sadece kız kardeşim var.

So we've got to we've got to get on.

Öyleyse devam etmeliyiz.

Yes, that's it.

Evet, bu o.

We mustn't fall out.

Düşmemeliyiz.

We're missing dialogue, you know,

Diyaloğu kaçırıyoruz, biliyorsun

and we must talk things out.

ve bazı şeyleri konuşmalıyız.

If we've got differences of opinion.

Görüş ayrılıklarımız varsa.

But that's not very funny, is it?

Ama bu çok komik değil, değil mi?

No, this is right back to back to fun.

Hayır, bu eğlence için arka arkaya.

Fun, huh?

Eğlenceli ha?

What?

Ne?

I'm having fun. Yes. Okay, then

Eğleniyorum. Evet. Tamam, o zaman

I'm just watching.

sadece izliyorum.

The View is start to disappear.

Görünüm kaybolmaya başlar.

Talking of fun and talking of having holidays,

Eğlenceden bahsetmek ve tatil yapmaktan bahsetmek,

because we looked earlier at some lovely holiday photographs.

çünkü daha önce bazı güzel tatil fotoğraflarına baktık.

Do you remember the time we went to the beach?

Sahile gittiğimiz zamanı hatırlıyor musun?

We had quite a lot of fun there.

Orada oldukça eğlendik.

A strange thing about that.

Bununla ilgili garip bir şey.

A lot of people think we rehearse all of these things that we film.

Pek çok insan, filme aldığımız tüm bu şeylerin provasını yaptığımızı düşünüyor.

Can I just say we don't we don't rehearse any of this.

Bunların hiçbirinin provasını yapmadığımızı söyleyebilir miyim? İster canlı ister kayıtlı olsun

Everything we do is just completely spontaneous, whether it is live

, yaptığımız her şey tamamen spontane

or recorded. Mhm.

. Mhm.

I'm thirsty. I'm very thirsty.

Susadım. Çok susadım.

Well yes.

İyi evet.

You've got to keep up your hydration Mr. Duncan.

Hidrasyonunuzu sürdürmelisiniz Bay Duncan.

Oh that's up from them. Yes. No. Yes.

Ah bu onlardan. Evet. Hayır Evet.

You drink water.

It's fun. Fun.

su içiyorsun

Eğlenceli. Eğlence.

Everything's fun, right. Yes.

Her şey eğlenceli, değil mi? Evet.

What have we got here? A joke from the.

Burada ne var? 'dan bir şaka.

Yes, that's it.

We're relying on you the tests for lots of fun jokes.

Evet, bu o.

Pek çok eğlenceli şaka için testlerde size güveniyoruz.

And if anyone else has any anything, any sort of moments of fun

Ve

in their lives that they would like to share with us.

hayatlarında bizimle paylaşmak istedikleri herhangi bir eğlenceli an, herhangi bir şey varsa.

Yes. Then we will read them out or anything.

Evet. Sonra onları falan okuyacağız.

Just anything that's fun.

Sadece eğlenceli olan her şey.

Anything like that was that was fun on the beach.

Bunun gibi her şey sahilde eğlenceliydi. Gerçi

Although I seem to remember we were arguing before we actually filmed that.

bunu çekmeden önce tartıştığımızı hatırlıyor gibiyim.

Isn't it strange?

Bu garip değil mi?

What a photograph can paint a picture

Bir fotoğraf ne bir resim çizebilir

and but you know, you can see a picture of somebody in a smiling.

ve ama bilirsiniz, gülümseyen birinin resmini görebilirsiniz.

But you have no idea what happened

Ama o fotoğraftan önce ne olduğu hakkında hiçbir fikrin yok

before that photograph, after I remember that day, the day

, o günü hatırladıktan sonra,

it was a very strange day when we went to the beach because, well, first of all,

sahile gittiğimiz gün çok garipti çünkü, şey, her şeyden önce, daha

I've never film on a beach before, never, never done it before.

önce hiç kumsalda çekim yapmadım, asla , daha önce hiç yapmadım. Bu

So I was feeling a little nervous anyway, because if you've ever been on the beach,

yüzden zaten biraz gergindim, çünkü eğer sahilde bulunduysanız,

you will know that if it is windy, there is sand blowing everywhere.

rüzgarlıysa her yerde kum uçuştuğunu bileceksiniz. Bu

So I was a little bit nervous about my equipment

yüzden kumsalda kullandığım ekipmanım konusunda biraz gergindim

that I was using on the beach because the sand will get everywhere.

çünkü kum her yere ulaşacak.

It can get into your machinery and your technology and break it.

Makinenize ve teknolojinize girip onu bozabilir.

But yes, I was a little bit nervous and on edge, but we are now talking about fun things.

Ama evet, biraz gergindim ve gergindim ama şimdi eğlenceli şeylerden bahsediyoruz.

Would you like to have some fun?

Biraz eğlenmek ister misin?

I, I must be honest with you,

Ben, sana karşı dürüst olmalıyım,

during these very strange, unpredictable times, we all need a little smile.

bu çok garip, öngörülemeyen zamanlarda hepimizin biraz gülümsemeye ihtiyacı var.

We do, we do. We do.

Yapıyoruz, yapıyoruz. Yaparız.

The more the merrier, as they say.

Dedikleri gibi, ne kadar çok o kadar iyi.

Yes, definitely.

Evet kesinlikle.

So what have you got for us, Mr. Duncan?

Bizim için neyiniz var Bay Duncan?

What have I got for you?

Senin için neyim var?

Well, you can ask that and I will answer it fun

Peki, bunu sorabilirsiniz,

and enjoyment words and phrases also today.

bugün de eğlenceli ve keyif verici sözler ve deyimler yanıtlayacağım.

Well, we're asking when you last had some fun.

En son ne zaman eğlendiğinizi soruyoruz.

To have fun is to enjoy an experience.

Eğlenmek, bir deneyimin tadını çıkarmaktır.

So anything it can be any experience.

Yani herhangi bir şey, herhangi bir deneyim olabilir.

It doesn't have to be some be something fantastic.

Fantastik bir şey olmak zorunda değil.

It doesn't have to be something really amazing.

Gerçekten harika bir şey olmak zorunda değil.

It can be just something.

Sadece bir şey olabilir.

Maybe if you're sitting on your own, having a cup of tea, that can be fun.

Belki tek başına oturup bir fincan çay içiyorsan bu eğlenceli olabilir.

It's just nice to relax.

Rahatlamak güzel.

So fun can be any experience

O kadar eğlenceli olabilir

that you are actually enjoying something is fun.

ki, gerçekten zevk aldığınız bir şey eğlencelidir.

It's fun, it's nice.

Eğlenceli, güzel.

It's a pleasant moment of time.

Bu hoş bir an. Size

It gives you some pleasure.

biraz zevk verir.

So to have fun is to enjoy you.

Yani eğlenmek, sizden zevk almaktır.

Enjoy an experience, maybe enjoy it in the like.

Bir deneyimin tadını çıkarın, belki de benzer şekilde tadını çıkarın.

A child would enjoy something. Yes.

Bir çocuk bir şeyden zevk alırdı. Evet.

When I think of fun, I think of children playing

Eğlenceyi düşündüğümde,

with no self-consciousness at all.

hiçbir özgüvenleri olmadan oynayan çocukları düşünüyorum.

They're just doing what comes naturally, what they want to do.

Sadece doğal olanı, yapmak istediklerini yapıyorlar.

They're laughing.

Gülüyorlar.

They're having fun, they're playing outside,

Eğleniyorlar, dışarıda oynuyorlar

and they're not worrying what other people think because children don't really have

ve diğer insanların ne düşündüğünü umursamıyorlar çünkü çocuklar

they haven't developed that self consciousness note

o öz bilinç notuna gerçekten sahip değiller,

blights a lot of adults as they go through puberty

ergenlik çağından geçerken birçok yetişkinin canını sıkıyor

because you suddenly become very self-conscious

çünkü siz aniden

of your appearance and in everything you do.

görünüşünüzün ve yaptığınız her şeyin bilincine varın.

And that's something that to an extent

Ve bu,

that has affected me sometimes for the rest of your life as well,

beni bazen hayatınızın geri kalanında da etkileyen bir dereceye kadar,

always sort of worrying what other people are thinking when you're doing something or what you wear

bir şey yaparken veya ne giydiğinizde

or how you pronounce words or or

veya kelimeleri nasıl telaffuz ettiğinizde veya veya veya

or just anything that you do.

herhangi bir şeyde diğer insanların ne düşündüğü konusunda her zaman endişelenmek gibi bir şey. senin yaptığın.

And that takes the fun out of things.

Ve bu, işlerin eğlencesini kaçırıyor. Anı

I always I always envy

people who can live in the moment spontaneously.

kendiliğinden yaşayabilen insanlara hep gıpta etmişimdir.

They're not thinking about how they might be perceived or what other people are thinking.

Nasıl algılanabileceklerini veya diğer insanların ne düşündüğünü düşünmüyorlar.

They're just having fun and just let themselves go.

Sadece eğleniyorlar ve kendilerini bırakıyorlar.

I think I live more in the moment, whereas you tend to drift away and worry about things.

Sanırım ben daha çok anı yaşıyorum, oysa sen uzaklaşmaya ve bazı şeyler hakkında endişelenmeye eğilimlisin.

I'm always up here thinking overthinking things.

Ben her zaman burada fazla düşünen şeyler düşünürüm.

That's what it's like when I go for a walk with you.

Seninle yürüyüşe çıktığımda böyle oluyor.

Sometimes Mr.

Duncan will walk for like half an hour into town and we've gone

Bazen Bay

Duncan kasabaya yaklaşık yarım saat yürür ve

through all these lovely fields over the hills, and I haven't seen any of it

tepelerin üzerindeki tüm bu güzel tarlalardan geçtik ve ben bunların hiçbirini görmedim

because I'm

çünkü

thinking about what I want to do up here or worrying about something.

burada ne yapmak istediğimi düşünüyorum ya da bir şey hakkında endişelenmek

And but at least with your new

Ve en azından

your new period of relaxation,

yeni dinlenme döneminizle,

now you don't have your job to worry about.

artık endişelenecek bir işiniz yok.

I think I think you are improving.

Bence gelişiyorsun.

You can't have fun

unless you relaxed, unless you stop worrying what other people think about what you're doing.

Rahatlamadığınız sürece, başkalarının yaptığınız şey hakkında ne düşündüğü hakkında endişelenmeyi bırakmadığınız sürece eğlenemezsiniz.

I think that's what I like about these livestreams.

Sanırım bu canlı yayınların sevdiğim yanı bu.

Mr. Duncan, we have fun because I have to be.

Bay Duncan, ben eğlenmek zorunda olduğum için eğleniyoruz.

I haven't got time to think about any worries in my life.

Hayatımdaki hiçbir endişeyi düşünecek zamanım yok.

No, because I'm on camera.

Hayır, çünkü kamera önündeyim.

People are watching me, so I can be myself spontaneous.

İnsanlar beni izliyor, böylece kendim olabiliyorum.

You know, I can. I can just be me.

Biliyorsun, yapabilirim. sadece ben olabilirim

And because, you know, I'm

Ve bilirsiniz,

living in the moment, which is very rare for me,

anı yaşadığım için, ki bu benim için çok nadirdir,

people see me like this, you know, sort of fun and happy.

insanlar beni böyle, bilirsiniz, eğlenceli ve mutlu görüyorlar.

Yeah. Okay. Be giving it to you. Not now.

Evet. Tamam aşkım. Sana veriyorum. Şimdi değil.

I don't.

Yapmıyorum.

You're always like, no.

Sen her zaman hayır gibisin.

Okay, Steve, I don't know what you're on about now.

Tamam, Steve, şu anda ne düşündüğünü bilmiyorum.

Unique Life Design says happiness is an art.

Unique Life Design, mutluluğun bir sanat olduğunu söylüyor.

You have to learn how to be happy.

Nasıl mutlu olunacağını öğrenmelisin.

Yes, you have to forget about yourself.

Evet, kendini unutmalısın.

I think it's more about relaxing.

Bence daha çok rahatlamakla ilgili.

It's very strange.

Çok garip.

We often think of relaxing as being still out or doing nothing.

Rahatlamayı genellikle dışarıda olmak ya da hiçbir şey yapmamak olarak düşünürüz.

But in fact you can relax

Ama aslında

whilst doing things which which seems.

görünen şeyleri yaparken rahatlayabilirsiniz.

It seems like those two words don't go together.

Sanki bu iki kelime yan yana gelmiyor.

But they do.

Ama yaparlar.

You can you can be active and relaxed at the same time.

Aynı anda aktif ve rahat olabilirsiniz.

So it's more about the attitude that you have towards the thing you are doing.

Yani bu daha çok yaptığınız şeye karşı sahip olduğunuz tutumla ilgili.

So it's not necessarily about relaxing and staying

Yani konu rahatlamak ve

still or calm, it's also about enjoying that moment.

hareketsiz ya da sakin kalmakla ilgili değil, aynı zamanda o anın tadını çıkarmakla da ilgili.

Well, so relaxation, relaxing when you are doing

Yani bir şey yaparken gevşemek, rahatlamak

something is not not being out of that moment, but in the moment you are enjoying yourself.

o anın dışında olmak değil, keyif aldığınız anın içinde olmaktır. Sen

You're you are enjoying the experience.

deneyimin tadını çıkarıyorsun.

A fun event or experience is fun.

Eğlenceli bir olay veya deneyim eğlencelidir.

The thing is fun.

Şey eğlenceli.

You are describing that thing as fun

Bunu eğlenceli olarak tanımlıyorsunuz

and we can think of many things that we do that are fun.

ve yaptığımız birçok şeyin eğlenceli olduğunu düşünebiliriz.

Maybe a party, maybe some sort of reunion

Belki bir parti, belki

with your friends or relatives going to the fair?

arkadaşlarınızla veya akrabalarınızla panayıra giden bir tür buluşma?

Yes. Riding on the dodgems. Yes.

Evet. Dodgems üzerinde sürme. Evet.

Or going in the ghost train

Ya da hayalet trene binmek

or going to those mirrors that distort your appearance.

ya da görünüşünüzü bozan aynalara gitmek.

The House of Mirrors. House of mirrors.

Aynalar Evi. Aynalar evi.

Or to make you look fatter or thinner or strange.

Ya da seni daha şişman, daha zayıf ya da tuhaf göstermek için.

That's fun. Yes.

Bu eğlenceli. Evet.

Because alcohol helps to relax you, doesn't it?

Çünkü alkol sizi rahatlatır, değil mi?

Well, you tend to have fun at a party if you have something to drink.

İçecek bir şeyiniz varsa, bir partide eğlenme eğilimindesiniz.

Sometimes some people need that. Yeah, people don't.

Bazen bazı insanlar buna ihtiyaç duyar. Evet, insanlar yapmaz.

We call it Dutch courage.

Biz buna Hollanda cesareti diyoruz.

It's a great expression.

Bu harika bir ifade.

A person? Yes.

Bir kişi? Evet.

A person who needs Dutch courage is a person who needs something

Hollandalı cesaretine ihtiyaç duyan bir kişi,

to reinforce their confidence or to give them a little bit

güvenlerini pekiştirecek veya

of courage in some way.

bir şekilde onlara biraz cesaret verecek bir şeye ihtiyaç duyan kişidir.

And we call it Dutch courage.

Biz buna Hollandalı cesareti diyoruz.

I always find that very strange.

Bunu her zaman çok garip bulmuşumdur.

Well, I think it's because we see the Dutch as very

Sanırım bunun nedeni, Hollandalıları

as having been very courageous and and Dutch courage.

çok cesur ve Hollandalıları cesaretli olarak görmemiz.

If you say, you know, if you're going to make a speech

Söylersen, bilirsin, üzerinde baskı olan bir yerde konuşma mı yapacaksın,

or you're going to do a performance

performans mı yapacaksın

where there is pressure on you, people are watching.

, insanlar izliyor.

Then the Dutch courage is to have a little drink of whisky or something like that just to relax.

O zaman Hollandalı cesareti, sadece rahatlamak için biraz viski ya da onun gibi bir şey içmektir.

You can call it Dutch courage. Having some alcohol.

Buna Hollandalı cesareti diyebilirsiniz. Biraz alkol almak.

So you're not trying to get drunk, but you are just trying to just.

Yani sarhoş olmaya çalışmıyorsun, sadece sarhoş olmaya çalışıyorsun.

Oh, I feel better now.

Şimdi daha iyi hissediyorum.

I feel slightly more courageous. Yes.

Biraz daha cesur hissediyorum. Evet.

Something just to make you feel more

Sizi daha çok hissettirecek bir şey,

so tomake, you know, must be always sort of courage.

bilirsiniz, her zaman bir tür cesaret olmalıdır.

Okay.

Because we call it I don't know why we call it Dutch courage, but we must think of the Dutch

Tamam aşkım.

Biz buna neden Hollandalı cesareti diyoruz bilmiyorum ama Hollandalıları

just being, you know, courageous and always relaxed and and not getting nervous.

sadece, bilirsin, cesur ve her zaman rahat ve gergin değil olarak düşünmeliyiz.

So that alcohol we call it Dutch courage.

O yüzden biz buna Hollandalı cesaret diyoruz.

I give you the courage of a Dutchman.

Sana bir Hollandalı cesareti veriyorum.

I'm not sure either.

Ben de emin değilim.

Okay.

Tamam aşkım.

But I hope it's not. Not a negative thing.

Ama umarım öyle değildir. Negatif bir şey değil.

No, it's not.

Hayır değil.

Oh, you pretty sure of that liquid courage since Mitchum?

Oh, Mitchum'dan beri o akıcı cesaretten oldukça emin misin ?

Yes. Yes. That's another way of saying liquid courage.

Evet. Evet. Bu sıvı cesaret demenin başka bir yolu.

It means alcohol. Yes, Dutch courage means alcohol.

Alkol demektir. Evet, Hollandalı cesaret alkol demektir.

That's it.

Just something just to not.

Bu kadar.

Sadece bir şey sadece değil.

Not to get you drunk or intoxicated, but just something

Seni sarhoş etmek ya da sarhoş etmek için değil, sadece bir şey sadece bir şey yapmadan önce

just it just gives you a little bit more confidence before you do something.

sana biraz daha güven verir .

Is a left of field comment.

Alanın solundaki bir yorumdur.

Left field unexpected, unexpected comment

Sol alan beklenmedik, şu anda bahsettiğimiz

that has no relation to anything else we're talking about at the moment.

hiçbir şeyle ilgisi olmayan beklenmedik bir yorum .

Tom says What happened to the bakery shop in Much Wenlock

Tom, Much Wenlock'taki fırının

when it closed down for a while and then someone else took it over.

bir süreliğine kapanıp sonra başka birinin devraldığı fırına ne olduğunu söylüyor.

But the bread in there is not is nice, I have to be honest.

Ama içindeki ekmek güzel değil, dürüst olmalıyım.

But there is a new place that's opened a cafe

Ama bağımlısı olduğumuz bir kafe açan yeni bir yer var

that we've become rather addicted to because they have the most amazing food

çünkü kendi yaptıkları en harika yemeklere

that they make themselves and the most delicious coffee.

ve en lezzetli kahveye sahipler.

So we don't go to the bakery anymore because the bread is not so good.

Ekmek o kadar iyi olmadığı için artık fırına gitmiyoruz.

Unfortunately, we don't like to say that, but it isn't as good as it used to be now.

Ne yazık ki bunu söylemekten hoşlanmıyoruz ama şimdi eskisi kadar iyi değil.

But there is a lovely cafe that we go and we always have fun time when we go there.

Ama gittiğimiz çok güzel bir kafe var ve oraya gittiğimizde hep eğleniyoruz.

You have a fun time or you are having fun so you have a fun time.

Eğleniyorsun ya da eğleniyorsun yani eğleniyorsun.

It means the period of time that you are doing something is enjoyable

Bu, bir şey yaptığınız zaman diliminin keyifli olduğu

or you are having fun.

veya eğlendiğiniz anlamına gelir.

And that means during that activity

Ve bu, o aktivite sırasında

you are enjoying yourself, you are enjoying

eğlendiğiniz, deneyimin tadını çıkardığınız

the experience, you are having fun.

, eğlendiğiniz anlamına gelir.

So Vitus says that he's been retired for a long time.

Yani Vitus, uzun süredir emekli olduğunu söylüyor.

Do you have a lot of fun?

Çok mu eğleniyorsun?

Because, you know, I might retire if I don't fancy getting another.

Çünkü, bilirsin, başka birini almak istemezsem emekli olabilirim.

Is it something that you know is worth doing this

Bunu yapmaya değer olduğunu bildiğiniz bir şey mi

or are you having lots of fun in your retirement? Hmm.

yoksa emekliliğinizde çok eğleniyor musunuz? Hmm.

I don't think any of these things are necessarily negative.

Bunların hiçbirinin mutlaka olumsuz olduğunu düşünmüyorum. Ben

I don't necessarily negative things.

mutlaka olumsuz şeyler yapmıyorum.

It is or always it's always the same thing.

Bu ya da hep aynı şey.

It's your own attitude towards it, towards

Bu senin ona,

anything that happens to you or even even your your own life,

başına gelen herhangi bir şeye ve hatta kendi hayatına karşı kendi tavrındır,

the whole of your existence is

tüm varoluşun

it is all about your your own way of looking.

tamamen senin kendi bakış tarzınla ilgilidir.

I might says I use a different substance

to gain confidence and settle my nerves.

Güven kazanmak ve sinirlerimi yatıştırmak için farklı bir madde kullandığımı söyleyebilirim.

Well, you like that? I think.

Hoşuna gitti mi? Bence.

I think what?

Sanırım ne?

Well, you know, Amsterdam and all that.

Şey, bilirsin, Amsterdam falan.

Okay, but yes. We've been to Amsterdam.

Tamam, ama evet. Amsterdam'a gittik. Evet

Yes Exactly.

kesinlikle.

Well, you know, why not?

Peki, neden olmasın?

Why not?

Neden?

We are not here to criticise or to judge in any way, shape or form.

Herhangi bir şekilde eleştirmek veya yargılamak için burada değiliz.

It's fun to today fun or encourage

Bugün eğlenmek ya da teşvik etmek eğlenceli

and but if we haven't made it, we're not here to encourage you.

ve ancak bunu başaramadıysak, sizi cesaretlendirmek için burada değiliz.

If we do meet up in Paris,

Paris'te buluşursak,

wherever that substance is, brings them with you.

o madde her neredeyse, onları da beraberinde getirir.

Yeah, I think.

Evet düşünüyorum.

I think you might find the attitude in Paris is a little different.

Bence Paris'teki tavrı biraz farklı bulabilirsin.

I think he's fun. Fun.

Bence o eğlenceli. Eğlence.

Mr. don't just having anything else illegal that you want to encourage.

Bay, teşvik etmek istediğiniz yasadışı başka bir şeye sahip olmayın .

I'm not necessarily saying that, you know, I'm just having fun.

Bunu mutlaka söylemiyorum, bilirsin, sadece eğleniyorum.

Just having fun. Fun is the sensation of enjoyment.

Sadece eğlenmek. Eğlence, zevk alma hissidir.

So the feeling, a feeling you have and it is strange, it is a very physical thing.

Yani duygu, sahip olduğunuz bir duygu ve bu garip, çok fiziksel bir şey.

I think fun is physical.

Bence eğlence fizikseldir.

It's it goes through your body feel fun.

Eğlenceli hissetmek vücudunuzdan geçer.

You feel the fun moment.

Eğlenceli anı hissediyorsunuz.

You feel the emotion of of having fun.

Eğlenmenin duygusunu hissediyorsunuz.

Maybe something that you weren't expecting.

Belki de beklemediğin bir şey.

Maybe a surprise.

Belki bir sürpriz.

Maybe a party that you weren't expecting. Surprise.

Belki de beklemediğiniz bir parti. Sürpriz.

Fun? Yes.

Eğlence? Evet.

How about this?

Buna ne dersin?

Oh, I was very happy.

Ah, çok mutluydum. daha

I was happier.

mutluydum

I was having the tickling would make you laugh.

Gıdıklamanın seni güldüreceğini düşünüyordum.

That's fun.

Bu eğlenceli.

That was very enjoyable.

Bu çok keyifliydi.

And you certainly tickle somebody.

Ve kesinlikle birini gıdıklarsın.

That's fun.

Bu eğlenceli.

That is the most physical attention I've had for Mr.

Bu, yaklaşık 15 yıldır Bay Steele için gördüğüm en fiziksel ilgiydi

Steele for about 15 years.

.

It's obviously got no sensation.

Belli ki bir hissi yok.

That's all I know of this.

Bu konuda tüm bildiğim bu.

But I've accepted that. Well, well, that's it.

Ama bunu kabul ettim. İşte bu kadar.

I become completely desensitised.

Tamamen duyarsızlaşıyorum.

And so because I never get touched

Ve

in any way, I mean, Mr.

hiçbir şekilde dokunulmadığım için, yani, Bay

Steve has to go into the garden now in his underpants

Steve şimdi bahçeye külotuyla gitmek zorunda diyorsun

you say and at tempt.

ve kışkırtmaya çalışıyorsun.

See that was fun.

Bak bu eğlenceliydi.

That was fun.

I don't that again you look like you're having fun there Steve.

Bu eğlenceliydi.

Yine orada eğleniyor gibi göründüğünü sanmıyorum Steve.

In your underpants in the garden with the cows.

İç çamaşırlarınla ​​bahçede ineklerle.

For some reason I think we'll get there anymore.

Nedense artık oraya gideceğimizi düşünüyorum.

Is there any psychiatrist watching?

Psikiyatr izleyen var mı?

Maybe you can work out what that's all about.

Belki de tüm bunların neyle ilgili olduğunu çözebilirsin.

Fun is the sensation.

Eğlence sansasyondur.

It is the feeling that you have when something good is happening, it goes right through your body.

İyi bir şey olduğunda sahip olduğunuz his , vücudunuzdan geçer.

You might say your heart will maybe beat faster.

Kalbinizin belki daha hızlı atacağını söyleyebilirsiniz.

Maybe your breathing will increase.

Belki nefesin artar.

And you feel you feel the sensation of enjoyment.

Ve zevk hissini hissettiğinizi hissedersiniz.

You enjoy the moment, you enjoy the experience.

Anın tadını çıkarırsın, deneyimin tadını çıkarırsın.

So quite often the moment is, is actually that

Bu yüzden çoğu zaman an, aslında

period of time when it is happening.

bunun gerçekleştiği zaman dilimidir.

But the experience is the feeling of doing it.

Ancak deneyim, onu yapma hissidir.

So even though they look like the same thing, they are actually very different.

Yani aynı şey gibi görünseler de aslında çok farklılar.

So the moment is the period of time that you are fun in.

Yani an, içinde eğlendiğiniz zaman dilimidir.

The experience is the thing you are actually

Deneyim, fiilen yaptığınız şeydir

doing, the feeling of doing it.

, onu yapma hissidir.

So it is interesting.

Bu yüzden ilginç.

See the differences there between those two things.

Bu iki şey arasındaki farkları görün.

Oh, here's one we can do, Steve.

Oh, yapabileceğimiz bir şey var, Steve.

You let your hair down.

Saçını saldın.

Well, yes, we don't mean it literally, of course.

Evet, kelimenin tam anlamıyla kastetmiyoruz elbette.

No, it's

Hayır,

what was be the phrase for that. Mr..

bunun için kullanılan ifade buydu. Bay..

Mr.. DUNCAN It's a figurative, isn't it?

Bay.. DUNCAN Mecazi, değil mi? Bu

It is. It's figurative. So it's an idiom.

. Bu mecazi. Yani bu bir deyim.

It's an idiom, right?

Bu bir deyim, değil mi?

Because obviously if you I mean, women often men

Çünkü açıkçası, demek istediğim, kadınlar genellikle erkekler bu günlerde

tend to have long hair very much these days, not used to, but women typically will.

çok fazla uzun saça sahip olma eğilimindeler , alışık değiller ama kadınlar tipik olarak öyle olacak.

If they've got long flowing hair, they will often tie it up

Uzun, dalgalı saçları varsa, genellikle saçlarını toplarlar

maybe into a bun or they will tie it up.

veya topuz yaparlar.

And of course, that means you

Ve tabii ki bu,

you might be at work, you could be serious, you could be doing your job of what.

işte olabileceğiniz, ciddi olabileceğiniz, işinizi yapıyor olabileceğiniz anlamına gelir.

But then if you let your hair down, you take out those

Ama sonra saçınızı salıverirseniz, o

elastic bands and let the hair flow down.

elastik bantları çıkarır ve saçın aşağı akmasına izin verirsiniz.

That means you're relaxing and you're having fun

Bu, rahatladığınız ve eğlendiğiniz anlamına gelir

and we let your hair down.

ve biz de saçlarınızı açık bırakıyoruz.

Yeah, you know, have some fun. Yes.

Evet, bilirsin, biraz eğlen. Evet.

Uh, don't be all buttoned up.

Uh, düğmeli olma.

And if you're buttoned up, it means that you don't have any fun.

Ve düğmeliyseniz, hiç eğlenmiyorsunuz demektir.

You're all sort of series all the time. And

Siz her zaman bir dizisiniz. Ve

if you're buttoned up, it means everything.

eğer düğmeliysen, bu her şey demektir.

You know, everything's buttoned up.

Biliyorsun, her şey düğmeli.

You're being very, very prim and proper and conservative.

Çok, çok ilkel, düzgün ve tutucu davranıyorsun.

You're keeping everything inside.

Her şeyi içinde tutuyorsun.

You're hiding your body, you know, that sort of thing,

Vücudunu saklıyorsun, bilirsin, bu tür şeyler,

keeping everything in.

her şeyi içinde tutuyorsun. Her şeyi dışarı atmak

You want to let it all out, your hair down, let it all out and do your shirt,

istiyorsun, saçın açık, hepsini dışarı salmak ve gömleğini yapmak,

go into the garden, in your underwear, you know, that sort of thing. Yes.

bahçeye çıkmak, iç çamaşırlarınla, sen bilirsin, bu tür şeyler. Evet.

You mean you mean like this.

Demek böyle demek istiyorsun.

But of course, to let your hair down, to have fun, you've got to be relaxed

Ama tabii ki, saçlarını salmak, eğlenmek için rahat olmalısın

and you've got to stop being self-conscious.

ve kendini beğenmiş olmayı bırakmalısın.

I mean, you've got to stop thinking about, oh, if I do that, what will people think?

Demek istediğim, oh, bunu yaparsam insanlar ne düşünür diye düşünmeyi bırakmalısın.

Oh, what do I look like when I do that?

Oh, bunu yaptığımda neye benziyorum?

Well, I better not wear that because people might think, Oh, I've had enough, too many drinks.

Pekala, bunu takmasam iyi olur çünkü insanlar , "Yeter, çok fazla içki içtim" diye düşünebilir.

Okay, Steve, it's becoming a diatribe.

Pekala Steve, bu bir tartışma olmaya başladı.

It's it's like you had this is where I'm getting my tonight.

Bu gecemi aldığım yer burasıymış gibi.

It's from it's it's it's from Steve talking

Steve'in

bumping his gum lyrics paint the town red.

sakız şarkı sözleriyle kasabayı kırmızıya boyamasından bahsediyor.

That's another one.

Bu başka bir tane.

That's another one. Yes. If you paint the town red.

Bu başka bir tane. Evet. Şehri kırmızıya boyarsan.

What does that mean, Mr. Duncan?

Bu ne anlama geliyor, Bay Duncan?

Yes. Well, you go out and have a great time.

Evet. Pekala, dışarı çık ve harika vakit geçir.

Yes, maybe you go to some bars or a club

Evet, belki bir bara ya da kulübe gidersiniz

or maybe you enjoy some some entertainment.

ya da biraz eğlencenin tadını çıkarırsınız.

You go out and you paint the town red.

Dışarı çıkarsın ve kasabayı kırmızıya boyarsın.

I should think Lewis does that after he has a few swigs of that.

Lewis'in bundan birkaç yudum aldıktan sonra yaptığını düşünmeliyim.

Is it Brandy or was it it.

Brandy miydi, yoksa öyle miydi?

No, it's it's cognac.

Hayır, konyak.

Cognac, please.

Konyak lütfen.

Swigs of that.

And out he goes to paint the town red. Yeah.

Şundan bir yudum.

Ve kasabayı kırmızıya boyamaya gidiyor. Evet.

I don't know where that comes from actually I know, but.

Bunun nereden geldiğini bilmiyorum aslında biliyorum ama.

Well, we don't know.

Bilmiyoruz.

So it just means to go out, relax and have fun.

Yani sadece dışarı çıkmak, rahatlamak ve eğlenmek anlamına gelir. İyi

Have fun. A chance to have fun.

eğlenceler. Eğlenmek için bir şans.

There are many opportunities to have fun.

Eğlenmek için birçok fırsat var.

You might go to a party, you might be at a celebration of some sort to have fun.

Bir partiye gidebilirsin, eğlenmek için bir tür kutlamada olabilirsin. Bu

So there are many situations you might find yourself

nedenle, kendinizi eğlencenin olduğu bir yerde bulabileceğiniz birçok durum vardır

in where there is fun taking place.

.

There is also a chance that you might be doing something

Ayrıca, korkutucu bir şey yapıyor olma ihtimaliniz de var

that is frightening,

or maybe something that might cause you to become afraid or frightened.

ya da belki de korkmanıza ya da korkmanıza neden olabilecek bir şey.

But it can also be fun.

Ama aynı zamanda eğlenceli de olabilir.

So it is possible to derive enjoyment or fun from something

Yani

that might also be a little scary as well.

biraz ürkütücü de olabilecek bir şeyden zevk almak veya eğlenmek mümkün.

So maybe you are doing something dangerous,

Yani belki tehlikeli bir şey yapıyorsun

but also you get some fun from that experience.

ama aynı zamanda bu deneyimden biraz zevk alıyorsun.

The actual physical feeling, the adrenaline going around your body,

Gerçek fiziksel duygu, vücudunuzda dolaşan adrenalin,

maybe the excitement that comes with it.

belki de beraberinde gelen heyecan.

You can say, Oh, that was fun.

Oh, bu eğlenceliydi diyebilirsiniz.

That was fun.

Bu eğlenceliydi. Eğlenceli bir plastik parçasına

I just jumped off the side of a cliff attached

bağlı bir uçurumun kenarından atladım

to a piece of plastic that was fun.

.

Even though ocean, even though at the time I was so frightened and afraid.

Okyanus olsa da, o zamanlar çok korkmuş ve korkmuş olsam da.

And yet it was also fun.

Ve yine de eğlenceliydi.

And I suppose in other words, Steve is a exhilarating,

Ve sanırım başka bir deyişle, Steve canlandırıcı,

exhilarating something that well, it gives you a thrill,

canlandırıcı bir şey o kadar iyi ki size heyecan veriyor

but also it makes you feel a little excited or maybe slightly uncomfortable.

ama aynı zamanda sizi biraz heyecanlı veya belki biraz rahatsız hissettiriyor.

At the same time.

Aynı zamanda.

It's exhilarating, Inaki says, Let your hair down or throw caution to the wind.

Canlandırıcı, diyor Inaki .

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

Caution to the wind, you would say throw caution to the wind.

Rüzgara dikkat, rüzgara dikkat atın diyeceksiniz.

So it just means that you're not thinking

Yani bu, eğlenirseniz olabilecek olumsuz şeyleri düşünmediğiniz anlamına gelir

about the negative things that could happen if you have fun.

.

That's it, you know. Yeah.

İşte bu, biliyorsun. Evet.

Because you might think, oh, if I have five or a few drinks or but I might get a hangover

Çünkü şöyle düşünebilirsiniz, ah, beş ya da birkaç içki içersem ya da

the next day or, you know, I might make myself look silly. So

ertesi gün akşamdan kalma olabilirim ya da bilirsiniz, kendimi aptal gibi gösterebilirim. Yani

that's you being cautious if you do that?

bunu yaparsan temkinli mi oluyorsun?

Well, I'm not going to

Pekala,

run around looking stupid because people think I'm silly.

insanlar benim aptal olduğumu düşündükleri için aptal görünerek ortalıkta dolaşmayacağım.

That's it.

Bu kadar.

So throw caution to the wind.

Bu yüzden rüzgara dikkat edin.

Yes. And Telmex says have it.

Evet. Ve Telmex al diyor.

Have the time of your life.

Hayatının zamanını yaşa. İyi

Have a blast of a ball, have a great time, have a blast.

eğlenceler, iyi eğlenceler, iyi eğlenceler.

Have a ball.

Çok eğlenmek. Bu, kesinlikle Paris'e getirilecek olan, aynı anda katılmak istediğiniz maddeyle dışarı

Just means you can just go out, relax and have fun with substance

çıkıp, rahatlayabileceğiniz ve eğlenebileceğiniz anlamına gelir

that you want to partake in at the same time,

which is definitely going to be brought to Paris.

.

Yes. Well, I'm looking forward to spending a night

Evet.

in a Paris police cell, Nystrom says.

Nystrom, Paris polis hücresinde bir gece geçirmeyi sabırsızlıkla bekliyorum, diyor.

I've had the time of my life, you know,

Hayatımın en güzel anlarını yaşadım, biliyorsun,

I've never felt like this before.

daha önce hiç böyle hissetmemiştim.

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

Yeah, that's a song that is. It's a song.

Evet, öyle bir şarkı. Bu bir şarkı.

And they're having the time of their life. They're having fun.

Ve hayatlarının en güzel anlarını yaşıyorlar. Eğleniyorlar.

Who actually, you know, I'm sure you know Mr.

Kim aslında, bilirsiniz, eminim

Duncan who actually sang that song.

o şarkıyı gerçekten söyleyen Bay Duncan'ı tanıyorsunuzdur.

Who wrote it right.

Kim doğru yazmış.

I said, You love putting me on the spot.

Beni olay yerine koymayı seviyorsun, dedim.

You know me.

Beni tanıyor musun.

You know all these sounds. And it's it is so time

Bütün bu sesleri biliyorsun. Ve o kadar zamanı geldi ki

I to you

sana

I can't Janet, I want to say Jennifer Warnes and.

Janet yapamam, Jennifer Warnes ve demek istiyorum.

Oh, who is the other guy?

Ah, diğer adam kim?

Who is the other guy?

Diğer adam kim?

I can't remember his name, but it was a it was a big hit in the eighties.

Adını hatırlayamıyorum ama seksenlerde büyük bir hit olmuştu.

And it was taken from a movie called Was It Dirty Dancing?

Ve Was It Dirty Dancing adlı bir filmden alınmıştır.

I believe it was Dirty Dancing Dirty Dancing.

Dirty Dancing Dirty Dancing olduğuna inanıyorum.

I don't know what Dirty Dancing is.

Dirty Dancing'in ne olduğunu bilmiyorum. Kulağa pek hoş gelmediği

Somebody will look it up for it doesn't sound pretty down the line.

için birileri buna bakacaktır .

It doesn't sound very hygienic to me.

Bana pek hijyenik gelmedi.

If you are at a celebration or maybe a recreational event, maybe sport,

Bir kutlamadaysanız veya belki bir eğlence etkinliğindeyseniz, belki spor

perhaps you are playing a certain type of sport, you are involved in a sporting activity.

yapıyorsanız, belki belirli bir spor türünü oynuyorsanız, bir spor faaliyetinde bulunuyorsunuz.

Bill Medley Oh, that's right.

Bill Medley Oh, bu doğru.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Bill Medley But I think it was Jennifer Warnes as well.

Bill Medley Ama bence Jennifer Warnes da öyleydi.

Am I right?

Haklı mıyım?

Am I half right?

Yarı haklı mıyım?

Please give me 50% correct.

Lütfen bana %50 doğru verin.

At least

En azından

please, please allow me

lütfen, lütfen

to keep some of my dignity so I never like that song.

haysiyetimin bir kısmını korumama izin ver ki o şarkıyı hiç sevmeyeyim.

It sort of dragged on a bit and a bit slow.

Biraz sürüklendi ve biraz yavaş.

But now we haven't got the we haven't got the other singing yet.

Ama şimdi diğer şarkıya henüz sahip değiliz.

We've got Bill Medley opposes.

Bill Medley karşıtlarımız var.

Yes, said A.S.

Evet dedi A.S.

Yes, it was. Yes. Oh, thank goodness for that.

Evet öyleydi. Evet. Bunun için çok şükür.

So I was 50% correct.

Yani %50 haklıydım.

That's a good name for a singer, isn't it, Bill Medley. Mm.

Bu bir şarkıcı için iyi bir isim, değil mi Bill Medley. mm.

Well, a medley is a collection of

Bir şarkı

songs isn't it, if you sing one song.

bir şarkı söylerseniz, bir karışık şarkılardan oluşan bir koleksiyondur, öyle değil mi?

But that song contains lots of different pieces or parts of other songs.

Ancak bu şarkı, başka şarkılardan birçok farklı parça veya bölüm içeriyor.

Yes, it is a.

Evet, bu bir.

Medley If you go from one song to another doing short

Karışık Bir şarkıdan diğerine,

excerpts, so to speak, of each song, you might do five or six songs.

tabiri caizse, her şarkıdan kısa alıntılar yaparak giderseniz, beş veya altı şarkı yapabilirsiniz.

It's a medley.

Bu bir karışık.

They all follow one after another without without a break in between.

Hepsi ara vermeden birbirini takip ediyor.

Yes, a person might let go.

Evet, bir kişi bırakabilir.

Dirty dancing.

Kirli Dans.

Yes, it was a person might let go.

Evet, bırakabilecek bir insandı.

They let go.

Bıraktılar.

You let yourself go and have fun

Kendinizi bırakıp eğlenirsiniz,

so a person will stop being self-conscious

böylece kişi

all inhibited, inhibited, inhibited.

tüm ketlenmiş, ketlenmiş, ketlenmiş özbilinçli olmayı bırakacaktır.

I like that word.

Bu kelime hoşuma gitti.

You have inhibitions a person who has inhibitions

Engelleri olan bir kişinin

they have things that they would never dared do.

asla yapmaya cesaret edemeyecekleri şeyleri vardır.

They would never do those things. Like I don't.

Bunları asla yapmazlardı. Sanki yapmıyorum.

I, for example, stand in the garden in your underpants like that.

Ben mesela bahçede senin donunla böyle duruyorum.

So, so maybe maybe they would. Maybe they wouldn't.

Yani, belki de isterlerdi. Belki yapmazlardı.

A person might let go.

Bir kişi bırakabilir.

You let yourself go and have some.

Kendini bırak ve biraz al. Dürüst olmak

So I think that's a nice way of describing it, to be honest.

gerekirse, bunu açıklamanın güzel bir yolu olduğunu düşünüyorum .

Just let yourself go.

Sadece kendini bırak.

And again, we're back to things that can help you to do that.

Ve yine, bunu yapmanıza yardımcı olabilecek şeylere geri döndük.

Certain substances. Oh, Steve. Right, Steve.

Belirli maddeler. Ah, Steve. Doğru, Steve.

No, once.

Hayır, bir kez.

But sometimes some people need that little bit of touch. Yes.

Ama bazen bazı insanlar o küçük dokunuşa ihtiyaç duyar. Evet.

Once is okay mentioning it because that's in relation to something else that a person said.

Bir kez bahsetmek sorun değil çünkü bu, bir kişinin söylediği başka bir şeyle bağlantılı.

But now you're just bringing it up on your own

Ama şimdi bunu kendi başına gündeme getiriyorsun

and have to say, I think you might be.

ve bence öyle olabileceğini söylemek zorundasın.

It's fun. Having fun. It's all fun.

Eğlenceli. Eğlenmek. Hepsi eğlenceli.

A lively event often leads to fun.

Canlı bir olay genellikle eğlenceye yol açar.

Like this livestream, you mean?

Bu canlı yayını beğenmek mi demek istiyorsun?

Yeah, I think this is fun.

Evet, bence bu eğlenceli.

Is it fun?

eğlenceli mi

Is this fun?

Bu eğlenceli mi?

Are you having fun?

Eğleniyor musun?

That's what we want to know.

Bilmek istediğimiz bu.

Maybe we shouldn't be saying that, because I think the more you try to make something fun,

Belki de bunu söylememeliyiz, çünkü bence bir şeyi ne kadar eğlenceli hale getirmeye çalışırsan

the less enjoyable it becomes.

o kadar az zevkli hale geliyor.

Because. Because you're trying so hard to do it.

Çünkü. Çünkü bunu yapmak için çok uğraşıyorsun.

Well, you should have got balloons and those those things that you blow that

Pekala, balonların ve patlattığın,

that make a noise at parties. Okay.

partilerde ses çıkaran o şeylerin olması gerekirdi. Tamam aşkım.

But then they they hold and I'm not sure what you are blowing at parties, but I don't think I want to know.

Ama sonra tutuyorlar ve partilerde neyi patlattığınızdan emin değilim ama bilmek istediğimi sanmıyorum.

That's fun.

Bu eğlenceli.

A lively event often leads to fun.

Canlı bir olay genellikle eğlenceye yol açar.

What you call those, you get them in crackers and you blow them in.

Bunlara ne diyorsan, onları krakerlere sokarsın ve havaya uçurursun.

Mm hmm.

Mm hmm.

What do you call them?

Siz onlara ne diyorsunuz?

I don't know what they call.

Ne diyorlar bilmiyorum.

That's fun.

Bu eğlenceli.

They sound like kazoos. Yes, but they're not.

Kazoos gibi geliyorlar. Evet ama değiller.

Yes, I know what you mean.

Evet ne demek istediğini biliyorum.

You blow into them and it rolls out.

Onlara üflersin ve yuvarlanır.

Yes, I make some noise. We should have got some of those

Evet, biraz gürültü yaparım. Bunlardan biraz almalıydık

because we're not really doing anything to have fun.

çünkü gerçekten eğlenmek için hiçbir şey yapmıyoruz.

Do we still have those?

Hala bunlara sahip miyiz?

I think so. I've never.

Bence de. Ben hiç.

I can't remember the last time I saw one of those.

Onlardan birini en son ne zaman gördüğümü hatırlayamıyorum.

I don't know what they're called, by the way.

Bu arada, onlara ne denir bilmiyorum.

Party whistles, baby party whistles.

Parti ıslıkları, bebek partisi ıslıkları.

A lively event can lead to fun.

Canlı bir olay eğlenceye yol açabilir.

I hope today you are having fun.

Umarım bugün eğleniyorsundur.

I hope you are feeling joy foetuses

Umarım neşe fetüsü hissediyorsunuzdur,

I hope you are having some enjoyment.

umarım biraz eğleniyorsunuzdur.

And here's an interesting word. Ralph Fiennes.

Ve işte ilginç bir kelime. Ralph Fiennes.

Oh, here's an itch.

İşte bir kaşıntı.

Yes, I'm showing something on the screen that stays fun.

Evet, ekranda eğlenceli kalan bir şey gösteriyorum .

You are having a joy.

bir sevinç yaşıyorsunuz.

You experience joy, you have enjoyment.

Neşe yaşarsın, zevk alırsın.

You are enjoying a moment.

Bir anın tadını çıkarıyorsun.

You have frivolity.

Uçarılığın var.

I that word frivolity.

Ben bu kelime anlamsızlığı.

You are enjoying that moment.

O anın tadını çıkarıyorsun.

You are being playful.

Şakacı oluyorsun. İyi

You are having a good time.

vakit geçiriyorsun.

So frivolity means you are not taking things too

Yani anlamsızlık, olayları çok

seriously, you are having fun, and that word can be used negatively as well. Hmm.

ciddiye almadığınız, eğlendiğiniz anlamına gelir ve bu kelime olumsuz olarak da kullanılabilir. Hmm.

So somebody might saying stop being so frivolous.

Yani birisi bu kadar anlamsız olmayı bırak diyebilir.

So, you know, sometimes it's inappropriate to be having too much fun. Yes.

Yani, bilirsin, bazen çok fazla eğlenmek uygunsuzdur. Evet.

Maybe you're laughing and joking all the time

Belki bir iş toplantısında falan sürekli gülüyorsun ve şaka yapıyorsun

at a work meeting or something

and somebody says, Oh, stop being so frivolous.

ve biri diyor ki, Ah, bu kadar uçarı olmayı bırak.

So you're you're making silly comments and things.

Yani saçma sapan yorumlar yapıyorsun.

Sometimes it can be inappropriate. Yes.

Bazen uygunsuz olabilir. Evet.

And but in this context of having fun, it means having fun. Yes.

Ama bu eğlenmek bağlamında, eğlenmek demektir. Evet.

Being being playful, enjoying yourself.

Oyuncu olmak, eğlenmek.

That's it. Laughing, joking and anything.

Bu kadar. Gülmek, şaka yapmak ve her şey.

But you have to be careful when you are enjoying yourself.

Ama eğlenirken dikkatli olmalısın . Inaki, İspanyolca'da uygunsuz bir an değil

You have to make sure that you are having fun and enjoying yourself at the right moment,

, doğru anda eğlendiğinizden ve eğlendiğinizden emin olmalısınız,

not a moment that is inappropriate in Spanish, says Inaki.

diyor.

We call it the mother in law killer. So.

Biz ona kaynana katili diyoruz. Bu yüzden.

Well, it's having fun, I presume. Oh, really? Yes.

Eğleniyor, sanırım. Gerçekten mi? Evet.

Oh, okay.

Tamam.

Well, mother in laws, they've always they're always the butt of jokes aren't they.

Kayınvalideler, her zaman şaka konusu olurlar, değil mi?

Yeah.

Evet.

I don't understand what they actually refers to.

Aslında neyi kastettiklerini anlamıyorum.

The mother in law killer.

Kayınvalide katili.

Yeah. What is the mother in law killer then?

Evet. O halde kayınvalide katili nedir?

I know I can understand what what you're saying must be one of the words

Söylediklerinin

that we had on her hand on there previously.

daha önce orada elimizde olan kelimelerden biri olduğunu anlayabildiğimi biliyorum.

Which word was that, Inaki? Hmm.

O hangi kelimeydi, Inaki? Hmm.

Which word in Spanish do you call the mother in law killer?

İspanyolca'da hangi kelimeye kayınvalideye katil diyorsunuz?

Which way did Mr.

Bay Duncan hangi yolu

Duncan put up?

gösterdi?

Some people do not like to have fun.

Bazı insanlar eğlenmeyi sevmez.

This person here.

Bu kişi burada.

But I like to have fun.

Ama eğlenmeyi severim.

It depends on who I'm with.

Kiminle birlikte olduğuma bağlı. Senin de

You have your moments, I suppose.

anların var sanırım.

We all have our moments.

Hepimizin anları var.

I think some people do not like to have fun.

Bence bazı insanlar eğlenmeyi sevmiyor.

They are unwilling to enjoy the moment.

Anın tadını çıkarmak istemiyorlar.

Maybe they are a person who just wants to sit and watch people.

Belki de sadece oturup insanları izlemek isteyen kişilerdir.

Maybe they are at a party and they don't feel like joining in with the fun.

Belki bir partideler ve eğlenceye katılmak istemiyorlar.

So you just that person can be described, as

Yani tam da o kişi,

Tomic has put it, as a stick in the mud like they could, I suppose a stick in the mud

Tomic'in dediği gibi, onların yapabileceği gibi çamura batmış bir sopa olarak tanımlanabilir , sanırım çamura batmış bir sopa,

is a person who

tries to prevent other people having fun. Hmm.

diğer insanların eğlenmesini engellemeye çalışan bir kişidir. Hmm.

A stick in the mud? Well, yes, they just.

Çamurda bir sopa mı? Evet, onlar sadece.

They don't have fun. If you're a stick in the mud.

Eğlenmezler. Eğer çamurda bir sopaysan.

I don't know. I don't know where that phrase comes from.

Bilmiyorum. Bu tabirin nereden geldiğini bilmiyorum.

Well, it's some of it's something that won't move.

Şey, bir kısmı hareket etmeyen bir şey.

It's just stuck.

Sadece sıkışmış.

So I imagine it's on the screen now, by the way.

Bu arada, şimdi ekranda olduğunu hayal ediyorum.

Oh, you've got that one. You have that you say.

Oh, sende var. Senin dediğin var.

So if someone is behaving like a stick

Yani biri çamura saplanmış gibi davranıyorsa

in the mud, it means they are stuck in that place.

, o yerde sıkışıp kalmış demektir.

They don't move.

Hareket etmiyorlar.

So it's showing once again, we are using it

Yani bir kez daha gösteriyor,

figuratively, but we are showing that that person isn't doing anything.

mecazi anlamda kullanıyoruz ama o kişinin hiçbir şey yapmadığını gösteriyoruz.

They are a bit of a stick, stick in the mud.

Biraz sopa gibiler, çamura saplanıyorlar.

They are

maybe boring

Belki sıkıcı

or unhappy, a dour person, dour, dour.

ya da mutsuzdurlar, asık suratlı, asık suratlı, asık suratlı.

So there is a great word on the screen now.

Yani şimdi ekranda harika bir söz var.

A dour person does not want to have fun with that.

Asık suratlı bir insan bununla eğlenmek istemez.

I can't say it that way, although is it is just the dower is a yes.

Bu şekilde söyleyemem, sadece çeyiz olmasına rağmen evet.

A person who is always serious

Her zaman ciddi olan

and never lets themselves go and doesn't fun.

ve kendini asla bırakmayan ve eğlenmeyen biri.

Dower So do you know somebody like that at work who or maybe in the family

Dower İşte böyle birini tanıyor musunuz, belki de ailede, nerede

that wherever you whenever you meet them they're always

tanışırsanız tanışın, asla

never laughing, never smiling,

gülmüyorlar, asla gülmüyorlar, hiç

don't seem to have any fun.

eğlenmiyor gibi görünüyorlar.

Maybe they don't know how to or don't want to.

Belki nasıl yapacaklarını bilmiyorlar ya da istemiyorlar.

The Dower

Çeyiz

usually

used to describe a woman actually, isn't it?

aslında bir kadını tarif etmek için kullanılırdı, değil mi?

Inaki, can I just say that thing?

Inaki, o şeyi söyleyebilir miyim?

You know, the thing you blow and go is yes.

Bilirsin, patlattığın ve gittiğin şey evet.

Part of that is the mother in law killer.

Bunun bir kısmı da kayınvalide katilidir.

Oh, right.

Ah, doğru.

Instead, I just I'm more confused than I was before, too.

Bunun yerine, benim de eskisinden daha fazla kafam karıştı.

That does not clear anything up.

Bu hiçbir şeyi netleştirmez.

I still I still don't know why it's called that.

Hala neden böyle adlandırıldığını bilmiyorum.

And when you blow it, it it does it

Ve patlattığınızda,

does it surprise the mother in law

kayınvalideyi şaşırtıyor

and it's a figurative phrase literally killing the mother no.

ve bu, kelimenin tam anlamıyla anneyi öldüren mecazi bir ifade değil .

So maybe it might give her a shock. Is that what it is?

Bu yüzden belki ona bir şok verebilir. Bu o mu?

Is that what it is?

Bu o mu?

It gives her a shock or a surprise.

Ona bir şok ya da sürpriz verir.

Last time I had fun, says Christina.

En son eğlendiğimde, diyor Christina.

Obviously, apart from today on the live.

Açıkçası, canlı yayında bugün dışında.

So this is very fun.

Yani bu çok eğlenceli.

It was during a concert of the Rolling Stones.

Rolling Stones konseri sırasındaydı.

Okay. Well, yes, I suppose.

Tamam aşkım. Evet, sanırım.

Yes. Well, that's it.

Evet. İşte bu kadar.

You can have fun at concerts I've been watching.

İzlediğim konserlerde eğlenebilirsin.

Who's that?

I'll watch that German

Kim o?

O Alman

bandleader.

grup liderini izleyeceğim.

I can't remember his name.

Adını hatırlayamıyorum.

He can't. His name.

Yapamaz. Onun adı.

The person you listen to all the time.

Her zaman dinlediğin kişi.

Yes, James. Last James.

Evet, James. Son James.

Last recordings of him doing live concerts.

Canlı konser verdiği son kayıtları.

That is so much fun.

Bu çok eğlenceli.

I Watch that.

Bunu izliyorum.

And I'm bright and laughing and cheery and happy

Ve ben zekiyim, gülüyorum, neşeliyim ve mutluyum

and you know, and music.

ve bilirsiniz ve müzik.

Music is a great source of happiness and fun. Yes.

Müzik büyük bir mutluluk ve eğlence kaynağıdır. Evet.

And as long as it's not, you know, a requiem or something

Ve bir ağıt ya da

like that, a dour person, dancing, dance, music.

onun gibi bir şey olmadığı sürece, asık suratlı biri, dans, dans, müzik.

Mr. Duncan. Dance music. Disco music. There's fun. Yeah.

Bay Duncan. Dans müziği. Disko müziği. eğlence var Evet.

So if a person does not want to have fun, they are gloomy,

Yani insan eğlenmek istemiyorsa kasvetli,

sullen, glum, bleak.

somurtkan, asık suratlı, kasvetlidir.

They are unwilling to join in with the fun, glum.

Eğlenceye katılmaya isteksizler, asık suratlı.

I like that word glum.

Bu asık suratlı kelimeyi seviyorum.

Turn Tony face to the camera

Tony'nin yüzünü kameraya çevir

and tell me what to do.

ve bana ne yapacağımı söyle.

You're looking.

Bakıyorsun.

You're looking at yourself.

kendine bakıyorsun

There you see, we're not glum today.

İşte görüyorsun, bugün asık suratlı değiliz.

Glum, downturned, mouth.

Asık suratlı, asık, ağız.

Anyone just clicking on to that? Then

Sadece buna tıklayan var mı? O zaman

they'd probably be thinking what the near term nature has.

muhtemelen doğanın yakın vadede nelere sahip olduğunu düşünüyor olacaklar.

As has referenced a quote from The Simpsons.

As, The Simpsons'tan bir alıntıya atıfta bulundu.

Okay, well known cartoon series from America

Tamam, Amerika'dan ünlü çizgi dizi,

about a funeral home

bir cenaze evi hakkında,

where the sign above it said, We put the fun into funeral.

üstündeki tabelada , Cenazenin eğlencesini kattık.

Yes, because the word fun is in funeral.

Evet, çünkü eğlence kelimesi cenazededir.

Yes, the word fun is in funeral. Thunderball.

Evet, eğlence kelimesi cenazede. Yıldırım topu.

So that that yes, it is strange.

Böylece evet, garip.

It's almost ironic.

Neredeyse ironik.

That is ironic.

Bu ironik.

Yes. That you have the word fun in a funeral.

Evet. Bir cenazede eğlence kelimesinin olması.

It's a bit like what's what's the other one?

Sanki biraz diğeri nedir?

Manslaughter.

Adam öldürme.

Manslaughter is an interesting word because if you split it up,

Adam öldürme ilginç bir kelime çünkü bölerseniz

it actually can also be read as man's laughter.

aslında adamın kahkahası olarak da okunabilir.

It's true.

Bu doğru.

So men's laughter, if you put those two words

Yani erkeklerin kahkahası, bu iki kelimeyi

together, you end up with manslaughter.

bir araya getirirseniz, adam öldürme ile sonuçlanırsınız.

It's very strange.

Çok garip.

You might describe a person who avoids having fun as a stick in the mud.

Eğlenmekten kaçınan birini çamura saplanmış bir sopa olarak tanımlayabilirsiniz.

We've already said that.

Bunu zaten söyledik.

We've lost some of the suggestions for that, have we?

Bunun için bazı önerileri kaybettik, değil mi?

Yes A person that doesn't like having fun?

Evet Eğlenmeyi sevmeyen biri?

A spoilsport.

Bir oyunbozanlık.

Oh, okay. A spoilsport.

Tamam. Bir oyunbozanlık.

That was from Victoria.

Bu Victoria'dandı.

Thank you for that.

Bunun için teşekkür ederim.

Is somebody that likes to stop other people having fun. Hmm.

Diğer insanların eğlenmesini engellemeyi seven biri mi? Hmm.

So somebody that might go.

Yani gidebilecek biri.

You might be who would be having fun at a party and a neighbour comes round and says, well,

Bir partide eğlenen siz olabilirsiniz ve bir komşu gelip şöyle diyebilir,

just somebody else in the party who's a stick in the mud

partide çamura saplanan başka biri

might say, Oh, will you stop all this noise and laughter?

, Ah, tüm bu gürültüyü ve kahkahayı keser misiniz?

It's getting on my nerves

Sinirlerimi bozuyor

or turn the music down.

ya da müziği kısıyorum.

That would be a spoilsport.

Bu bir oyunbozan olurdu.

Yeah.

Someone who's trying to stop other people having fun.

Evet.

Diğer insanların eğlenmesini engellemeye çalışan biri.

Either because they're jealous or for some other reason,

Ya kıskandıkları için ya da başka bir nedenle,

so that they are literally spoiling that moment of fun.

yani o eğlence anını tam anlamıyla bozuyorlar.

A party pooper, says Nick.

Bir parti pisliği, diyor Nick.

Trump's a party pooper.

Trump bir parti pisliği.

Yeah.

It does not mean somebody that poops at a party.

Evet.

Bir partide kaka yapan biri anlamına gelmez.

Well, have you ever pooped at a party, though?

Peki, hiç bir partide kaka yaptın mı?

I think I pooped. What's it? A party.

Sanırım kaka yaptım. Nedir bu? Bir parti.

I think if somebody did poop at a party, they would literally be a party pooper.

Bence birisi bir partide kakasını yaptıysa, kelimenin tam anlamıyla bir parti kakası olur.

Yes, but we're not talking about that.

Evet, ama bundan bahsetmiyoruz.

A party pooper is somebody who just takes

Bir parti pisliği,

the fun and enjoyment out of a party

by saying something or just sitting

bir şey söyleyerek ya da

looking miserable all the time.

her zaman mutsuz görünerek bir partinin eğlencesini ve zevkini alan kişidir.

What time are we going home?

Eve ne zaman gidiyoruz?

It's getting late.

Geç oluyor.

So that's what you do normally?

Yani normalde yaptığın şey bu mu?

Yeah, that's what I do.

Yeah, all the time. No, but yeah. Yeah.

Evet, öyle yapıyorum.

Evet, her zaman. Hayır, ama evet. Evet.

A party pooper. Some party pooper.

Bir parti pisliği. Parti pisliği.

So it's great.

Yani bu harika.

Thank you for these.

Bunlar için teşekkür ederim.

A person who takes all the fun away from something.

Bir şeyden tüm eğlenceyi alan bir kişi.

We will be going away very soon, Mr.

Çok yakında gideceğiz Bay

Steele, because we are 5 minutes away from 4:00,

Steele, çünkü 4:00'e 5 dakika uzaklıktayız,

just five more minutes to go and we will be disappearing.

sadece beş dakika kaldı ve ortadan kaybolacağız.

But don't worry, I am back on Wednesday. Mr.

Ama merak etmeyin çarşamba günü dönüyorum. Bay

Steve will not be here on Wednesday.

Steve Çarşamba günü burada olmayacak.

But I think from week I think Steve might be joining us on Wednesday.

Ama sanırım haftadan itibaren Steve'in Çarşamba günü bize katılabileceğini düşünüyorum.

So we will see what happens.

Yani ne olacağını göreceğiz.

But Steve will be busy on Wednesday.

Ama Steve Çarşamba günü meşgul olacak.

I will be here on Wednesday with you,

Çarşamba günü sizinle burada olacağım,

so I hope you can join us then for more fun.

umarım o zaman daha fazla eğlence için bize katılabilirsiniz.

Far more fun.

Çok daha eğlenceli.

LAUGHTER and frivolity.

GÜLMEK ve anlamsızlık.

Yes. Have we mentioned frivolous?

Evet. Anlamsızdan bahsettik mi?

Yes, we have.

We have we have to be frivolous to to not take something seriously.

Evet, biz sahibiz.

Bir şeyi ciddiye almamak için anlamsız olmalıyız.

There are moments when you can be frivolous and moments

Uçarı olabileceğiniz anlar ve

when you should not be frivolous.

uçarı olmamanız gereken anlar vardır.

So what about today, Steve?

Bugün ne olacak, Steve?

Are you going to clean your car again?

Arabanı tekrar temizleyecek misin?

No, I've given it,

Hayır,

in effect, three layers of wax.

aslında ona üç kat balmumu verdim.

I don't think it can take anymore.

Artık dayanabileceğini sanmıyorum.

And I don't think my hands and my arms and my shoulders can take any more polishing.

Ellerimin, kollarımın ve omuzlarımın daha fazla cilalamaya dayanabileceğini sanmıyorum.

Exactly.

Kesinlikle.

So, no, I won't be doing that.

Yani, hayır, bunu yapmayacağım.

What am I going to be doing after this livestream?

Bu canlı yayından sonra ne yapacağım?

Probably having some to eat and falling asleep in front of the television that sounds right

Muhtemelen bir şeyler yemek ve kulağa doğru gelen televizyonun önünde uykuya dalmak,

is right back to the subject people were talking about when I first looked about having afternoon naps.

öğleden sonra kestirmeleri hakkında ilk baktığımda insanların bahsettiği konuya geri dönüyor.

Yes, I think so.

Evet bencede.

And it's interesting what people said because Flower said

Ve insanların söyledikleri ilginç çünkü Flower öğleden sonra kestirdikten sonra

that she feels depressed and anxious

kendini depresif ve endişeli hissettiğini söyledi

after having an afternoon nap.

.

And that's probably, as Garcia said, because

Ve bu muhtemelen, Garcia'nın dediği gibi, çünkü

maybe it was too long because they do recommend you have an afternoon nap.

belki de öğleden sonra kestirmenizi tavsiye ettikleri için çok uzundu .

It shouldn't be more than about 20 minutes. Yes.

Yaklaşık 20 dakikadan fazla olmamalıdır. Evet.

Otherwise you go into, you know.

Yoksa girersin, bilirsin.

Anyway, I won't get into that.

Her neyse, buna girmeyeceğim.

I think I think it really does mess your body. Yes.

Bence gerçekten vücudunu mahvediyor. Evet.

It confuses your your body.

Vücudunuzun kafasını karıştırır.

Everything becomes confused.

Her şey karışır.

It doesn't know what's going on.

Neler olduğunu bilmiyor. Gündüz uyumanın

So that is one of the problems with sleeping during the day, but not today.

sorunlarından biri de bu , ama bugün değil.

We don't have time for sleeping today if we've had a busy day.

Yoğun bir gün geçirmişsek bugün uyumaya vaktimiz yok.

So say we'll see what happens.

Öyleyse ne olacağını göreceğimizi söyle.

I'm sure we will celebrate the end of today's

Bugünkü

live stream with a cup of tea and maybe one of those lovely biscuits

canlı yayının bitişini bir bardak çay ve belki de

we, as your sister, gave to me so kindly, and she also gave you some macaroons.

kardeşin olarak bana çok nazikçe verdiğimiz o güzel bisküvilerden biriyle kutlayacağımızdan eminim ve o da sana biraz kurabiye verdi.

We've got some macaroon.

Makaronumuz var.

Macaroon in the fridge as well.

Macaron da buzdolabında.

Can't be bad.

Kötü olamaz.

I think we have an afternoon of eating

Sanırım yemek yiyip

and maybe watching

belki de en

our favourite television show, Colombo

sevdiğimiz televizyon programı Colombo'yu izleyerek geçireceğimiz bir öğleden sonramız var.

Oh, yes, I don't want to get into that today.

Oh, evet, bugün o konuya girmek istemiyorum.

The thing is, though, they keep showing them and and it's always the same one.

Mesele şu ki, onları göstermeye devam ediyorlar ve her zaman aynı.

Yes, they can.

They keep showing the same five or six episodes all the time.

Evet yapabilirler. Sürekli

aynı beş altı bölümü gösteriyorlar.

And when you've watched them many times, you really do know what's going to happen next.

Ve onları birçok kez izlediğinizde, bundan sonra ne olacağını gerçekten biliyorsunuz.

Thank you. Mr.

Stomach's raising four pizzas to be delivered.

Teşekkür ederim. Bay

Mide, teslim edilmek üzere dört pizza yetiştiriyor.

That's a fun food pizza, isn't it?

Bu eğlenceli bir yemek pizzası, değil mi?

It's a fast food fun.

Bu bir fast food eğlencesi.

But don't don't put pineapple on your pizza.

Ama pizzana ananas koyma.

It's a party. Why?

Bu bir parti. Neden?

Why do people put pineapple on their side?

İnsanlar neden yanlarına ananas koyar?

I pineapple on pizza.

Ananaslı pizza yaparım.

It's disgusting.

İğrenç.

It makes it makes all the bread go soggy.

Bütün ekmeğin ıslanmasına neden olur.

Underneath it is it's a fun food because you associate with parties and fun and everybody

Bunun altında eğlenceli bir yemek var çünkü partiler ve eğlence ile ilişkilendiriyorsunuz ve herkesin

sharing food and having some alcohol maybe, and just having a laugh with friends and family.

yemek yemesi ve belki biraz alkol alması ve sadece arkadaşlarınız ve ailenizle gülmeniz.

Are you guys no way to end the live stream? It is.

Beyler canlı yayını bitirmenin bir yolu yok mu? Bu.

I like cake as well.

Ben de pasta severim.

Well, Tommy likes cake, but we won't go into

Tommy pasta sever ama

a particular type of cake that he mentioned earlier.

daha önce bahsettiği belirli bir pasta türüne girmeyeceğiz.

How can you also bring to Paris?

Ayrıca Paris'e nasıl getirebilirsin?

Right, Mr. Duncan?

Değil mi, Bay Duncan?

I'm going to put the kettle on and I'm going to make the kettle make the team.

Su ısıtıcısını çalıştıracağım ve çaydanlığın takımı oluşturmasını sağlayacağım.

You can make it to make the tea in a fun way. Mr.

Çayını eğlenceli bir şekilde yapmak için yapabilirsiniz. Bay

Duncan, I'm going to just spill boiling hot water everywhere and just.

Duncan, her yere kaynar su dökeceğim.

Oh, yes. So this is fun.

Oh evet. Yani bu eğlenceli.

I'm burning my skin.

Cildimi yakıyorum.

So just like you normally do.

Yani normalde yaptığınız gibi.

See you all next week.

Gelecek hafta görüşürüz.

Have a fun week.

İyi haftalar.

Enjoying English and I look forward to being here again.

İngilizcenin tadını çıkarıyorum ve tekrar burada olmayı dört gözle bekliyorum.

Thank you, Steve.

Teşekkürler Steve.

He has gone, you might notice outside everything is starting to look like.

O gitti, dışarıdan her şeyin benzemeye başladığını fark edebilirsiniz.

Well, it's starting to like autumn is in the air

Pekala, sonbaharın havada olduğu hoşlanmaya başlıyor

and that is the view right now outside the window.

ve şu anda pencerenin dışındaki manzara bu.

And yes, the days are also getting shorter and shorter.

Ve evet, günler de kısalıyor ve kısalıyor.

That's it for me for today.

Bugünlük benim için bu kadar.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

For the past 2 hours you have been watching English with myself.

Son 2 saattir benimle İngilizce izliyorsun.

Mr. Duncan, thank you very much to Mr.

Bay Duncan,

Steve for joining as well and also you for joining in on the live chat.

katıldığınız için Bay Steve'e ve ayrıca canlı sohbete katıldığınız için size çok teşekkür ederim.

I'm back on Wednesday from 2 p.m.

Çarşamba günü saat 2'den sonra dönüyorum.

UK time.

İngiltere saati.

This is Mr.

Duncan in the birthplace of English saying Thanks for watching.

Bu,

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, İzlediğiniz için teşekkürler diyor.

See you.

Görüşürüz.

And of course, until the next time we meet right here, you know what's coming next?

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do. Stay happy. Take care of yourself and of course...

Evet yaparsın. Mutlu kal. Kendine iyi bak ve tabii ki...

ta ta for now

şimdilik ta ta