' PLAYING THE FOOL ' and other 'play' phrases / Learn English - LIVE - with Mr Duncan in England

Looking through the window of love,

Aşk penceresinden bakmak,

the window of love.

aşk penceresinden.

Here we go again. Yes, we are back. Hello, everyone.

Yine başlıyoruz. Evet, geri döndük. Herkese merhaba.

It is another beautiful day

here in England, as you can see out of the window right now.

Şu anda pencereden de görebileceğiniz gibi, burada, İngiltere'de bir başka güzel gün.

We are looking across the landscape

of Shropshire, which is the area in which I live.

Yaşadığım bölge olan Shropshire manzarasına bakıyoruz.

Yes, it is English addict coming to you live and direct

Evet, İngilizce'nin doğduğu yerden canlı olarak ve doğrudan size gelen İngiliz bağımlısıdır

from the birthplace of English, which just happens to be.

, ki bu tesadüfen öyledir.

Oh, I think you know where it is.

Oh, sanırım nerede olduğunu biliyorsun.

Yes, it is England.

Evet, İngiltere'dir.

They believe it to.

Buna inanıyorlar. Çok

It's a hot one, babe.

sıcak, bebeğim.

It is really, really hot today.

Bugün gerçekten çok sıcak.

It is very hot in the studio.

Stüdyoda çok sıcak.

My poor computer. He's making some very strange noises.

Zavallı bilgisayarım. Çok garip sesler çıkarıyor.

I think it might burst into flames any second now.

Sanırım her an alevler içinde patlayabilir.

Sue, have I suddenly disappeared?

Sue, aniden ortadan mı kayboldum?

If I suddenly vanish from YouTube, you will know why.

Aniden YouTube'dan kaybolursam, nedenini bileceksin.

Hi, everybody.

Selam millet.

Shall we do it?

Yapalım mı?

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope so.

? Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

Are you feeling happy today?

Bugün mutlu hissediyor musun?

I hope you are feeling good.

Umarım iyi hissediyorsundur.

I hope you're feeling as happy as can be.

Umarım olabildiğince mutlu hissediyorsundur.

As happy as Larry.

Larry kadar mutlu.

I'm not quite sure who Larry is,

Larry'nin kim olduğundan tam olarak emin değilim

but I have heard he is a very happy man.

ama onun çok mutlu bir adam olduğunu duydum.

Here we go, then. Yes, my name is Duncan.

İşte başlıyoruz o zaman. Evet, benim adım Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I am an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

And I have a feeling, a little feeling going down my left leg

Ve senin de bir İngiliz bağımlısı olabileceğine dair bir his var, sol bacağımdan aşağı inen küçük bir his

that you might also be an English addict as well.

.

So that's me.

İşte bu benim. İşte

That's it, really.

bu, gerçekten.

That's all I need to say.

Tüm söylemem gereken bu.

I suppose I could give you some other information as well.

Sanırım başka bilgiler de verebilirim.

I am just over six foot tall.

Ben sadece bir seksen boyundayım.

Is that interesting?

Bu ilginç mi?

Do you feel better now that you know that?

Bunu bildiğine göre şimdi daha iyi hissediyor musun?

I have size nine feet.

Dokuz ayak bedenim var.

Size nine.

Dokuz beden.

I have very big feet. And Mr.

çok büyük ayaklarım var Ve Bay

Steve always makes fun of my feet.

Steve her zaman ayaklarımla dalga geçer.

He says my toes are too long.

Ayak parmaklarımın çok uzun olduğunu söylüyor.

Is there any part of your body?

Vücudunda herhangi bir yer var mı?

Maybe I shouldn't do this.

Belki de bunu yapmamalıyım.

Should I do it?

Yapmalı mıyım?

Is there any part of your body that is unusual?

Vücudunuzda olağandışı herhangi bir yer var mı?

I, you know, I'm in trouble already.

Ben, bilirsin, zaten başım belada.

Already? I am in trouble.

Çoktan? Başım Belada.

I've only been on for 5 minutes,

Sadece 5 dakikadır yayındayım

and already I'm in big trouble.

ve şimdiden başım büyük belada.

So my feet are rather unusual.

Bu yüzden ayaklarım oldukça sıra dışı.

They're long, slim.

Onlar uzun, ince.

But also my toes are almost like fingers.

Ama ayak parmaklarım da neredeyse parmak gibi.

That's what Mr. Steve often says.

Bay Steve'in sık sık söylediği şey bu.

He says, My feet are very similar to the Pink Panther.

Ayaklarım Pembe Panter'e çok benziyor, diyor.

A cartoon character.

Bir çizgi film karakteri.

Have you ever seen The Pink Panther?

Hiç Pembe Panter'i gördünüz mü?

He has very large feet.

Çok büyük ayakları var.

And Mr.

Steve says that my feet are very similar to the pink Panther because they're long,

Ve Bay

Steve ayaklarımın uzun olduğu için pembe Panter'e çok benzediğini söylüyor

but they're not pink, fortunately.

ama neyse ki pembe değiller.

Well, not today anyway.

Neyse, bugün değil.

So, yes, we have made it all the way to the middle of the week and also

Yani, evet, hafta ortasına kadar geldik ve aynı zamanda

almost not quite the middle of

neredeyse tam olarak

the week and the month as well,

haftanın ve ayın ortası değil,

because it is Wednesday.

çünkü bugün Çarşamba.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, gimme, gimme, gimme, gimme, gimme, gimme.

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver. ayaklarımı

Do you do

yaparmısın

my feet?

Oh, big size nine.

Oh, büyük boy dokuz.

Now, I'm sure there are people out there who have even larger feet.

Şimdi, eminim dışarıda daha büyük ayakları olan insanlar vardır.

I bet your feet are larger than mine.

Bahse girerim ayakların benimkinden daha büyüktür.

Is it unusual for a woman to have big feet?

Bir kadının büyük ayaklara sahip olması alışılmadık bir durum mu?

I wonder, is that a personal question?

Merak ediyorum, bu kişisel bir soru mu?

I wonder what the average size

of a woman's foot actually is.

Bir kadının ayağının ortalama boyutunun gerçekte ne kadar olduğunu merak ediyorum.

Because many years ago I know I've told you this before, but not for a long time.

Çünkü yıllar önce bunu size daha önce söylediğimi biliyorum ama uzun zamandır değil.

Many years ago I was working in sales

Yıllar önce satışta çalışıyordum

and for a short time I worked in a shoe shop.

ve kısa bir süre ayakkabı mağazasında çalıştım.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun? Eğilip

Can you imagine me bending down

and handling people's stinky feet?

insanların kokuşmuş ayaklarını tuttuğumu hayal edebiliyor musun?

I used to do it a very long time ago in my youth

Bunu çok uzun zaman önce, gençliğimde

when things were tough and I had to do

işler zorken ve

whatever it took to get on in this world.

bu dünyada ilerlemek için ne gerekiyorsa yapmak zorundayken yapardım.

So yes, I did work in a shoe shop and for a while I was on the ladies department

Yani evet, bir ayakkabı mağazasında çalıştım ve bir süre bayanlar bölümündeydim

and I noticed that ladies

ve

women often have small feet.

kadınların ayaklarının genellikle küçük olduğunu fark ettim.

And also the way in which women's feet are

Ayrıca kadınların ayaklarının ölçülme şekli de

measured is slightly different from men's.

erkeklerinkinden biraz farklıdır.

Men's feet, of course, quite often large.

Erkek ayakları, elbette, genellikle oldukça büyüktür.

I would say the average size of a man's foot

Bir erkeğin ayağının ortalama boyutunun

is maybe eight or eight and a half.

belki sekiz ya da sekiz buçuk olduğunu söyleyebilirim.

That is I think that is 42 in European size.

Yani Avrupa boyutunda 42 olduğunu düşünüyorum.

So that's the other problem.

Yani bu diğer sorun.

When you are measuring a person's feet, the measurements in different countries

Bir kişinin ayak ölçüsünü alırken, farklı ülkelerdeki ölçüler

are slightly different.

biraz farklıdır.

So here in the UK we say size nine.

Yani burada Birleşik Krallık'ta dokuz numara diyoruz.

However, on the continent it is size 43,

Bununla birlikte, kıtada 43 bedendir ve

which is quite confusing when you think about it.

bu, düşündüğünüzde oldukça kafa karıştırıcıdır.

But I think women's feet generally are smaller than men's feet,

Ama bence kadın ayakları genelde erkek ayağından daha küçük,

more dainty.

daha zarif.

I definitely don't have dainty feet.

Kesinlikle zarif ayaklarım yok.

If there is one part of my body that I am ashamed of.

Vücudumda utandığım bir yer varsa.

Okay, maybe two parts of my body that I'm ashamed of.

Tamam, belki de vücudumun utandığım iki parçası.

If we are going to get personal today, I'm willing to do it.

Bugün kişiselleşeceksek, bunu yapmaya hazırım.

No problem.

Sorun değil.

My feet.

Ayaklarım.

I would like to change my feet.

Ayaklarımı değiştirmek istiyorum.

I would like my feet to be a little bit more pretty and attractive,

Parmaklarım çok uzun olduğu için ayaklarımın da biraz daha güzel ve çekici olmasını isterim,

rather like my hands as well, because I have very long fingers.

ellerim gibi .

My fingers are long as you can see.

Parmaklarım görebileceğin kadar uzun.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Already I am getting some really interesting questions concerning feet.

Daha şimdiden ayaklarla ilgili gerçekten ilginç sorular alıyorum .

I wasn't expecting to talk about that today, but we are

Bugün bunun hakkında konuşmayı beklemiyordum, ama

and we will talk about anything really, I suppose, if you want to.

gerçekten her şey hakkında konuşacağız ve konuşacağız, eğer istersen.

It's not a problem. Oh, as a way of

Problem değil. Ah,

as a way of distracting you from that subject.

seni o konudan uzaklaştırmanın bir yolu olarak.

Look outside.

Dışarı bak.

It's a very, very nice day today.

Bugün çok, çok güzel bir gün.

Another hot one.

Başka bir sıcak.

And yes, the sun is out.

Ve evet, güneş çıktı.

You can see the blue sky.

Mavi gökyüzünü görebilirsin.

There are some small clouds flying overhead, but

Havada uçan bazı küçük bulutlar var, ancak

generally it is another hot day.

genellikle başka bir sıcak gün.

And guess what?

Ve tahmin et ne oldu?

On Sunday, sun that is coming.

Pazar günü, gelen güneş.

It is going to be.

Olacak.

They think the weather forecast

Hava tahmininin

has predicted that next Sunday

gelecek Pazar gününün Pazar gününün en

is going to be the hottest day

sıcak günü olacağını tahmin ettiğini düşünüyorlar

ever on Sunday.

.

And guess what?

Ve tahmin et ne oldu?

We are here on Sunday as well live.

Pazar günü canlı yayında da buradayız.

So you can join me on Sunday live.

Böylece Pazar günü canlı olarak bana katılabilirsiniz.

And together we can share the hottest day ever

Ve birlikte Birleşik Krallık'taki en sıcak günü paylaşabiliriz

in the UK.

.

They think it might reach as high as 38

Celsius

or maybe even 40 on Sunday.

Pazar günü 38 Santigrat'a, hatta belki 40'a ulaşabileceğini düşünüyorlar.

So please think of me on Sunday because I will be here in the studio.

Bu yüzden lütfen Pazar günü beni düşünün çünkü burada stüdyoda olacağım. Hiç

No doubt I will be baking like a fresh scone.

şüphe yok ki taze bir çörek gibi pişireceğim.

I think so.

Bence de.

So that's what I'm doing this week.

Demek bu hafta yaptığım şey bu.

Oh, another thing I'm doing this week.

Oh, bu hafta yaptığım başka bir şey.

Have you noticed?

Fark ettin mi? Instagram hesabımda

I've started doing some special videos on my Instagram account.

bazı özel videolar yapmaya başladım .

Many people surprised to find out that now I have Instagram.

Birçok insan artık Instagram'a sahip olduğumu öğrenince şaşırdı.

I will put the address on the screen there.

Adresi oradaki ekrana yazacağım.

You can see some of the posts from my Instagram

Instagram'ımdan bazı gönderileri görebilirsiniz

and here is well, here is the main profile

ve işte burada, işte ana profil

and you can see the details there.

ve detayları orada görebilirsiniz.

So there is the name of my Instagram account

Yani Instagram hesabımın adı var

and there is my lovely face staring at you with a big smile.

ve size kocaman bir gülümsemeyle bakan sevimli yüzüm var.

So at the moment I have around

Yani şu anda

1047 followers on Instagram,

Instagram'da yaklaşık 1047 takipçim var

and I've started putting some new videos on there every day.

ve oraya her gün yeni videolar koymaya başladım .

In fact, as soon as I finish this,

Hatta bunu bitirir bitirmez

I am going to go into the garden

bahçeye çıkacağım

and I will go over to Instagram

ve

to make a new short lesson on there.

orada yeni bir kısa ders yapmak için Instagram'a gideceğim.

So I am keeping myself rather busy this week.

Bu yüzden bu hafta kendimi oldukça meşgul ediyorum.

There it is for a few more moments on the screen.

Ekranda birkaç dakika daha var.

The real Mr. Duncan.

Gerçek Bay Duncan.

That's me, by the way.

Bu arada, bu benim.

Another thing to mention this week,

Bu hafta bahsetmem gereken bir diğer şey de cep telefonumdan

I've been doing some special live streams, short

bazı özel canlı yayınlar, kısa

live streams on my mobile phone, and here it is in my hand right now.

canlı yayınlar yapıyorum ve işte şu an elimde.

I'm not doing it today.

Bugün yapmıyorum.

Of course I'm not, because today I'm with you in my studio.

Tabii ki değilim, çünkü bugün sizinle stüdyomdayım.

So I don't need to use this, but I have been coming onto YouTube

Yani bunu kullanmama gerek yok ama YouTube'a giriyorum

and doing some short livestreams.

ve bazı kısa canlı yayınlar yapıyorum.

What do you think? Is it a good idea?

Ne düşünüyorsun? Bu iyi bir fikir mi? Ara sıra gelip merhaba desem

Is it a good idea if I come on from time to time and say hello?

iyi bir fikir olur mu ?

Normally I will be using my mobile phone.

Normalde cep telefonumu kullanacağım.

So if you think it's a good idea, I might do it more often.

Yani bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyorsan, bunu daha sık yapabilirim.

Please let me know if you would like to do that and if you would like to watch

Bunu yapmak isteyip istemediğinizi ve

some spontaneous live streams as well.

spontane canlı yayınları da izlemek isteyip istemediğinizi lütfen bana bildirin.

Please let me know

Lütfen bana bildirin

and I will do it just for you.

ve bunu sadece sizin için yapacağım.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Oh, very interesting.

Çok ilginç. Canlı sohbette

We have a very intriguing situation

çok ilginç bir durum

taking place on the live chat.

yaşanıyor.

Oh, the champion is back.

Oh, şampiyon geri döndü.

He's back.

O geri döndü.

Congratulations, Vitesse.

Tebrikler, Vitesse.

Congratulations to you.

Tebrikler.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

It's too hot.

Çok sıcak.

It's too hot to give applause.

Alkışlamak için çok sıcak.

I'm hot already.

Zaten ateşliyim.

My poor computer is now running at at around

Zavallı bilgisayarım şu anda yaklaşık

89 degrees, which I think might be too hot.

89 derecede çalışıyor ve bunun çok sıcak olabileceğini düşünüyorum.

So if I suddenly disappear today, you will know why.

Yani bugün aniden ortadan kaybolursam, nedenini bileceksin.

You will know that I.

Bileceksiniz ki ben.

My computer has burst into flames and I would not be surprised if that happened.

Bilgisayarım alevler içinde kaldı ve bu olursa hiç şaşırmam.

Hello. Also Zika.

Merhaba. Ayrıca Zika.

We also have Claudia. Hello, Claudia.

Claudia'mız da var. Merhaba Claudia.

I hope you are keeping well there as well.

Umarım orada da iyi durumdasındır.

Magdalena, hello to you.

Magdalena, sana merhaba.

Thank you for joining me again.

Bana tekrar katıldığınız için teşekkür ederim.

Yes, we do have I think we have to

Evet,

Magda Lena's watching.

Magda Lena'nın izlemesi gerektiğini düşünüyorum.

I think we might have to. Hmm.

Sanırım zorunda kalabiliriz. Hmm.

Very interesting.

Çok ilginç.

So hello to Magdalena P.

Magdalena P'ye merhaba.

Thank you very much for joining me again today.

Bugün tekrar bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

We also have Paolo.

Paolo'muz da var.

Paolo. Mm.

Paolo. mm.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Would you like to see something that Paolo has sent

Paolo'nun gönderdiği

and he has also posted it on his YouTube channel.

ve aynı zamanda YouTube kanalında yayınladığı bir şeyi görmek ister misiniz?

So, Paolo.

Yani, Paolo.

Hello, Paolo. So I hope you are watching.

Merhaba Paolo. O yüzden umarım izliyorsunuzdur.

Here is the song

İşte

that Paolo has decided to sing all about

Paolo'nun tamamen Benim hakkımda söylemeye karar verdiği şarkı

Me. Hello, Mr.

. Merhaba, Bay

like twice a week is to feel for me and for all your viewers.

gibi haftada iki kez benim için ve tüm izleyicileriniz için hissetmektir.

I think so. Please.

Bence de. Lütfen.

Three times a week it would be better.

Haftada üç kez daha iyi olurdu.

Much better. I think so.

Çok daha iyi. Bence de.

When I give you this song, this second song for you,

Sana bu şarkıyı verdiğimde, bu ikinci şarkıyı sana verdiğimde, izlerken

I get a little satisfaction

biraz tatmin oluyorum

when watching.

.

Was having this lesson.

Bu dersi veriyordu.

Don't you go to your

Kimsenin yanına gitme

anybody.

.

This is evocative.

Bu çağrıştırıcı.

I like my life

Hayatımı

and that drive and I like

ve o sürüşü seviyorum ve

without you.

sensiz olmayı seviyorum.

My God, no

Tanrım,

reminder.

hatırlatma yok.

And like, with all this time,

Ve sanki, tüm bu zaman boyunca,

I got to know.

bilmeliyim.

I don't know. Does

Bilmiyorum.

thank you very much to Paolo for that.

Bunun için Paolo'ya çok teşekkür ederim.

And what a brilliant song all about my live lessons.

Ve canlı derslerim hakkında ne harika bir şarkı.

But also I believe you are singing about the fact

Ama ayrıca bundan daha fazlasını istediğin gerçeği hakkında şarkı söylediğine inanıyorum

that you want more of this.

.

Really? Well, guess what?

Gerçekten mi? Öyleyse tahmin et?

At the moment I am with you almost every day doing my normal live streams

Şu anda neredeyse her gün normal canlı yayınlarımı

and also doing some extra live streams as well on my phone.

ve ayrıca bazı ekstra canlı yayınları da telefonumdan yaparak sizlerleyim.

So thank you very much, Paolo, and thank you for your song

Bu yüzden çok teşekkür ederim Paolo ve

dedicated to my lessons and how much you appreciate them.

derslerime adadığın şarkın ve onları ne kadar takdir ettiğin için teşekkür ederim.

Thank you very much. I am I moved, actually.

Çok teşekkür ederim. Aslında duygulandım.

And can I say that you play the guitar very well indeed.

Ve gitarı gerçekten çok iyi çaldığınızı söyleyebilir miyim?

Yes, a few years ago.

Evet, birkaç yıl önce.

Well, when I say a few, I mean around about 30 years ago,

Birkaç derken, yaklaşık 30 yıl öncesini kastediyorum,

I used to work in a shoe shop

bir ayakkabıcıda çalışıyordum

and I had to spend every day

ve her günümü

handling touching people's feet.

insanların ayaklarına dokunmakla geçirmek zorundaydım.

And to be honest with you, at first I did not enjoy it.

Ve sana karşı dürüst olmak gerekirse, ilk başta bundan hoşlanmadım.

I didn't like it at all.

Hiç hoşuma gitmedi.

But of course, if you are doing a job that you don't really want to

Ama tabii ki gerçekten yapmak istemediğiniz bir işi yapıyorsanız

do, then

, o zaman başka

you have no choice.

seçeneğiniz yok.

You have to do it.

Bunu yapmak zorundasın.

I didn't like it at first, especially men,

İlk başta hoşuma gitmedi, özellikle erkekler,

when I had to serve men

erkeklere hizmet etmem gerektiğinde

and they would take their shoes off

ve

quite often they would be quite stinky women.

sık sık ayakkabılarını çıkarmaları, oldukça pis kokan kadınlar olmaları.

No, I don't know why, but I never noticed

Hayır, neden bilmiyorum ama

whether a woman had smelly feet or not.

bir kadının ayağının kokup kokmadığını hiç fark etmemiştim.

But definitely men.

Ama kesinlikle erkekler.

Quite often they would come in on a very hot day

Oldukça sık olarak bugün gibi çok sıcak bir günde gelirler

like today, and they would want a new pair of shoes

ve yeni bir çift ayakkabı isterler

and they would take their shoes off and oh dear, oh dear.

ve ayakkabılarını çıkarırlar ve aman tanrım, aman tanrım. Sanki

It was as if someone had left cheese

biri

outside in the hot sunlight.

sıcak güneş ışığında dışarıda peynir bırakmış gibiydi.

Not a

pleasant thing, to be honest, but this is much better.

Dürüst olmak gerekirse hoş bir şey değil ama bu çok daha iyi.

I enjoy this much more.

Bundan çok daha fazla keyif alıyorum.

There are no terrible smells in this job.

Bu işte korkunç kokular yok.

Unless Mr. Steve is here, of course.

Tabii Bay Steve burada değilse.

And maybe he lets out a little Pete.

Ve belki de biraz Pete'i salıverir.

A little beep beep, beep, beep, beep.

Küçük bir bip bip, bip, bip, bip.

Hmm. Maybe.

Hmm. Belki.

Can I say hello to Mondo?

Mondo'ya merhaba diyebilir miyim?

Hello.

Merhaba.

Yes, it is hot today.

Evet, bugün hava sıcak.

It is around about

I think it's about 26, maybe 27 Celsius today.

Bugün yaklaşık 26, belki 27 Santigrat civarında olduğunu düşünüyorum.

So it is warm.

Yani sıcak.

However, down south in the south of England,

Ancak, İngiltere'nin güneyinde güneyde,

it is around 30 degrees, maybe even 31.

yaklaşık 30 derece, hatta belki 31.

So on the south east coast, that is where it is

Yani güney doğu kıyısında, orası

the warmest and it is very hot at the moment

en sıcak yerdir ve şu anda

here in the UK and it's going to get hotter.

Birleşik Krallık'ta hava çok sıcaktır ve daha da düşecek. daha sıcak ol

So on Sunday we can share together

Böylece Pazar günü gelmiş

the hottest day ever that's ever, ever happened.

geçmiş en sıcak günü birlikte paylaşabiliriz.

On Sunday.

Pazar günü.

Coming up today, we have lots of things to show you.

Bugün geliyor, size gösterecek çok şeyimiz var.

I suppose I might show you something unusual here.

Sanırım size burada sıra dışı bir şey gösterebilirim.

Now, this is something that I don't

Şimdi, bu normalde yapmadığım bir şey

normally do, but I'm going to do it now.

ama şimdi yapacağım. Kullandığım kameralara

Would you like to have a

bir göz atmak ister misiniz

look at the cameras that I use?

?

So these are the cameras that I'm using today to bring all of the images.

Bunlar, bugün tüm görüntüleri getirmek için kullandığım kameralar. İşte

Here they are.

buradalar.

So here is the first camera

İşte

that I'm using today and you can see the view.

bugün kullandığım ilk kamera ve manzarayı görebilirsiniz.

So that is the main view looking out of the window.

Yani pencereden dışarı bakan ana manzara bu.

A lot of people don't believe that these cameras are actually live, but they are.

Pek çok insan bu kameraların gerçekten canlı olduğuna inanmıyor ama yaşıyorlar.

And here is the other camera.

Ve işte diğer kamera.

This one is a much smaller camera.

Bu çok daha küçük bir kamera.

This is my old canon camera.

Bu benim eski canon kameram.

And there you can see today's view on the screen

Ve orada, bugünün görünümünü

right now.

şu anda ekranda görebilirsiniz.

And then

Ve sonra

my big main camera,

which is showing the the background behind me.

arkamdaki arka planı gösteren büyük ana kameram.

So there they are just to prove

that I do use three cameras

during my live streams to show the view.

Canlı yayınlarım sırasında görüntüyü göstermek için üç kamera kullandığımı kanıtlamak için buradalar.

There is the proof.

Kanıt var.

I don't know why people doubt me.

İnsanların benden neden şüphe duyduğunu bilmiyorum.

Shouldn't really.

Gerçekten olmamalı.

It's rude.

Bu kaba.

And there it is. You can see today's view behind me.

Ve işte burada. Bugünün manzarasını arkamda görebilirsiniz.

That is live.

Bu canlı.

Looking out of the window, I believe a helicopter just went past.

Pencereden dışarı baktığımda, az önce bir helikopterin geçtiğine inanıyorum.

Did you see the helicopter?

Helikopteri gördün mü?

A helicopter just went by.

Az önce bir helikopter geçti.

I don't know what it was doing. Very unusual.

Ne yaptığını bilmiyorum. Çok garip.

Hello to can I say hello to.

Merhaba, merhaba diyebilir miyim?

Okay. Okay. Hello, Octo.

Tamam aşkım. Tamam aşkım. Merhaba, Octo.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

A lot of new names joining me today.

Bugün aramıza bir çok yeni isim katıldı.

We have beyond Awake.

Awake'in ötesine sahibiz.

We also have 100 day OBE as well.

Ayrıca 100 günlük OBE'miz de var.

Yes, I agree with you.

Evet ben size katılıyorum.

Paolo is very good at playing the guitar.

Paolo gitar çalmada çok iyidir.

I think so.

Bence de.

Hello to Morale.

Moral'e merhaba.

Or should I say morale?

Yoksa moral mi demeliydim?

Morale

near or far.

Yakın veya uzak moral.

There will always be

Her zaman

morale.

moral olacak.

Morale boost.

Moral takviyesi.

Hello, Mama Wah, who apparently has dainty feet.

Merhaba, görünüşe göre zarif ayakları olan Mama Wah.

Dainty? It's a nice word, isn't it?

zarif? Ne güzel bir söz değil mi?

If something is dainty, it is small and well-formed,

Bir şey zarifse, küçük ve biçimlidir,

sometimes fragile.

bazen kırılgandır.

So maybe a fragile thing, something that might easily break,

Yani belki kırılgan bir şey, kolayca kırılabilecek bir şey

can also be described as dainty, small, perfectly formed.

aynı zamanda narin, küçük, mükemmel biçimli olarak da tanımlanabilir.

So apparently Marwa has

Görünüşe göre Marwa'nın

dainty feet. Very nice.

zarif ayakları var. Çok güzel.

I wish my feet were dainty, but they're not my feet

Keşke ayaklarım zarif olsaydı, ama ayaklarım

long and weird and I have big

uzun ve tuhaf değil ve

toes that look like fingers.

parmak gibi görünen büyük ayak parmaklarım var.

I think so.

Bence de.

Very useful for hanging upside down from branches, I believe.

Dallardan baş aşağı asmak için çok kullanışlı olduğuna inanıyorum.

Hello, sunshine.

Merhaba güneş.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Hello to modern bar.

Modern bara merhaba.

When the humidity is 70 and the temperature

Nem 70 ve sıcaklık

is between 50 and 55 Celsius,

50 ile 55 Santigrat arasında olduğunda,

come and tell me that the weather is hot because you are now living in bliss.

gel ve bana havanın sıcak olduğunu çünkü artık mutluluk içinde yaşadığını söyle.

You are in paradise.

cennettesin

Yes, I suppose so.

Evet, sanırsam.

But you have to remember something

Ama

here in Britain, the UK or here

burada Britanya'da, Birleşik Krallık'ta ya da burada

in England, we are quite often

İngiltere'de bir şeyi hatırlamanız gerekir, biz genellikle

annoyed by the weather.

hava durumundan rahatsız oluruz.

Always, I think I mentioned this yesterday.

Her zaman, dün bundan bahsettiğimi düşünüyorum.

We are always annoyed by the weather.

Havadan hep rahatsız oluyoruz.

We always complain about the weather.

Hep hava durumundan şikayet ederiz.

Either too hot, too cold, too wet, too windy.

Ya çok sıcak, çok soğuk, çok ıslak, çok rüzgarlı.

So whatever the weather is doing, whatever the weather

Yani hava ne yaparsa yapsın, Birleşik Krallık'ta

is doing on that particular day

o gün hava nasıl olursa olsun

here in the UK, people will complain.

, insanlar şikayet edecek.

They will always say, Oh, it's too heart, it's too hot,

Her zaman, Oh, bu çok kalp, çok sıcak

or maybe it's too cold.

ya da belki çok soğuk diyecekler.

So yes, so it doesn't have to be very hot

Yani evet, yani

here for people to complain.

insanların şikayet etmesi için buranın çok sıcak olması gerekmiyor.

So I don't know what's going to happen on Sunday

Bu yüzden,

when apparently we are going to reach maybe 39

görünüşe göre

or 40 Celsius here in the UK.

burada Birleşik Krallık'ta 39 veya 40 Santigrat dereceye ulaşacağımız Pazar günü ne olacağını bilmiyorum.

It's never happened before, ever.

Daha önce hiç olmadı, asla.

In history it's never happened.

Tarihte hiç olmadı.

Hello, Dave Newberg.

Merhaba Dave Newberg.

Hello, Dave.

Merhaba Dave.

You are apparently watching in a very hot Air France.

Görünüşe göre çok sıcak bir Air France'da izliyorsunuz.

It is amazing how many people watch in France.

Fransa'da kaç kişinin izlediği şaşırtıcı.

And I'm always happy to see you here.

Ve seni burada görmekten her zaman mutluyum.

Very nice.

Çok güzel.

Hello.

Can Chan Can Chan Kumara.

Merhaba.

Can Chan Can Chan Kumara.

Hello to you.

Merhaba sana.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Have you put my photograph on your profile?

Fotoğrafımı profiline koydun mu?

Because that looks like me.

Çünkü bu bana benziyor.

Either that or you are my twin

Ya öylesin ya da sen benim ikizimsin

Can Chan, I think you.

Can Çan bence sen.

You might be my long lost twin.

Sen benim kayıp ikizim olabilirsin.

I think so.

Bence de.

Hello.

Merhaba.

Also to can I say hello to.

Ayrıca merhaba diyebilir miyim?

Oh Vittoria is here.

Ah, Vittoria burada.

Thank you very much for joining me as well.

Bana katıldığınız için de çok teşekkür ederim.

We have a lot of things to talk about today.

Bugün konuşacak çok şeyimiz var. Kelime oyununu oynamakla bağlantılı

We are looking at words and phrases connected to play the word play

kelimelere ve deyimlere bakıyoruz

and we will be going through all of the uses of the word play as well.

ve kelime oyununun tüm kullanımlarını da inceleyeceğiz.

And let's just say there are many uses of the word play

Diyelim ki oyun kelimesinin birçok kullanımı var

and we will be looking at that a little bit later on.

ve buna biraz sonra bakacağız.

But first, actually, I have a lot of nature to show you today as well.

Ama önce, aslında, bugün de size gösterecek çok doğam var.

I've just realised lots of things connected to nature.

Doğayla bağlantılı pek çok şeyin farkına yeni vardım.

Two nights

İki gece

ago I decided to go outside and do a little bit of filming.

önce dışarı çıkıp biraz çekim yapmaya karar verdim.

As many of the farmers around here are preparing

Buradaki çiftçilerin çoğu hazırlık yapıyor

and some of them have already started their summer harvest.

ve bazıları yaz hasadına çoktan başladı.

So I thought it would be nice to have a look at a video

Bu yüzden

that I filmed two days ago

iki gün önce

as one farmer was beginning

bir çiftçi

to collect

and bring in the summer harvest.

yaz hasadı toplamaya ve getirmeye başlarken çektiğim bir videoya bakmanın iyi olacağını düşündüm.

I hope you enjoyed that.

Umarım bundan zevk almışsındır.

A beautiful sight from my window the other night, just two nights ago.

Geçen gece, sadece iki gece önce penceremden güzel bir manzara.

And yes, it would appear that the summer harvest

Ve evet, görünüşe göre yaz hasadı

has begun

to do pretty deep.

oldukça derinleşmeye başladı.

It's heart.

Bu kalp.

I'm sure you are becoming annoyed, maybe

Eminim sinirleniyorsun, belki

tired, maybe you don't want to hear me say it.

yoruluyorsun, belki de benden duymak istemiyorsun.

But it is hot.

Ama sıcak.

Very hot, incredibly hot here in the studio

Stüdyoda çok sıcak, inanılmaz derecede sıcak

because I have to have the windows closed because the flies are coming in.

çünkü sinekler içeri girdiği için pencereleri kapatmam gerekiyor.

And then also I have to keep the door closed because Mr.

Ve ayrıca Bay

Steve is doing things.

Steve bir şeyler yaptığı için kapıyı da kapalı tutmam gerekiyor.

He came back from work at the very same moment

that I started my live stream so I could hear Mr.

Bay Steve'in eve girdiğini duyabilmem için canlı yayını başlattığım anda işten döndü

Steve entering the house.

.

Hello? 100.

Merhaba? 100.

Debbie, those cameras seem very expensive, but of course, they are necessary

Debbie, bu kameralar çok pahalı görünüyor ama tabii ki

to to create the find videos like this.

bunun gibi bulma videoları oluşturmak için gerekliler.

Yes, I have a few cameras.

Evet, birkaç kameram var.

Some of them are not good quality whilst others are professional quality.

Bazıları kaliteli değil, bazıları ise profesyonel kalitede.

So they all have their own uses.

Yani hepsinin kendi kullanımları var.

But yes, you are right.

Ama evet, haklısın.

In fact, just as a matter of interest for those

Aslında sadece ilgilenenleri ilgilendirecek bir konu olarak

who are interested, the camera that is showing me

bana gösteren kamera

is a Nikon DSLR.

bir Nikon DSLR. Arkamda fotoğraf çeken

It's a Nikon DE 600,

bir Nikon DE 600

which is actually photographing me

behind me.

.

That is something else.

Bu başka bir şey.

That is a Panasonic camera for those who are interested.

Bu, ilgilenenler için bir Panasonic fotoğraf makinesi .

Hello, Mondo.

Merhaba Mondo.

You have a very good nature.

Çok iyi bir doğanız var.

And if I was an elder, I suppose I can visit this beautiful nature.

Ve eğer bir yaşlı olsaydım, sanırım bu güzel doğayı ziyaret edebilirim.

But unfortunately, I am too young.

Ama ne yazık ki çok gencim.

Well, maybe one day that one of the things to have, if you are young,

Pekala, belki bir gün gençsen sahip olman gereken şeylerden biri de

is to have plans for your future.

geleceğin için planlar yapmaktır.

There's nothing wrong with that.

Bunda yanlış bir şey yok. Hayatınızda yapmak istediğiniz

Make a list of the things you would like to do in your life

şeylerin bir listesini yapın

and then try to do them

ve ardından

something very strange happened yesterday.

dün çok garip bir şey oldu. Kış

I was in my conservatory and I noticed a small insect on the window

bahçemdeydim ve pencerede küçük bir böcek fark ettim

and then I realised what it was.

ve sonra ne olduğunu anladım.

It was actually a grasshopper.

Aslında bir çekirgeydi.

Would you like to have a look at it?

Bir göz atmak ister misin? Dün penceremdeki

So there it is that that is the actual grasshopper

gerçek çekirge işte burada

that was on my window yesterday.

.

I took a photograph with my mobile phone.

Cep telefonumla fotoğraf çektim.

But the strange thing is, if you look closely,

Ama garip olan şey, eğer yakından bakarsanız,

it actually looks as if it's smiling.

aslında gülümsüyor gibi görünüyor.

It looks as if it has a smile on its face, which I love.

Yüzünde sevdiğim bir gülümseme var gibi görünüyor .

I think I think that's quite nice.

Bence bu oldukça hoş.

I actually thought maybe the grasshopper was smiling for me

Aslında çekirgenin

because I was taking its photograph, so I thought that was rather nice.

fotoğrafını çektiğim için bana gülümsediğini düşündüm, bu yüzden bunun oldukça hoş olduğunu düşündüm.

A little strange moment of nature yesterday with a grasshopper.

Dün bir çekirge ile doğada biraz garip bir an .

And yes, we do get grasshoppers here

Ve evet, burada

in the UK and this time of year you can find them in many places,

Birleşik Krallık'ta çekirgeler var ve yılın bu zamanında onları

including sometimes inside your house as well.

bazen evinizin içinde de dahil olmak üzere birçok yerde bulabilirsiniz.

So there it was, some more nature coming up in a few moments.

İşte oradaydı, birkaç dakika içinde biraz daha doğa ortaya çıkıyordu.

We have

a baby blackbird

learning to drink water

Su içmeyi öğrenen karatavuk yavrumuz

coming up.

geliyor.

Also, we have baby pigeons as well.

Ayrıca yavru güvercinlerimiz de var.

Have you ever seen a baby pigeon?

Siz hiç yavru güvercin gördünüz mü?

Well, guess what?

Öyleyse tahmin et?

You are going to see one today right here on the live stream.

Bugün burada, canlı yayında bir tanesini göreceksiniz.

Can I say happy birthday, by the way?

Bu arada doğum günün kutlu olsun diyebilir miyim? Bugün doğum günlerini kutlayan

Happy birthday to two famous actors

iki ünlü oyuncunun doğum günü kutlu olsun

celebrating their birthdays today.

.

Happy birthday to Harrison Ford

Harrison Ford

and also Patrick Stewart.

ve ayrıca Patrick Stewart'ın doğum günü kutlu olsun.

They are both celebrating their birthdays.

İkisi de doğum günlerini kutluyorlar.

Harrison Ford is 80 today.

Harrison Ford bugün 80 yaşında.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

Indiana Jones is 80.

Indiana Jones 80 yaşında.

That's incredible.

Bu inanılmaz.

And he has been filming a new movie,

Ve yeni bir film çekiyor,

a new Indiana Jones movie.

yeni bir Indiana Jones filmi.

Interesting.

İlginç.

And also, Patrick Stewart is 82 today.

Ayrıca Patrick Stewart bugün 82 yaşında. O

So happy birthday to those two guys.

iki adamın doğum günü kutlu olsun.

Both of them, of course, connected to science fiction,

İkisi de elbette bilim kurgu,

Harrison Ford, Star Wars and Blade Runner.

Harrison Ford, Star Wars ve Blade Runner ile bağlantılı.

And of course, Patrick Stewart connected to Star Trek

Ve tabii ki Patrick Stewart, Star Trek'e

and also X-Men as well.

ve ayrıca X-Men'e de bağlandı.

I'm not sure is X-Men.

X-Men olduğundan emin değilim.

Science fiction.

Bilimkurgu.

I want to say it is,

Öyle olduğunu söylemek istiyorum

but I'm sure someone, one of those comic book geeks

ama eminim biri, o çizgi roman meraklılarından biri

will write to me and say, Hello, Mr.

bana yazıp, Merhaba Bay

Duncan.

Duncan, diyecektir.

We would like to say that you are wrong.

yanıldığınızı belirtmek isteriz.

The X-Men is not science fiction.

X-Men bilim kurgu değil.

It is actually a superhero.

aslında bir süper kahramandır.

The classification is superhero comic book

Sınıflandırma, süper kahraman çizgi roman

superpowers.

süper güçleridir.

Heroes.

kahramanlar

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Okay. Okay, that's fine.

Tamam aşkım. Tamam, sorun değil.

If you want to say that to me, you can't.

Bunu bana söylemek istersen, söyleyemezsin.

Anyway, happy birthday to those two actors.

Her neyse, bu iki oyuncunun doğum günü kutlu olsun.

Anyway, thank you very, very much.

Her neyse, çok ama çok teşekkür ederim.

Also, we have. Oh, Christina is here.

Ayrıca bizde var. Ah, Christina burada.

Hello, Van.

Merhaba, Van.

Vanke.

Vanke.

Who says Mr. Duncan.

Kim diyor Bay Duncan.

What are they harvesting?

Ne hasat ediyorlar? Şu anda

They are harvesting wheat

buğday hasadı yapıyorlar

at the moment.

.

So they have been harvesting wheat over the past couple of days.

Yani son birkaç gündür buğday hasadı yapıyorlar.

But also, we have other fields

Ama

nearby that have barley as well.

yakınlarda arpa ekilen başka tarlalarımız da var.

So this year it would appear that many farmers

Yani bu yıl birçok çiftçi yılın bu zamanında

are actually growing barley and wheat

arpa ve buğday yetiştiriyor gibi görünüyor

at this time of year.

.

Vitesse asks, Was that a locust or a grasshopper?

Vitesse, Bu bir çekirge miydi yoksa çekirge miydi?

It's actually a grasshopper.

Aslında bir çekirge.

We don't get locusts in this country.

Biz bu ülkede çekirge yemeyiz.

Fortune Alley.

Şans Sokağı.

But we do get grasshoppers, which are much smaller.

Ama çok daha küçük olan çekirgeler alıyoruz.

But they also can be annoying as well,

Ama aynı zamanda sinir bozucu da olabilirler,

especially when they're in your house and you are trying to catch them.

özellikle evinizdeyken ve siz onları yakalamaya çalışıyorsanız.

Very, very difficult.

Çok, çok zor.

Hello.

Also to

Merhaba.

Ayrıca

English nerd.

İngiliz nerd'e.

Hello, English nerd.

Merhaba, İngiliz inek.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Thank you very much for that. Yes, hello.

Bunun için çok teşekkür ederim. Evet merhaba.

Also to

Ayrıca bugün gelen

we have some very interesting messages today coming through.

bazı çok ilginç mesajlarımız var .

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

I won't answer all of them, but I always try my best to.

Hepsini cevaplamayacağım ama her zaman elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.

Anyway, coming up in a few moments, we are looking at words

Her neyse, biraz sonra

and phrases connected to the word play.

kelime oyunuyla bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakacağız.

Play to play.

Oynamak için oynayın.

And also, I will be explaining and expressing

Ayrıca

all of the different uses as well of the word play.

kelime oyununun tüm farklı kullanımlarını da açıklamış ve ifade etmiş olacağım.

But first of all, would you like to see a baby pitch in?

Ama her şeyden önce, içeri giren bir bebek görmek ister miydiniz?

Have you ever seen a baby pigeon ever in your life?

Hayatında hiç yavru güvercin gördün mü?

Well, guess what?

Öyleyse tahmin et?

In a few moments, in fact, a few seconds from now,

Birkaç dakika sonra, hatta birkaç saniye sonra

you are going to see one in my garden.

bahçemde bir tane göreceksiniz.

Oh, there

Oh,

are many baby pigeons around at the moment.

şu anda etrafta çok sayıda yavru güvercin var.

And there you can see one of them that has been in my garden.

Ve orada benim bahçemde olan bir tanesini görebilirsiniz.

In fact, there are one or two, although I have to say, sadly, this year

Aslında bir iki tane var ama ne yazık ki bu sene

there aren't as many as last year.

geçen seneki kadar çok olmadığını söylemeliyim.

And the reason is, I think lots of predators

Sebebi ise, sanırım bahçeye pek çok yırtıcı hayvan

have been coming into the garden and they've been taking the eggs.

geliyor ve yumurtaları alıyorlar.

And I know this for a fact, because I found lots of shells in the garden.

Ve bunu kesin olarak biliyorum çünkü bahçede bir sürü deniz kabuğu buldum.

Small shells that have been broken open

by predators such as magpies.

Saksağanlar gibi avcılar tarafından kırılarak açılmış küçük kabuklar.

In fact, quite often magpies will rob

Aslında, çoğu zaman saksağanlar

from other birds nests.

diğer kuş yuvalarından soyarlar.

Unfortunately, and they will break the eggs

Ne yazık ki, yumurtaları kıracaklar

and eat what is inside.

ve içindekileri yiyecekler.

But we have I think we have about two at the moment.

Ama elimizde sanırım şu anda yaklaşık iki tane var. Bahçede

We have two baby pigeons that are in the garden and they they look very

iki yavru güvercinimiz var ve çok görünüyorlar,

what's the word?

ne kelime?

They seem bewildered by the environment around them.

Çevrelerindeki ortamdan şaşkın görünüyorlar.

Because what you have to remember.

Çünkü hatırlaman gereken şey.

Baby pigeons will actually stay in the nest until they are fully grown.

Yavru güvercinler aslında tamamen büyüyene kadar yuvada kalırlar.

So they don't fledge.

Yani kaçmazlar.

They don't leave the nest until they are actually fully grown.

Tamamen büyüyene kadar yuvadan ayrılmazlar.

They are almost adult size.

Neredeyse yetişkin boyutundalar.

So that's why you never see

Bu yüzden asla

very small pigeons or baby pigeons.

çok küçük güvercinler veya yavru güvercinler görmezsiniz.

You never see them because quite often they will stay in the nest until they are fully grown.

Onları asla görmezsiniz çünkü çoğu zaman tamamen büyüyene kadar yuvada kalırlar.

Palmira is here.

Palmira burada.

Oh, Mr.

Duncan, I am following more than three months

Oh, Bay

Duncan, üç aydır

of a family of seagulls near my window on the roof.

çatıdaki penceremin yanında bir martı ailesini takip ediyorum.

My mother.

Annem.

Oh, the mum, the dad and the newborn baby.

Ah, anne, baba ve yeni doğan bebek.

It is very interesting.

Çok ilginç.

There is something fascinating and magical

about being very close to something happening in nature.

Doğada meydana gelen bir şeye çok yakın olmanın büyüleyici ve büyülü bir yanı var.

So I agree with you.

Bu yüzden sana katılıyorum.

I think it's amazing.

Bence bu harika.

I think it's one of the most amazing things.

Bence en harika şeylerden biri.

If you can actually be in a place where something

Eğer gerçekten alışılmadık bir şeyin

maybe unusual or something connected with nature is actually occurring.

ya da doğayla bağlantılı bir şeyin meydana geldiği bir yerde olabilirseniz.

So thank you, Palmira. And please

Bu yüzden teşekkürler, Palmira. Ve lütfen pencerenizin dışındaki yavru martıya olanlardan

keep us notified

bizi haberdar edin

of what is happening with the baby

seagull

outside your window.

.

Quite amazing.

Oldukça harika.

It is amazing also if you go abroad.

Yurtdışına giderseniz de harika.

I remember one time, Mr.

Bir keresinde hatırlıyorum, Bay

Steve and myself, we went to where was it?

Steve ve ben, nereye gitmiştik?

We went to Madeira and there was one particular place

Madeira'ya gittik ve ziyaret ettiğimiz belirli bir yer vardı

we visited and there were lots of tiny,

ve etrafta koşuşturan bir sürü minik,

tiny little lizards running around.

minik kertenkele vardı.

And then they would if you if you put your hand on the ground,

Ve sonra, eğer elinizi yere koyarsanız,

they would go on to your hand and they would start biting your hand.

elinize giderler ve elinizi ısırmaya başlarlar.

But it felt very strange.

Ama çok garip hissettirdi.

It wasn't painful, and they didn't draw blood.

Acı verici değildi ve kan almadılar.

But I think they were just interested

Ama bence onlar sadece

in the new experience of walking around on your hand.

elinizde dolaşmanın yeni deneyimiyle ilgilendiler.

So quite, quite interesting. Yes.

Yani oldukça, oldukça ilginç. Evet.

If you visit other countries, other places that you've never been before,

Başka ülkeleri, daha önce hiç bulunmadığınız yerleri ziyaret ederseniz,

you might find that you will come across unusual insects

alışılmadık böcekler

or animals.

veya hayvanlarla karşılaşacağınızı fark edebilirsiniz. Bu

So today we are looking very briefly at

yüzden bugün

words and phrases connected to play.

oyunla bağlantılı kelimelere ve deyimlere çok kısaca bakıyoruz.

It is a common word in the English language,

İngilizcede oldukça sık kullanılan bir kelimedir,

one that is used quite a lot,

but it also has lots of different uses as well,

ancak aynı zamanda birçok farklı kullanıma,

lots of different ways of being expressed.

birçok farklı ifade edilme biçimine de sahiptir.

So I thought very briefly we would go through

Bu yüzden

most of the definitions of the word play.

kelime oyununun tanımlarının çoğunu kısaca gözden geçireceğimizi düşündüm.

So first of all, first of all, number one

Yani her şeyden önce 1 numaralı

play means to engage in activity for enjoyment and recreation

oyun,

rather than a serious or practical purpose.

ciddi veya pratik bir amaçtan ziyade eğlenmek ve eğlenmek için faaliyette bulunmak demektir.

So something that is being done, but it's not being done in a serious way,

Yani yapılan bir şey, ama ciddi bir şekilde yapılmıyor,

maybe some of recreation is often

belki biraz eğlence, genellikle

described as play

to also a verb.

bir fiile de oyun olarak tanımlanır.

Play means with an object engage

Oyun, bir nesneyle

in a game or activity for enjoyment.

eğlenmek için bir oyuna veya etkinliğe katılmak anlamına gelir.

Of course, quite often we will talk about sports.

Tabii ki, oldukça sık olarak spor hakkında konuşacağız.

Different types of sport where you are

maybe kicking a ball or maybe you are hitting a ball.

Belki bir topa vurduğunuz ya da belki bir topa vurduğunuz farklı spor türleri. Spor

You are using something to play

yapmak için bir şey kullanıyorsun

a sport.

.

Another verb

Başka bir fiil

play can also mean to amuse oneself

oyunu, oyunda yaratıcı numara yaparak kendini eğlendirmek anlamına da gelebilir

by engaging in imaginative pretence at play.

.

To imagine, to daydream, to wonder off in your thoughts.

Hayal etmek, hayal kurmak, düşüncelerinde merak uyandırmak.

You amuse yourself as a way of passing the time.

Zaman geçirmenin bir yolu olarak kendinizi eğlendiriyorsunuz.

And there are many ways of doing that.

Ve bunu yapmanın birçok yolu var.

Many ways.

Çok şekilde.

Another verb play can also mean when used with an object,

Başka bir fiil oyunu, bir nesneyle kullanıldığında,

it can mean represent a character

in a theatrical performance or a film.

bir tiyatro performansındaki veya bir filmdeki bir karakteri temsil etmek anlamına da gelebilir.

So you might play a part,

Yani

the part or the role of a certain character in a movie or

bir filmde veya tiyatro yapımında belirli bir karakterin rolünü, rolünü veya rolünü oynayabilirsiniz

a theatre production.

.

Once again, we have another verb.

Bir kez daha, başka bir fiilimiz var.

Play can also mean to make a move in a game.

Play, bir oyunda hamle yapmak anlamına da gelebilir.

Maybe you show a card

Belki

if you are playing a card game, or maybe you move a piece.

bir kart oyunu oynuyorsanız bir kart gösterirsiniz veya belki bir taşı hareket ettirirsiniz.

If you are playing chess or dominoes

Satranç veya domino

or maybe checkers.

veya belki dama oynuyorsanız.

Here's another one,

İşte bir tane daha,

another verb.

başka bir fiil. Bir aygıtın kullanımı yoluyla

The word play to cause music or other sounds to be heard

müzik veya diğer seslerin duyulmasına neden olan kelime oyunu oynamaktır

through the use of a device is play.

.

So you might play some music on your phone

Böylece,

for other people to listen to.

diğer insanların dinlemesi için telefonunuzda biraz müzik çalabilirsiniz.

Or maybe you listen to it by yourself.

Ya da belki kendi başınıza dinlersiniz.

You play some music.

Biraz müzik çalıyorsun.

You are listening to the music,

Müziği dinliyorsunuz,

which means that you are playing the music.

yani müziği çalıyorsunuz. Bir spor müsabakasında

Another verb the word play

a position being held by someone taking part

yer alan birisi tarafından tutulan bir pozisyonu oynamak kelimesinin başka bir fiili de

in a sporting event is play.

oynamaktır.

We might also say position.

Pozisyon da diyebiliriz.

So a person is playing in a certain position in

Yani kişi

or a certain role whilst

doing a sport

bir sporu yaparken

or taking part in a sport.

ya da spor yaparken belli bir pozisyonda ya da belli bir rolde oynuyor. Bir

Another one.

diğeri.

Number eight, another verb without an object to move lightly

Sekiz numara, hafifçe hareket eden

and appear to dance around is play.

ve etrafta dans ediyormuş gibi görünen bir nesnesi olmayan başka bir fiil oyundur.

So maybe the sun light is shining through the leaves on a tree.

Yani belki güneş ışığı bir ağaçtaki yaprakların arasından parlıyor.

And you might say that the sunlight light is playing with the leaves,

Ve güneş ışığının yapraklarla oynadığını,

the light is shimmering.

ışığın parıldadığını söyleyebilirsiniz.

Or maybe something appears to be moving

Ya da belki bir şey

in a very attractive way.

çok çekici bir şekilde hareket ediyor gibi görünüyor.

Another one,

Başka bir,

another verb, as you can see

başka bir fiil, gördüğünüz gibi

there are many uses of the word play.

oyun kelimesinin pek çok kullanımı var.

To perform on a musical instrument is play.

Bir müzik aletini çalmak, çalmak demektir.

Of course you might play guitar like Paolo did earlier on

Elbette Paolo'nun daha önce

number ten.

on numarada çaldığı gibi gitar çalabilirsin.

To be at play is self amusement.

Oyunda olmak kendi kendine eğlenmektir.

So maybe you are doing something to occupy yourself

Yani belki de kendinizi

in in a fun way or an amusing way.

eğlenceli veya eğlenceli bir şekilde meşgul edecek bir şeyler yapıyorsunuzdur.

You play, you are at play.

oynuyorsun, oynuyorsun.

So that is a noun.

Yani bu bir isimdir.

We are using that as a noun,

Bunu bir isim olarak kullanıyoruz,

another noun connected to play

the conducting of a sporting match.

bir spor karşılaşmasının yönetimini oynamakla bağlantılı başka bir isim.

It is the second day of play.

Oyunun ikinci günü.

So you are saying that that sporting

Yani spor yapmanın

the thing is still carrying on.

hala devam ettiğini söylüyorsunuz.

It is the second day of play.

Oyunun ikinci günü.

A sporting event is being held.

Bir spor müsabakası yapılıyor.

Number 12, a pre rehearsed

12 Numara, provası yapılmış bir

theatrical performance is play.

tiyatro oyunudur.

You put on a play once again, we are using this as a noun.

Yine bir oyun oynuyorsunuz, bunu isim olarak kullanıyoruz.

Mr. Steve will be appearing

Bay Steve

in a play this weekend

bu hafta sonu bir oyunda rol alacak

and I will be going along to see it on Saturday.

ve ben de Cumartesi günü onu izlemeye gideceğim.

Another noun play

Başka bir isim,

a button or switch used to activate a device.

bir cihazı etkinleştirmek için kullanılan bir düğmeyi veya anahtarı oynar.

So perhaps you might press

Yani belki

a play button.

bir oynat düğmesine basabilirsiniz.

The play button is something you press.

Oynat düğmesi, bastığınız bir şeydir.

It is an actual thing.

Bu gerçek bir şey.

It is an object.

Bu bir nesnedir.

The thing you press

Bastığınız şey

is the play button.

oynat düğmesidir.

And now

Ve şimdi

we have some phrases connected to play.

oyuna bağlı bazı ifadelerimiz var.

Here is a well-known expression a person who likes to play dangerously

İşte tehlikeli oynamayı

or do things that might be risky or dangerous.

veya riskli veya tehlikeli olabilecek şeyleri yapmayı seven bir kişinin iyi bilinen bir ifadesi.

We might say that a person will play with fire,

Bir kişinin ateşle oynayacağını söyleyebiliriz,

so that describes

bu da

the action of doing something dangerous,

tehlikeli bir şey yapma,

doing something that might bring harm to you.

size zarar verebilecek bir şey yapma eylemini tanımlar.

You play with fire.

Ateşle oynuyorsun.

You are doing something risky or dangerous.

Riskli veya tehlikeli bir şey yapıyorsun.

It might bring harm your way.

Yolunuza zarar verebilir.

A person might play hard to get.

Bir kişi elde edilmesi zor oynayabilir.

Maybe a person is interested

Belki bir kişi bir başkasına ilgi duyuyor

or attracted to another, but that person

veya ilgi duyuyor ama o kişi

pretends not to be interested.

ilgilenmiyormuş gibi yapıyor.

They are pretending not to care,

even though they also would like

to get to know that person much better.

O kişiyi çok daha yakından tanımak isteseler bile umursamıyormuş gibi davranıyorlar.

So if you play hard to get, you are pretending to be distant

Yani elde edilmesi zoru oynuyorsanız,

and uninterested, especially

özellikle de

if someone is pursuing your relationship with you.

sizinle ilişkinizin peşinden giden biri varsa, mesafeli ve ilgisizmiş gibi davranıyorsunuz.

You play hard to get.

Ulaşılması zor oynuyorsun.

Here is something that I am often accused of.

Burada sık sık suçlandığım bir şey var.

People accuse me of playing the fool.

İnsanlar beni aptalı oynamakla suçluyor.

If you play the fool, it means you act in a silly or childish way.

Aptalı oynarsanız, aptalca veya çocukça davrandığınız anlamına gelir.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

He always likes to play the fool.

Her zaman aptalı oynamayı sever.

He pretends to be silly and childish.

Aptal ve çocuksu gibi davranıyor.

Or maybe he pretends to be stupid.

Ya da aptal gibi davranıyor olabilir.

He likes to play the fool.

Aptalı oynamayı seviyor.

Play around.

Oynamak.

Oh, now, this is a very interesting phrase that is often used in English.

Oh, şimdi, bu İngilizce'de sıklıkla kullanılan çok ilginç bir ifade .

If someone likes to play around,

Birisi etrafta oynamayı seviyorsa,

it means they don't want to stay loyal to one person.

bir kişiye sadık kalmak istemiyor demektir.

They want to have as many experi ences as possible.

Mümkün olduğu kadar çok deneyime sahip olmak isterler.

Quite often used when we are talking about relationships.

İlişkiler hakkında konuşurken oldukça sık kullanılır.

So maybe a man who likes to have lots of different girlfriends.

Belki de birçok farklı kız arkadaşa sahip olmayı seven bir adam.

We might say that he likes to play around.

Oynamayı sevdiğini söyleyebiliriz.

Or maybe

Ya da belki

if a man is in a relationship or a woman, maybe in a marriage,

bir erkek bir ilişki içindeyse ya da bir kadın, belki bir evlilik içindeyse

and maybe that person likes to go and look for other people outside the relationship.

ve belki o kişi gidip ilişkinin dışında başka insanlar aramayı seviyorsa.

We might say that that person likes to play around.

O kişinin etrafta oynamayı sevdiğini söyleyebiliriz.

Naughty.

Yaramaz.

Here's another one. Play dead.

İşte burada bir başkası. Ölüyü oyna.

A person might play dead.

Bir kişi ölü taklidi yapabilir.

Quite often in nature, an insect

Doğada oldukça sık olarak, bir böcek

or an animal will pretend to be dead

veya bir hayvan, yırtıcıyı uzaklaştırmak için ölü taklidi yapar

to put off the predator.

.

So maybe if a predator comes down and the insect is aware of it,

Yani belki bir yırtıcı hayvan aşağı inerse ve böcek bunun farkına varırsa,

it will pretend to be dead.

ölü taklidi yapacaktır.

And then the bird

Ve sonra kuş

or the predator will fly away or move away.

ya da avcı uçup gidecek ya da uzaklaşacak.

Play dead.

Ölüyü oyna.

So to pretend to be dead,

Yani ölü taklidi yapmak için,

you act as if you are dead.

ölü gibi davranıyorsunuz.

And quite often this is used as a defence mechanism in nature

Ve çoğu zaman bu, doğada oynamak için bir savunma mekanizması olarak kullanılır

to play up.

.

Oh, if something plays up,

Ah, bir şey ters giderse, olması gerektiği gibi

it means it is not acting or behaving in the way that it should.

hareket etmiyor veya davranmıyor demektir.

Maybe a child will play up.

Belki bir çocuk oynar.

They are being really annoying.

Gerçekten sinir bozucu oluyorlar.

They are making a noise or a mess.

Gürültü yapıyorlar ya da ortalığı karıştırıyorlar.

They play up or if something is not working,

Çalıyorlar veya bir şey çalışmıyorsa,

maybe your television or your mobile phone is not working properly.

televizyonunuz veya cep telefonunuz düzgün çalışmıyor olabilir.

We can say that your phone is playing up.

Telefonunuz çalıyor diyebiliriz.

It is not working properly.

Düzgün çalışmıyor.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Play out.

oyna.

To finish or to continue a story.

Bir hikayeyi bitirmek veya devam ettirmek için.

Maybe you want to see how a story ends.

Belki bir hikayenin nasıl bittiğini görmek istersiniz.

You want to see how that story will play out.

Bu hikayenin nasıl sonuçlanacağını görmek istiyorsunuz.

Also, something you are doing towards the end of an event.

Ayrıca, bir etkinliğin sonuna doğru yaptığınız bir şey.

Maybe you play a piece of music at the very end of a show or a live stream.

Belki bir şovun veya canlı yayının sonunda bir müzik parçası çalıyorsunuz.

You play out.

Sen oynuyorsun.

You are finishing with that thing.

O şeyle bitiriyorsun.

So if you want to see how something will play out, you want to see how it will end,

Yani bir şeyin nasıl sonuçlanacağını görmek istiyorsanız, nasıl biteceğini,

how it will finish.

nasıl biteceğini görmek istersiniz.

When one person is chasing another person.

Bir kişi başka bir kişiyi kovalarken.

You might say that they are playing cat and mouse.

Kedi fare oynuyorlar diyebilirsiniz.

One person is pursuing or following

Bir kişi takip ediyor veya takip ediyor

and the other one is trying to avoid that person.

ve diğeri o kişiden kaçınmaya çalışıyor.

They are playing

cat and mouse.

Kedi fare oynuyorlar.

One person is pursuing another.

Bir kişi diğerini takip ediyor.

You play cat and mouse.

Kedi fare oynuyorsun. Bir şeyi

If you play down something to play down

önemsememek için bir şeyi küçümsemek,

something is to pretend

that something is not as serious as it really is.

bir şeyin gerçekte olduğu kadar ciddi olmadığını iddia etmektir.

So if you play down something,

Yani bir şeyi küçümserseniz,

it means you are pretending that something is not serious.

bir şey ciddi değilmiş gibi davranıyorsunuz demektir.

Maybe You play down an injury.

Belki bir sakatlığı hafife alırsın.

Maybe you've injured yourself, but you don't want other people to know

Belki kendini yaraladın ama diğer insanların senin

you play down your injury.

yaranı hafife aldığını bilmesini istemiyorsun.

You pretend that everything is all right.

Her şey yolundaymış gibi davranıyorsun.

Here's another one

İşte oynanacak bir tane daha

to be played. Mhm.

. Mhm.

Now this is an interesting one.

Şimdi bu ilginç bir tanesi.

To be fooled or deceived by another person.

Başka biri tarafından kandırılmak veya aldatılmak.

We might say that you have been played.

Oynadığınızı söyleyebiliriz.

You have been fooled or cheated or used by another person

Kandırıldınız, aldatıldınız veya başka biri tarafından

to be played.

oynanmak için kullanıldınız.

And finally,

Ve son olarak,

this is quite a good one as we are running out of time.

zamanımız daraldığı için bu oldukça iyi bir şey.

You might play for time.

Zaman kazanmak için oynayabilirsin.

If a person decides to play for time, then

Bir kişi zaman için oynamaya karar verirse, o zaman

you will notice that a person

bir kişinin bir

is trying to delay something

şeyi geciktirmeye

or to make something last longer than it should or it needs to.

veya bir şeyi olması gerekenden veya olması gerekenden daha uzun sürmeye çalıştığını fark edeceksiniz.

You play for time.

Zaman için oynuyorsun.

You are hesitating.

tereddüt ediyorsun

You are causing a delay for a certain reason.

Belirli bir nedenle gecikmeye neden oluyorsunuz.

You play for time.

Zaman için oynuyorsun.

Quite often a person will play for time when something bad is about to happen.

Çoğu zaman, bir kişi kötü bir şey olmak üzereyken zaman için oynar.

Maybe they don't want to do something.

Belki bir şey yapmak istemiyorlardır.

Maybe a thing is about to happen.

Belki bir şey olmak üzeredir.

But they try to play for time to keep

Ama bunun olmasını engellemek için zaman kazanmaya çalışıyorlar

that thing from happening.

.

You are doing something to distract from that event.

O olaydan uzaklaşmak için bir şeyler yapıyorsun.

You are trying to extend your moment of comfort.

Rahat anınızı uzatmaya çalışıyorsunuz.

You play for time

Zaman için oynuyorsun

and that is it.

ve o kadar.

I hope you enjoyed that list, that big, long list of words

Umarım o listeden, oyunla bağlantılı o büyük, uzun kelime

and phrases connected to play.

ve deyimlerden hoşlanmışsındır.

And of course, you can watch this again and again

Ve elbette, bunu

with captions as well later on.

daha sonra altyazılı olarak da tekrar tekrar izleyebilirsiniz.

So if there is anything you missed, anything you didn't understand, don't worry.

Yani kaçırdığınız, anlamadığınız bir şey varsa üzülmeyin.

You can watch all of it again on YouTube.

YouTube'da tamamını tekrar izleyebilirsiniz.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

One thing that I'm going to leave you with before I go.

Gitmeden önce sana bırakacağım bir şey var.

Yesterday evening I was in the garden and I noticed

Dün akşam bahçedeydim ve

there were lots of young black birds flying around.

etrafta uçuşan bir sürü genç siyah kuş olduğunu fark ettim.

And there was one blackbird that caught my eye

Ve

because it was sitting on the Big Bird pack

Big Bird paketinin üzerinde oturduğu

and it was trying to drink.

ve içmeye çalıştığı için gözüme çarpan bir karatavuk vardı.

But I think this particular bird

Ama bence bu kuş

was actually new to the world

aslında dünyada yeniydi

because it seemed to be having a few difficulties.

çünkü birkaç zorluk yaşıyor gibiydi.

Here it is.

İşte burada.

So this is a baby blackbird, a very young blackbird,

Yani bu yavru bir karatavuk, çok genç bir karatavuk

and it's trying to drink some water.

ve biraz su içmeye çalışıyor.

But the only problem is it is distracted by its own reflection.

Ancak tek sorun, kendi yansımasıyla dikkatinin dağılmasıdır.

So what is actually doing is it's looking at the water, but it can see itself.

Yani aslında yaptığı şey suya bakmak ama kendini görebiliyor.

It can see its own reflection.

Kendi yansımasını görebilir.

And it's slightly confused.

Ve biraz kafası karışık.

It doesn't understand why.

Nedenini anlamıyor. Geriye bakan

It can see another blackbird

başka bir karatavuğu görebilir

staring back.

.

And it also seems slightly afraid of the water.

Ayrıca sudan biraz korkuyor gibi görünüyor.

So this little black bird who has probably

only been flying around for maybe a day or two,

Muhtemelen sadece bir veya iki gündür etrafta uçan bu küçük siyah kuş,

is now trying to drink some water.

şimdi biraz su içmeye çalışıyor.

But it doesn't really know what it is doing.

Ama aslında ne yaptığını bilmiyor.

It is trying to learn how to do it, but it looks as if

Nasıl yapılacağını öğrenmeye çalışıyor, ama

it looks

görünüşe göre şimdi durumla

as if it's becoming a little bit more comfortable now with the situation.

biraz daha rahat hale geliyor .

Go on, have a little drink.

Hadi, biraz iç.

It's all right.

Her şey yolunda.

It's only your own reflection that you don't realise.

Farkına varmadığın sadece kendi yansıman.

But that is you.

Ama bu sensin.

You're looking at.

bakıyorsun

It seems a lot more comfortable now.

Şimdi çok daha rahat görünüyor.

So this particular bird is has only left the nest

Yani bu özel kuş yuvadan

maybe a couple of days before.

belki birkaç gün önce ayrıldı.

So this young blackbird bird

Yani bu genç karatavuk

is learning

how to feed

nasıl besleneceğini

and how to drink.

ve nasıl içileceğini öğreniyor.

But it's also learning how to scratch as well.

Ama aynı zamanda nasıl çizileceğini de öğreniyor.

I think it has a little itch.

Sanırım biraz kaşıntısı var.

Isn't that gorgeous?

Bu harika değil mi?

Isn't that absolutely beautiful?

Bu kesinlikle güzel değil mi?

A baby blackbird.

Yavru bir karatavuk.

And that's where we are going to end today.

Ve bugün burada bitireceğiz.

I hope you enjoy today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenirsiniz.

I hope you have enjoyed everything today.

Umarım bugün her şeyden keyif almışsındır.

And yes, maybe tomorrow I might do a short live stream tomorrow on my mobile phone.

Ve evet, belki yarın cep telefonumdan kısa bir canlı yayın yapabilirim .

We will see what happens. I'm not making any promises.

Ne olacağını göreceğiz. Herhangi bir söz vermiyorum.

I am now going over to Instagram because I'm going to film

Şimdi Instagram'a geçiyorum çünkü

a new word of the day on there as well.

orada da günün yeni bir kelimesini çekeceğim.

If you want to follow me on Instagram, my details are on the screen now.

Beni instagramdan takip etmek isterseniz detaylarım şimdi ekranda.

That is the name of my Instagram page.

İnstagram sayfamın adıdır.

And yes, I do have around 1047

Ve evet, orada yaklaşık 1047

followers on there, so you can catch me on there as well.

takipçim var, yani beni orada da yakalayabilirsiniz.

There is a new word being posted on Instagram.

Instagram'da yeni bir kelime paylaşılıyor.

Every single day. Thanks for joining me.

Her gün. Bana katıldığın için teşekkürler.

It's time for me to go now.

Artık gitme zamanım geldi.

I hope you enjoy today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenirsiniz.

If I'm

not with you tomorrow, I will be back on Sunday with Mr.

Yarın yanınızda olmazsam, Pazar günü

Steve as well.

de Bay Steve ile birlikte olacağım.

We will be here. Enjoy the rest of your day.

burada olacağız Günün geri kalanının tadını çıkar.

Stay happy.

Mutlu kal. İnsan ırkı arasında dolaşırken

Keep that smile upon your face

o gülümsemeyi yüzünüzden eksik etmeyin

as you move amongst the human race.

.

And I will see you right here very soon.

Ve seni çok yakında burada göreceğim.

And of course, until the next time we meet here, you know what's coming next?

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Of course you do.

Tabii ki.

ta ta for now.

Şimdilik ta ta.