Follow Your NOSE 👃🏽 / English Addict LIVE chat & Learning / Sunday 13th MARCH 2022 - with Mr Duncan

It's a beautiful day in the neighbourhood and everything is rather nice.

Mahallede güzel bir gün ve her şey oldukça güzel.

It's a sunny day.

Güneşli bir gün.

We've got a little bit of cloud, but it is quite nice.

Biraz bulutumuz var ama oldukça güzel.

Here we go. Yes, it is.

İşte başlıyoruz. Evet öyle.

Another English addict coming to you live from the birthplace of English, which just happens to be.

Size gelen başka bir İngiliz bağımlısı, tesadüfen İngilizcenin doğum yerinden yaşıyor. Aman

Oh, my goodness. Yes.

tanrım. Evet.

Oh, I don't believe it.

İnanmıyorum.

It's England.

İngiltere.

David, who did it?

David, bunu kim yaptı? İşte

Oh, there you are.

buradasın.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England. How are you today?

Ben İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun? Mutlu hissediyor musun

Are you feeling happy?

?

I hope you are feeling happy.

Umarım mutlu hissediyorsundur.

At least I want to see that smile on your face right now.

En azından şu an yüzündeki o gülümsemeyi görmek istiyorum.

So we are all going to practise smiling right now.

O yüzden şimdi hepimiz gülümseme pratiği yapacağız.

It is the first thing we are doing today.

Bugün yaptığımız ilk şey bu. İşte

There it is.

burada.

Smile.

Gülümsemek.

I was saying last night to Mr.

Dün gece Bay

Steve.

Steve'e diyordum.

It is amazing how the smallest thing can change a person's day.

En ufak bir şeyin bir insanın gününü nasıl değiştirebileceği şaşırtıcı.

Perhaps you are walking down the road and you see someone coming towards you.

Belki yolda yürüyorsunuz ve birinin size doğru geldiğini görüyorsunuz.

And they don't look very happy.

Ve pek mutlu görünmüyorlar.

Perhaps you can give them a smile.

Belki onlara bir gülümseme verebilirsiniz.

A little rosy ray the end smile.

Biraz pembe ışın son gülümseme.

And you never know.

Ve asla bilemezsin.

You might make their day and cheer them up a lot.

Günlerini güzelleştirebilir ve onları çok neşelendirebilirsiniz.

Here we go, then. Yes, my name is Duncan.

İşte başlıyoruz o zaman. Evet, benim adım Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

You might say that I am a one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I am an English addict, and I don't care who knows.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım ve kimin bildiği umurumda değil.

I will go outside and I will shout it as loud as I can.

Dışarı çıkacağım ve olabildiğince yüksek sesle bağıracağım.

So all my neighbours can hear me.

Böylece tüm komşularım beni duyabilir.

Talking of sounds.

Seslerden bahsetmek.

You might notice today I have decided to bring some of the spray

Fark etmişsinizdir, bugün püskürtme seslerinden bazılarını stüdyoya getirmeye karar verdim

ing sounds into the studio, so you might notice

, böylece fark etmişsinizdir

and maybe it is.

ve belki de öyledir. Şu

That is the sound outside at the moment.

anda dışarıdan gelen ses bu.

I couldn't resist bringing some of the springtime sounds.

Bahar seslerinden bazılarını getirmeden duramadım.

Yes, we are approaching spring at the end of this month.

Evet, bu ayın sonunda bahara yaklaşıyoruz.

The clocks will change and then the days will be really long

Saatler değişecek ve günler gerçekten uzun olacak

and spring will have officially arrived.

ve bahar resmen gelmiş olacak.

If you remember last week we were looking in the garden, weren't we?

Hatırlarsan geçen hafta bahçeye bakıyorduk, değil mi?

We were looking around the garden and around the area

Bahçeye ve bölgeye bakıyorduk

and I did mention a certain type of plant,

ve belirli bir bitki türünden,

a certain type of flower, in fact,

aslında Cynthia adı verilen belirli bir çiçek türünden bahsettim.

called a for Cynthia Well, guess what?

Yesterday I noticed in the garden

Dün bahçede fark ettim

that they are actually now coming out.

ki artık gerçekten çıkıyorlar.

Look, at that.

Şuna bak.

And that was something I filmed yesterday.

Ve bu dün çektiğim bir şeydi.

So as you can see, the foresight fire in the garden

Gördüğünüz gibi bahçedeki kütük ateşi

is now starting to come into bloom.

artık yeşermeye başladı.

All of the little yellow flowers are starting to come out. And

Küçük sarı çiçeklerin hepsi çıkmaya başladı. Ve

well, all I can say is when

tek söyleyebileceğim,

you see the full size here starting to come out,

burada tam boyutunun çıkmaya başladığını gördüğünüzde,

you know, that spring has virtually arrived.

bilirsiniz, bahar neredeyse geldi.

You know that spring is now definitely in the air.

Baharın artık kesinlikle havada olduğunu biliyorsunuz.

So there it is right now in the garden, growing

İşte orada, şu anda bahçede,

my lovely Forsyth.

benim güzel Forsyth'imi büyütüyor.

Here it is now coming into bloom.

İşte şimdi çiçek açıyor.

The beautiful yellow flowers are starting to appear.

Güzel sarı çiçekler görünmeye başlıyor.

So I'm pretty pleased about that.

Bu yüzden oldukça memnunum.

It really does feel now as if spring is in the air.

Şimdi gerçekten bahar havasındaymış gibi hissettiriyor.

Spring time,

Bahar zamanı,

one of my most favourite times of year because nature goes crazy.

yılın en sevdiğim zamanlarından biri çünkü doğa çıldırıyor.

It really does.

Gerçekten öyle.

Nature starts to do all sorts of things.

Doğa her türlü şeyi yapmaya başlar.

The plants will come out, the flowers will open,

Bitkiler çıkacak, çiçekler açacak,

the animals will go a little bit love crazy.

hayvanlar biraz da aşk çılgınlığına girecek.

Let's just say they will start pairing up and mating

Diyelim ki çiftleşmeye ve çiftleşmeye başlayacaklar

and then, well, especially the birds around here.

ve sonra, şey, özellikle buradaki kuşlar.

Many of the birds will start building their nests

Kuşların çoğu yuvalarını yapmaya başlayacak

and preparing to have their

ve civcivlerini doğurmak için hazırlık yapacaklar,

their chicks

That's what I was going to say.

ben de onu diyecektim.

It didn't come out right.

Doğru çıkmadı.

I know.

Biliyorum.

Here we go.

Yes, we've made it all the way to Sun

İşte başlıyoruz.

Evet, hafta sonunda Güneş'e kadar geldik

at the end of the week.

.

The end of the weekend.

Hafta sonunun sonu. Şimdilik kendimizi havaya uçurmadan

We've made it all the way here without blowing ourselves up

buraya kadar geldik

for now.

.

Beep, beep, beep, beep,

Bip, bip, bip, bip, bip, bip

beep, beep, beep, beep, beep, beep.

, bip, bip, bip, bip.

I don't know if you know, but Mr.

Biliyor musunuz bilmiyorum ama Bay

Steve has a new habit

Steve'in yeni bir alışkanlığı var

Steve has a new habit

Steve'in yeni bir alışkanlığı var

that is, he's been doing over the last maybe two or three months.

, o da son iki ya da üç aydır yapıyor. En son

He started listening to James last.

James'i dinlemeye başladı.

If you've never heard of James last, he is a famous

James'i en son hiç duymadıysanız, o ünlü bir

bandleader and also a composer.

grup lideri ve aynı zamanda bir bestecidir. İlave

As well.

olarak.

Very, very popular during the seventies and maybe the 1980s.

Yetmişlerde ve belki de 1980'lerde çok ama çok popülerdi.

I would call it big band music

Ben buna büyük grup müziği derdim

but also I would call it jazzy music.

ama aynı zamanda jazzy müzik de derdim.

In fact, James Last

Aslında James Last, hem

is known for playing lots of different styles

of music, his band and also himself.

grubu hem de kendisi gibi birçok farklı müzik tarzını çalmasıyla tanınır.

He is the conductor of the James Last Orchestra

O, James Last Orkestrası'nın şefidir

and Steve has gone absolutely crazy

ve Steve

over James last.

Last James için delirmiştir.

So every night picture the scene.

Bu yüzden her gece sahneyi hayal edin.

I imagine this.

Bunu hayal ediyorum.

I have to listen to Mr.

Steve upstairs in his music room

Üst kattaki müzik odasında

playing non-stop stop.

durmadan çalan Bay Steve'i dinlemek zorundayım.

James last

James

for about one hour every single night.

her gece yaklaşık bir saat sürer.

And this is while he is doing his exercises.

Ve bu, o egzersizlerini yaparken.

You see And can you imagine the look on my face?

Görüyorsun Ve yüzümdeki ifadeyi hayal edebiliyor musun?

Well, I will tell you I will tell you the look on my face.

Pekala, sana söyleyeceğim, sana yüzümdeki ifadeyi anlatacağım.

I will show you right now what I do

Sana şimdi ne yaptığımı göstereceğim İşte

That's it.

That's exactly what I do.

bu kadar.

Ben de öyle yapıyorum.

That's the look on my face.

Yüzümdeki ifade bu.

When Mr. Steve is upstairs playing James last.

Bay Steve üst katta en son James'i oynarken.

That's exactly what I'm doing.

Ben de tam olarak bunu yapıyorum.

Here we go, then. Yes, it is Sunday.

İşte başlıyoruz o zaman. Evet, bugün Pazar.

It is almost halfway through.

Yolun neredeyse yarısıdır.

We have almost reached halfway through March.

Mart ayının neredeyse yarısına geldik.

And as I said, it really does feel

Ve dediğim gibi, gerçekten de

as if spring is in the air.

havada bahar varmış gibi hissettiriyor.

Very nice, in fact.

Aslında çok güzel.

Great to see you here today.

Bugün seni burada görmek harika.

The live chat is already busy.

Canlı sohbet zaten meşgul.

Who was first on today's live chat?

Bugünün canlı sohbetinde ilk kim vardı?

I am just checking the list.

Sadece listeyi kontrol ediyorum.

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Today on the live chat in first place.

Bugün canlı sohbette ilk etapta.

It is Partridge.

Bu Partridge.

Partridge Aves

Partridge Aves

congratulations to you, Partridge.

seni tebrik ediyor, Partridge.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Congratulations.

Tebrikler.

Many people now joining in today.

Bugün birçok kişi şimdi katılıyor.

We have lots of things coming up.

Önümüze çıkan birçok şey var.

I've got some photographs to show you.

Sana gösterecek bazı fotoğraflarım var.

I have a little video that I took yesterday.

Dün çektiğim küçük bir videom var.

On my wall with Mr. Steve.

Bay Steve ile duvarımda.

And what else have we got coming up?

Ve başka neler geliyor?

Oh, yes.

Oh evet.

Today's subject is all about knows,

Bugünkü konumuz, yüzünüzün ortasındaki bu küçük şeye bağlı bilişler,

phrases, words, idioms,

deyimler, kelimeler, deyimler,

lots of things connected to this small thing in the middle of your face.

pek çok şey hakkında .

Something you quite often don't even take any notice of

Çoğu zaman,

until things go wrong with it.

işler ters gidene kadar farkına bile varmadığınız bir şey.

Normally you don't think very much about your nose.

Normalde burnunu pek düşünmezsin.

Your nose is there right in front of you.

Burnun tam karşında.

In fact, you might say that it is

Hatta

as plain as the nose on your face.

yüzünüzdeki burun kadar sade diyebilirsiniz.

Something very clear, something that is easy to see.

Çok net bir şey, görmesi kolay bir şey.

We can describe it as

being as plain as the nose on your face.

Yüzünüzdeki burun kadar sade olarak tarif edebiliriz.

So there it is, a free one.

İşte burada, ücretsiz bir tane.

I thought I would just throw that in

to get you in the mood for all of the wonderful

Seni daha sonra kullanacağımız tüm harika burun cümlelerinin havasına sokmak için bunu ekleyeyim diye düşündüm

nose phrases that we have coming up later on.

. Ben

Can I also say hello to.

de merhaba diyebilir miyim?

Who else is on the live chat?

Canlı sohbette başka kimler var?

We have a very busy one already. Hello, Valentine.

Zaten çok meşgul bir tane var. Merhaba Valentina.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

Hello.

Merhaba.

Also to Vitesse.

Ayrıca Vitesse'ye.

Hello.

Also to Mohammed Sanu.

Merhaba.

Ayrıca Muhammed Sanu'ya.

Hello to you.

Merhaba sana.

Thank you for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

It it Maria, we also have Palmira and

O Maria, bizim de Palmira ve

Maria.

Maria'mız var.

Claudia is here. Hello, Claudia.

Claudia burada. Merhaba Claudia.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel. Dramadan sonra

And I'm so glad to hear that you are feeling much better

kendini çok daha iyi hissettiğini duyduğuma çok sevindim

after your drama.

.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

I will say now we do not have

Artık

Luis Mendez. This

Luis Mendez'in olmadığını söyleyeceğim. Bu

is not here today.

bugün burada değil.

Lewis is busy with his family.

Lewis ailesiyle meşgul.

He's doing something.

Bir şeyler yapıyor.

I think they're having a special dinner, a dinner party.

Sanırım özel bir akşam yemeği, yemekli bir parti veriyorlar.

So that is the reason why Vitesse.

Demek Vitesse'nin nedeni bu.

Sorry, Luis

Üzgünüm, Luis

is not here today.

bugün burada değil.

Hello, Mega.

Merhaba Mega.

Hello.

Merhaba.

Also, to many Hello, Manish.

Ayrıca birçok kişiye Merhaba, Manish.

Manish, Kunal.

Maniş, Kunal.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Sumeet.

Sümeyye.

Hello, Sumeet Patil.

Merhaba Sümeet Patil.

I don't recognise your name.

Adını tanımıyorum.

Is it your first time here?

Burada ilk kez mi bulunuyorsun?

If it is, please let me know if you've never seen this before.

Eğer öyleyse, bunu daha önce hiç görmediyseniz lütfen bana bildirin.

And you are wondering what this is all about.

Ve tüm bunların neyle ilgili olduğunu merak ediyorsunuz.

Well, I talk about the English language, but please don't go away.

Şey, İngilizce hakkında konuşuyorum ama lütfen gitme.

Don't click off

Tıklamayın

because this is also something

çünkü bu aynı zamanda

that might be interesting to everyone.

herkesin ilgisini çekebilecek bir şey.

So you don't have to be learning English to enjoy this.

Yani bundan zevk almak için İngilizce öğrenmek zorunda değilsiniz.

You see, if you have a sense of humour, then you are more than welcome to join in.

Görüyorsun, eğer bir mizah anlayışın varsa, o zaman katılabilirsin. Bu

By the way, if you don't have a sense of humour,

arada, eğer bir mizah anlayışın yoksa,

this might not be the best place to be.

burası gidilecek en iyi yer olmayabilir.

Because we like to have a lot of fun here, you see.

Çünkü burada çok eğlenmeyi seviyoruz.

Hello, Alberto. Hello, Umberto.

Merhaba Alberto. Merhaba Umberto.

Watching in Brazil.

Brezilya'da izliyorum.

Nice to see you. As well.

Sizi görmek güzel. İlave olarak.

So I was out and about yesterday, walking around with Mr.

Dün dışarıdaydım, Bay Steve'le dolaşıyordum

Steve, enjoying some springtime weather in fact,

, bahar havasının tadını çıkarıyordum, aslında

I managed to do quite a good walk yesterday.

dün oldukça iyi bir yürüyüş yapmayı başardım.

Ten and a half thousand steps yesterday.

Dün on buçuk bin adım.

That's pretty good.

Bu oldukça iyi.

I think for one day, ten and a half thousand steps I did yesterday.

Sanırım bir gün, dün attığım on buçuk bin adım .

So I'm feeling rather pleased about that.

Bu yüzden bundan oldukça memnun hissediyorum.

So here it is, a video taken yesterday.

İşte dün çekilmiş bir video.

You will see some sights on the farmland.

Tarım arazilerinde bazı manzaralar göreceksiniz.

And also I decided to take some some clips,

Ayrıca son fırtınalarda devrilen

some video clips of one or two of the trees

bir veya iki ağaçtan bazı klipler, bazı video klipler çekmeye karar verdim

that have fallen down during the recent storms.

.

Lots and lots of fallen trees around the area in which I live

Yaşadığım bölgenin çevresinde çok sayıda ağaç devrildi

and there it

ve orada

was a video that I shot yesterday whilst out and about walking with Mr.

dün dışarıda Bay Steve ile yürürken çektiğim bir video vardı

Steve and we did have a rather nice time.

ve oldukça güzel vakit geçirdik.

We might talk about that a little bit later on.

Bunun hakkında biraz sonra konuşabiliriz.

Mr. Steve will be here in around about 10 minutes from now.

Bay Steve yaklaşık 10 dakika sonra burada olacak.

So don't forget. Yes, you can join in.

Yani unutma. Evet, katılabilirsiniz.

And a lot of people have written to me over the past few months saying, Mr.

Ve son birkaç aydır pek çok kişi bana şöyle yazdı : Bay

Duncan, we love Mr.

Duncan, Bay Steve'i seviyoruz

Steve

In fact, we prefer having Mr.

Aslında,

Steve on the live chat instead of you.

canlı sohbette sizin yerinize Bay Steve'in olmasını tercih ediyoruz.

I might be a little bit offended by that.

Bundan biraz rahatsız olabilirim.

I might be upset by it, but it's okay.

Buna kızmış olabilirim ama sorun değil.

I will carry on just because you prefer to have Mr.

Devam edeceğim çünkü sen

Steve rather than me.

benim yerime Bay Steve'i tercih ediyorsun.

Am I going to get upset?

Üzülecek miyim?

Am I going to become angry?

kızacak mıyım?

No. I will try to try to keep my control.

Hayır. Kontrolümü elimde tutmaya çalışacağım.

Hello? To the live chat.

Merhaba? Canlı sohbete.

Nice to see so many people here today.

Bugün bu kadar çok insanı burada görmek güzel.

Hello to the school of the Future.

Geleceğin okuluna merhaba.

And that is what it translates to from French.

Ve Fransızcadan tercüme ettiği şey budur.

Hello to you.

Merhaba sana.

Have a good time wherever you are.

Nerede olursanız olun iyi vakit geçirin.

If you are in France.

Fransa'da iseniz.

If you are in Spain.

İspanya'da iseniz.

If you are in Brazil, wherever you are in the world,

Brezilya'daysanız, dünyanın neresinde olursanız olun,

you are more than welcome to join in today.

bugün katılabilirsiniz.

Hello also, Beatriz who says such a beautiful video.

Ayrıca merhaba, böyle güzel bir video söyleyen Beatriz.

Mr. Duncan, thank you very much.

Bay Duncan, çok teşekkür ederim.

A lot of people have been asking about the garden.

Bahçeyi soran çok oldu.

Mr. Duncan, what about the garden?

Bay Duncan, peki ya bahçe?

While the garden is coming on rather nicely.

Bahçe oldukça güzel bir şekilde gelirken.

Some of the flowers are coming out.

Çiçeklerin bir kısmı çıkıyor.

We have daffodils.

Nergislerimiz var.

We have one or two trees that are now starting to show their blossom.

Şu anda çiçek açmaya başlayan bir iki ağacımız var.

And I might show you some of that next week.

Ve önümüzdeki hafta sana bunlardan bazılarını gösterebilirim.

It's a little bit too early because everything is still just

Biraz erken çünkü her şey hala

coming out and it's still emerging.

ortaya çıkıyor ve hala ortaya çıkıyor.

So I think we will wait for maybe one or two weeks

Bu yüzden sanırım bir veya iki hafta bekleyeceğiz

and then, yes, I will show you some some of the views in the garden.

ve sonra, evet, size bahçedeki bazı manzaraları göstereceğim.

Can I say thank you very much, talking of flowers.

Çiçeklerden bahsetmişken çok teşekkür edebilir miyim?

Can I say thank you to Claudia

for your lovely photographs that you sent?

Gönderdiğiniz güzel fotoğraflarınız için Claudia'ya teşekkür edebilir miyim?

First of all,

Her şeyden önce,

thank you, Claudia, for the picture of the daffodils.

nergis resmi için teşekkürler Claudia.

One of the things I love to see, especially whilst walking around,

Görmeyi sevdiğim şeylerden biri, özellikle etrafta dolaşırken, çiçeklerin büyümesini

may be in areas where you wouldn't

beklemeyeceğiniz yerler olabilir

expect to see flowers growing

and look there's some beautiful daffodils

ve bakın

growing by the side of the road.

yolun kenarında büyüyen güzel nergisler var.

And that's one of the things I love about daffodils

Nergislerin sevdiğim yanlarından biri de bu, neredeyse

I say they can grow virtually anywhere.

her yerde büyüyebileceklerini söylüyorum.

I have noticed this over the years, that daffodils can grow almost anywhere

Yıllar içinde bunu fark ettim, nergisler Claudia'nın fotoğrafını çektiği yeşil olan başka bir şeyin hemen hemen her yerinde yetişebilir

Something else that's green that Claudia

has has taken a picture of.

.

Thank you, Claudia.

Teşekkürler Claudia.

For this parrot.

Bu papağan için.

Apparently, this parrot was flying around.

Görünüşe göre, bu papağan etrafta uçuyordu.

I think it might be a parrot or a parakeet.

Papağan veya muhabbet kuşu olabilir diye düşünüyorum.

I'm not quite sure what the difference is, but that's a beautiful bird.

Farkın ne olduğundan tam olarak emin değilim, ama bu çok güzel bir kuş.

Very exotic, may I say. Very

Çok egzotik diyebilirim.

well, we don't get many of those in our garden.

Pekala, onlardan bahçemizde pek yok.

That's all I can say.

Tüm söyleyebileceğim bu.

So perhaps where you live, maybe they are.

Yani belki de yaşadığınız yerde, belki onlar.

They are frequent visitors. To your garden.

Sık ziyaretçilerdir. Bahçenize.

But around here, where I live, we don't get many parrots flying around.

Ama buralarda, yaşadığım yerde, etrafta uçan pek papağan görmüyoruz.

Although I do remember a few years ago, I did actually have

Birkaç yıl öncesini hatırlasam da aslında

a parrot.

bir papağanım vardı.

I think it was a red crested or red crowned parakeet.

Sanırım kırmızı tepeli veya kırmızı taçlı bir muhabbet kuşuydu.

In the garden many years ago, and I was really surprised to see it.

Yıllar önce bahçede gördüm ve gerçekten şaşırdım.

I think maybe that particular parrot that was in my garden

Belki bahçemdeki o papağan

perhaps that it had escaped from someone's cage.

birinin kafesinden kaçmıştır diye düşünüyorum.

I think so.

Bence de.

And finally, we have a photograph from Lewis Lewis Mendez.

Ve son olarak Lewis Lewis Mendez'den bir fotoğrafımız var.

Thank you, Lewis, for your photograph.

Fotoğrafın için teşekkürler Lewis.

And I believe this is Helen Park

Ve sanırım bu,

on a beautiful spring

day whilst Lewis was having a walk around.

Lewis etrafta dolaşırken güzel bir bahar gününde Helen Parkı.

So I do like seeing your photographs.

Bu yüzden fotoğraflarınızı görmek hoşuma gidiyor.

Don't worry. Don't be shy.

Merak etme. Utangaç olma.

If you want to send a photograph, something that you've taken

Fotoğrafını çektiğiniz bir şeyin fotoğrafını göndermek istiyorsanız,

a picture, then feel free to do so.

bunu yapmaktan çekinmeyin.

Send it to me.

Bana yolla.

You can send it to my email address.

Mail adresime gönderebilirsiniz.

I'm in a good mood today.

Bugün iyi bir ruh halindeyim.

I don't know why, but maybe it's because

Nedenini bilmiyorum ama belki de

spring is in the air.

havada bahar olduğu içindir.

I think so.

Bence de.

The parrot looks like he is smiling.

Papağan gülümsüyor gibi görünüyor.

He does look happy.

Mutlu görünüyor.

I've noticed that certain animals always look happy.

Bazı hayvanların her zaman mutlu göründüğünü fark ettim.

I always think that dogs

Her zaman köpeklerin

always look as if they're smiling.

her zaman gülümsüyormuş gibi göründüklerini düşünürüm.

However, if you've ever seen a rabbit or

Ancak, hiç tavşan veya

rabbits always look worried and unhappy.

tavşan gördüyseniz, her zaman endişeli ve mutsuz görünürler.

Have you noticed that you never see a happy looking rabbit?

Hiç mutlu görünen bir tavşan görmediğinizi fark ettiniz mi ?

They always look slightly worried.

Her zaman biraz endişeli görünürler.

Mr. Steve will be with us in a few moments.

Bay Steve birazdan bizimle olacak.

We will be joined in the studio live by Mr.

Stüdyoda canlı olarak Bay

Steve.

Steve'e katılacağız. O

He won't be.

olmayacak.

He might not be here next week because I think Steve

Gelecek hafta burada olmayabilir çünkü sanırım Steve

is going to visit his mother next week.

haftaya annesini ziyaret edecek.

So we might not actually have Mr.

Ne yazık ki

Steve next Sunday, unfortunately, because it's Mother's Day here in the UK,

önümüzdeki Pazar Bay Steve'e sahip olamayabiliriz, çünkü Birleşik Krallık'ta bugün Anneler Günü,

but he will be with us today.

ama o bugün bizimle olacak.

So please make the most of it because you might not have him next week.

Bu yüzden lütfen bundan en iyi şekilde yararlanın çünkü onu gelecek hafta göremeyebilirsiniz.

Taking is that we have an excerpt from one of my full English lessons.

Almak, tam İngilizce derslerimden birinden bir alıntımız var. YouTube kanalımda bir

There are lots of English lessons on my YouTube channel,

sürü İngilizce dersi var

and this is one of them.

ve bu da onlardan biri.

And then after this, Mr.

Ve bundan sonra, Bay

Steve is here

Steve burada

and are you learning English?

ve siz İngilizce mi öğreniyorsunuz?

Do you find it difficult to remember words and their definitions?

Kelimeleri ve tanımlarını hatırlamakta zorlanıyor musunuz ?

Well, guess what?

Öyleyse tahmin et? Bir şey öğrenmenin

You are going through the most normal part of learning anything.

en normal kısmından geçiyorsunuz .

Grasping something new is not easy at first,

Yeni bir şeyi kavramak ilk başta kolay değil

but don't worry, because help is at hand.

ama merak etmeyin, çünkü yardım elinizin altında.

My full English lessons will make learning English a doddle.

Tam İngilizce derslerim, İngilizce öğrenmeyi çocuk oyuncağı haline getirecek .

It will become as easy as pie.

Pasta kadar kolay olacak.

From now on, it will be a piece of cake, which means easy.

Bundan sonra çok kolay olacak, yani kolay.

I will help you overcome your worries and fears of mastering English.

İngilizcede uzmanlaşma endişelerinizi ve korkularınızı yenmenize yardımcı olacağım.

In fact, you are doing it right now just by watching this video.

Aslında şu anda sadece bu videoyu izleyerek bunu yapıyorsunuz.

Welcome to another full English video lesson.

Başka bir tam İngilizce video dersine hoş geldiniz.

I'm happy to see you here watching me teaching you

Seni burada sana öğretirken izlediğimi gördüğüme sevindim

So without any more dilly dallying or idle chit chat,

O yüzden daha fazla oyalanmadan ya da boş gevezelik etmeden

let's get on with today's full English lesson right

bugünün tam İngilizce dersine geçelim.

now Do you ever

Hiç

hear someone make a statement that seems hard to believe?

birinin inanması zor görünen bir açıklama yaptığını duydun mu ? Hiç

Has anyone ever said something to you?

kimse sana bir şey söyledi mi?

That you found hard to accept as true?

Doğru olduğunu kabullenmekte zorlandığınız?

This might happen when someone is trying to impress you with something they have done.

Birisi yaptığı bir şeyle sizi etkilemeye çalıştığında bu olabilir .

A thing they saw was something that happened to them.

Gördükleri bir şey, başlarına gelen bir şeydi.

That seems unlikely.

Bu olası görünmüyor. İnanmamanın tepkisini

There are many ways of expressing the reaction of disbelief.

ifade etmenin birçok yolu vardır .

You doubt what the person is telling you is true.

Kişinin size söylediği şeyin doğru olduğundan şüphe duyarsınız.

You question the facts or you find what was said.

Gerçekleri sorgularsınız veya söylenenleri bulursunuz.

Questionable and hard to believe.

Şüpheli ve inanması zor.

You are uncertain as to what was said is in fact, true.

Söylenenlerin gerçekte doğru olduğundan emin değilsiniz.

We sometimes like to exaggerate

Bazen

or embellish an event or achievement.

bir olayı veya başarıyı abartmayı veya süslemeyi severiz.

You might find what was said.

Ne söylendiğini bulabilirsin.

Hard to swallow.

Yutması zor.

He claims to have been to university, but I find that hard to swallow.

Üniversiteye gittiğini iddia ediyor ama bunu yutmakta zorlanıyorum.

In this

sentence, we are expressing doubt about the claim.

Bu

cümlede, iddia hakkındaki şüphemizi dile getiriyoruz.

There is a good chance that the claim is false.

İddianın yanlış olma ihtimali yüksektir.

If you find something hard to swallow, then you are expressing doubt.

Yutması zor bir şey bulursanız, şüphenizi dile getiriyorsunuz demektir.

You feel as if the statement is false and untrue.

İfade yanlış ve doğru değilmiş gibi hissediyorsunuz.

You find it hard to swallow

Yutmakta güçlük çekersiniz

Another great expression refers to taking something with a pinch of salt.

Başka bir harika ifade, bir şeyi bir tutam tuzla almakla ilgilidir.

Again, the thing being said is hard to believe.

Yine, söylenen şeye inanmak zor.

His claims that he lived in Hollywood for a few years

Birkaç yıl Hollywood'da yaşadığına dair iddiaları

should be taken with a pinch of salt.

bir tutam tuzla alınmalıdır.

The thing said seems unlikely

Söylenen şey olası görünmüyor,

it seems as if the person is telling a lie.

sanki kişi yalan söylüyormuş gibi görünüyor.

We might accuse someone of being full of crap or full of shit.

Birini saçma sapan ya da saçma sapan olmakla suçlayabiliriz.

Do you never went to university?

Hiç üniversiteye gitmedin mi?

You are full of crap.

Sen saçmalıklarla dolusun.

The thing being said might be described as bullshit and untrue.

Söylenen şey saçmalık ve gerçek dışı olarak tanımlanabilir.

Statement or false claim can be described as bullshit.

Beyan veya asılsız iddia saçmalık olarak tanımlanabilir.

Or if you want to be polite, we can say that someone is full of it.

Ya da kibar olmak isterseniz, birisinin dolu olduğunu söyleyebiliriz.

He never went to university.

Üniversiteye hiç gitmedi.

He is full of it.

Onunla dolu.

An official statement or declaration that seems untrue

Gerçek dışı gibi görünen resmi bir beyan veya beyan,

can be described as inaccurate or misleading.

yanlış veya yanıltıcı olarak nitelendirilebilir.

To accuse someone of lying can be described as calling someone out.

Birini yalan söylemekle suçlamak, birini azarlamak olarak tanımlanabilir. Yalan

The person lying has been revealed to be a fraud,

söyleyen kişinin dolandırıcı olduğu ortaya çıkmış,

a false claim, and can be described as fraudulent.

asılsız bir iddiadır ve dolandırıcı olarak nitelendirilebilir.

The company was punished for the fraudulent claims about their product.

Şirket, ürünleriyle ilgili hileli iddialardan dolayı cezalandırıldı.

In everyday life,

Günlük yaşamda,

we might make the occasional claim that is slightly exaggerated

to make some things seem better or worse than it was

bazı şeyleri olduğundan daha iyi veya daha kötü göstermek için biraz abartılı iddiada bulunmanın

is a normal part of social interaction.

sosyal etkileşimin normal bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.

However, these claims can sometimes

Ancak bu iddialar bazen

get you into deep trouble.

başınızı büyük belaya sokabilir.

To be revealed as a liar or cheat is damaging.

Yalancı veya hilekar olarak ortaya çıkmak zarar vericidir. Bu

So as long as the claims made are not too bizarre, or damaging,

nedenle, ileri sürülen iddialar çok tuhaf veya zarar verici olmadığı sürece,

then we are often willing to look the other way.

genellikle başka yöne bakmaya istekliyiz.

We accept that sometimes a person

Bazen bir kişinin

is not being completely honest with us.

bize karşı tamamen dürüst olmadığını kabul ederiz.

And outlandish claim or wild story.

Ve tuhaf bir iddia ya da vahşi bir hikaye.

That seems unlikely.

Bu olası görünmüyor.

Will often be taken

Sık sık

with a pinch of salt

bir tutam tuzla alınır mı?

What is it?

To express yourself.

Nedir?

Kendini ifade etmek için.

How do we define those little signals that we give off?

Verdiğimiz o küçük sinyalleri nasıl tanımlarız? Kendimiz hakkında başkalarına verdiklerimiz üzerinde

Do we really have control of what we give away about ourselves?

gerçekten kontrole sahip miyiz ?

When we say express yourself, we mean that you show the way

Kendinizi ifade edin derken,

you feel your interest in or reaction to something.

bir şeye olan ilginizi veya tepkinizi nasıl hissettiğinizi göstermenizi kastediyoruz.

You can express yourself in two ways

Kendinizi yaparak veya söyleyerek iki şekilde ifade edebilirsiniz

by doing or by saying.

.

Doing normally means a physical action using your body.

Normalde yapmak, vücudunuzu kullanan fiziksel bir eylem anlamına gelir.

Maybe the expression on your face

Belki yüzünün ifadesi

will change, but you say nothing. You

değişir ama sen hiçbir şey söylemezsin.

pull a face or you might show your reaction.

Bir surat asarsın ya da tepkini gösterebilirsin.

By doing something physical.

Fiziksel bir şey yaparak.

You might become agitated and wave your arms with frustration or anger.

Tedirgin olabilir ve hayal kırıklığı veya öfke ile kollarınızı sallayabilirsiniz.

You might react passively and walk away.

Pasif tepki verebilir ve uzaklaşabilirsiniz.

We call these reactions body language.

Bu tepkilere beden dili diyoruz.

You might express yourself by saying something directly.

Doğrudan bir şeyler söyleyerek kendinizi ifade edebilirsiniz.

This is not subtle.

Bu ince değil.

This is direct communication.

Bu doğrudan iletişimdir.

You are expressing yourself using words and the tone of your voice.

Kendinizi sözcükleri ve sesinizin tonunu kullanarak ifade ediyorsunuz.

You might even use that language and swear.

Hatta o dili kullanabilir ve küfür edebilirsiniz.

I have never heard him swear before.

Daha önce hiç küfür ettiğini duymadım.

He must have been furious.

Çok kızmış olmalı.

You might just say what you feel without cursing or swearing.

Küfür etmeden veya sövmeden sadece ne hissettiğini söyleyebilirsin.

Perhaps you will shout and yell or the opposite might occur.

Belki bağırıp çağıracaksınız ya da tam tersi gerçekleşebilir.

And your voice may become very soft and hard to understand.

Ve sesiniz çok yumuşak ve anlaşılması zor olabilir.

So direct action using movement and speech

Dolayısıyla, hareket ve konuşmayı kullanan doğrudan eylem,

are the two most obvious ways of expressing yourself.

kendinizi ifade etmenin en bariz iki yoludur.

You may not realise it, but we actually use body language all the time.

Farkında olmayabilirsin ama aslında vücut dilini her zaman kullanırız.

Even when we are sitting still and saying nothing

Hareketsizce oturup hiçbir şey söylemediğimiz zamanlarda bile

We are sending out messages to other people.

diğer insanlara mesajlar gönderiyoruz.

For example, if you are sitting near a person you like,

Örneğin hoşlandığınız birinin yanında oturuyorsanız

then your body language will show it And of course if you are near

vücut diliniz bunu gösterecek ve tabii ki

someone you don't like, then your body language will also express it.

sevmediğiniz birinin yanındaysanız o zaman vücut diliniz de bunu ifade edecektir. Bu

I can see, by

arada görüyorum

the way, you are sitting that you don't want to know me.

ki beni tanımak istemiyorsun.

When we are looking for a partner,

Bir partner ararken

then body language is very important.

beden dili çok önemlidir.

You want the other person to know you are attracted to them.

Diğer kişinin onlardan etkilendiğinizi bilmesini istersiniz. Olası bir eşin

There are many ways to get the attention of a possible mate,

dikkatini çekmenin birçok yolu vardır ,

but out of all the possible methods, body language is still the best.

ancak tüm olası yöntemler arasında beden dili hala en iyisidir.

We call this particular action flirting.

Bu özel eyleme flört diyoruz.

Both men and women are capable of this.

Hem erkekler hem de kadınlar bunu yapabilir. Tıpkı

You could say that it is a part of nature,

just like the wild animals in the jungle.

ormandaki vahşi hayvanlar gibi doğanın bir parçası diyebilirsiniz.

So the next time you are sitting on a train or enjoying a party

Bu yüzden bir dahaki sefere trende oturduğunuzda, bir partinin tadını çıkarırken

or just walking through town, remember

ya da sadece kasabada yürürken,

you were always giving off signals to other people.

her zaman diğer insanlara sinyaller verdiğinizi hatırlayın.

Your body language is always sending out those subliminal signals

Beden diliniz her zaman, zihninizde gerçekten neler olup bittiğini ele verme yeteneğine sahip olan o bilinçaltı sinyalleri gönderiyor

that have the ability to give away what is really going on in your mind.

.

Yes, we have the sounds of nature today.

Evet, bugün doğanın seslerine sahibiz.

Springtime is now arriving.

Artık bahar geliyor.

It's official so there are some sounds

Resmi olduğu için

coming through with today's live stream.

bugünün canlı yayınında bazı sesler geliyor.

And that is the sound of springtime in England.

Ve bu, İngiltere'de baharın sesidir.

Do you believe it is?

olduğuna inanıyor musun?

Here he comes

İşte

Hello.

merhaba geliyor.

Hello. Lovely viewers from across the world.

Merhaba. Dünyanın dört bir yanından sevimli izleyiciler.

Hello, Mr. Duncan.

Merhaba, Bay Duncan.

Not that I haven't seen you recently.

Seni son zamanlarda görmediğimden değil.

But I'll say hello again.

Ama yine merhaba diyeceğim.

Anyway, we did pass each other in the kitchen. This is it.

Her neyse, mutfakta birbirimizin yanından geçtik. Budur.

That is true.

Bu doğru.

Because, of course, Mr.

Çünkü tabii ki Bay

Duncan is so busy preparing for the live stream.

Duncan canlı yayına hazırlanmakla meşgul.

We just of across very quickly and don't speak.

Çok hızlı bir şekilde karşıdan karşıya geçiyoruz ve konuşmuyoruz.

That's it.

Bu kadar.

And that's just on a normal day. Yes.

Ve bu sadece normal bir günde. Evet.

We don't speak to each other unless it's absolutely necessary.

Kesinlikle gerekli olmadıkça birbirimizle konuşmayız.

So it's nice to see you back, Steve.

Seni tekrar görmek güzel, Steve.

Now, I believe next weekend you are going to see your mummy.

Şimdi, önümüzdeki hafta sonu anneni göreceğine inanıyorum.

No, it's the weekend after the weekend afterwards.

Hayır, hafta sonundan sonraki hafta sonu.

Everyone's getting confused in the UK about Mother's Day.

İngiltere'de Anneler Günü ile ilgili herkesin kafası karışıyor.

It's not this day. It's the 12th.

Bugün değil. Ayın 12'si.

Well, is that what it's called?

Peki, adı bu mu?

Mother's Day? Mother's Day.

Anneler Günü? Anneler Günü.

Mother's Day. Mother's Day is coming.

Anneler Günü. Anneler Günü geliyor.

And it's the 27th. Yes.

Ve bu 27. Evet.

Okay, so not next weekend, I'm afraid Mr.

Tamam, yani önümüzdeki hafta sonu değil, korkarım ki Bay

Steve will be here with his next weekend.

Steve önümüzdeki hafta sonu burada olacak.

But the weekend after? Maybe not.

Ama sonraki hafta sonu? Belki değil.

No, I will be, because I'm not going to see my mother on Mother's Day.

Hayır, geleceğim çünkü annemi Anneler Günü'nde görmeyeceğim.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

I'm going to see her on the Saturday before on the 26th.

Onu ayın 26'sından önceki Cumartesi günü göreceğim.

So we won't be losing you

Bu yüzden seni kaybetmeyeceğiz

because I could have got away with it.

çünkü bundan paçayı sıyırabilirdim.

Then I could have said, yes, I'm going down.

O zaman evet, aşağı iniyorum diyebilirdim.

Never mind.

Boş ver.

No, because my sister is seeing my mother on the Sunday

Hayır, çünkü kız kardeşim pazar günü annemi görecek

and I'm going to see my mother on the Saturday.

ve ben de cumartesi günü annemi göreceğim.

Okay.

Tamam aşkım. Bugün

It's not Mother's Day, but it just means that she'll have a weekend

Anneler Günü değil ama bu onun ikimizle bir hafta sonu geçireceği anlamına geliyor

with both of us because going on the Sunday, they're going out for a meal.

çünkü Pazar günü gidiyorlar, yemek yemeye gidiyorlar.

It's going to be late.

Geç olacak.

Actually, I wasn't expecting all of the actual engagements and plans.

Aslında, tüm gerçek anlaşmaları ve planları beklemiyordum.

I don't want to go visit my mother on Mother's Day because my sisters arrange to go out with her

Anneler Günü'nde annemi ziyarete gitmek istemiyorum çünkü kız kardeşlerim

meal in the evening and it's nearly 2 hours drive,

akşam yemeğini yemek için dışarı çıkmayı ayarlıyor ve yol yaklaşık 2 saat, bu

so I don't want to be late back on Sunday.

yüzden Pazar günü geç kalmak istemiyorum.

I'm sure this is fascinating for you there, but you are here next week and the week after.

Eminim bu senin için büyüleyicidir, ama önümüzdeki hafta ve sonraki hafta buradasın. Bay

We will not be losing Mr.

Steve at all.

Steve'i kesinlikle kaybetmeyeceğiz.

We have him 100%.

Ona %100 sahibiz.

That's amazing.

Bu harika.

So it's nice to be here.

O yüzden burada olmak güzel.

We've had some nice questions come through.

Güzel sorularımız oldu.

Can you please tell us the phrase?

Lütfen bize cümleyi söyler misiniz?

That means you are relaxed and it's connected to the cucumber.

Bu, rahatladığınız ve salatalığa bağlı olduğu anlamına gelir.

You are as cool as a cucumber.

Bir salatalık kadar havalısın. Hıyar

If you are as cool as a cucumber, it means you are relaxed.

kadar havalıysanız, rahatlamışsınız demektir.

You what?

You are not becoming stressed or worried by anything.

Sen ne?

Hiçbir şey sizi strese sokmuyor veya endişelendirmiyor.

You are as cool

as a cucumber. Yes.

Bir salatalık kadar havalısın. Evet. Çok rahatlamış biri ile ne demek

We can often say that to express what we mean

istediğimizi ifade etmek için bunu sık sık söyleyebiliriz

by somebody who is just very relaxed

or you can say it about yourself people often say that about themselves.

veya bunu kendiniz hakkında da söyleyebilirsiniz, insanlar bunu genellikle kendileri hakkında söyler.

Somebody might say, How are you feeling today?

Birisi, Bugün nasıl hissediyorsun?

Or I'm feeling chilled.

Ya da ben üşüyorum. Kendimi

I'm feeling as cool as a cucumber.

bir salatalık kadar havalı hissediyorum.

Nothing can rattle you.

Hiçbir şey sizi yıldıramaz.

It's a good expression can upset you.

Güzel bir ifade sizi üzebilir.

It's a good expression I like.

Sevdiğim güzel bir ifade.

Well, we've had a few comments, Mr.

Birkaç yorum aldık, Bay

Duncan.

People have there were some clothes

Duncan.

İnsanlar gönderdiğiniz bazı giysiler

you sent in, some bad photographs, which I think you've looked at as a great message here.

, bazı kötü fotoğraflar var ki bence burada harika bir mesaj olarak gördünüz.

I'll read that one out Hello, Mr. Steve.

Bunu okuyacağım Merhaba, Bay Steve. En son James'i dinlerken

I have advice to you to put on headphones when you listen to

kulaklık takmanız için size bir tavsiyem var

James last, because it's not annoying not to annoy Mr.

çünkü Bay Duncan'ı kızdırmamak rahatsız edici değil

Duncan.

What have you been saying, Mr. Duncan?

.

Ne diyordunuz, Bay Duncan?

Well, this is your new habit, isn't it?

Bu senin yeni alışkanlığın, değil mi?

My new habit is to put trumpeter.

Yeni alışkanlığım trompetçi koymak. Git

Go, go. Okay. James, last to Paul.

git. Tamam aşkım. James, Paul'e son.

James last I because it's just cheers me up.

James son ben çünkü bu beni neşelendiriyor.

It's cheery music, and I do my exercises.

Neşeli bir müzik ve egzersizlerimi yapıyorum.

The only problem is if you do it every night and it's the same songs.

Tek sorun, bunu her gece yapmanız ve aynı şarkılar olması.

I don't do it every night. Well, almost every night.

Her gece yapmıyorum. Neredeyse her gece.

Well, as you know, I'm trying to restore my shoulder.

Bildiğin gibi, omzumu onarmaya çalışıyorum.

Okay.

Tamam aşkım.

Back to its form.

Formuna geri dön.

Is there anything interesting that you've got for us?

Bizim için ilginç bir şeyin var mı?

Well, you did interrupt me I was about to make comments.

Şey, sözümü kestin, ben de yorum yapmak üzereydim.

We know all about your your shoulder.

Omzunuzla ilgili her şeyi biliyoruz.

Not sure that people do or not.

İnsanların yapıp yapmadığından emin değilim.

I wouldn't mind, but in sympathy

Aldırmazdım, ama

for my poorly shoulder, which has taken nine months to get better.

iyileşmesi dokuz ay süren zayıf omzuma sempati duyuyorum.

It's still not there, but I'm on on the way.

Hala orada değil ama yoldayım.

We have been criticised, by the way, earlier.

Bu arada, daha önce de eleştirildik.

We were asked, why do we like destroying the environment?

Bize soruldu, neden çevreyi yok etmeyi seviyoruz?

And I think that is in relation to the, the video

Ve sanırım bu,

that I showed with the fallen trees, we did not chop those trees down.

devrilmiş ağaçlarla gösterdiğim videoyla ilgili, o ağaçları biz kesmedik.

Now all of those trees that you saw in the video,

Şimdi, videoda gördüğünüz ağaçların hepsi,

they are the ones that fell there were blown over by the recent winds.

son rüzgarlarla devrilen ağaçlar.

We've had some terrible storms recently.

Son zamanlarda bazı korkunç fırtınalar yaşadık.

So those particular trees have all been blown down.

Yani o belirli ağaçların hepsi devrildi.

They were blown over.

Havaya uçuruldular.

They were destroyed by the strong winds.

Şiddetli rüzgarlar tarafından yok edildiler.

So we did not cut them down.

Bu yüzden onları kesmedik.

I'd like to go and collect that wood so that we can burn it on the fire.

Gidip o odunları toplayıp ateşte yakmak istiyorum.

But unfortunately, it's

Ama ne yazık ki,

probably half a mile from our house

muhtemelen bizim evden 800 metre uzakta

and would be a considerable effort to move

ve taşınmak çok zahmetli olacak

You know, imagine as being caught and you're not allowed.

Biliyorsunuz, yakalandığınızı ve size izin verilmediğini hayal edin.

There is a specific rule in the UK that you're not allowed

Birleşik Krallık'ta,

to take full wood or fallen trees.

tam odun veya devrilmiş ağaçları almanıza izin verilmeyen belirli bir kural vardır.

If it's if it's public land.

Eğer kamu arazisi ise.

There's some rule.

Bir kural var.

I thought it was private land.

Özel arazi olduğunu sanıyordum.

Yes, but there are certain you can't just it's not picking up dead animals.

Evet, ama ölü hayvanları toplamadığınız için yapamayacağınız kesin.

You can't just pick up you can't run over a chicken and just pick it up.

Öylece kaldıramazsın, bir tavuğun üzerinden geçip onu kaldıramazsın.

Or if it is picking up dead animals, what people do to eat.

Ya da ölü hayvanları topluyorsa, insanların yemek için yaptıkları. Bir tavuğu ezersen

I know a neighbour that's done that

bunu yapan bir komşu tanıyorum

if you run over a chicken.

.

Can I just say that there won't be much left.

Fazla bir şey kalmayacağını söyleyebilir miyim? Ortasından geçen

It'll just be flat with a giant dirty tyre mark going through the middle of it.

dev bir kirli lastik izi ile düz olacak .

Well, it depends where you hit it, but.

Nereden vurduğuna bağlı ama.

Yeah, yeah, there are some rules about picking up wood.

Evet, evet, odun toplamanın bazı kuralları var.

Not that you could, because, I mean, it'd be too heavy to pick up anything.

Yapabileceğinden değil, çünkü, demek istediğim, herhangi bir şeyi kaldıramayacak kadar ağır olurdu.

It's been a while since I've picked up any wood.

Herhangi bir odun toplamayalı uzun zaman oldu.

There's no answer to that.

Bunun cevabı yok.

Palmira says that

Palmira

it's very dangerous to live near trees, which is very true.

ağaçların yanında yaşamanın çok tehlikeli olduğunu söylüyor ki bu çok doğru.

In fact, we've got a neighbour

Aslında,

who's got a very big tree in their garden, and if it if it fell down in the wind,

bahçesinde çok büyük bir ağacı olan bir komşumuz var ve ağaç rüzgarda devrilse,

it would probably destroy our house.

muhtemelen evimizi mahveder. Bence

I think they should get it cut.

kesmeliler.

But, you know,

Ama, bilirsin,

keep digging.

kazmaya devam et.

Christina says that she's sent you some mountain

Christina sana bazı dağ resimleri gönderdiğini söylüyor

pictures, some beautiful mountain photographs.

, bazı güzel dağ fotoğrafları.

Oh, okay. I think I think I may have shown them.

Tamam. Sanırım onlara göstermiş olabilirim.

I'm sure I showed them. Yes.

Onlara gösterdiğime eminim. Evet.

I think that might be going back quite a long way.

Bunun oldukça uzun bir yol kat edebileceğini düşünüyorum.

I don't know.

Bilmiyorum.

I will check because my email box at the moment has gone crazy.

Kontrol edeceğim çünkü şu anda e-posta kutum çıldırmış durumda. Bunun

And one of the main reasons is because I'm getting lots and lots of spam.

ana nedenlerinden biri de çok fazla spam alıyor olmam.

I don't know why I'm getting a lot of spam

from one particular place, one particular part of the world.

Belirli bir yerden, dünyanın belirli bir yerinden neden bu kadar çok spam aldığımı bilmiyorum.

And it's all just junk mail

Ve bunların hepsi önemsiz postalar

or people trying to hack into my personal information

veya kişisel bilgilerimi ele geçirmeye çalışan insanlar,

so I don't know why that's happened over the past couple of months,

bu yüzden son birkaç aydır bunun neden olduğunu bilmiyorum

but I get hundreds and hundreds of spam emails every week.

ama her hafta yüzlerce ve yüzlerce spam e-posta alıyorum .

And it's very hard sometimes to actually find the real messages.

Ve bazen gerçek mesajları gerçekten bulmak çok zor.

There must be a way to filter that filters.

Bu filtreleri filtrelemenin bir yolu olmalı.

Nowadays, they're very sophisticated, you see, because they can use

Bugünlerde çok gelişmişler, çünkü

email addresses that don't appear to be spam.

spam gibi görünmeyen e-posta adreslerini kullanabiliyorlar.

So there are ways that they can get around the spam folder

Dolayısıyla spam klasörünü

or the automatic spam, spam, spam,

veya otomatik spam, spam, spam, spam,

spam, spam, spend, spend, spend, spend.

spam, harcamak, harcamak, harcamak, harcamak gibi durumları aşmanın yolları vardır.

Love, at least

Aşk, en azından

that sort of thing.

bu tür şeyler.

Watch this as

I'm coming here just to say I love you, my favourite teacher.

Buraya sadece seni sevdiğimi söylemek için geliyorum bunu izle, en sevdiğim öğretmenim.

That must be you, Mr. Duncan.

Bu siz olmalısınız, Bay Duncan.

I hope so. My favourite teacher in the world.

Umarım. Dünyadaki en sevdiğim öğretmenim.

When I, when I feel depressed, I open your videos, then I feel happy.

Ne zaman moralim bozulsa videolarınızı açıp mutlu oluyorum.

Good. What a lovely thing to say.

İyi. Söylemek ne güzel bir şey.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

As I mentioned earlier, we don't do it like everyone else.

Daha önce de belirttiğim gibi, bunu herkes gibi yapmıyoruz.

This is very different.

Bu çok farklı.

If you have a sense of humour, if you like to have a little bit of fun

Mizah anlayışınız varsa, biraz eğlenmeyi seviyorsanız

and not take things too seriously all the time.

ve her şeyi çok ciddiye almıyorsanız.

Then this is the place to come, to learn English, to listen to English

O zaman burası İngilizce öğrenmek, İngilizce dinlemek

and to have lots of fun it's like a big family here

ve bolca eğlenmek için gelinecek yer, dünyanın her yerinden burada büyük bir aile gibi

from all around the world.

. Rica

You are welcome.

ederim.

So I won't be putting my headphones on.

Bu yüzden kulaklığımı takmayacağım.

I think Mr.

Sanırım Bay

Duncan secretly likes me, right?

Duncan gizlice benden hoşlanıyor, değil mi?

Mr. Duncan secretly is becoming a fan of James last I did music.

Bay Duncan gizlice James'in son müzik yaptığım hayranı oluyor.

I do find myself humming the music quite often,

Kendimi sık sık müziği mırıldanırken buluyorum,

so it's going into my ear like an ear worm.

bu yüzden kulak kurdu gibi kulağıma giriyor.

And that's what happens when you listen to music.

Ve müzik dinlediğinizde olan budur.

Even if even if the music is something that you don't really like.

Müzik gerçekten sevmediğiniz bir şey olsa bile .

Eventually it will go into your ear like a little worm.

Sonunda küçük bir solucan gibi kulağınıza girecek.

And then, unfortunately, you can't get it out. It won't.

Ve sonra, ne yazık ki, çıkaramazsınız. olmayacak.

It won't leave your head.

Kafanı bırakmayacak.

Christine, I don't have any vinyl

Christine, bende

James last record.

James'in son plağı yok.

In fact, I have one CD of which I've purchased,

Aslında, satın aldığım bir CD'm var

but most of it I have.

ama çoğu bende var.

I watch it from the Internet on YouTube

İnternetten YouTube'da izliyorum

because there's loads of it on there for free.

çünkü orada bir sürü bedava var.

So, yes, that's how I listen to it.

Yani, evet, ben böyle dinliyorum. Dizüstü

I plug it into my laptop and then put it through the speakers and,

bilgisayarıma takıyorum ve sonra hoparlörlerden geçiriyorum ve

you know, I'm dancing away and having a nice little, you know, it just makes me feel happy.

bilirsiniz, dans edip biraz eğleniyorum, bilirsiniz, bu beni mutlu ediyor.

Just so Steve, isn't one of those hipsters

Aynen öyle Steve, o hipsterlardan biri

buys vinyl records and listens to them?

plak satın alıp onları dinlemiyor mu?

Can I say hello to Jimi? In Hong Kong?

Jimi'ye merhaba diyebilir miyim? Hong Kong'da mı?

Thank you very much for your your donation on the live super chat and

Canlı süper sohbet ve

the question as well.

sorudaki bağışınız için çok teşekkür ederiz.

I was wondering whether the name Vivian is a gender neutral name or whether you have it

Vivian isminin cinsiyet ayrımı gözetmeyen bir isim olup olmadığını merak ediyordum, yoksa sizde de var mı,

you have to spell it differently or if it's a rare choice.

farklı hecelemeniz mi gerekiyor, yoksa nadir bir seçim mi?

Well, in fact, Vivian can be a male or female name.

Aslında, Vivian bir erkek ya da kadın ismi olabilir.

So yes, you are right.

Yani evet, haklısın.

Vivian can be a male name or a female name.

Vivian bir erkek adı veya bir kadın adı olabilir.

So you might say that it is gender neutral.

Yani bunun cinsiyetsiz olduğunu söyleyebilirsin.

Vivian, in fact, you we've got a friend.

Vivian, aslında senin bir arkadaşımız var.

I used to have it. Yes, she's

Eskiden bende vardı. Evet, o

a girl.

bir kız.

A friend who is a girl, not a girlfriend.

Kız olan bir arkadaş, kız arkadaş değil.

That was called Vivian.

Buna Vivian deniyordu. Kadın ve erkeklere

It's not a very common name

çok yaygın bir isim değil

for men or women.

.

I think there was a wasn't there a TV show with a comedian called Vivian?

Sanırım Vivian adında bir komedyenin oynadığı bir TV programı yok muydu?

There was. There was.

Oradaydı. Oradaydı.

I think you're thinking of the young ones.

Sanırım gençleri düşünüyorsun.

I am and there was a punk rocker, and his name was Vivian.

Ben ve bir punk rock'çı vardı ve adı Vivian'dı.

But is it spelt differently?

Ama farklı mı yazılıyor?

It may be spelt differently from a man or a woman.

Bir erkek veya bir kadından farklı yazılabilir.

I'm not sure of it. And within A or E,

emin değilim. Ve A veya E içinde,

I think there

might be a variation between the male and female in the spelling.

yazımda erkek ve dişi arasında bir farklılık olabileceğini düşünüyorum.

So you might have a point.

Yani haklı olabilirsin.

There but yes, Vivian, if you say Vivian, my name is Vivian.

Var ama evet Vivian, Vivian dersen benim adım Vivian.

It can be male or female.

Erkek veya dişi olabilir.

But I think there is a slight variation when you write it.

Ama yazarken biraz farklılık olduğunu düşünüyorum .

I think one does end with a and

Sanırım biri a

and the other one ends with E.

ve diğeri E ile bitiyor.

And Catarina says in Italy, it's only a female name.

Ve Catarina İtalya'da bunun sadece bir kadın adı olduğunu söylüyor.

Hmm. In Brazil, it's a female name

Hmm. Brezilya'da da bir kadın adı

as well, says William

, diyor William

but it is a very it can be a male name.

ama erkek adı da olabilir.

It may be spelt differently.

Farklı yazılabilir.

Sounds the same, but it's very rare.

Kulağa aynı geliyor ama çok nadir.

I've I've never known any man called Vivian,

Vivian adında bir adamla hiç tanışmadım

but I have known one woman called Vivian.

ama Vivian adında bir kadınla tanıştım.

But it used to be more popular in the UK in the past.

Ancak geçmişte İngiltere'de daha popülerdi.

But I don't think it was ever that popular

Ama hiç bu kadar popüler olduğunu düşünmüyorum

because even elderly people are you don't come across that name very much.

çünkü yaşlı insanlar bile bu isme pek rastlamıyor.

So, yes, it is interesting actually how some names are rare, even if they are lovely names.

Yani, evet, güzel isimler olsalar bile bazı isimlerin ne kadar nadir olduğu aslında ilginç.

So I think Vivian is a lovely name actually.

Bu yüzden aslında Vivian'ın hoş bir isim olduğunu düşünüyorum.

But you don't come across many Vivian's, so I don't think it's because it's old fashioned.

Ama çok fazla Vivian'a rastlamazsınız, bu yüzden eski moda olduğu için olduğunu düşünmüyorum.

Well, I tell a lie.

I do know somebody called Vivian because it's often shortened to Viv, the ivy.

Yalan söylüyorum.

Vivian adında birini tanıyorum çünkü genellikle sarmaşık Viv olarak kısaltılır.

Okay.

You just remembered.

Tamam aşkım.

Sadece hatırladın.

Yes, because I've just realised that it's most people.

Evet, çünkü bunun çoğu insan olduğunu yeni fark ettim.

Of course, a lot of people shorten their names, don't they, Steven?

Elbette pek çok insan isimlerini kısaltıyor, değil mi Steven?

Is Shorten to Steve, for example,

Steve'i kısaltıyor, örneğin,

Margaret to Marge, etc..

Margaret'i Marge'a vs.

So they've you. I just didn't think of that.

Bunu düşünmedim.

Viv is fairly popular actually, and that obviously is

Viv aslında oldukça popüler ve bu açıkça

a shortened version of Vivian. Hmm.

Vivian'ın kısaltılmış bir versiyonu. Hmm.

So, yeah, often people don't say the whole name.

Yani, evet, çoğu zaman insanlar tam adı söylemezler.

They would just say Viv, and it's definitely mainly a female name.

Sadece Viv derlerdi ve bu kesinlikle bir kadın ismi.

Parody in French.

Fransızca parodi.

The pronunciation is different for for men and for women.

Telaffuz erkekler ve kadınlar için farklıdır.

So there is a difference in the pronunciation, but that is it.

Yani telaffuzda bir fark var, ama o kadar.

You see how these variations can occur between the different languages, especially with names

Bu farklılıkların farklı diller arasında nasıl ortaya çıkabileceğini görüyorsunuz , özellikle isimler

given names, because you often find that names

verilen isimlerde, çünkü isimlerin çoğu

are quite often multi lingual

zaman çok dilli olduğunu

or they are used in many

veya birçok

different places, even if the name sounds very I suppose Michelle is a good one.

farklı yerde kullanıldığını görürsünüz, isim kulağa çok hoş gelse bile sanırım Michelle iyi bir isim. bir.

Michelle, you see French, so that can be a French name, but also it can be

Michelle, Fransızca görüyorsun, yani bu bir Fransız ismi olabilir ama aynı zamanda

the name given to her to a girl in this country.

ona bu ülkede bir kıza verilen isim de olabilir.

Vivien Leigh.

Wasn't she a famous actress? Vivien Leigh, beautiful.

Vivien Leigh.

Ünlü bir aktris değil miydi? Vivien Leigh, güzel.

A siren of the the fifties?

Ellilerin bir sireni mi?

Yes. Vivien Leigh Review.

Evet. Vivien Leigh İncelemesi.

Leigh, she was in Gone With the Wind.

Leigh, Rüzgar Gibi Geçti'deydi.

That's it, Frank.

İşte bu, Frank.

Frankly, my dear I couldn't give a fig

Açıkçası canım umurumda değildi

and she had a mental breakdown as a result of that film.

ve o film yüzünden psikolojisi bozuldu.

Really? Yes.

Gerçekten mi? Evet.

She had a complete mental breakdown.

Tam bir psikolojik çöküntü yaşadı.

I don't know why something to do with the show was quite filled.

Gösteriyle ilgili bir şeyin neden bu kadar dolu olduğunu bilmiyorum.

The film was quite traumatic.

Film oldukça travmatikti.

To make,

Yapmak

and the role that she played was very demanding

ve oynadığı rol çok zorluydu

and it made her a saw a programme about it and she went

ve bu onun hakkında bir program görmesine neden oldu ve

a little bit insane as a result of it.

bunun sonucunda biraz delirdi. Bence

I think she recovered that well.

o kadar iyi toparlandı.

They should, they should do a remake they should do a remake because that's what everyone is doing now.

Bir yeniden yapım yapmalılar, bir yeniden çevrim yapmalılar çünkü şu anda herkesin yaptığı bu.

They, they're all doing remakes.

Onlar, hepsi yeniden yapım yapıyor.

They should do Gone With the Wind.

Rüzgar Gibi Geçti'yi yapmalılar.

And you could be you could be Rhett Butler

Ve sen Rhett Butler olabilirsin

but I'm not manly enough.

ama ben yeterince erkeksi değilim. Ben

And I could be Vivien Leigh.

de Vivien Leigh olabilirim. Yanan dağın üzerinde duran,

I could be the helpless damsel in distress standing on the burning mountain.

tehlikede çaresiz küçük hanım olabilirim .

How does that sound?

Kulağa nasıl geliyor?

Yes, it's I've never seen that film all the way through.

Evet, o filmi baştan sona hiç izlemedim.

I've only ever seen sort of bits of it when it's been on the television.

Televizyonda olduğu zamanlar sadece bir kısmını görmüştüm.

It's a long one.

Uzun bir tane.

It's a long film.

Uzun bir film.

I think I'd like to watch it actually. One day.

Aslında izlemek istiyorum sanırım. Bir gün.

I do like watching all the films, obviously.

Açıkçası bütün filmlerini izlemeyi seviyorum.

I like watching old me, listening to old music.

Eski beni izlemeyi, eski müzikleri dinlemeyi seviyorum.

So old films will probably be just as appealing to me.

Yani eski filmler muhtemelen benim için aynı derecede çekici olacak.

We were asked about the garden, by the way.

Bu arada bize bahçe soruldu.

Here it is at the moment live.

İşte şu anda canlı yayında. Bahçedeki nergislerin şimdi dışarı çıktığını

I have repositioned one of my cameras so you can see

görebilmeniz için kameralarımdan birini yeniden konumlandırdım

the daffodils are in the garden now coming out.

.

And yes, you can see there is some sunshine coming through as well.

Ve evet, biraz güneş ışığının da geldiğini görebilirsiniz. İşte

So there it is.

orada.

I was asked earlier about the garden.

Daha önce bana bahçe hakkında soru soruldu.

They said, We want to see your fabulous garden.

Muhteşem bahçenizi görmek istiyoruz dediler.

And I suppose over the next few weeks, Steve, you will be going outside

Ve sanırım önümüzdeki birkaç hafta boyunca Steve,

over the next few weeks to do some gardening.

önümüzdeki birkaç hafta bahçe işleri yapmak için dışarı çıkacaksın.

I will be, yes.

olacağım, evet. Nergislerin sağında

There was a little rosebush to the right of the daffodils there.

küçük bir gül fidanı vardı .

Oh, yes.

Oh evet. Resmin sağ alt kısmında bazı güzel tomurcukların çıkmaya

I've just noticed is starting to

başladığını yeni fark ettim

to have some nice buds

coming out in the bottom sort of left right hand side of the picture there.

.

That that's a rosebush.

Bunun bir gül fidanı olduğunu.

The bottom right.

Sağ alt.

You can see there are some red leaves coming through.

Görüyorsunuz, içinden bazı kırmızı yapraklar çıkıyor.

So that looks like your one of your roses coming up.

Bu sizin güllerinizden biri gibi görünüyor. Bu

It is.

.

Somebody pointed out, I would need a moustache

Biri işaret etti, kırmızıyı oynamak için bıyığa ihtiyacım var

to play red.

.

Red, but is it red or red?

Kırmızı, ama kırmızı mı yoksa kırmızı mı?

But I think it's red, isn't it?

Ama bence kırmızı, değil mi?

Yes, that's right.

Evet bu doğru.

Of course, a lot of people now see that movie

Tabii ki, pek çok insan şimdi bu filmi

as problematic because of the setting.

ayar nedeniyle sorunlu görüyor.

You see. Yes.

Anlıyorsun. Evet.

Set during a rather dark time,

Oldukça karanlık bir zamanda geçen,

let's just say a time when certain things were happening.

bazı şeylerin olduğu bir zaman diyelim.

We are talking about slavery of course.

Elbette kölelikten bahsediyoruz.

So a lot of people now think that Gone With the Wind, the story

Pek çok insan artık Rüzgar Gibi Geçti'nin, hikayenin

and the movie are a little out of date.

ve filmin biraz modası geçmiş olduğunu düşünüyor.

Yes, out of date.

Evet, güncel değil.

But when you watch old films like that,

Ama böyle eski filmleri izlediğinizde, o

you have to watch them knowing what opinions were at the time.

dönemdeki görüşlerin ne olduğunu bilerek onları izlemelisiniz.

And you have to you know, you can't it's very difficult to.

Ve bilmelisiniz ki yapamazsınız, bunu yapmak çok zor.

People these days quite often judge

Bugünlerde insanlar,

everything in the past by today's standards.

geçmişteki her şeyi bugünün standartlarına göre değerlendiriyor.

And it's a very it's it's something that's frequently done now, isn't it?

Ve bu çok sık yapılan bir şey, değil mi?

Yes. We often see certain things, certain TV shows, maybe certain

Evet. Sık sık belirli şeyleri, belirli TV şovlarını, belki belirli

jokes, even jokes that people tell.

şakaları, hatta insanların anlattığı fıkraları görürüz.

Some people say that certain jokes should not be told anymore.

Bazı insanlar artık bazı fıkraların anlatılmaması gerektiğini söylüyor.

We have lots of things coming in the second hour.

İkinci saatte çok şey geliyor.

We have a lot of things coming up in the second hour of the show.

Gösterinin ikinci saatinde pek çok şey geliyor.

We are looking at notes, words and expressions.

Notlara, kelimelere ve ifadelere bakıyoruz.

And there are lots and lots. So

Ve çok ve çok şey var. İşte

there it is.

orada.

Mr. Steve Show is your nose. Turn around.

Bay Steve Show burnunuz. Arkanı dön.

Let's let's see your profile.

Profilinizi görelim.

Look at that.

Şuna bak.

Now that that is what I call a nose to the round.

İşte ben buna yuvarlak burun diyorum.

No, no, that way. That's it.

Hayır, hayır, bu taraftan. Bu kadar.

That's it. Look at that.

Bu kadar. Şuna bak.

Now, that is what I call a Roman nose.

Ben buna Roma burnu derim.

It's a pro.

Bu bir profesyonel.

The reason why I say that is because it's Roman all over your face.

Bunu söylememin nedeni, yüzünün her yerinde Roman olması.

Well, I used to have a friend that was deaf

Eskiden sağır ve bir tane olan bir arkadaşım vardı

and one.

.

Now he's still deaf, actually.

Şimdi, aslında hala sağır.

Well, so because I.

Pekala, çünkü ben. O

I try meant by that voice.

sesle kastetmeye çalışıyorum.

Was there a miracle though?

Yine de bir mucize oldu mu?

What? We're still friends, but.

Ne? Hala arkadaşız ama.

So the symbol for British people

Yani sağırlar topluluğunda İngilizler için sağır

in the deaf community in the deaf language is used to be deaf.

dilindeki simge sağır olmak için kullanılır.

I meant that.

Onu kastettim.

I used to have a friend, and.

Eskiden bir arkadaşım vardı ve.

And he was deaf, not a friend.

Ve sağırdı, arkadaş değil. Hala

That was he still deaf.

sağırdı.

And we're still friends, actually, so I'll just forget what I just said.

Ve aslında biz hala arkadaşız, bu yüzden az önce söylediklerimi unutacağım.

That's a lot of details.

Bu çok fazla detay.

But anyway, the sign for English people in the deaf language,

Ama her neyse, sağır dilinde İngilizler için işaret,

the American deaf language is that when you say deaf language, you mean sign language.

Amerikan sağır dili, sağır dili derken işaret dilini kastediyorsunuz.

Sign language? Yes. Nobody calls it sign language. Yes.

İşaret dili? Evet. Kimse buna işaret dili demiyor. Evet.

I don't know what I'm offending people already, but that is the

İnsanları zaten neyi gücendirdiğimi bilmiyorum ama bu

for British people because British people do

İngilizler için geçerli çünkü İngilizlerin

tend to have sort of big noses that they get.

burunları biraz büyük olma eğilimindedir.

They do that.

That's the symbol for a British person is to indicate that there is a you know,

Bunu yaparlar.

Bu, bir İngiliz için sembol, bildiğiniz bir burnun olduğunu belirtmektir,

so they are showing that the nose is large, but as yours is go on, you tend to the side Mr.

bu yüzden burnun büyük olduğunu gösteriyorlar, ancak sizinki devam ederken, Bay Duncan'ın tarafına yöneliyorsunuz

Duncan. Mine is beautiful.

. benimki güzel

My my nose is like a little mushroom.

Burnum küçük bir mantar gibi.

Mr. Duncan's nose is

Bay Duncan'ın burnu

is pert,

küstah,

pert it's like a button nose.

küstah, düğme burun gibi.

A button nose. You can sort of press it like a button.

Bir düğme burun. Bir tür düğme gibi basabilirsiniz.

My nose has been called cute and button

Burnuma şirin ve

like yes,

evet gibi düğme denildi,

exactly.

aynen.

So, yes, we're talking about noses today.

Evet, bugün burunlardan bahsediyoruz.

Words connected with noses. Yes.

Burun ile ilgili kelimeler. Evet.

Uh, so, yeah, if you if you ever see

Uh, yani, evet, eğer

deaf people sign language doing sign language and they do that,

sağır insanların işaret dili yaptığını görürsen ve onlar da bunu yaparlarsa,

you know, they're talking about a British person

bilirsin, bir İngiliz hakkında konuşuyorlar,

I still can't get over you saying deaf language. Yes.

sağır dili demene hala aklım ermiyor. Evet.

It's not deaf language.

Sağır dili değil.

It is sign language.

İşaret dilidir.

All right.

Elbette.

Magu says Cab, could you please suggest any latest English Web

Magu, Cab diyor ki, bizim dışımızda iyi bir komedi ve motive edici olan en son İngiliz Web

series or movies to watch, which is comedy and motivating well, mean apart from us.

dizilerini veya filmlerini izlemenizi önerir misiniz?

Well, this is the only place you should be going to.

Pekala, gitmen gereken tek yer burası.

To be honest, I'm amazed that you think there might be somewhere better than this.

Dürüst olmak gerekirse, bundan daha iyi bir yer olabileceğini düşünmene şaşırdım.

This is the best it's number one baby.

Bu en iyisi, bir numaralı bebek.

But yes, there are many things you can watch on YouTube.

Ama evet, YouTube'da izleyebileceğiniz birçok şey var .

And one of the good things nowadays is a lot of videos on

Ve günümüzün güzel yanlarından biri de YouTube'daki pek çok videonun

YouTube have captions as well.

alt yazılarının da olması.

So I think it's easy nowadays to follow most things.

Bu yüzden günümüzde çoğu şeyi takip etmenin kolay olduğunu düşünüyorum.

If you can activate the caption, to be honest,

Altyazıyı etkinleştirebilirseniz, dürüst olmak gerekirse,

Vitesse is told as a joke.

Vitesse şaka olarak anlatılıyor.

Thank you, Vitesse.

Teşekkürler Vitesse.

Patience.

Sabır.

I don't know what's wrong with me, doctor.

Benim sorunum ne bilmiyorum doktor.

My nose runs and my feet smell.

Burnum akıyor ve ayaklarım kokuyor.

Doctor says you're upside down.

Doktor ters olduğunu söylüyor.

Oh, I see.

I see that because your nose is running like your first date again.

Ah anlıyorum.

Bunu anlıyorum çünkü burnun yine ilk randevun gibi akıyor.

I don't know what's wrong with me, Doc.

Benim sorunum ne bilmiyorum doktor.

My nose runs and my feet smell.

Burnum akıyor ve ayaklarım kokuyor.

Doctor says you're upside down.

Doktor ters olduğunu söylüyor.

Yes, that's it.

Evet, bu o.

Yes. I'm not sure if it's any more funny the second time you tell it.

Evet. İkinci kez söylediğinde daha komik olduğundan emin değilim .

Well, I sort of misread the good.

Ben iyiyi biraz yanlış anladım.

You tell it again.

Even slower a man

Sen tekrar söyle.

Daha da yavaş bir adam da

goes, too.

gider.

So we've got somebody watching us from

Yani bizi Ukrayna'dan izleyen biri var

Ukraine.

.

Is it Hannah or Daniel?

Hannah mı yoksa Daniel mi?

Hannah last week? Yes.

Hannah geçen hafta mı? Evet.

Hannah and Daniel were here last week, but I can't tell from

Hannah ve Daniel geçen hafta buradaydılar ama

the Cyrillic writing.

Kiril yazısından anlayamıyorum.

Well, that's Hannah, is it?

Bu Hannah, değil mi?

That's Hannah.

Bu Hannah.

Welcome. Just from my memory.

Hoş geldin. Sadece hafızamdan.

You see, I remember that.

Görüyorsun, bunu hatırlıyorum.

You see, my memory is very good.

Görüyorsunuz, hafızam çok iyidir.

So I remember that. That actually was Hannah.

Yani bunu hatırlıyorum. O aslında Hannah'ydı.

That could be Hannah.

Bu Hannah olabilir.

It looks nice, H.A.. Yeah, yeah, it's Hannah.

Güzel görünüyor H.A. Evet, evet, ben Hannah.

Just be Steve.

Sadece Steve ol.

All right, that's fine. Good.

Pekala, sorun değil. İyi.

Thank you for your comments.

Yorumlarınız için teşekkür ederim.

Right. And nose is Mr. Duncan. Yeah.

Sağ. Ve burun da Bay Duncan. Evet. Birazdan

We will be looking at nose, idioms and phrases

buruna, deyimlere ve deyimlere bakacağız

in a few moments, and that is what we are doing today.

ve bugün bunu yapıyoruz.

We have a lot of stuff to get through.

Aşmamız gereken çok şey var.

And I will be honest with you, we do have quite a lot of stuff to get through.

Ve sana karşı dürüst olacağım, halletmemiz gereken çok şey var.

So that is what we are doing in the second hour of today's show.

Demek bugünkü gösterinin ikinci saatinde yaptığımız şey bu .

Don't go away.

Gitme.

It's very hard to do a live show.

Canlı yayın yapmak çok zor.

I've got to be honest with you.

Sana karşı dürüst olmalıyım.

It isn't easy doing it live but here we are doing it live

Bunu canlı yapmak kolay değil ama burada

just for you.

sadece sizin için canlı yapıyoruz.

Yeah. Mm

Evet.

hmm. Yeah.

Hmm. Evet.

You might hear some of the beautiful

sounds live from the garden today.

Bugün güzel seslerden bazılarını bahçeden canlı olarak duyabilirsiniz.

So I do have a little microphone outside picking up some of the lovely sounds.

Bu yüzden dışarıda güzel seslerden bazılarını toplayan küçük bir mikrofonum var.

Let's have a little listen

écoute the birds are singing.

Kuşların şarkı söylediğini biraz dinleyelim.

I think that was a done it.

Bence bu bir işti.

There was a done singing a few moments ago, sounding very happy indeed.

Birkaç dakika önce bir şarkı söylendi, kulağa gerçekten çok mutlu geliyordu.

We are looking at something today, Steve.

Bugün bir şeye bakıyoruz, Steve.

And as you know, I love words I love phrases.

Ve bildiğiniz gibi, kelimeleri seviyorum, cümleleri seviyorum.

And quite often you find that certain words and phrases

Ve çoğu zaman belirli sözcüklerin ve deyimlerin

are connected to a particular thing.

belirli bir şeyle bağlantılı olduğunu görürsünüz.

And in this case, today, there are many words and phrases

Ve bu durumda, günümüzde

connected to a certain part of the body.

vücudun belirli bir bölgesiyle bağlantılı birçok kelime ve deyim vardır.

It might be a part of the body that you sometimes don't even notice

Bazen gözünüzün önünde olduğu halde fark etmediğiniz

or take any notice of, even though it's right in front of you.

ya da önemsemediğiniz bir vücut parçası olabilir .

It's as plain as the nose on your face.

Yüzündeki burun kadar sade.

And that is what we are looking at today.

Ve bugün baktığımız şey bu.

Steve, we are going to look at

Steve,

nose words

and phrases

like those words and phrases today.

bugün bu kelimeler ve deyimler gibi burundan geçen kelimelere ve deyimlere bakacağız. Bahse

I bet you're excited to do so.

girerim bunu yapmak için heyecanlısındır.

Steve doesn't know anything about this.

Steve bu konuda hiçbir şey bilmiyor.

Not only that, but we are also playing again later

Sadece bu da değil,

connected to Noah's words and phrases later on.

daha sonra Nuh'un sözlerine ve deyimlerine bağlı olarak tekrar oynuyoruz.

Guess the nose.

Burnu tahmin et.

Whose nose is it?

Bu kimin burnu?

So later on, we are playing a game where we have to look at some well-known noses

Daha sonra, iyi bilinen bazı burunlara bakmamız

and we have to guess whose nose the nose belongs to.

ve burnun kime ait olduğunu tahmin etmemiz gereken bir oyun oynuyoruz.

That coming up a little bit later on.

Bu biraz sonra ortaya çıkıyor.

So, Steve, let's have a look at some words

Öyleyse Steve, burunla bağlantılı bazı kelimelere ve deyimlere bir göz atalım

and phrases connected to

the nose.

.

We have nose, words and phrases coming up.

Burnumuz var, kelimeler ve deyimler geliyor.

Here is the first one,

İşte ilki

and we have quite a few to get through so we have half an hour of this.

ve geçmemiz gereken epeyce şey var, yani bundan yarım saatimiz var.

And then we are going to play a little game where we have to guess

Ve sonra, kime baktığımızı kimin bildiğini tahmin etmemiz gereken küçük bir oyun oynayacağız

who's knows who we are looking at.

.

That looks rude.

Bu kaba görünüyor.

Mr. Duncan.

Somebody sticking their finger at the nose, picking their nose.

Bay Duncan.

Birisi parmağını burnuna sokuyor, burnunu karıştırıyor.

Apparently, a lot of people do that a lot when they're sitting in traffic lights. Yes.

Görünüşe göre, birçok insan trafik ışıklarında otururken bunu çokça yapıyor. Evet.

Well, if you notice that the finger actually goes up the nose, shall I show you again?

Parmağın aslında burnun yukarısına gittiğini fark edersen, sana tekrar göstereyim mi?

Oh, Mr.

Duncan,

Oh, Bay

Duncan, parmağınızın tamamını kaldırmanız

that would be very painful to get your whole finger right up.

çok acı verici olur .

I have to say, I spent many hours,

Söylemeliyim ki,

many hours designing that and preparing it.

bunu tasarlamak ve hazırlamak için çok, çok saatler harcadım.

It's nice, isn't it?

Güzel, değil mi?

I, I think I deserve a round of applause.

Ben, sanırım bir alkışı hak ediyorum. Bunun

For that

için

right

That's enough.

That's very self-congratulatory. Yes. Why not?

bu kadar yeter.

Bu çok gurur verici. Evet. Neden?

Sometimes you have to pat yourself on the back because no one else will

Bazen sırtını sıvazlaman gerekir çünkü başka kimse bunu yapmaz. İşte

Here we go then.

başlıyoruz o zaman.

Words and phrases connected to the nose.

Burunla bağlantılı kelimeler ve deyimler.

Are you ready, Mr. Steve?

Hazır mısınız, Bay Steve?

I am. Well, we just saw a big nose on that cow.

Ben. Az önce o ineğin üzerinde büyük bir burun gördük.

In the video, didn't we?

Videoda, değil mi?

That had a very big, wet, big, wet.

Bu çok büyük, ıslak, büyük, ıslaktı.

Now, here we go, then.

Şimdi, işte başlıyoruz.

The first one, this is a phrase that we can use

Birincisi, bu

using the word nose.

burun kelimesini kullanarak kullanabileceğimiz bir deyimdir.

That we have on the nose.

Burnumuzda olan.

Some things it is on the nose is something that

Burun üzerinde olan bazı şeyler,

means to be exactly right or correct.

tam olarak doğru veya doğru olmak anlamına gelen bir şeydir.

So if you do something, if you if you answer a question

Yani bir şey yaparsanız, bir soruya cevap verirseniz

and you are exactly right or maybe

ve tamamen haklıysanız veya belki

you know something that is a fact, and then you talk about that fact,

bir gerçek olan bir şey biliyorsanız ve sonra bu gerçek hakkında konuşursanız,

a person might say, yes, you are on the nose.

bir kişi evet, burun ucundasınız diyebilir.

You are exactly right. Yes.

Kesinlikle haklısın. Evet.

You might be giving an opinion on on some world events

Bazı dünya olayları hakkında bir fikir veriyor olabilirsiniz

and somebody says, I think you're

ve birisi, "Sanırım tam da

right on the nose with that is what you're saying.

bu söylediğinle burun buruna geldin" der.

It means that they agree with you and they think that you're accurate in your assessment.

Bu, sizinle aynı fikirde oldukları ve değerlendirmenizde haklı olduğunuzu düşündükleri anlamına gelir.

Yes. Of a particular situation.

Evet. Belirli bir durumun.

You could be at work and you could be talking about how to

İşte olabilirsiniz ve

best approach customers and things like that.

müşterilere en iyi nasıl yaklaşılacağı ve buna benzer şeyler hakkında konuşuyor olabilirsiniz.

And you put forward a proposal and the boss says, yeah, I think you're right on the nose.

Ve bir teklifte bulunuyorsun ve patron, evet, bence tam burun üzerindesin, diyor.

We're going to change our policy and do that from now on.

Bundan sonra politikamızı değiştireceğiz ve bunu yapacağız.

A good suggestion a good suggestion is, is something that might be described as on the nose.

İyi bir öneri, iyi bir öneri, burunda olarak tanımlanabilecek bir şeydir.

Of course, if you do something too much

Elbette bir şeyi çok fazla yaparsanız

or if you force something too much,

veya bir şeyi çok fazla zorlarsanız,

it can have a negative meaning as well.

bunun olumsuz bir anlamı da olabilir.

So maybe you are over emphasising something

Yani belki bir şeyi çok fazla vurguluyorsunuz

or you are pushing something too much.

veya bir şeyi çok fazla zorluyorsunuz.

We might say that something is too on the nose, it is too direct.

Bir şeyin çok burunda olduğunu, çok doğrudan olduğunu söyleyebiliriz.

So we can use this sometimes in a negative way if we are talking about something

Yani

that is being forced or explained or expressed too much.

zorlanan veya çok fazla açıklanan veya ifade edilen bir şeyden bahsediyorsak bunu bazen olumsuz anlamda kullanabiliriz.

Yes, something very obvious something that takes no imagination to work out

Evet, çok bariz bir şey, çözmek için hayal gücü gerektirmeyen bir şey,

might be described as being too on the nose.

fazla burunda olmak olarak tanımlanabilir.

That's too much.

Bu çok fazla.

Yes, but generally speaking, it means to be exactly right or correct.

Evet, ancak genel olarak konuşursak, tam olarak doğru veya doğru olmak anlamına gelir.

A person is

Bir kişi

right.

haklıdır.

They are on the nose here's another one.

Burundalar işte bir tane daha.

We are looking at nose words and phrases today

Bugün burundan kelimelere ve deyimlere bakıyoruz

and here is the next one.

ve işte sıradaki.

We might say that you

can follow your nose, you can follow your nose.

Burnunu takip edebilirsin, burnunu takip edebilirsin diyebiliriz.

Sometimes people give this is advice they might say,

Bazen insanlar bu tavsiyeyi verebilirler,

if you want to find the best place, just follow your nose.

eğer en iyi yeri bulmak istiyorsanız, sadece burnunuzu takip edin.

Sometimes we say to a person,

Bazen bir kişiye, bir

if you can't work out how to do something

şeyi nasıl yapacağınızı

or how to approach something,

veya bir şeye nasıl yaklaşacağınızı çözemiyorsanız,

sometimes it's best just to follow your nose.

bazen en iyisi burnunuzu takip etmek, deriz.

And this means that Steve is blocking this

Ve bu, Steve'in bunu engellediği

and it just move that

ve bunu

to go along with one's own intuition.

kişinin kendi sezgisine göre hareket ettirdiği anlamına gelir.

Yes. Your intuition to go along with one's own feelings.

Evet. Sezginiz kişinin kendi duygularıyla birlikte hareket eder .

Your own judgement.

Kendi yargınız.

So you follow your nose rather like a dog.

Yani bir köpek gibi burnunu takip ediyorsun.

So I think that's what it refers to.

Yani bence buna atıfta bulunuyor.

The the the dog has a very sensitive nose. Yes.

Köpeğin çok hassas bir burnu var. Evet.

It means that you can find the right course of action or the right path

Bu, bir köpeğin koku duyusunu almak için burnunu kullanarak yapacağı gibi doğru hareket tarzını veya doğru yolu bulabileceğiniz anlamına gelir

by as a dog would do by using

its nose to pick up scents sense

and that that's not as I see A.S.

ve bu benim gördüğüm gibi değil A.S.

smells

kokuyor

yes it's indicating that you use your intuition.

evet sezginizi kullandığınızı gösteriyor.

So sometimes if you want to do something but you don't know exactly how to do it,

Yani bazen bir şeyi yapmak istiyor ama tam olarak nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız,

then sometimes you have to act without knowing all the facts.

o zaman bazen tüm gerçekleri bilmeden hareket etmeniz gerekir.

So use your intuition, follow your nose.

Bu yüzden sezginizi kullanın, burnunuzu takip edin. Bir şey yapmak istediğinizde

What do you think's the best by what comes to mind when you want to do something?

aklınıza gelenlere göre en iyisinin ne olduğunu düşünüyorsunuz ?

You could be

Siz olabilirsiniz,

you could be

I think trying to think of an example, Mr.

bence bir örnek düşünmeye çalışıyorum, Bay

Duncan, somebody might you might be.

Duncan, biri olabilirsiniz.

Well, I gave him some advice.

Ben de ona bir tavsiye verdim.

I gave a couple of examples at the start.

Başta bir iki örnek verdim.

So to follow your nose is to go with your instinct, maybe something

Yani burnunuzu takip etmek içgüdülerinizle gitmektir, belki de

if you are trying to find the best place to eat. Yes.

yemek için en iyi yeri bulmaya çalışıyorsanız bir şeydir. Evet.

And maybe you might find, you know, literally mind your nose in that instance.

Ve belki de, bilirsiniz, tam anlamıyla bu durumda burnunuza dikkat edebilirsiniz.

If you are if you are, you are if you are trying to smell the air.

Eğer öyleysen, havayı koklamaya çalışıyorsan öylesin.

Yes. Of a lovely food halo.

Evet. Güzel bir yemek halesi.

Trust your feeling.

Hislerine güven.

Yes. You're instincts, trust your feelings.

Evet. Sen içgüdüsün, hislerine güven.

Follow your nose.

Burnunu takip et.

What do you think's the best thing, the best way to do something or the best way to achieve something?

Sizce en iyi şey nedir, bir şeyi yapmanın en iyi yolu mu yoksa bir şeyi başarmanın en iyi yolu mu?

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

Thank you for that. That's very nice to have it.

Bunun için teşekkür ederim. Buna sahip olmak çok güzel.

When people put a different phrase on

İnsanlar bizim söylemeye çalıştığımız şeye farklı bir cümle kurduğunda

what we're trying to say. Hmm,

. Hmm,

we've had a suggestion.

bir önerimiz var.

You're probably going to do this one

Muhtemelen yine de bunu yapacaksın

anyway.

.

I go, Steve is showing me something.

Gidiyorum, Steve bana bir şey gösteriyor.

And I said, let's just try to read it.

Ben de okumaya çalışalım dedim.

All right, then

Pekala, o zaman

I can't read that.

bunu okuyamam.

Mr. Steve's handwriting is the worst handwriting I've ever seen.

Bay Steve'in el yazısı hayatımda gördüğüm en kötü el yazısı .

It doesn't look like writing black Eagle

Kara Kartal'ı yazmak

has suggested

a phrase.

bir cümle önermiş gibi görünmüyor.

Don't poke your nose into my business.

Benim işime burnunu sokma.

Yes, well, we might be having that one a little bit later on.

Evet, onu biraz sonra alabiliriz.

Thank you, but we might be having that one. Yes.

Teşekkürler, ama onu alabiliriz. Evet.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

That's good.

Bu iyi.

I'm just making a little change here.

Burada küçük bir değişiklik yapıyorum.

Just. Just bear with me.

Sadece. Bana katlan.

Yes. If you've got any suggestions, please do make them

Evet. Herhangi bir öneriniz varsa ve

and if you've got any photographs of your nose.

burnunuzun herhangi bir fotoğrafı varsa lütfen yapın.

Some people have said that, for example,

Bazı insanlar, örneğin,

somebody said, I've got a flat nose,

birinin "benim yassı bir burnum var" dediğini

and somebody else said, a ding

ve bir başkasının "

y says I've got a flat nose,

düz bir burnum olduğunu" söylediğini,

but somebody else said that they've got an upturn nose.

ancak bir başkasının burnumun kalkık olduğunu söyledi. Ters

That was Christine that wasn't upturned.

dönmeyen Christine'di.

So please don't get the wrong idea.

Bu yüzden lütfen yanlış bir fikre kapılmayın.

We're not we're not criticising people's noses.

İnsanların burunlarını eleştirmiyoruz.

Mr. Steve just happens to have a big nose.

Bay Steve'in büyük bir burnu var.

And I have a very small, delicate no.

Ve bende çok küçük, hassas bir hayır var.

You know what they say about people with big noses?

Büyük burunlu insanlar hakkında ne derler biliyor musun?

It's flat, says Din.

Düz, diyor Din.

Oh, okay.

Tamam.

Well, yes. Well, we'd like to see it.

İyi evet. Peki, görmek isteriz.

I'm sure it's got a beautiful nose.

Eminim güzel bir burnu vardır.

Yeah, but Mr.

Evet ama Bay

Duncan's nose is a button nose.

Duncan'ın burnu düğme burun.

When you see you want to press it like a button

Gördüğünüzde bir düğme ding gibi basmak istiyorsunuz

ding.

.

Nothing happened.

Hiçbir şey olmadı.

Unfortunately,

Ne yazık ki

Vitus is coming up with the jokes thick and fast.

Vitus, kalın ve hızlı şakalar yapıyor.

Okay.

Tamam aşkım. Bir

If you say, you know something's happening thick and fast, it means it's happening quickly, rapidly.

şeyin kalın ve hızlı olduğunu biliyorum derseniz , bu hızla, hızla oluyor demektir.

And a lot of things are happening.

Ve birçok şey oluyor.

Okay, let's have another one, Steve, because we are already at 50 minutes.

Tamam, hadi bir tane daha alalım Steve, çünkü zaten 50. dakikadayız.

Can I just say the joke? What?

Sadece şakayı söyleyebilir miyim? Ne?

Why is the dog's nose in the middle of his face?

Köpeğin burnu neden yüzünün ortasında?

Because it's the centre

Çünkü

that's a play on words.

kelime oyunu yapan merkezdir.

Has a double meaning, a double meaning scent, meaning smell

Çift anlamı var, çift anlamlı koku, yani koku

and centre c n

ve merkez c n artık

is tr e is the middle seat

orta koltuk

and C and a centre in the middle

ve C ve orta c n'de bir merkez

c n now.

.

Yes, yes.

Evet evet.

And yes I did I say C and I met C.

Ve evet C dedim ve C ile tanıştım.

Welcome to learning how to spell incorrectly.

Yanlış hecelemeyi öğrenmeye hoş geldiniz.

V test has a big nose and it's r e

V testinin büyük bir burnu var ve sonunda r e var

at the end, not air because it's British English.

, İngiliz İngilizcesi olduğu için air değil.

It Ari s. I know. I didn't say you didn't.

Ari s. Biliyorum. Yapmadın demedim.

I'm just pointing out the difference.

Ben sadece farkı belirtiyorum.

But for the viewers out there watching

Ama oradaki izleyiciler için

to hear

some of the suggestion may be coming up, is that one coming up?

bazı önerilerin gelmekte olabileceğini duymak için izliyorlar , bu geliyor mu?

I've got, I've got 30 of these good grief and we've done two is that one of them.

Bende var, bende bu iyi kederlerden 30 tane var ve iki tane yaptık, bu onlardan biri.

Yes we can call them.

Evet onları arayabiliriz.

Yes let me just get through these they've got it done

Evet, izin ver bunları geçeyim,

two and it's 3:15

iki tane yaptırdılar ve saat 3:15

to get at someone's nose.

birinin burnuna ulaşmak için.

Oh I know this one very well to get up someone's nose

Ah, bunu çok iyi biliyorum ki,

if a person gets up your nose or something

birisi burnunuzu kaldırırsa veya bir şey

gets up your nose. Yes.

burnunuzu kaldırırsa, birinin burnunu kaldırmayı. Evet.

Oh, right.

I don't use that expression very much.

Ah, doğru.

Bu ifadeyi pek kullanmam.

I think they really get at my nose.

Sanırım gerçekten burnuma geliyorlar.

It means that it's it again, it's meaning

Demek ki yine o, yani

it's referring to an unpleasant smell. Yes.

hoş olmayan bir kokuya işaret ediyor. Evet.

So someone gets up your nose.

Yani biri burnunu kaldırıyor.

It means that they're unpleasant.

Tatsız oldukları anlamına gelir.

You don't like them. Yes. Or an annoying person.

Onları sevmiyorsun. Evet. Ya da sinir bozucu bir insan.

Yes. To be annoying says someone that gets up

Evet. Can sıkıcı olmak, burnunuzu kaldıran birinin

your nose is a person who is annoying.

can sıkıcı bir kişi olduğunu söyler.

You don't want to be near them or maybe something that you don't like.

Onlara yakın olmak istemiyorsun ya da belki de sevmediğin bir şey.

But generally speaking, we often refer to a person as getting up your nose.

Ancak genel olarak konuşursak, genellikle bir kişiden burnunuzu kaldıran olarak söz ederiz.

It means you you find that person annoying.

Bu, o kişiyi sinir bozucu bulduğun anlamına gelir.

You might say he gets right up my nose.

Burnuma geliyor diyebilirsin.

Some people say that about this.

Bazıları bu konuda şunu söylüyor.

I'm sure they did.

Eminim öyledir.

They say that must they say that Mr. Duncan and Mr.

Bay Duncan ve Bay

Steve, they both get right at my nose

Steve'in ikisi de burnuma geliyor

and that means to be annoying something that annoys you.

ve bu sizi rahatsız eden bir şeyi rahatsız etmek anlamına geliyor . Hemen

You can say that it gets right up your nose.

burnunuza geldiğini söyleyebilirsiniz.

Here's another one

İşte

to poke one's nose.

burnunu sokmak için bir tane daha.

Oh, right.

Ah, doğru.

Yes. Into something you are poking

Evet. Bir şeye

your nose into something.

burnunu sokuyorsun. Bir

To poke one's nose into something is an expression.

şeye burnunu sokmak bir tabirdir.

We often use this if a person is being inquisitive or asking too many questions

Bir kişi meraklıysa veya

to enquire into another person's private life,

başka bir kişinin özel hayatını araştırmak için çok fazla soru soruyorsa, bunu sıklıkla kullanırız,

you will poking your nose

burnunuzu

into their business affairs.

onların iş ilişkilerine sokarsınız.

Yes, that's similar to

Evet,

so Palmeiras talked about nosy people,

bu Palmeiras'ın meraklı insanlar hakkında konuşmasına benziyor

and that's similar if you're the sort of person

ve bu benzer, eğer

that is always trying to find out information

her zaman dedikodu için bilgi bulmaya çalışan türden biriyseniz

for gossip,

,

you might be gossiping, talking in in

dedikodu yapıyor olabilirsiniz, o zaman

a not very nice way about people then then that means you're nosey.

insanlar hakkında pek hoş olmayan bir şekilde konuşuyor olabilirsiniz. o zaman bu senin meraklı olduğun anlamına gelir.

Oh, did you hear about who did you hear about such and such?

Oh, kim hakkında duydun mu falan hakkında duydun mu?

Well, are they married?

Peki evliler mi?

Yeah. Is that their boyfriend? Or are they.

Evet. Bu onların erkek arkadaşı mı? Yoksa onlar mı?

I thought they were going out with somebody else.

Başka biriyle çıktıklarını sanıyordum.

If you're always trying to poke your nose into someone else's business,

Sürekli başkasının işine burnunu sokmaya çalışıyorsan

well, I wonder how much money they've got, what kind of a job.

ne kadar paraları var, nasıl bir işleri var merak ediyorum.

You know, if you're always being nosy.

Bilirsin, eğer her zaman meraklıysan.

Wanted to find different if you are directly asking that person.

Doğrudan o kişiye soruyorsanız farklı bulmak istedim.

So if you don't really ask someone something, who was that person?

Yani gerçekten birine bir şey sormuyorsanız, o kişi kimdi?

I saw you with last week in town?

Seni geçen hafta kasabada gördüm?

I didn't recognise them.

Onları tanıyamadım.

And the person you are talking to might think, Oh, well,

Ve konuştuğunuz kişi,

how dare you poke your nose into my private life?

Özel hayatıma burnunu sokmaya nasıl cüret edersin?

Yes, well, they might. So don't be so nosy.

Evet, olabilir. O yüzden bu kadar meraklı olmayın.

They might say it in a friendly way

Bunu dostça söyleyebilirler

or they might not, might not do that.

ya da söylemeyebilirler, bunu yapmayabilirler.

But yeah, I don't think I don't think people who are offended are

Ama evet, gücenen insanların

going to take it lightly.

bunu hafife alacağını sanmıyorum.

I think so if you are being nosy and being nosy.

Meraklı ve meraklıysanız öyle düşünüyorum.

Here we go.

That Steve is another one A lot of people these days are so self-conscious

İşte başlıyoruz.

Steve'in başka biri olduğu Bugünlerde pek çok insan

about their appearance, their face, especially their face.

görünüşleri, yüzleri, özellikle de yüzleri konusunda çok çekingen.

Of course, these days, people have cosmetic surgery all over their body.

Tabii ki, bu günlerde insanlar vücudunun her yerinde estetik ameliyatlar yapıyor.

Sometimes they have things made smaller

Bazen şeyleri küçültürler

and sometimes they have things made larger.

ve bazen şeyleri büyütürler.

To have a nose job.

Burun estetiği olmak.

Well, if you have a nose job, it sounds rude, but it isn't.

Eğer bir burnunuz varsa, kulağa kaba geliyor ama değil.

It's nothing to do with that.

Bununla alakası yok.

But if you have a nose job, to have a nose job

Ama eğer burun estetiğiniz varsa, burun estetiği yaptırmanız

is to

çok

well, it

is cosmetic surgery carried out on one's nose.

iyi,

burun estetiği ameliyatıdır. Bu

So a person quite often will have their nose reshaped.

nedenle, bir kişi sıklıkla burnunu yeniden şekillendirir.

Some people think their nose is too large or too wide

Bazı insanlar burnunun çok büyük veya çok geniş olduğunu

or maybe it has too many holes

ya da çok fazla deliği olduğunu düşünüyor

Christine has pointed out

Christine,

that Michael Portillo has a very big nose. Yes.

Michael Portillo'nun çok büyük bir burnu olduğuna dikkat çekti. Evet.

And when men get older. Yeah.

Ve erkekler yaşlanınca. Evet.

A lot of men I don't know if it's just British, man.

İngiliz olup olmadığını bilmediğim bir sürü erkek var dostum.

I don't think it is

Bunun

because there's two things.

iki şey olduğu için olduğunu düşünmüyorum.

It's keep growing at least two things that keep growing as you get older.

Yaşlandıkça büyümeye devam eden en az iki şeyi büyütmeye devam ediyor.

And then one thing that shrinks, one is your ears, the other is your nose.

Sonra küçülen bir şey var, biri kulaklarınız, diğeri burnunuz.

And your nose can get bigger and bigger as you get older and it can look quite ugly.

Ve burnunuz yaşlandıkça daha da büyüyebilir ve oldukça çirkin görünebilir.

And yes, an ex British politician who's made a lot of programmes,

Ve evet, pek çok program,

television programmes, has quite a big nose

televizyon programı yapmış eski bir İngiliz politikacının oldukça büyük bir burnu var

and of course, if you

ve tabii ki,

lie, as William points out, Pinocchio, your nose gets bigger.

William'ın işaret ettiği gibi, Pinokyo, yalan söylerseniz, burnunuz büyür.

That's it is the only thing that does that's true.

Bu doğru olan tek şey budur.

Nothing else gets bigger.

Başka hiçbir şey büyümüyor.

Park.

Park.

Yes, nothing else gets bigger as you get older.

Evet, yaşlandıkça başka hiçbir şey büyümez.

I have a nose for learning English, says Girl.

Kız, İngilizce öğrenmek için bir burnum var diyor. On

Ten yes. Yeah.

evet. Evet.

So cosmetic surgery carried out on someone's nose.

Yani birinin burnuna estetik ameliyat yapıldı.

There is there is a more formal word for this.

Bunun için daha resmi bir kelime var.

Oh, right.

Okay. Oh, yes.

Ah, doğru.

Tamam aşkım. Oh evet.

We call it rhinoplasty.

Biz buna rinoplasti diyoruz.

Rhinoplasty is cosmetic surgery

Rinoplasti,

that is done on your nose.

burnunuza yapılan kozmetik cerrahidir.

The one thing I've noticed about my nose

Burnumla ilgili fark ettiğim tek şey,

is because it's very small, the holes

çok küçük olduğu için deliklerin

look really big.

gerçekten büyük görünmesi.

My big holes on my nose.

Burnumdaki büyük delikler.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

We are looking at nose words and phrases today, and then we will be playing again.

Bugün burundan kelimelere ve deyimlere bakacağız ve sonra tekrar oynayacağız. Biraz sonra

You have to guess whose nose

kimin burnu olduğunu tahmin etmeniz gerekiyor

it is a little bit later on, so please don't go away.

, bu yüzden lütfen uzaklaşmayın.

To have one's nose in the trough oh.

Burnunun çukurda olması oh.

Oh. Now, this is this is this is a very good one.

Ah. Şimdi, bu bu, bu çok iyi bir şey.

If you are into politics, people

Politikayla ilgileniyorsanız,

who like to take advantage of certain things

belirli şeylerden yararlanmayı seven insanlar, normalde

that you might say that they have their nose in the trough

to take full advantage of something available

mevcut olan bir şeyden, örneğin para gibi kolayca elde edilebilen bir şeyden tam olarak yararlanmak için burunlarını çukura soktuklarını söyleyebilirsiniz

normally something that's easily available, such as money.

.

So quite often people

Çoğu zaman insanlar

might criticise politicians

politikacıları

for having their nose in the trough.

burnunu çukura soktukları için eleştirebilir.

Yes, it means that their aides sort of conjures

Evet, bu, yardımcılarının

up the image of a pig feeding in a trough.

bir yalakta beslenen bir domuz imajını canlandırdığı anlamına geliyor.

It it's distasteful.

Bu tatsız.

It's not very nice and it looks like you've got no self-control.

Bu pek hoş değil ve kendine hakim olamıyorsun gibi görünüyor.

And yes, often politicians or businessmen

Ve evet, çoğu zaman kendi

who take advantage of their position for personal gain,

konumlarından kişisel kazanç için yararlanan politikacılar veya işadamları,

either financial to get to get a nice lucrative job somewhere

ya finansal olarak bir yerde iyi kazançlı bir iş bulmak için

taking advantage

of your position or your status, you know it is to.

konumlarından ya da statülerinden faydalanmak için olduğunu bilirsin.

Yeah. Oh, lovely.

Evet. Oh, ne güzel.

Yes, yes.

Evet evet.

And you sort of almost it's it's quite disgusting, really.

Ve neredeyse bu oldukça iğrenç, gerçekten.

Just like a pig would eat out of a trough. Yes.

Tıpkı bir domuzun yalaktan yiyeceği gibi. Evet.

So a person who is taking advantage of something that is

Bu nedenle, kolayca elde edilebilen bir şeyden yararlanan bir kişi,

is easily available quite often people who have some sort of high

oldukça sık olarak, bir tür yüksek

powered job or maybe they have some influence and they're able to get things easily.

güçlü işi olan veya belki de bir miktar etkiye sahip olan ve bir şeyleri kolayca elde edebilen kişilerdir.

They have their noses in the trough.

Burunları yalakta.

So I love this expression and a lot of people talk about this and mention

Bu yüzden bu ifadeyi seviyorum ve pek çok insan bunun hakkında konuşuyor ve

this particular phrase when we discuss politicians

politikacılardan

and people who are getting easy money

ve kolay para kazanan insanlardan bahsederken bu özel ifadeden bahsediyor

because have been very many stories recently, well, for many years now,

çünkü son zamanlarda pek çok hikaye oldu , pekala, uzun yıllardır

politicians taking advantage of their position for personal gain

politikacılar konumlarından yararlanıyor. Örneğin, kişisel çıkarları için

for example, with their expenses to be lots of

, harcamaları çok fazla olan

politicians have expenses, but they are often

politikacıların giderleri vardır, ancak genellikle evlerine eklentiler yaptırmak için bunu

there's been lots of cases where they've abused that

kötüye kullandıkları

to get things extensions to their homes built

and claiming that it's for an office

ve ihtiyaç duydukları şeyin bir ofis için olduğunu iddia ettikleri birçok vaka olmuştur.

that they need to use for their work as an MP.

milletvekili olarak çalışmaları için kullanmak.

But it turns out they're not using it for that.

Ama bunun için kullanmadıkları ortaya çıktı.

They're just using the rules to get personal gain and advantage.

Sadece kişisel kazanç ve avantaj elde etmek için kuralları kullanıyorlar.

So quite often you find also

Bu yüzden oldukça sık olarak

larger organisations.

daha büyük organizasyonlar da bulursunuz.

I suppose a good example would be the BBC where people are getting easy money for doing very little.

Sanırım iyi bir örnek, insanların çok az şey yaparak kolay para kazandığı BBC olabilir.

And you might also say that some people

Ayrıca oradaki bazı insanların

there have their noses in the trough and of course a trough

burnunun oluğa girdiğini ve tabii ki oluğun bir

is something that a pig will eat from.

domuzun yemek yiyeceği bir şey olduğunu da söyleyebilirsiniz.

So there you can see some pigs eating from the trough.

Orada yalaktan yemek yiyen bazı domuzlar görebilirsiniz.

Sometimes it has food and sometimes it contains water.

Bazen yiyecek, bazen de su içerir.

So that is a good expression and one that is very contemporary.

Bu iyi bir ifade ve çok çağdaş bir ifade.

I think so, yes, yes.

Sanırım, evet, evet.

Of corruption, it's it's effectively a form of corruption.

Yolsuzluğun, etkili bir şekilde yolsuzluğun bir şeklidir.

Here's another one

İşte

to turn your nose up.

burnunu kıvırmak için bir tane daha.

It's something, right?

Bu bir şey, değil mi?

And try to turn your nose up.

Ve burnunu kaldırmaya çalış.

Yes, something.

Evet, bir şey.

So something maybe that you are offered,

Yani belki size sunulan bir şey,

maybe a chance, maybe something that you feel

belki bir şans, belki size

is not worthy of you.

layık olmadığını düşündüğünüz bir şey.

You think it is not good enough.

Yeterince iyi olmadığını düşünüyorsun.

Maybe you reject it.

Belki reddedersin.

And we can describe this as well.

Ve bunu da tarif edebiliriz.

Certainly it's a definition to dismiss or reject a chance or offer.

Kesinlikle bir şansı veya teklifi reddetmek veya reddetmek için bir tanımdır.

You turn your nose up at something.

Bir şeye burnunu sokuyorsun.

Another word we can use, Steve, is snub. Yes.

Kullanabileceğimiz başka bir kelime Steve, küçümseme. Evet.

You snub something. It's a negative phrase.

Bir şeyi küçümsedin. Bu olumsuz bir ifade. Züppe nedenlerle

It's suggesting that you're being offered something for snob reasons.

sana bir şey teklif edildiğini ima ediyor .

You decide not to send somebody might say to you,

Göndermemeye karar verirseniz, biri size "

Oh, I've just baked some cakes.

Oh, biraz önce kek yaptım" diyebilir.

Would you like one penny?

Bir kuruş ister misin?

You no, thank you.

Hayır, teşekkür ederim.

No, you know, and it would in terms of social etiquette,

Hayır, bilirsiniz, ve sosyal görgü kuralları açısından,

it probably would have been a good idea to say, well, yes, please, thank you very much.

muhtemelen, peki, evet, lütfen, çok teşekkür ederim demek iyi bir fikir olurdu.

Even if you didn't want one, you might take one and just have a bite or save it for later.

Bir tane istemeseniz bile, bir tane alabilir ve sadece bir ısırık alabilir veya sonraya saklayabilirsiniz.

But if you if you do it with a certain haughty look on your face,

Ama bunu yüzünde kibirli bir ifadeyle yaparsan , o zaman

you might somebody then might say to you,

birisi sana

Oh, my ten year knows up at me.

Ah, benim on yılım beni tanıyor diyebilir.

You know, it could be in company.

Biliyorsun, şirkette olabilir.

You don't want to talk to somebody at in company people.

Şirketteki insanlarla konuşmak istemezsin.

Somebody might be talking to you and you're sort of not responding.

Birisi sizinle konuşuyor olabilir ve siz bir şekilde yanıt vermiyorsunuz.

Yeah. Yeah. So snub is a great word.

Evet. Evet. Yani snub harika bir kelime.

So this particular phrase basically means to snub

Yani bu özel ifade, temel olarak

something or someone you. Yes.

bir şeyi veya sizi küçümsemek anlamına gelir. Evet.

You turn your nose. We're going to move on, Steve.

burnunu çeviriyorsun Devam edeceğiz, Steve.

You turn your nose up at something.

Bir şeye burnunu sokuyorsun.

Here's another one.

İşte burada bir başkası. Birinin burnunu sokmak için

We have a lot of no's, phrases, words, phrases

pek çok hayır, deyim, kelime, deyimimiz var

to put someone's nose out of joint, but you

, ama siz

to put someone's nose out of joint.

birinin burnunu sokmak için.

And the idea is, yes, that means that

Ve fikir şu ki, evet, bu

somebody said something that offends you.

birisinin seni gücendirecek bir şey söylediği anlamına geliyor.

And you it's a particular expression that you take on.

Ve sen, aldığın özel bir ifadesin.

So if you were to say something or you.

Yani bir şey söyleyecek olsaydın ya da sen.

Yeah, somebody might somebody said something that upset you

Evet, birisi sizi üzen bir şey söylemiş olabilir

or you say something that upset somebody else.

ya da siz başka birini üzen bir şey söylemiş olabilirsiniz.

And they sort of they form an expression which puts their nose slightly off-centre.

Ve bir nevi burunlarını biraz merkezden saptıran bir ifade oluşturuyorlar.

Mm hmm.

Hmm.

And, you know, the,

Ve, bilirsiniz,

the expression means that, you know, you're upset or offended

bu ifade, bilirsiniz,

by something somebody said to you and said, so we have the definition

birinin size söylediği ve söylediği bir şeye üzüldüğünüz veya gücendiğiniz anlamına gelir, bu yüzden

to offend someone or hurt their pride.

birini gücendirmek veya gururunu incitmek tanımına sahibiz.

So you put someone's nose out of joint,

Yani birinin burnunu sokuyorsun,

you say something to them that offends them.

onları gücendirecek bir şey söylüyorsun.

You have put their nose out of joint.

Onların burnunu eklem yerinden çıkardınız.

I live that one night.

O geceyi yaşıyorum.

Then it's a great phrase.

O zaman harika bir söz.

And you literally, I think it comes because you literally

Ve sen kelimenin tam anlamıyla, bence bunun nedeni, kelimenin tam anlamıyla

put an expression on your face which twisted your nose off to one side.

yüzüne burnunu bir tarafa çeviren bir ifade koyman.

So it looks like it's out of joint

say something awful to me, Mr.

Bana korkunç bir şey söyleyip

Duncan, and then

sonra birini

guess to offend or hurt someone is very you might say somebody. Oh,

gücendirmek ya da incitmek doğru olmaz gibi görünüyor Bay Duncan . Oh,

are you putting on weight or you know,

kilo mu alıyorsun yoksa bilirsin,

oh, oh, you know, 00.

oh, oh, bilirsin, 00.

He has a bit grey in it and they might seven yes.

İçinde biraz gri var ve yedi evet olabilirler.

Well maybe it may be two to

Belki de

two to

criticise someone for their for the work they've done.

birisini yaptığı iş için eleştirmek iki iki olabilir.

You can also put their nose out of joint by just

Ayrıca

maybe saying something that is critical.

belki de kritik bir şey söyleyerek onların burnunu sokabilirsiniz.

You can put someone's nose out of joint by saying

something that that is critical towards another person.

Başka bir kişiye karşı kritik olan bir şey söyleyerek birinin burnunu yerinden oynatabilirsiniz.

Your boss might criticise you for something

Patronunuz sizi haksız olduğunu düşündüğünüz bir şey için eleştirebilir

which you think's unfair and you are offended by it.

ve bundan rahatsız olabilirsiniz.

And you might say to a colleague, my boss said

Ve bir meslektaşınıza diyebilirsiniz ki, patronum

that she's not happy with my work because I didn't get into that

işimden memnun olmadığını çünkü o işe

as really put my nose at a joint because I worked really hard to get that in on time.

gerçekten burnumu sokmak kadar girmediğimi çünkü bunu zamanında almak için gerçekten çok çalıştığımı söyledi.

Okay, that's a good one.

Tamam, bu iyi bir şey.

I Hello Pedro.

Merhaba Pedro.

I always think it sounds like you're punching someone.

Her zaman birine yumruk atıyormuşsun gibi geldiğini düşünürüm.

You're hitting someone you put their nose at a Joint Chiefs, you thumped them.

Birine vuruyorsun, Genelkurmay'a burnunu sokuyorsun, onları yumrukladın.

So I like that. Here's another one.

Bu hoşuma gitti. İşte burada bir başkası.

But your lips offended and your nose literally goes

Ama dudakların gücendi ve burnun kelimenin tam anlamıyla meraklı

off to one side

to be a nosey parker.

bir parkçı olmak için bir tarafa gidiyor.

I am, but yes, to be a nosy parker.

Öyleyim, ama evet, meraklı bir parkçıyım.

We've had that one. Yes. Yes.

Bunu yaşadık. Evet. Evet. Bu

So it was mentioned earlier to be a nosy parker is a person

nedenle, daha önce meraklı bir parkçının başka bir kişinin hayatını

who is often curious or inquisitive

merak eden veya sorgulayan bir kişi olduğundan bahsetmiştik

about another person's life.

.

Or maybe their private life.

Ya da belki özel hayatları.

A nosy parker.

Meraklı bir parkçı.

Catarina mentioned that word.

Catarina o kelimeden bahsetti.

Palmira did as well.

Palmira da yaptı.

And darn damned Leacock, as Ron mentioned,

Ve lanet olası Leacock, Ron'un bahsettiği gibi,

just want to watch someone or to pry for information.

sadece birini izlemek ya da bilgi almak için gözetlemek istiyor.

So you are watching a person from a long way off.

Yani bir insanı çok uzaktan izliyorsunuz.

Maybe you have a pair of binoculars and you are looking into your neighbour's house.

Belki bir dürbününüz var ve komşunuzun evine bakıyorsunuz.

We don't do that.

Bunu yapmayız.

We never do that.

Biz bunu hiç yapmayız.

We never, ever do that.

Bunu asla ama asla yapmayız.

Never, ever,

Hiç ama

ever.

We never do it ever to watch someone or to pry for information.

hiçbir zaman.

Bunu asla birini izlemek veya bilgi almak için gözetlemek için yapmayız.

A nosy person can be described as a nosy parker.

Meraklı bir kişi, meraklı bir parkçı olarak tanımlanabilir.

You were always interested in other people's private business.

Her zaman başkalarının özel işleriyle ilgilendin.

Lamberto

Lamberto

Drive, private business.

Drive, özel işletme.

We like to know all about people's private business.

İnsanların özel işleri hakkında her şeyi bilmek isteriz.

Yes, on the list.

Evet, listede.

You, you, you know all about us. Yes.

Sen, sen, sen bizim hakkımızda her şeyi biliyorsun. Evet.

But often we don't know very much about you.

Ama çoğu zaman senin hakkında pek bir şey bilmiyoruz.

We know nothing about you know, but you know everything about us.

Senin hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, ama sen bizim hakkımızda her şeyi biliyorsun.

You know, all of our strange habits.

Bilirsin, tüm tuhaf alışkanlıklarımız.

You know, all of Mr. Steve's medical problems.

Bilirsiniz, Bay Steve'in tüm tıbbi sorunları.

All of them.

Hepsi. Her

Every single one of them.

biri.

To watch someone or to pry for information.

Birini izlemek veya bilgi almak için gözetlemek.

You are constantly looking for information about people

Sürekli olarak insanlar hakkında

or about the things they do in their private life.

veya özel hayatlarında yaptıkları şeyler hakkında bilgi arıyorsunuz.

Oh, here's another one.

İşte bir tane daha.

Maybe you are running a race.

Belki de bir yarıştasın.

Maybe you are in a contest.

Belki de bir yarışmadasın.

And maybe you win.

Ve belki sen kazanırsın.

But by a very small margin,

Ama çok küçük bir farkla,

we can say that you win by a nose

I write to win something by a nose.

bir burun farkla kazanırsınız diyebiliriz.

So by obviously your nose isn't very big.

Yani belli ki burnun çok büyük değil.

So if you win by only a small

Yani sadece küçük bir

distance, so if you win, it could be anything.

farkla kazanırsanız, yani kazanırsanız, her şey olabilir. Kelimenin

It doesn't literally have to be like a race, a running.

tam anlamıyla bir yarış, bir koşu gibi olmak zorunda değil.

You might not be running and beat somebody.

Koşup birini yenemezsin.

It could be any kind of competition.

Her türlü rekabet olabilir.

You win by a nose.

Bir burun farkıyla kazandın.

It just means you're just the winner, but only just

Bu, yalnızca kazanan siz olduğunuz anlamına gelir, ancak yalnızca

it means the person that came second was very close to you.

ikinci olan kişinin size çok yakın olduğu anlamına gelir.

You win by a nose by a very small amount,

Çok küçük bir farkla burun farkıyla kazanırsınız,

so you win, but only by a small margin.

yani kazanırsınız, ancak yalnızca küçük bir farkla.

So when we talk about margin, we are talking about

Dolayısıyla marj hakkında konuştuğumuzda,

just a very small distance, a small margin.

çok küçük bir mesafeden, küçük bir marjdan bahsediyoruz.

So you win by a nose.

Yani bir burun farkıyla kazanırsın.

Maybe in a horse race, you might have two horses that win the race.

Belki bir at yarışında, yarışı kazanan iki atınız olabilir.

At the same time.

Aynı zamanda.

However, when you watch it again on the replay,

Ancak tekrar tekrar izlediğinizde

you find that one of the horses was just in front

atlardan birinin tam önünüzde

just by a nose.

bir burnunun yanında olduğunu görürsünüz.

But of course, that would be measured in time, but

Ama elbette, bu zamanla ölçülecekti, ama

it could be at work.

işte olabilirdi. En çok satış için

You could be in a competition with people that worked for the most sales or something,

çalışan insanlarla rekabet halinde olabilirsiniz

and you beat one of your colleagues by just sort of one

ve meslektaşlarınızdan birini

small sale but you still win.

küçük bir satışla yenersiniz ama yine de kazanırsınız.

And so you won by a nose, literally have to be a race.

Ve böylece bir burun farkla kazandınız, kelimenin tam anlamıyla bir yarış olmalı.

That's it.

Bu kadar.

It can be a race or a competition.

Bu bir yarış veya yarışma olabilir. Ayın

The 17th says you might need a photo finish.

17'si, bir fotoğraf kaplamaya ihtiyacınız olabileceğini söylüyor.

That's a good one to determine exactly who the winner is.

Kazananın kim olduğunu tam olarak belirlemek için iyi bir seçim.

It's very close. Okay, here's another one, Steve.

Çok yakın. Tamam, işte bir tane daha, Steve.

We are so short of time to keep your nose clean.

Burnunuzu temiz tutmak için çok az zamanımız var.

Oh, now, Black Eagle mentioned this early.

Oh, şimdi, Kara Kartal bundan erken bahsetti. Kara

Well done to Black Eagle.

Kartal aferin.

If you keep your nose clean.

Burnunu temiz tutarsan.

Well, keeping your nose clean is a good thing

Pekala, burnunuzu temiz tutmak iyi bir şeydir

because then people can not see all of the mess

çünkü o zaman insanlar

that is running out of your nose or coming out.

burnunuzdan akan veya çıkan pisliğin tamamını göremezler.

Normally green, quite often green stuff will come out of your nose.

Normalde yeşil, çok sık yeşil şeyler çıkacaktır burnunuzdan.

We call it snot in British English.

Biz buna İngiliz İngilizcesinde snot deriz.

That's what we describe it.

Biz bunu böyle tarif ediyoruz.

And so all of the green stuff, all the things that come out of your nose

Ve böylece tüm yeşil şeyler, burnunuzdan

that runs out nasal secretions like liquid.

çıkan ve sıvı gibi burun salgılarını akıtan her şey.

Quite often it is green or yellow or sometimes clear.

Sıklıkla yeşil veya sarıdır veya bazen şeffaftır.

We call it's not

Biz buna harika değil diyoruz

the great.

. Çocukken

It's a good so word you use often when you were a child snot.

sık kullandığın güzel bir kelime sümük .

And to keep your nose clean as an expression

Ve tabir olarak burnunu temiz tutmak,

means to stay out of trouble and behave yourself.

beladan uzak durmak ve kendine hakim olmak demektir.

So don't break the law.

Bu yüzden yasayı çiğnemeyin.

Don't get in trouble with the police.

Polisle başını belaya sokma.

You have to stay out of trouble. And behave.

Beladan uzak durmalısın. Ve davran.

You have to keep your nose clean.

Burnunu temiz tutmalısın. Hapisten yeni çıkmış

Quite often said to people who've just come out of prison,

insanlara oldukça sık söylenen ,

you will now have to avoid going back to prison.

artık hapishaneye geri dönmekten kaçınmanız gerekecek.

You have to keep your nose clean.

Burnunu temiz tutmalısın.

But it could be at work as well.

Ama işte de olabilir.

You might be talking to colleagues and and then back to what might say.

Meslektaşlarınızla konuşuyor ve ardından söyleyebileceklerinize geri dönüyor olabilirsiniz.

You might say to them, what's the best way to to get promotion

Onlara terfi almanın en iyi yolu nedir diyebilirsiniz

and somebody or say to keep your nose clean

ve birisi burnunuzu temiz tutmanızı söyleyebilir

or your boss might you might say to your boss, well, I want to get promoted.

veya patronunuza patronunuza diyebilirsiniz ki ben terfi etmek istiyorum.

You know, I want to be manager or something like that.

Bilirsin, menajer ya da onun gibi bir şey olmak istiyorum.

What how would I do that?

Ne, bunu nasıl yapardım?

And your boss might say, well, the first thing, keep your nose clean.

Ve patronunuz, ilk olarak burnunuzu temiz tutun diyebilir.

So in other words, don't upset people.

Yani başka bir deyişle, insanları üzmeyin. Bildiğiniz gibi

Don't say something controversial

tartışmalı bir şey söylemeyin

you know, if you

,

because particularly in work, you might be good at your job.

çünkü özellikle işteyseniz, işinizde iyi olabilirsiniz.

And I know somebody, a friend of mine who's very good at their job

Ve işinde çok iyi olan birini, bir arkadaşımı tanıyorum

but they're always upsetting people because they can't help making

ama

comments, derogatory or bad remarks about other people's work.

diğer insanların işleri hakkında yorum yapmaktan, aşağılayıcı veya kötü sözler söylemekten kendilerini alamadıkları için insanları her zaman üzüyorlar.

It's not you, is it?

Sen değilsin, değil mi?

It's not me. No.

O ben değilim. Hayır.

And so they never get promoted

Ve bu nedenle,

because they upset people, even though they're probably better at their job than other people.

muhtemelen işlerinde diğer insanlardan daha iyi olmalarına rağmen, insanları üzdükleri için asla terfi alamazlar.

So he should have kept his nose clean by not upsetting people.

Yani insanları üzmeyerek burnunu temiz tutmalıydı .

You know, it's it's just it indicates as well that you're

Bilirsin, bu sadece

you're good to get on with that.

bununla baş etmekte iyi olduğunu da gösteriyor.

You don't upset people, keep your nose clean,

İnsanları üzmezsin, burnunu temiz tutarsın, bilirsin

you know, don't don't steal office equipment, you know, don't

, ofis ekipmanlarını çalmazsın, bilirsin,

break the law or break the rules. Yes.

kanunları veya kuralları çiğnemezsin. Evet.

Don't steal printer cartridges at work.

İşyerinde yazıcı kartuşlarını çalmayın.

Because you have a

Çünkü bildiğiniz bir burnunuz var

you know, keep your nose clean and you will have more success

, burnunuzu temiz tutun ve daha fazla başarı elde edin

Here we go.

İşte başlıyoruz.

We've got about three more.

Yaklaşık üç tane daha var.

And then we have a super duper contest

Ve sonra

where we're going to guess the nose a little bit later.

biraz sonra burnu tahmin edeceğimiz süper bir kandırmaca yarışmamız var. Bahse

I bet you can't wait for that.

girerim bunun için sabırsızlanıyorsun.

Pay through the nose for something.

Bir şey için burundan ödeme yapın.

You have to pay through the nose.

Burundan ödemek zorundasın.

We had that one earlier.

Bunu daha önce yaşadık.

Someone actually suggested that if you pay

Birisi aslında burundan ödeme yaparsanız bunu önerdi

through the nose.

.

Yes. No, sorry.

Evet. Hayır, üzgünüm.

That just says I've got to keep my nose clean.

Bu sadece burnumu temiz tutmam gerektiğini söylüyor.

I don't want to be in jail again.

Tekrar hapse girmek istemiyorum.

No. And says yes.

Hayır. Ve evet diyor.

I think that's a very good example.

Bence bu çok iyi bir örnek.

So Pedro Belmont has been told that

Pedro Belmont'a,

Pedro has been told

Pedro'ya

that he must keep his nose clean and stay out of trouble.

burnunu temiz tutması ve beladan uzak durması gerektiğinin söylendiği söylendi.

Yes, that's a good one.

Evet, bu iyi bir şey.

But yes, thank you for sharing that.

Ama evet, bunu paylaştığın için teşekkürler.

And it's very open and transparent.

Ve çok açık ve şeffaf.

Okay, here's the next one.

Tamam, işte bir sonraki. İstediğinizden daha fazla

We pay through the nose for something to spend more money

para harcamak için

than you wanted to you spent more than you wanted to.

istediğinizden daha fazla harcamak için burundan para ödüyoruz.

Maybe you were buying a new car and maybe your budget

Belki yeni bir araba alıyordunuz ve belki bütçeniz

was £10,000, but

10.000 £ idi, ancak

you had to spend

£15,000 on the car.

arabaya 15.000 £ harcamak zorunda kaldınız.

So you might say, yeah, that car I had to pay through the nose for it.

Yani, evet, o araba için burundan ödemek zorunda kaldım diyebilirsiniz.

So imagine the money being pulled out of your nose and very painful.

Yani paranın burnunuzdan çekildiğini ve çok acı verici olduğunu hayal edin.

Something that it's painful to pay for because it's a lot of money.

Çok para olduğu için bedelini ödemenin acı verici olduğu bir şey.

We can say that you paid through the nose.

Burundan ödediğinizi söyleyebiliriz.

Well, we're paying through the nose at the moment.

Şu anda burundan ödeme yapıyoruz.

For a lot of things because inflation is at record.

Birçok şey için çünkü enflasyon rekor seviyede.

40 year highs.

40 yılın zirvesi.

When you say inflation, what do you mean?

Enflasyon derken neyi kastediyorsunuz?

The, the prices of everything are going up?

Her şeyin fiyatları mı yükseliyor?

I think inflation is is around sort of 7% at the moment.

Sanırım enflasyon şu an %7 civarında.

And it's been historically it sort of two or 3% for the last 40 years.

Ve tarihsel olarak, son 40 yıldır %2 veya %3 civarındaydı.

And that's here.

İşte burada.

Well, it's mostly all around the world, I think.

Sanırım çoğunlukla tüm dünyada var.

Certainly certainly and certainly most of Europe everyone's

Kesinlikle kesinlikle ve kesinlikle Avrupa'nın çoğu

noticing prices going up, prices of fuel.

fiyatların, yakıt fiyatlarının arttığını fark ediyor.

So we're paying through the nose

Yani

for petrol and diesel. Yes.

benzin ve mazot için burundan para ödüyoruz. Evet.

And certainly in the next few months, people will be paying through the nose

Ve kesinlikle önümüzdeki birkaç ay içinde insanlar elektriği için burundan ödeme yapacaklar

for their electricity.

.

So so all of the charges in this country and also around

Yani bu ülkedeki ve

the world are going to electricity, gas, everything.

dünyadaki tüm masraflar elektriğe, gaza, her şeye gidiyor.

The price of wheat has doubled recently.

Buğdayın fiyatı son zamanlarda ikiye katlandı.

The price of oil has gone up.

Petrol fiyatı yükseldi.

All commodities are going up in price,

Tüm metaların fiyatı yükseliyor,

gold, silver, all the advance of the metal.

altın, gümüş, metalin tüm ilerlemesi.

I'm sorry, if you if you're thinking of buying some gold today, it's very expensive now.

Üzgünüm, bugün biraz altın almayı düşünüyorsanız, şu anda çok pahalı.

But I'm not just sort of all commodities are going up in price at the moment.

Ama ben sadece şu anda tüm emtiaların fiyatlarının yükseldiğini düşünmüyorum.

So everything is going to become very expensive over the next few months.

Yani önümüzdeki birkaç ay içinde her şey çok pahalı olacak .

We'll be paying through the nose for a long time.

Uzun bir süre burundan ödeme yapacağız.

So if we're not here in a few weeks time from now,

Yani bundan birkaç hafta sonra burada olmazsak,

after a couple of months, if you find that we're not here, it's

birkaç ay sonra burada olmadığımızı fark ederseniz, bunun

probably because we've had to sell everything to pay for the electricity.

nedeni muhtemelen elektriği ödemek için her şeyimizi satmak zorunda kalmamızdır .

Well, I've purchased some

Pekala, birkaç

air LED light bulbs, okay.

havalı LED ampul satın aldım, tamam mı?

Today to replace our old bulbs because I want to

Bugün eski ampullerimizi değiştirmek istiyorum çünkü elektrik faturalarından

we've got to find ways of saving money on the electricity bills.

tasarruf etmenin yollarını bulmalıyız .

How much do they cost you?

Sana ne kadara mal oluyorlar?

Well, I've worked out they'll pay for themselves in about a year, so that says you don't buy, you know?

Pekala, yaklaşık bir yıl içinde kendi masraflarını karşılayacaklarını hesapladım, bu da satın almadığınız anlamına geliyor, anlıyor musunuz?

Yeah, I've worked out.

Evet, çalıştım.

You see, I'm not much not just a pretty face that

Görüyorsunuz, ben sadece güzel bir yüz değilim,

although they're going to cost quite a lot to buy them

onları satın almak oldukça pahalıya mal olacak olsa da,

they will recoup

the the upfront cost of that.

bunun peşin maliyetini telafi edecekler.

And hopefully about a year or so after one year that the price you paid for them

Ve umarım yaklaşık bir yıl sonra onlar için ödediğiniz bedel

will be returned to you since it has gone up by about 30%.

size iade edilir çünkü yaklaşık %30 arttı.

Yeah, we've got to move on, Steve.

Evet, devam etmeliyiz, Steve.

Yeah, okay.

Evet tamam. Bir şey için

Paying through the nose to pay more than you intended for something.

tasarladığınızdan daha fazlasını ödemek için burundan ödeme yapmak . Elbisesiz bir şeyler yapmak için

Here's another one

as we fast approach 20 minutes to fall

düşmeye 20 dakika hızla yaklaşırken işte bir tane daha

to do something under one's no dress.

.

Thank you. Dress.

Teşekkür ederim. Elbise.

Put this in the live chat about five or 10 minutes ago.

Bunu yaklaşık beş veya 10 dakika önce canlı sohbete koyun.

See, I'm taking a note of everything.

Bak, her şeyi not alıyorum.

Yeah, right under your nose dress.

Evet, tam burnunun altında elbise.

So to do something right under your. No,

Yani senin altında bir şey yapmak için. Hayır,

I was going to do this then.

bunu o zaman yapacaktım.

Have you seen the videos?

Videoları gördün mü?

I think it's Korea where the the young guys

Bence genç erkeklerin

are trying to become handsome

yakışıklı olmaya

and to attract a young girl.

ve genç bir kızı cezbetmeye çalıştıkları yer Kore.

And quite often they will they will have a elaborate hairstyle clothes,

Ve çoğu zaman ayrıntılı bir saç stiline sahip olacaklar

and they will do this as they walk past the girl.

ve bunu kızın yanından geçerken yapacaklar.

Has anyone seen that?

Bunu gören oldu mu?

Am I the only person that seen that video?

O videoyu gören tek kişi ben miyim? Bu

It's so. It's so strange.

yüzden bu. Bu çok tuhaf.

I haven't seen that. Today is something under one's nose.

Bunu görmedim. Bugün insanın burnunun dibinde bir şey.

Here is the meaning, Steve.

İşte anlamı, Steve.

If I speed up a little bit, it's because we're running out of time

Biraz hızlanırsam, bunun nedeni

to do something near or in front of someone.

birinin yanında veya önünde bir şeyler yapmak için zamanımızın tükenmesidir.

And we can think of a very good example of that.

Ve bunun çok güzel bir örneğini düşünebiliriz.

If you are in a marriage

Evliyseniz

and maybe the wife

ve belki eşinizin

is having a secret affair, however,

gizli bir ilişkisi varsa, ancak,

the affair is with the next door neighbour.

ilişki kapı komşusudur.

So the wife is jumping over the fence

Yani karısı çitin üzerinden atlıyor

and she's going to the next door neighbour

ve yan komşuya gidiyor

and she's having relations with him.

ve onunla ilişki yaşıyor.

But when the husband finds out he said, Oh, how could you do that?

Ama kocası öğrendiğinde, Ah, bunu nasıl yaparsın?

Right under my nose, very close to you,

Burnumun dibinde, sana çok yakın

baby girl.

bebeğim.

You can see how shocked I was by that.

Buna ne kadar şaşırdığımı görebilirsiniz.

I was really shocked. How could you do that?

Gerçekten şok oldum. Bunu nasıl yapabildin? İşten

You could be stealing from

birinden çalıyor olabilirsin

somebody at work, maybe your

, belki patronundan, belki

boss, maybe you're going into

somebody's fridge

birinin buzdolabına giriyorsun,

in that maybe you share a kitchen with somebody

belki biriyle aynı mutfağı paylaşıyorsun ve onların

and you go into their, into their fridge and you steal things out of there

buzdolabına giriyorsun ve oradan bir şeyler çalıyorsun

or you go into somebody's locker at work because quite often at work you've got

ya da giriyorsun iş yerinde birinin dolabı çünkü çoğu zaman

you might bring your own coffee in at work or something like that to you.

iş yerinde kendi kahvenizi getirebilirsiniz ya da bunun gibi bir şey.

You might be and somebody is using that and you find out about it right

Siz olabilirsiniz ve birileri bunu kullanıyor olabilir ve bunu

under your nose, literally right in front of you

burnunuzun dibinde, kelimenin tam anlamıyla tam önünüzde

or very close to very close to you.

veya size çok yakınınızda bulabilirsiniz.

So it's supposed to be secret, but the thing you are doing

Yani gizli olması gerekiyor, ama gizlice yaptığınız şey, ortaya

secretly is very close to the thing that might

it might be revealed or the person that might find out,

çıkabileceği veya kişinin öğrenebileceği şeye çok yakın,

for example, the husband and the wife,

örneğin karı koca,

the wife is having an affair with the next door neighbour, right?

karısının bir ilişkisi var. yan komşu değil mi?

Under the husband. No. Or vice versa.

Kocanın altında. Hayır. Ya da tam tersi.

Yes. And well, I thought I would have a bit of equality, you see, because because quite often

Evet. Ve ben biraz eşitlikçi olacağımı düşünmüştüm, çünkü çoğu zaman

people say the man will run away with a woman,

insanlar erkeğin bir kadınla kaçacağını söyler,

but quite often you will find that it's the ladies as well.

ama çoğu zaman bunun hanımlar olduğunu da görürsünüz.

They will run off with a handsome young man, quite often the gym instructor,

Yakışıklı bir genç adamla, çoğunlukla beden eğitimi hocasıyla,

some muscular man who will bring a bit of excitement into her life.

hayatına biraz heyecan katacak kaslı bir adamla kaçacaklar.

Pedro is going already.

Pedro gidiyor zaten.

You haven't been here very long, Pedro.

Uzun zamandır burada değilsin, Pedro.

You're going to miss the lovely contest.

Bu güzel yarışmayı kaçıracaksınız.

Whose nose is it?

Bu kimin burnu?

We've got a great contest coming up in a few minutes.

Birkaç dakika içinde harika bir yarışmamız var.

Is that the last one that you were going to put down?

En son bırakacağın bu muydu?

Because I've got one more from somebody.

Çünkü birinden bir tane daha aldım.

Okay, darn it.

Tamam, kahretsin.

Well, it connected to noses.

Yani burunlara bağlı.

You can smell it a mile off.

Kokusunu bir mil öteden alabilirsin.

Yes. Something that is dam.

Evet. Baraj olan bir şey.

Something that is easy to spot.

Kolay fark edilen bir şey.

Or something that is easy to see or recognise.

Veya görmesi veya tanıması kolay bir şey.

Yes, that's a good one. By Pedro. Yes.

Evet, bu iyi bir şey. Pedro tarafından. Evet.

Dan is the man then the man, then the man.

Dan adamdır, sonra adamdır, sonra adamdır.

That's what I call him. And smell is a mile of. Yes.

Ben ona öyle derim. Ve koku bir mildir. Evet.

So something obviously is happening.

Yani belli ki bir şeyler oluyor.

You can tell it's going to happen.

Bunun olacağını söyleyebilirsin.

We of see is going as well.

Biz de gittiğini görüyoruz.

Okay.

Tamam aşkım.

See by Claudia.

Claudia'ya bakın.

That's Claudia going.

Claudia gidiyor.

See you soon, I hope.

Umarım seni yakında görürüm.

Nasal when we talk about nasal things.

Nazal şeylerden bahsettiğimizde nazal.

Well, those are things that are related to the nose, generally nasal.

Bunlar burunla ilgili şeyler , genellikle burunla ilgili şeyler.

So maybe you have nasal problems.

Yani burun problemleriniz olabilir.

Something is wrong with the inside of your nose.

Burnunun içinde bir sorun var.

And of course, the word rhino

Ve elbette, gergedan kelimesi

relates to the nose as well.

burunla da ilgilidir.

And that's the reason why the rhinoceros is called the rhinoceros,

Gergedanın gergedan olarak adlandırılmasının nedeni de budur,

because it has a very large horn on its nose.

çünkü burnunda çok büyük bir boynuz vardır.

And that's the reason why it relates to the word rhino nasal passages.

Gergedan burun pasajları kelimesiyle ilgili olmasının nedeni de budur .

Yes, the little spaces inside, you know,

Evet, içinde küçük boşluklar var

and of course, there are lots of slang

ve tabii ki burun için pek çok argo

terms for the nose.

terim var.

You can have nose slang

such as a hooter hooter.

Bir hooter hooter gibi burun argosuna sahip olabilirsiniz.

Oh, he's got a big hooter. Yes.

Oh, büyük bir memesi var. Evet.

A person's hooter is their nose.

Bir insanın meme ucu burnudur.

Also snout snout like like a pig.

Ayrıca domuz gibi burun burun.

A pig has a snout conk.

Bir domuzun burnu vardır.

I love that one.

Bunu seviyorum.

Yes. Snout is often used for animals noses.

Evet. Burun genellikle hayvanların burunları için kullanılır.

But you can, you know, in a derogatory or not very nice way.

Ama aşağılayıcı ya da pek hoş olmayan bir şekilde yapabilirsiniz.

You describe somebody's nose as a snout.

Birinin burnunu burun olarak tanımlıyorsunuz.

Snout, also skunk, as I said, a person's nose.

Burun, dediğim gibi kokarca da insanın burnu.

Quite often, if it's a big one, if a person has a big nose,

Oldukça sık, eğer büyükse, bir kişinin burnu büyükse, büyük olduğu için

we will often describe it as a skunk because it's large.

onu kokarca olarak tanımlarız .

Here's a good one.

İşte iyi bir tane.

Nozzle. Nozzle.

meme. meme.

I like that one.

Bunu beğendim.

Sounds Jim and so your name, your nose is

Kulağa Jim geliyor ve bu yüzden adınız, burnunuz

is your nozzle or your snuggle box nozzle.

meme ucunuz veya snuggle box memeniz.

I like it.

Beğendim.

Beak like a bird.

Bir kuş gibi gaga.

Because I suppose the shape of the nose is a bit like a beak.

Çünkü burnun şekli biraz gaga gibi sanırım. Senin

Your snoot.

zütün.

Snoot, a person's nose can be described as the snoot.

Snoot, bir kişinin burnu sümük olarak tarif edilebilir.

What about the sniffer?

Peki ya koklayıcı? Senin

Your sniffer.

koklayıcın.

Your sniffer is your nose.

Burnunuz burnunuzdur.

And finally snitch.

Ve nihayet snitch.

You'll snitch.

İhbar edeceksin.

Something has gone up.

Bir şey arttı.

My snitch?

Muhbirim mi? İngiltere'de

I would say the commonest ones there would be Hooter, Conk,

en yaygın olanların Hooter, Conk,

Hooter and coke in the UK. Yes.

Hooter ve coke olacağını söyleyebilirim. Evet.

Come on.

Hadi.

So, yeah, I think I would say probably.

Yani, evet, sanırım muhtemelen derdim.

I thought that was quite interesting.

Bunun oldukça ilginç olduğunu düşündüm.

And we have some illustrations. We.

Ve bazı çizimlerimiz var. Biz.

We haven't finished.

Bitirmedik.

We have some more words.

Birkaç kelimemiz daha var.

So you're illustrations for the nose, parts of the nose that you can see on the outside.

Yani siz burnun çizimlerisiniz, burnun dışarıdan görebileceğiniz kısımları.

Oh, very nice. Very pretty nose.

Oh çok güzel. çok güzel burun

Yes. It's a beautiful nose.

Evet. Güzel bir burun.

It's a bit it looks a bit like my nose.

Biraz burnuma benziyor.

So you have the bridge of your nose, which is at the top quite often

Yani burnunuzun köprüsüne sahipsiniz, bu genellikle

where your glasses go that part of your nose is called the bridge.

gözlüklerinizin gittiği üst kısımdadır, burnunuzun o kısmına köprü denir.

And then we have the holes

Ve sonra

on either side.

her iki tarafta da delikler var.

We describe those as nostrils.

Bunları burun delikleri olarak tanımlıyoruz.

They are each one is described as a nostril.

Bunların her biri birer burun deliği olarak tanımlanmaktadır.

One of you got hair up your nostril, mister.

Birinizin burnunda kıl var, bayım.

Don't get one nostril another nostril.

Bir burun deliğini başka bir burun deliğine sokma.

You need to trim the hairs in your nostrils

Burun deliklerinizdeki kılları kesmeniz gerekiyor

and then you have the little gap.

ve sonra küçük bir boşluk var.

Or should I say not?

Yoksa söylememeli miyim?

Not a gap.

It's actually the solid part of your nose underneath.

Boşluk değil.

Aslında burnunuzun altındaki sağlam kısımdır.

And that is called your septum.

Ve buna septum denir.

The septum.

septum.

So maybe somebody mentioned that earlier. Yes.

Belki daha önce birisi bundan bahsetmiştir. Evet.

I've got a great picture of some nostrils.

Bazı burun deliklerinin harika bir resmine sahibim.

Oh, I love this photograph.

Ah, bu fotoğrafa bayılıyorum.

I would just get it off onto the screen

if it comes

nostrils.

Burun deliklerine gelirse ekrana çıkarırdım.

And as you can see, they're very hairy.

Ve gördüğünüz gibi çok kıllılar.

That one is you might think it looks like it's been well, trimmed. Yes.

Bu, iyi kesilmiş gibi göründüğünü düşünebilirsiniz . Evet.

So nostrils so your nostrils

Yani burun delikleri yani burun delikleriniz

are the holes on either side of your nose.

burnunuzun iki yanındaki deliklerdir.

Some people put things up there.

Birileri oraya bir şeyler koyuyor.

Nostrils. I'm not saying what

Burun delikleri. Ne demiyorum

but they do sometimes put things up the nostril.

ama bazen burun deliğine bir şeyler sokarlar.

And of course, of course, you can have it inside your nose as well, Steve.

Ve elbette, tabii ki burnunun içinde de olabilir, Steve.

Inside your nose.

burnunun içinde.

Your nasal cavity is the inside space in your nose.

Burun boşluğunuz burnunuzun içindeki boşluktur.

So that is actually inside your skull.

Yani bu aslında kafatasının içinde.

And that is where all of the sensitive nerve endings

Ve kokuyu algılayabilen tüm hassas sinir uçlarının bulunduğu yer burasıdır

that can sense smell.

.

I think that they are called your olfactory lobes.

Sanırım bunlara koku alma loblarınız deniyor.

The olfactory lobes are your smelling, but

Koku alma lobları senin koku alma organındır, ama

of course, sometimes

elbette,

people do things that are disgusting, don't they, Steve?

insanlar bazen iğrenç şeyler yaparlar, değil mi Steve?

There are some disgusting things that a person might do they might

Bir insanın yapabileceği veya yapabileceği bazı iğrenç şeyler vardır

or a person might.

.

Or maybe you you might pick your nose.

Ya da belki sen burnunu karıştırabilirsin.

Children will often pick their noses

Çocuklar genellikle burunlarını karıştırırlar,

adults sometimes pick their nose as well.

yetişkinler de bazen burunlarını karıştırırlar.

I've seen many people pick their nose and they think they can't be seen.

Pek çok insanın burnunu karıştırdığını ve görülemeyeceklerini düşündüklerini gördüm.

What about you, Steve?

Ya sen, Steve?

We all do it. We all do it. Stonebwoy Yes.

Hepimiz yaparız. Hepimiz yaparız. Evet.

I saw a programme recently about buying a second hand car

Geçenlerde ikinci el bir araba almakla ilgili bir program gördüm

and they swabbed

ve

various parts of the car

arabanın çeşitli yerlerini temizleyerek

to see what things were present in that swab.

bu çubukta ne var diye baktılar.

And apparently one of the communist things they found when they went round Second-Hand Car Forecourts

Ve görünüşe göre, İkinci El Araba Ön Avlularını dolaştıklarında buldukları komünist şeylerden biri,

is that particularly on the steering wheel, on some of the switches

özellikle direksiyon simidinde, bazı düğmelerde

and nasal secretions,

ve burun salgılarında, bunların

snot were all over

her yerinde

these, you know, steering wheel and other places like that.

, bilirsiniz, direksiyon simidinde ve benzeri yerlerde sümük vardı. O.

In the car showing that when people are in the car that they think that nobody's watching them.

Arabada, insanların arabadayken kimsenin onları izlemediğini düşündüklerini gösteriyor.

They can pick their nose.

Burunlarını seçebilirler.

And then of course, they're handling all the switches again.

Ve sonra elbette, tüm anahtarları tekrar ele alıyorlar.

So if you buy a second hand car, maybe it's a good idea to wash down the interior,

Yani ikinci el bir araba satın alırsanız, belki de içini

you know, with some with some nice soap and water, some anti septic, I think.

güzel bir sabun ve suyla, biraz da anti septik ile yıkamak iyi bir fikirdir.

So here's another one.

İşte bir tane daha.

A person might blow their nose to blow

Bir kişi,

your nose is to empty your nose, especially when you have a cold.

özellikle nezle olduğunuzda burnunuzu boşaltmak için burnunu sümkürebilir.

You get lots of things in your nose, lots of mucus.

Burnuna bir sürü şey geliyor, bir sürü sümük.

And sometimes you have to blow your nose.

Ve bazen burnunu sümkürmen gerekir.

And of course, when you get too cold, quite often you will have

Ve tabii ki, çok üşüdüğünüzde, sık sık

blocked nose, a runny nose running really narrow.

burnunuz tıkanır, burun akıntısı gerçekten daralır.

Yes, a blocked nose.

Evet, tıkalı bir burun.

Oh, yeah.

So I see what you're doing. Have a sinking.

Ah evet.

Yani ne yaptığını görüyorum. Bir batma var.

Yes, a blocked nose.

Evet, tıkalı bir burun.

Your the nose is running.

Burnun akıyor.

So that means all of the liquid is coming out, especially when you have a cold

Bu, özellikle soğuk algınlığınız olduğunda

and it's not very pleasant.

ve bu pek hoş bir durum olmadığında, tüm sıvının dışarı çıktığı anlamına gelir.

A runny nose or a runny nose.

Burun akıntısı veya burun akıntısı.

Yeah, it's my nose is running.

Evet, burnum akıyor.

He worked hard today, Mr.

Bugün çok çalıştı, Bay

Duncan. Yes.

Duncan. Evet.

Well, we've got more.

Daha çok var. Olay bu

That's the thing. We like competition as well.

. Rekabeti de seviyoruz.

We have hurry up, haven't we?

Acelemiz var, değil mi?

Yes, we have a contest coming up now, and it's something

Evet, yakında bir yarışmamız var ve bu

I'm really feeling rather excited about.

beni gerçekten çok heyecanlandırıyor. Bunun

I don't know why

neden

this is

a little contest, a little competition that we're going to do.

küçük bir yarışma olduğunu bilmiyorum, yapacağımız küçük bir yarışma. Sen

You can join in as well, Steve.

de katılabilirsin, Steve.

But also, it's for you as well.

Ama aynı zamanda senin için de.

You can guess because now we are going to play

Tahmin edebilirsiniz çünkü şimdi

Whose Nose Is It?

Kimin Burnu O? oyununu oynayacağız.

Whose nose is it?

Bu kimin burnu?

Is the game we are going to play now.

Şimdi oynayacağımız oyun.

So I'm going to show you some noses, some noses

Bu yüzden size bazı burunlar göstereceğim,

of well known people

from from all areas of life

hayatın her alanından tanınmış insanların bazı burunları kimin burnu

whose nose is it?

bu?

So here is the first one.

İşte ilki burada.

This is an easy one.

Bu kolay bir tanesidir.

I've decided to make the first one easy, Steve.

İlkini kolaylaştırmaya karar verdim, Steve.

So you ready? Go on.

Hazır mısın? Devam et. O

He was the first one.

ilk kişiydi.

The first nose celebrities.

İlk burun ünlüleri.

It's a famous nose.

Ünlü bir burun.

A well-known nose.

Ünlü bir burun.

It is a nose that well, let's just say very distinctive.

O kadar iyi bir burun ki, çok belirgin diyelim.

This nose

Bu burun

did not always look like this.

her zaman böyle görünmüyordu.

Oh, the nose used to be a different shape and some might say a different colour.

Oh, burun eskiden farklı bir şekle sahipti ve bazıları farklı bir renk diyebilir.

Oh, I think somebody is already referred to this in the life that's not say anything.

Oh, sanırım birileri hayatta buna zaten atıfta bulunuyor ki bu hiçbir şey söylemiyor.

Oh, it's as

Oh,

has guessed, I think correctly already.

tahmin ettiği gibi, zaten doğru düşünüyorum.

It looks like we're getting some correct guesses coming through. Yes.

Görünüşe göre bazı doğru tahminler alıyoruz . Evet.

Well done. Yes.

Tebrikler. Evet.

So this nose

Yani bu burun

belonged to a famous person a singer

ünlü bir şarkıcıya aitti

and the nose started out looking very different.

ve burun çok farklı görünmeye başladı.

Now she has got it.

Şimdi aldı.

This is what the nose eventually looked like.

Sonunda burun böyle görünüyordu.

What does it look like in the beginning?

Başlangıçta neye benziyor?

I wrote a picture of that.

Bunun bir resmini yazdım.

I haven't got a picture of it, but I suppose I could have had one.

Bir fotoğrafım yok, ama sanırım bir tane olabilirdi.

But I just I couldn't be bothered, to be honest.

Ama dürüst olmak gerekirse, rahatsız olamazdım.

I think most people have got this taste, can't it, Charlie?

Bence çoğu insanda bu zevk var, değil mi Charlie? Bu

So we just have to give a bit of time, Steve, because is about a 22nd delay before we.

yüzden biraz zaman vermeliyiz Steve, çünkü önümüzde yaklaşık 22. gecikme var.

Yes, I know that. That's it.

Evet bunu biliyorum. Bu kadar. İşte

That's it, Steve.

bu, Steve. Bu

So we just give it a bit of time

yüzden biraz zaman veriyoruz

because there is about 22nd delay

çünkü

between appearing and the answer.

görünme ile cevap arasında yaklaşık 22. gecikme var.

Okay.

Tamam aşkım.

Oh Peter.

Yeah. Lots of people have said Yeah,

Ah Peter.

Evet. Pek çok insan Evet dedi

and well yes, a lot of people have got it right.

ve evet, pek çok insan doğru anladı.

The answer is our first mystery nose.

Cevap, ilk gizemli burnumuz.

Yes, it's the King of Pop himself, Michael Jackson.

Evet, Pop'un Kralı Michael Jackson'ın ta kendisi. Ona

The King of Pop is what they called him.

Pop'un Kralı diyorlardı.

No longer with us, sadly, but a lot of people

Ne yazık ki artık aramızda değil ama birçok insan

still listen to his music.

hala onun müziğini dinliyor.

Michael Jackson was our first mystery knows.

Michael Jackson bizim ilk gizemimizdi biliyor.

Well done. Here's another one.

Tebrikler. İşte burada bir başkası.

I think you'll I think you will get a kick out of this.

Sanırım bundan zevk alacaksın.

This is our next mystery nose.

Bu bizim sıradaki gizemli burnumuz.

Don't say anything, Steve.

Bir şey söyleme Steve. Bu

So just let the answers come through on this.

yüzden cevapların bununla ilgili olmasına izin verin.

I'm not going to say anything. Yeah. Oh, yeah.

Hiçbir şey söylemeyeceğim. Evet. Ah evet.

Well, we've had this one.

Bunu yaşadık.

Oh, already? Okay. Just

Zaten mi? Tamam aşkım.

actually, that's someone's like, you see?

Aslında, bu birinin tarzı, anlıyor musun?

See what I'm doing there?

Orada ne yaptığımı görüyor musun?

Steve, what

Steve, ne

oh, I say yes.

oh, evet diyorum.

If you are a liar, a fibber,

Yalancıysanız, yalancıysanız,

a person that doesn't tell the truth

doğruyu söylemeyen biriyseniz

then this is what happens in the cartoon world. Yes.

çizgi film dünyasında böyle olur. Evet.

To your nose.

burnuna

Of course.

It's based on a favourite famous story about a boy

Elbette. Aslen erkek olmayan

bir çocuk hakkında sevilen ünlü bir hikayeye dayanıyor

who originally was not a boy.

.

There are.

There are many of us.

Var.

Birçoğumuz var. Kulağa

It sounds like a very modern story.

çok modern bir hikaye gibi geliyor.

Yes, that's it.

Evet, bu o.

It's so much.

Bu çok fazla.

It's a must.

Bu bir zorunluluktur.

It's something slightly different from that.

Bundan biraz farklı bir şey.

But it's a boy who was not a boy.

Ama erkek olmayan bir çocuk.

But then later he got his wish. He.

Ancak daha sonra isteğine kavuştu. O.

He became a boy.

O bir çocuk oldu.

But also he had a habit of lying.

Ama aynı zamanda yalan söyleme alışkanlığı da vardı.

And whenever he lied, this would happen to his nose.

Ve ne zaman yalan söylese, bu burnuna gelirdi.

His nose would slow to get longer and longer.

Burnu yavaş yavaş uzuyor ve uzuyordu. Yalan

If he lied, if he told a lie

söylediyse, yalan söylediyse

and said, it's it's it's we test his nose

ve dediyse, burnunu test edeceğiz

which I'm sure is meant as a joke this

ki bu sefer şaka amaçlı olduğundan eminim

time. It says it's Boris Johnson.

. Boris Johnson olduğunu söylüyor.

I've never seen I've never seen Pinocchio's nose.

Pinokyo'nun burnunu hiç görmedim.

Well, there we go. Yes.

İşte başlıyoruz. Evet.

Because as we know, as is commonly reported

Çünkü bildiğimiz gibi,

and commonly commented on Steve, don't say anything else.

Steve hakkında sıklıkla söylendiği ve sıklıkla yorumlandığı gibi, başka bir şey söyleme .

Well, I'm not so know.

Ben pek bilmiyorum.

You've got to trust me. Okay? Yeah.

Bana güvenmelisin. Tamam aşkım? Evet.

I'm not going to say what I'm going to say is the observation is probably correct.

Söyleyeceğim şeyin gözlemin muhtemelen doğru olduğunu söylemeyeceğim.

Okay. Well,

Tamam aşkım.

so many people saying

Pek çok insan

you can trust me, Mr.

bana güvenebileceğinizi söylüyor, Bay

Duncan.

Duncan.

Actually, I think we can

Aslında, yapabileceğimizi düşünüyorum,

I think we can get cut off for saying.

söylediğimiz için kesilebileceğimizi düşünüyorum.

I said, no, no, that's not the reason why you just always just.

Hayır dedim, hayır, senin her zaman adil olma sebebin bu değil.

I carry on then.

devam ederim o zaman

But whenever it is, it's me. It's.

Ama ne zaman olursa olsun, benim. Onun.

Who is it? Mr. Duncan.

Kim o? Bay Duncan.

It's Pinocchio. Yes.

Bu Pinokyo. Evet.

To Nokia. Yes.

Nokia'ya. Evet.

Apparently, most people can't spell Pinocchio.

Görünüşe göre çoğu insan Pinokyo'yu heceleyemiyor.

Pinocchio with the little boy

who started out as a puppet made of wood.

Ahşaptan yapılmış bir kukla olarak yola çıkan küçük çocukla Pinokyo.

And then eventually he got his dream, and he became a real boy.

Ve sonunda hayalini gerçekleştirdi ve gerçek bir çocuk oldu.

So, yes, I thought that was good.

Yani, evet, bunun iyi olduğunu düşündüm.

Here we go. Another one, Steve.

İşte başlıyoruz. Bir tane daha, Steve.

Okay, another mystery nose.

Tamam, başka bir gizemli burun.

So that's a well-known nose, huh?

Demek bu iyi bilinen bir burun, ha?

I think this is a lot harder.

Bence bu çok daha zor.

Yeah. Yeah.

Evet. Evet.

Doesn't look like a nose.

buruna benzemiyor

It looks like a like a black dot that's gone wrong.

Yanlış giden siyah bir nokta gibi görünüyor.

It is a nose.

Bu bir burun.

Well, you just have to trust me again.

Pekala, bana tekrar güvenmelisin.

So here is a nose.

İşte bir burun.

It's a famous nose.

Ünlü bir burun.

Very very well known nose.

Çok çok iyi bilinen bir burun.

This nose has been around for many, many years.

Bu burun uzun yıllardır ortalıkta.

It could be anyone says, hey, you liked it, so don't don't mention the answers.

Hey, beğendin, bu yüzden cevaplardan bahsetme diyen biri olabilir.

Yes, look at the that the answers filter through

Evet, cevapların filtrelendiğine bakın

because we have about 20 seconds delay.

çünkü yaklaşık 20 saniye gecikmemiz var.

Yeah. So this is a nose.

Evet. Yani bu bir burun.

It looks like a simple nose.

Basit bir burun gibi görünüyor.

But can I just say it is a cute, very cute nose round.

Ama sadece sevimli, çok sevimli bir burun yuvarlak olduğunu söyleyebilir miyim? Çok

It's a lovely nose.

güzel bir burun.

I think people

are starting to pick up on what this could be.

Sanırım insanlar

bunun ne olabileceğini anlamaya başlıyor.

Okay, so we have some answers coming through now.

Tamam, şimdi gelen bazı cevaplarımız var.

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

So very interesting.

Çok ilginç.

And says Yogi Bear, I like that one.

Ayı Yogi, bunu beğendim der.

Yogi Bear,

Ayı Yogi, Ayı

it might be Yogi Bear because Yogi Bear a little Boo-Boo

Yogi olabilir çünkü Ayı Yogi, Ayı Yogi'yi hatırlayan küçük bir Boo-Boo

who remembers Yogi Bear.

.

And what was his what was his little nephew's name?

Peki onun küçük yeğeninin adı neydi?

Was it his nephew or his son?

Yeğeni miydi yoksa oğlu mu?

Booboo

Booboo,

is son's name was Booboo.

oğlunun adı Booboo idi.

Yogi Bear and Booboo.

Ayı Yogi ve Booboo.

Yes. We have quite a few answers coming through.

Evet. Gelen birkaç yanıtımız var.

This is a this is I thought this would be quite difficult

Bu, bunun oldukça zor olacağını düşündüm

because there isn't much there.

çünkü orada fazla bir şey yok.

And who will be right?

Ve kim haklı olacak?

Yes, we've had a lot of suggestions. Yes.

Evet, çok fazla öneri aldık. Evet.

By the way, I haven't I haven't heard

Bu arada,

this guy of James last.

James'in bu adamını en son duymadım.

Christine Angela. Sorry,

Christina Angela. Üzgünüm,

I will.

yapacağım.

I've written that down and I will look that up on the Internet late.

Bunu yazdım ve geç saatlerde internetten bakacağım.

I might have heard it.

duymuş olabilirim.

I probably don't recognise the name.

Muhtemelen adını tanımıyorum.

Oh, goodness. Knows my nose is itchy. Has to do.

Aman Tanrım. Burnumun kaşındığını biliyor. yapmak zorunda.

How ironic. Yes.

Ne kadar ironik. Evet.

Mr. Steve is going to sneeze.

Bay Steve hapşıracak.

I hope there isn't any snot that was that.

Umarım öyle bir sümük yoktur.

There used to be

a series, American series

Bir dizi vardı, bir Amerikan dizisi vardı

with somebody and her nose would twitch.

ve burnu seğirirdi.

And then she was she was like a not a genie.

Ve sonra o bir cin gibiydi.

Bewitched. Was it Bewitched?

Büyülenmiş. Büyülenmiş miydi?

That's it.

Yes, they would Twitcher knows what would happen if something happened.

Bu kadar.

Evet, Twitcher bir şey olursa ne olacağını bilirdi.

She was a witch and she would twitch her nose to the limit.

O bir cadıydı ve burnunu sonuna kadar seğirirdi.

It's actually not easy to do.

Aslında yapmak kolay değil.

And yes, but we digress.

Ve evet, ama konudan sapıyoruz.

So what is it, Mr. Duncan? We've had lots of suggestions.

Peki nedir, Bay Duncan? Birçok önerimiz oldu.

So it is a famous character, a cartoon character.

Yani ünlü bir karakter, bir çizgi film karakteri.

A lot of people said Mickey Mouse

Birçok insan Mickey Mouse

it wasn't.

olmadığını söyledi.

It isn't Mickey Mouse.

Miki Fare değil.

Who is it? In fact, it's Snoopy who?

Kim o? Aslında, Snoopy kim?

Oh, to Dick

Oh,

here because it.

çünkü burada Dick'e.

Right, Snoopy from from the Peanuts well to cartoon strip.

Doğru, Fıstık Kuyusundan çizgi film şeridine Snoopy.

So Snoopy it said it was Snoopy as well.

Yani Snoopy, onun da Snoopy olduğunu söyledi.

I always liked the little bird in Charlie Brown.

Charlie Brown'daki küçük kuşu hep sevmişimdir.

Valerie, you said it was that it was your gone,

Valerie, senin gittiğini söylemiştin,

Claudia.

Claudia.

Yes. Well, I say better easy because that's what it says here.

Evet. Kolay daha iyi diyorum çünkü burada öyle yazıyor.

I thought I thought you'd gone

to have your eggplant meal.

Patlıcan yemeğini yemeye gittiğini sanıyordum.

Yes, I know.

Evet biliyorum.

All right.

Elbette.

Thank you, Mr. Duncan.

Teşekkürler, Bay Duncan.

Genesee.

Okay, we're losing the thread slightly.

Genesee.

Tamam, ipliği biraz kaybediyoruz.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

Oh, right. Yes.

Ah, doğru. Evet.

Ooh, that looks very sore.

Ooh, bu çok acı verici görünüyor.

And it's like a very sore nose.

Ve çok ağrıyan bir burun gibi.

That was my stomach rumbling.

Bu midemin guruldamasıydı.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

I'm very hungry, so.

çok açım yani

Well, don't worry. I have it fast, Steve.

Endişelenme. Hızlı alıyorum, Steve.

Don't worry, because we have some hot cross buns coming up.

Endişelenme, çünkü yaklaşan sıcak çöreklerimiz var.

We are having hot cross buns after we finish today.

Bugün bitirdikten sonra sıcak çapraz çörekler yiyoruz.

Hot cross buns.

Sıcak çapraz çörekler.

Hot cross buns, one a penny, two a penny.

Sıcak çapraz çörekler, bir peni, iki peni.

Hot cross buns.

Sıcak çapraz çörekler.

If only they were to a penny.

Keşke bir kuruş olsalardı.

Yeah, they were very expensive. Hot cross buns.

Evet, çok pahalıydılar. Sıcak çapraz çörekler.

So whose nose is this?

Peki bu kimin burnu?

Ah, whose nose is it?

Ah, bu kimin burnu?

Elizabeth Montgomery.

Elizabeth Montgomery.

Fernando? Yes.

Fernando? Evet.

This is not.

Bu değil.

This is definitely not Elizabeth Montgomery not reached

Bu kesinlikle Elizabeth Montgomery değil, ulaşılmamış

this is not Elizabeth Montgomery's nose.

bu Elizabeth Montgomery'nin burnu değil.

Definitely not Yes.

Kesinlikle hayır.

I think people are beginning to

correct the test, says clown.

Palyaço, insanların testi düzeltmeye başladığını düşünüyorum.

Well,

well, it looks like it.

Öyle görünüyor.

No, I'm not.

I'm not making fun.

Hayır, değilim.

dalga geçmiyorum

I'm just saying.

Ben sadece söylüyorum.

Yes, but it's a particular

Evet, ama bu özel bir

clown. Right.

palyaço. Sağ.

Can I just say it is a clown.

Bunun bir palyaço olduğunu söyleyebilir miyim?

That might be a little scary.

Bu biraz korkutucu olabilir.

Right?

Sağ?

Mhm. Yes.

Mhm. Evet.

You have you have various. Is it the joke?

Çeşitli var. Şaka mı?

Is it the Joker?

Joker mi?

No. Is it Ronald?

Hayır. Ronald mı?

Ronald Reagan?

Ronald Reagan mı?

Ronald McDonald, probably.

Ronald McDonald, muhtemelen.

No, I was going to say it might be Ronald Reagan after he had a few drinks.

Hayır, birkaç içki içtikten sonra Ronald Reagan olabilir diyecektim.

Ronald McDonald. That's a good one.

Ronald Mcdonald. Bu iyi bir tanesi.

That is a good one.

Bu iyi bir tanesidir.

It could be.

Olabilir.

But but this particular one is very scary.

Ama ama bu özellikle çok korkutucu.

And all the kids run away from him.

Ve bütün çocuklar ondan kaçar.

So actually, it could be run double.

Yani aslında, çift çalıştırılabilir.

Yes, but it isn't.

Evet, ama değil.

We all get we're getting no, no, no correct answers.

Hepimiz hayır, hayır, doğru cevap alamadığımızı anlıyoruz.

Right. This is a hard one.

Sağ. Bu çok zor.

It's a clown.

But I've no idea if you are a fan of Stephen King.

Bu bir palyaço.

Ama Stephen King hayranı olup olmadığınızı bilmiyorum.

If you are a fan of Stephen King,

Stephen King'in

and his horror stories, you might know who this is.

ve onun korku hikayelerinin hayranıysanız, bunun kim olduğunu biliyor olabilirsiniz.

Mhm. It's okay.

Mhm. Sorun değil. Bu

It is.

.

Oh, Pennywise the clown from it.

Oh, ondan palyaço Pennywise.

Well, the famous horror story by Stephen King.

Stephen King'in ünlü korku hikayesi.

So now you know Pennywise his famous red nose

Artık Pennywise'ın ünlü kırmızı burnunu

and scary clown face.

ve korkunç palyaço suratını tanıyorsunuz.

He likes to fear a few suggestions for world leaders on that one.

Bu konuda dünya liderleri için birkaç öneriden korkmayı seviyor.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

Really? Yes.

Gerçekten mi? Evet.

Who is?

Kim?

Oh, like, I would like pop of

Oh, sanki, bilmiyorum pop istiyorum

don't know.

.

Boris Johnson after he's had some whisky.

Boris Johnson biraz viski içtikten sonra.

Yes, we've had various

Evet, çeşitli

Krusty the Clown.

Palyaço Krusty'lerimiz oldu.

That was a good one.

Bu iyiydi.

Yes. First of the Clown. That was. That was a good guess.

Evet. Birincisi Palyaço. Bu ... idi. Bu iyi bir tahmindi.

Here is the final one.

İşte sonuncusu.

We have one last nose to pick the nose of a heavy drinker, says V8's.

Ağır bir içicinin burnunu seçmek için son bir burnumuz kaldı, diyor V8'ler.

Yes, to that, their nose is red and and horrible. Yes.

Evet, buna göre burunları kırmızı ve korkunç. Evet.

So the last one of them, we can.

Yani sonuncusu yapabiliriz.

We can have something to eat.

Bir şeyler yiyebiliriz.

Can we We we are having these we're having some hot cross buns.

Yapabilir miyiz Bunları yapıyoruz, bazı sıcak çapraz çörekler yiyoruz.

Hot cross buns.

Sıcak çapraz çörekler.

One a penny to a penny.

Bir kuruşa bir kuruş.

I wish they were of a penny, but they're not.

Keşke bir kuruş olsalar, ama değiller.

They are quite a few pennies.

Onlar oldukça birkaç kuruş.

Here's the next one, Steve.

İşte bir sonraki, Steve.

This is the final one. Before we go

Bu sonuncusu. Gitmeden önce

Don't say anything.

hiçbir şey söyleme.

The final.

Son.

No, it's a big nose.

Hayır, büyük bir burun.

It looks a lot, but it looks like your nose a little bit.

Çok görünüyor ama biraz burnunuza benziyor.

Looks like an elderly version of me.

Benim yaşlı bir versiyonum gibi görünüyor.

Yes, it looks like your nose.

Evet, burnun gibi görünüyor.

Is it somebody you know?

Tanıdığın biri mi?

Is it royalty? It's got to be royalty.

Kraliyet mi? Kraliyet olmalı.

It's a proud no.

Bu gurur verici bir hayır.

Yes, proud

Evet, gurur

It's a proud.

Bu bir gurur.

So this is an actual person. Yes.

Yani bu gerçek bir insan. Evet.

Instead of a cartoon character or a scary clown

Bir çizgi film karakteri ya da korkunç bir palyaço yerine

but who is it?

ama kim?

Oh, like Pop Off was a famous Soviet and German clown.

Oh, Pop Off'un ünlü bir Sovyet ve Alman palyaçosu olması gibi.

There are many famous clowns.

Birçok ünlü palyaço var.

Yes, famous.

Evet, ünlü.

There was Beppo who remembers Beppo the Clown.

Palyaço Beppo'yu hatırlayan Beppo vardı.

Let's see that and see German

Bunu görelim ve Alman görelim

Who was that?

Kimdi bu?

Who's that famous?

O ünlü kim?

You know, when we watched

Hani

I don't know his name, he was the clown in

adını bilmiyorum seyrettiğimizde

that very famous clown.

o çok ünlü palyaçodaki palyaçoydu.

You knew his you know his name.

Adını biliyordun.

You knew him because we watched that Shirley Bassey

Onu tanıdınız çünkü Shirley Bassey'i

with although it was that German programme, wasn't it?

o Alman programı olmasına rağmen birlikte izledik, değil mi?

TV Wonderland.

TV Harikalar Diyarı.

And there was a famous clown in that.

Ve içinde ünlü bir palyaço vardı.

Yes. I don't know his name. Remember his name? No,

Evet. Adını bilmiyorum. Adını hatırladın mı? Hayır

but there is a world famous, I think is German.

ama dünyaca ünlü bir Alman var sanırım.

So who is this?

Peki bu kim?

Who is this person on the screen now that knows?

Ekrandaki bu kişi artık kim biliyor?

Who is it?

Kim o?

Yes. Please tell me your name.

Evet. Lütfen bana adını söyle.

Yes, Prince Philip. Now, that's an interesting thing.

Evet, Prens Philip. Şimdi, bu ilginç bir şey.

Talking of Prince Philip, the queen of England this week

Bu hafta

moved out of Buckingham Palace.

Buckingham Sarayı'ndan taşınan İngiltere kraliçesi Prens Philip'ten bahsetmişken.

She's left there. She doesn't live there anymore.

Orada kaldı. Artık orada yaşamıyor.

Oh, don't worry. She's not sleeping on the streets.

Endişelenme. Sokaklarda yatmıyor.

But she does have lots and lots of other palaces as well.

Ama onun da pek çok başka sarayı var.

So it's very nice but she's left.

Yani çok güzel ama o gitti.

Buckingham Palace is now empty.

Buckingham Sarayı artık boş.

She doesn't live there anymore. A

Artık orada yaşamıyor.

very strange age.

Çok garip bir yaş.

It says it's Camilla.

Camilla olduğunu söylüyor.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

Well, that that that is Camilla.

Şey, bu Camilla.

It might be.

Olabilir.

It's very similar. I could be Camilla.

Çok benzer. Camilla olabilirim.

People are saying that thinking it's a royal knows we're getting Prince Charles, Prince Charles, Mr.

İnsanlar bunun bir kraliyet olduğunu düşünerek Prens Charles, Prens Charles, Bay

Stevens.

Mum said, yes, you think you should have put a smiley face by that

Stevens'ı aldığımızı biliyor diyorlar.

Annem, evet, şaka yaptığını anlamamız için buna gülen bir surat koyman gerektiğini düşünüyorsun dedi

just to let us know that you were joking.

.

Mr. Steves mother. Oh, I think I've just.

Bay Steve'in annesi. Oh, sanırım az önce yaptım.

I think I've just cracked a rib. Ooh.

Sanırım az önce bir kaburgamı kırdım. Ah.

Oh, Dad.

Baba.

That's funny. I've literally just cracked a rib.

Çok komik. Kelimenin tam anlamıyla bir kaburga kırdım.

That's the highlight of the live stream.

Canlı yayının en önemli özelliği bu.

Oh, goodness. Very good. Thank you very much. Thank you.

Aman Tanrım. Çok güzel. Çok teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

Zika, I think you've just broken one of my ribs. Ooh,

Zika, sanırım az önce kaburgalarımdan birini kırdın. Ah,

oh. Alessandra is going,

ah. Alessandra gidiyor

and we will be going soon.

ve yakında gideceğiz.

Charlie Chaplin, a well known comedian,

Tanınmış bir komedyen olan Charlie Chaplin,

who said that

bunu

at the bottom of the screen.

ekranın altında söyledi.

I haven't got that.

Bende yok.

Hello,

Merhaba,

Oh, yes. Yeah, yeah.

evet. Evet evet.

Okay.

Tamam aşkım.

Hitler, I I.

Hitler, ben I. Onun

I don't think he's Hitler because there's no little.

Hitler olduğunu düşünmüyorum çünkü küçük bir şey yok.

There's no little brush under there.

Altında küçük bir fırça yok.

You see his little distinctive

Kendine özgü küçük

moustache.

bıyığını görüyorsun.

So it's not Charlie Chaplin and it's not Hitler.

Yani ne Charlie Chaplin ne de Hitler.

I can't see that.

Bunu göremiyorum. Düşündüğümü

Even that

bile

I think I think the

I don't know, it was that just.

bilmediğimi düşünüyorum, sadece buydu.

Simmons retracted it. Oh, I said, I just saw Hitler.

Simmons geri çekti. Oh, dedim, az önce Hitler'i gördüm.

But now Hitler is disappeared. Right?

Ama şimdi Hitler ortadan kayboldu. Sağ?

Who is it?

Kim o?

Who is this person?

Bu kişi kim?

It is

Bu

Boris Johnson.

Boris Johnson.

Oh, somebody got that. Boris Johnson. Somebody got that?

Oh, biri bunu anladı. Boris Johnson. Bunu anlayan var mı?

Yeah, you brought that. Right.

Evet, onu getirdin. Sağ.

So that's it is Boris Johnson V8's.

Demek Boris Johnson V8'ler bu kadar.

He is well done.

Aferin.

He he is the prime minister

O

of this country.

bu ülkenin başbakanıdır.

But there's something wrong with that photograph, Steve.

Ama o fotoğrafta bir terslik var Steve.

Something wrong?

I let me just change that.

Ters giden birşey mi var?

Bunu değiştirmeme izin verdim.

That's better.

Bu daha iyi.

Yes. No, that's more like Boris Johnson.

Evet. Hayır, bu daha çok Boris Johnson gibi.

Oh, I see. That's why you didn't want me to.

Ah anlıyorum. Bu yüzden yapmamı istemedin.

Yes. Just. Just like Pinocchio.

Evet. Sadece. Tıpkı Pinokyo gibi.

Boris Johnson also can't stop telling lies.

Boris Johnson da yalan söylemekten kendini alıkoyamıyor.

And you see, what's happened.

Ve ne olduğunu görüyorsun.

His nose has got very long because of it.

Burnu bu yüzden çok uzadı.

In fact, I don't think this is long enough.

Aslında, bunun yeterince uzun olduğunu düşünmüyorum.

I think his nose should be much longer than this.

Bence burnu bundan çok daha uzun olmalı.

After all lies all the lies that this guy has been telling

Ne de olsa bu adamın

the world leaders have been lying to us recently.

dünya liderlerine söylediği yalanlar son zamanlarda bize yalan söylüyor.

Okay, Steve, let's not go down that road.

Tamam, Steve, o yoldan gitmeyelim.

So Boris Johnson, he was the last mystery, knows

Yani Boris Johnson, o son gizemdi,

cleetus.

Well done. Beat us

Cletus'u biliyor.

Tebrikler. Bizi döv

and that's it.

ve hepsi bu.

That's that's that's. How did you enjoy it by oh,

işte bu kadar. Nasıl eğlendin mi oh,

did you enjoy the competition?

yarışmadan zevk aldın mı?

I'm going to put these in the toaster.

Bunları tost makinesine koyacağım.

Let's hope they haven't gone stale

because we purchased them yesterday.

Dün aldığımız için bayatlamadıklarını umalım.

They feel a bit thin.

Biraz zayıf hissediyorlar.

They feel like they've gone a bit stale.

Biraz bayatlamış gibi hissediyorlar.

But we will liven them up in the toaster.

Ama onları tost makinesinde canlandıracağız.

They don't stay on their phones. So that that's it.

Telefonlarında durmuyorlar. Yani bu kadar.

That that was our our little contest today which was I guess the nose.

Bugünkü küçük yarışmamız buydu, sanırım burun. Bir

And also we had our nose phrases, words and idioms.

de burun deyimlerimiz, kelimelerimiz ve deyimlerimiz vardı.

So we've we've run over but only by a nose. Yes.

Yani üzerinden geçtik ama sadece bir burun kadar. Evet.

Well, ten minute.

Pekala, on dakika.

I'm not sure if 10 minutes is a nose that's almost that's almost an entire limb.

10 dakikanın neredeyse bütün bir uzuv kadar olan bir burun olup olmadığından emin değilim .

That's a whole leg I think. Lovely.

Bence bu tam bir bacak. Sevimli.

Lovely to be here, Mr. Duncan.

Burada olmak çok güzel, Bay Duncan.

And we'll hopefully see you next week.

Ve umarım haftaya görüşürüz.

All being well, I get the feeling Steve can't wait to go.

Her şey yolundayken, Steve'in gitmek için sabırsızlandığı hissine kapılıyorum.

I'm hungry.

My stomach's been rumbling. I know. I've heard it.

Açım.

Midem gurulduyor. Biliyorum. duydum.

I could hear Mr.

Bay

Steve's tummy.

Well, I've had his porridge complaining at about 8:30.

Steve'in karnını duyabiliyordum.

Saat 8:30'da yulaf lapasını şikayet ettim.

That's all I've had all day. And a banana.

Tüm gün boyunca sahip olduğum tek şey buydu. Ve bir muz.

So it's time for me to go and fill my stomach with some lovely food.

Bu yüzden gidip karnımı güzel yiyeceklerle doldurma zamanım geldi.

And I think that we're going for a walk, aren't we?

Sanırım yürüyüşe çıkıyoruz, değil mi?

I'm hoping to go for a walk because we had a lovely walk yesterday.

Yürüyüşe çıkmayı umuyorum çünkü dün çok güzel bir yürüyüş yaptık.

I got ten and a half thousand steps yesterday.

Dün on buçuk bin adım attım. Bu

So I want to do maybe about seven, six or 7000 today.

yüzden bugün yaklaşık yedi, altı veya 7000 yapmak istiyorum.

And I'll be very happy.

Ve çok mutlu olacağım.

Thank you, Mr. Steve.

Teşekkürler, Bay Steve.

Thank you, Mr. Duncan. And have a lovely week, everyone.

Teşekkürler, Bay Duncan. Ve herkese güzel bir hafta geçirin .

Enjoy learning English if that's what you're doing,

İngilizce öğrenmenin tadını çıkarın, eğer yaptığınız buysa

and see what again next time. Yes.

ve bir dahaki sefere ne olacağını görün. Evet.

And I hope you have a nice week, Mr.

Ve umarım güzel bir hafta geçirirsiniz, Bay

Steve. You'll know about it.

Steve. Bunu bileceksin.

I certainly will.

Kesinlikle yapacağım.

And I promise the next time we meet in the kitchen,

Ve söz veriyorum, mutfakta bir dahaki karşılaşmamızda sana

I will say hello

merhaba diyeceğim

to you. Mum.

. Anne.

And that's as they say, is that

Ve dedikleri gibi,

it's almost time to say goodbye.

neredeyse elveda deme zamanı.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

We've been with you for well over

2 hours, 2 hours and 10 minutes.

2 saat, 2 saat ve 10 dakikayı aşkın süredir sizinle birlikteyiz.

It's a long one a day. I hope you've enjoyed it.

Günde bir uzun. Umarım eğlenmişsindir.

And I hope this has been useful we've had no idioms today.

Ve umarım bu faydalı olmuştur bugün hiç deyimimiz yoktu.

I will be back with you on Wednesday.

Çarşamba günü tekrar sizlerle olacağım.

Yes, I am with you on Wednesday. So don't worry.

Evet, Çarşamba günü sizlerleyim. Bu yüzden endişelenme. Yeniden

You don't have to wait a whole week for me to reappear

ortaya çıkmam için bir hafta beklemenize gerek yok

because I will be with you on Wednesday

çünkü Çarşamba günü sizinle olacağım

and then we will do it all every game.

ve ardından her maçta hepsini yapacağız. Bu

So all I have to do is

yüzden tek yapmam gereken,

say thank you very much for your company.

şirketiniz için çok teşekkür etmek.

You can watch this again.

Bunu tekrar izleyebilirsiniz.

If you want to watch all of this again, there will be captions available as well.

Tüm bunları tekrar izlemek isterseniz, altyazılar da mevcut olacak.

See you on Wednesday Wednesday 2 p.m. UK.

Çarşamba Çarşamba 14:00'da görüşmek üzere. İngiltere

Time is when I'm with you next and then we will do it again.

Zaman, sıradaki seninle olduğum zamandır ve sonra tekrar yapacağız.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

This is Mr. Duncan. That's me, by the way,

Bu Bay Duncan. Bu arada,

in the birthplace of the English language, which is England.

İngiliz dilinin doğum yeri olan İngiltere'deki benim.

I'm about to go and have a hot cross bun with Mr.

Gidip Bay Steve'le sıcak bir çörek yemek üzereyim

Steve.

.

Enjoy the rest of your weekend and also have a good week.

Hafta sonunuzun geri kalanının tadını çıkarın ve ayrıca iyi bir hafta geçirin.

Stay safe, stay happy.

Güvende kalın, mutlu kalın.

And of course, you know what's coming next.

Ve tabii ki, sırada ne olduğunu biliyorsun.

Yes, you do...

Evet, öyle...

Ta ta for now.

Şimdilik ta ta.